Genç İşi Kooperatif ile John Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası Çalışmalar Fakültesi (JHU SAIS) Sosyal Girişim Hızlandırıcı (SEA) ekibinin 2021 Ekim-2022 Şubat döneminde gerçekleştirdikleri ortak çalışma sonucunda hazırlanan ABD Şehirlerinde Kooperatif-Belediye İşbirliğine İlişkin Araştırma Çalışması geçtiğimiz günlerde yayımlandı.

Kooperatiflerle ilgili bilgi toplamak için hem kooperatif ortaklarıyla hem de belediye çalışanlarıyla yapılan görüşmelerden faydalanan çalışma, nihayetinde öğrenilenlerin Türkiye bağlamına uyarlanabilmesi için ABD kooperatif ekosisteminin başarılarını, karşılaştığı zorlukları ve eksikliklerini daha iyi anlamayı amaçlıyor. Gerek idari yapılanma gerek ekonomik ve sosyal koşullar bakımından bu iki ülke oldukça farklı olsalar da bu çalışmadan elde edilen bilgiler dikkate değer ve ülkemizde sosyal ekonomi alanıyla ilgilenenlerin bunları öğrenmesinde fayda var.

ABD

Arka Plan

Raporun daha başta dikkat çektiği gibi, ABD kooperatif sektörü, büyük şirketlerin bu kadar baskın olduğu bir ekonomiden bekleneceğinden daha büyük. Yıllık satışlarının toplamı 650 milyar dolardan fazla olan 29.000 kooperatif, her sektörde faaliyet gösteriyor, 2 milyon kişiye istihdam sağlıyor. Bunlar göz ardı edilemeyecek rakamlar, ki bu haliyle çeşitli belediyelerin ekonomik ve sosyal projelerine kooperatifleri dahil etme çabaları doğal.

Bazı Örnekler

Çalışmada yer verilen ilk örnek, Washington DC’deki gıda kooperatifçiliği. Türkiye’de yaşananları anımsatır biçimde, ABD’de 20. yüzyılın ikinci yarısında, sol eğilimli ekonomik faaliyetlere dayatılan kısıtlamalar nedeniyle kooperatifçilik gerilemeye uğramıştır. Bununla beraber, Washington belediyesi sayesinde kooperatiflere destek devam etmiştir. Fakat halihazırda uzun süredir kendilerine has resmi bir destek kurumu bulunmamaktadır. Yine de, gıda kooperatifleri başarılı bir şekilde varlıklarını sürdürmekte, gıda çöllerine rağmen özellikle ırksal azınlıkları da içine alan dezavantajlı grupların sağlıklı ve ekonomik gıdaya erişimlerine önemli bir katkıda bulunmaktadırlar. Bulunan çözümlerden birinde, belediye bir sebze meyve satın alma kolektifi kurulmasına yardımcı olmuş; böylece süpermarketlerin olmadığı bölgelerde bakkal ve manavlar yerel halkın satın alacağı taze ürünleri tedarik edebilmiştir. Bu, belediyelerin fazla para harcamadan sosyal ve dayanışma ekonomisinin faaliyetlerini desteklemesinin mümkün olduğunu gösteriyor.

Bir başka kooperatif örneği de Atlanta, Georgia’dan verilmiştir. Burada incelenen kooperatif çalışmaları, özellikle ırksal adaletsizlik sorununu çözmek için beyaz olmayan vatandaşların adil gelir elde etmelerine ve servet oluşturmalarına yardımcı olma amacını taşıyor. Hemen belirtmek gerekiyor ki araştırmaya dahil edilen diğer vaka çalışmalarında da benzer bir yaklaşımı görüyoruz. Kâr amacı gütmeyen, Partnership for Southern Equity (PSE) grubu, Atalanta’da ekonomik marjinalleşmeyi önleme faaliyetleri yürütmekte ve özellikle Covid-19 salgınında önemini gördüğümüz sosyal dayanışmanın altını çizmektedir. ABD’de kooperatiflerin henüz yaygın olarak bilinmediği yerler mevcut ve mülakat sonuçları, bireylerin kefalet gösterme zorunluluğunun kooperatifler için yarattığı finansal engele dikkat çekiyor.

Kooperatif-Belediye İlişkileri Nasıl Olmalı?

Araştırmada belediye-kooperatif ilişkileri üç başlık altında sınıflandırılıyor: Belediyelerin kooperatiflere hiç destek vermediği asgari ilişkiler, zaman zaman işbirliği yaptıkları destekleyici ilişkiler ve kooperatiflerin kuruluşundan ve yürütülmesinden sorumlu oldukları doğrudan ilişkiler. Bunlardan herhangi birinin diğerlerine kuşkusuz üstün olduğu söylenemez ama belki de destekleyici ilişkilerin daha dengeli olduğu çıkarılabilir. Asgari ilişkiler, bazı kooperatiflerin varlıklarını sürdürmeyi başaramamasıyla veya etkilerinin sınırlı kalmasıyla sonuçlanabilir.

Doğrudan ilişkilerin olası bir olumsuz etkisi raporda Haida Corporation örneği üzerinden verilmiştir: Bu kooperatif Alaska’da Hayda Yerlilerini desteklemek için 1980’lerin sonunda kurulmuştur. Fakat örgütlenmesinin yerel halktan geri bildirim alınmadan yapılması, onlara faydadan ziyade zarar gelmesiyle sonuçlanmıştır. Bu da dışarıdan desteğin kooperatiflerin demokratik ve özerk  yapısına zarar verilmeden yapılmasının önemine işaret ediyor. Sermaye ve pazara erişim eksikliği kooperatifleri başarısızlığa götürebilir ama bu eksiklikleri şirketleşme ile gidermeye çalışmak, en başta kooperatif olmalarını sağlayan ilkeleri hiçe saymak olur.

Sunulan örnekler ışığında, araştırma, üç tür belediye-kooperatif ilişkisinin de kendi artıları olduğunu, bu nedenle yerel yönetimin dahil olmadan önce yerel halkın yeteneklerine ve ihtiyaçlarına dikkat etmesinin ve her durum için özgün kararlar vermesinin büyük önem taşıdığını vurguluyor. Ancak bu yolla, kooperatifler üstlerine düşen sosyal fayda sağlama görevini en uygun şekilde yerine getirebilirler.

Araştırmadan çıkarılan temel sonuçlar, kooperatiflerin dezavantajlı grupların ekonomik güçlenmesinde ciddi bir etkisi olabileceği ve bu etkinin yerel topluluklarla sağlıklı bir iletişim yardımıyla güçlenebileceği. Daha güçlü yerel ekonomilerin kurulmasında kooperatiflerin önemli bir katkısı olabilir.

Genç İşi Kooperatif, raporla ilgili şunları söylüyor:

“Bu raporda değinilen vaka çalışmalarından çıkan ortak bir sonuç, yerel yönetimlerin ve kamunun, mevcut ekonomik düzenin dışladığı toplumsal gruplarla, mevcut düzenin almadığı riskleri alarak, topluluklara güvenerek, tanımlı sorumlulukları paylaşarak, kooperatiflerin doğması ve serpilmesi için alanlar ve imkanlar oluşturması gerekliliğidir. Bu izlenimle okurları raporun sayfalarını arşınlamaya, vakaları incelemeye ve yenilerini Türkiye’de yaratmaya çağırıyoruz.

Genç İşi Kooperatif, Türkiye’de yerel yönetim- kooperatif işbirliklerini tasarlamak ve uygulamak için hazır ve kalkınma paydaşlarıyla birlikte çalışmayı dört gözle beklemektedir.”

Kategori(ler): Haberler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.