Michael Menser’ın yazdığı We Decide! (“Biz Karar Veririz”) ve Kali Akuno ile Ajamu Nangwaya’nın derlediği Jackson Rising (“Jackson’ın Yükselişi”), bir yandan gezegenimizin yaşanılabilirliğini korurken, bir yandan da üretimi, tüketimi, artığın paylaşımını ve öz-yönetim organlarımızı tekrar örgütlemenin güçlüklerine değiniyor. Bunun yanında, ABD’de adil geçiş ve ekonomik demokrasi için verilen mücadeleyi de gözler önüne seriyorlar. Kitaplar, bize başka bir ekonomiyi mümkün kılmak için yapılması gereken ne kadar çok şey olduğunu hatırlatıyor.
Bu yılın başlarında, Birleşik Devletler Temsilcisi Alexandra Ocasio-Cortez, Yeşil Yeni Mutabakat (“Green New Deal”, GND) için bir Kongre yasa teklifi sundu. O zamandan beri bu fikir, bir grup Demokrat, 2020 başkan adayı tarafından destekleniyor. Teklif, “öne çıkan, hassas topluluklarla, işçi sendikalarıyla, işçi kooperatifleriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, akademilerle ve işletmelerle şeffaf ve kapsayıcı danışma, işbirliği ve ortaklık” kurma çağrısında bulunuyor. Bazıları için işçi kooperatiflerinden bahsedilmesi kazara yapılmış gibi hatta tuhaf gelebilir—kooperatifler nasıl çevre krizini çözmek için niye önemli olsunlar ki?
Yakın zamanlarda çıkan iki kitap, GND’yi olabildiğince etkili yapmak için gereken radikal, sosyal ve kurumsal değişimin üzerinde durarak bu bağlantıyı kurmaya yardımcı olabilir. Biri azami katılımlı demokrasi için gerekenlerin ana hatlarını belirliyor ama ideolojik değeri hakkında sorular yöneltiyor; diğeri bir ABD şehrindeki çok katmanlı çabaları aktarıp, bizi GND’nin hakkını verebilmek için gereken örgütlenmenin yeterliliği hakkında sorularla baş başa bırakıyor. Bu çalışmalar daha çok ABD’den olmayan örnekler içerdikleri derecede, burada kalan güçlükleri abartıyorlar.
Demokratik İşletmeler Gezegeni ve İnsanları Umursuyor
İklim değişikliği ve ekonomik örgütlenme arasında bağ kurmak ne yeni ne de sıra dışı bir fikir. Greta Thunberg, Vandava Shiva, Naomi Klein, Gar Alperovitz, Gus Speth gibi pek çok düşünür ve reformcu, sözde çevreci şirket sürdürülebilirlik yaklaşımının kapitalizm felaketinin getirdiği iklim krizine çözmeyeceğini savunmaktadır. Kâr maksimizasyoncusu, yatırımcıların mülkiyetindeki firmaların yaklaşımının sürdürülebilir, eşitlikçi bir ekonomiye doğru bir “adil geçişe” yol açması olasılık dışıdır. Aslına bakarsak, tam da bu firmalar krizi yaratıp ondan kâr sağlıyorlar. Buna karşın, kooperatifler ve her türden demokratik işletmeler, (konut kooperatifleri, kredi birlikleri ve gıda/tüketici kooperatifleri de dâhil olmak üzere) sosyolog Joyce Rothschild’ın uzun zaman önce gözlemlediği gibi, geleneksel işletmelerden farklı bir “mantık” üzerinden varlıklarını sürdürüyorlar. Üyelerin sahibi olduğu kurumsal yapılar, kâr yerine insanların ve gezegenimizin ihtiyaçlarına öncelik vermemize olanak sağlıyor.
Ekonomik Demokrasi için Sistemik Örgütlenmede Değişim
Bununla birlikte, dünyayı sonraki yüzyılda da yaşanabilir kılmak, salt firma düzeyinde yeniden örgütlenmeden fazlasını gerekecek. Sırf daha fazla demokratik olarak yapılanmış şirketlerin eklenmesi dönüşüm için gerekli olabilir. Ama eğer geçmiş deneyimlerden öğrendiğimize bakılırsa, tek başına yetersizdir. Mesela, çoğu ilk Yeni Mutabakat sırasında, sendikalar tarafından kurulan pek çok büyük çaplı ABD konut kooperatifi nihayetinde kapitalizmin piyasa mantığına boyun eğdi. Diğer nedenlerin yanı sıra yetersiz güvence ve geleneksel finansın egemenliği sebebiyle. Bu sondan kaçınmak için demokratik işletmelerin, gücü nasıl yöneteceğimiz ve paylaşacağımızı irdeleyen kapsamlı çabanın bir parçası olmaları lazım. Sabeel Rahman’ın çalışmasının öne sürdüğü üzere, ilk Yeni Mutabakatın yukarıdan-aşağıya ekonomik uzmanlığı, teknokrasisi ve bürokrasisi, günümüzde istenen sonucu veremez.
Bunun yerine, GND ilk Yeni Mutabakatın daha dönüştürücü kısımları üzerinden geliştirilmeli. Yani sosyoekonomik ve siyasi yönetimin örgütsel araçlarını her boyutta yeniden şekillendirmek için uğraşmalı. Bugün çok ırklı sosyal demokrasi ve karbonsuzlaştırmanın bölünmez hedefleri, topluluk heyetlerimizin, enerji tesisatımızın , çevre koruma ajanslarımızın tümden değişimini zorunlu kılıyor. Yanı sıra devlet ve belediyeye ait kamu bankaları (Kaliforniya’da yetkilendirilen yeni bankalar gibi) ve bölgesel ekonomik kalkınma büroları gibi yeni kamu kurumları oluşturulmalı. İşçi kooperatifleri gibi yapılar aracılığıyla varlık bulan şirket düzeyinde ekonomik demokrasi, GND’nin ulusal hedeflerini gerçekleştirmek için belediye ve bölge düzeyinden yukarıya doğru giderken uygulanması gereken pek çok sistemsel örgütlenme değişikliğinden biri.
Başka bir Ekonomiyi Mümkün Kılmak
Michael Menser’ın yazdığı We Decide! (“Biz Karar Veririz”) ve Kali Akuno ile Ajamu Nangwaya’nın derlediği Jackson Rising (“Jackson’ın Yükselişi”) adlı kitapların ikisi de gezegenimizin yaşanılabilirliğini korurken, aynı zamanda üretimi, tüketimi, artığın paylaşımını ve öz-yönetim organlarımızı tekrar örgütlemenin güçlüklerine değiniyor. İki kitap da kooperatifler, ekonomik demokrasi ve sistem değişikliği hakkındaki yükselen gündeme katkı sunuyor. İkisi de bize başka bir ekonomiyi mümkün kılmak için yapılması gereken ne kadar çok şey olduğunu hatırlatıyor.
Menser, felsefe ve iş etiğindeki ve geniş bir yelpazedeki eylemci geçmişinden ve çevresel sürdürülebilirlik, dayanışma ekonomisi ve demokratik teoride bilgisinden yararlanıyor. Ve kitabına daha doğrudan demokratik bir toplumun ilkelerini ve uygulamalarını (tekrar) tanımlamak gibi önemli bir görevle başlıyor. Menser, Antik Yunan’dan Haudenosaunee (İrokua) Konfederasyonuna, oradan Via Campesina hareketine kadar, Azami Demokrasi veya MaksD, dediği şeyin resmini çiziyor. Azami Demokrasi, işlevsel demokratik uygulamaların kendilerini rehber alabileceği dört ilkeden oluşmakta. Otonomi yerine kolektif karar, paylaşılan otorite, insani kapasitenin gelişimi ve bu değerlerin ve uygulamaların ilerlemesi için ağların bağlanması ve yayılması.
Güç İlişkilerini Yeniden Yapılandırmak
Menser günlük hayatlarımızın içine işlemiş güç ilişkilerini yeniden yapılandıracak bir dizi tanımlayıcı uygulamayı inceliyor. Katılımcı bütçelendirmeden işyeri demokrasisine, tüketicilik karşıtı tüketim ve tedarik zincirlerinden kamu hizmetlerine kadar, ana tema, devlet, piyasalar ve sivil toplum arasındaki ilişkilerin tekrar açıklanmasıdır.
Menser’ın belirlediği hareketler ve örgütler ideolojik olarak çeşitli ve bazı durumlarda apolitiktir. Bu bazı okuyucuları bahsi geçen modeller ve uygulamaların ima ettikleri hakkında biraz endişelendirebilir. Eğer bunlar ideolojik olarak açık kutularlarsa, bu çeşitli siyasi projelerin onları başka amaçlar için sabote edip el koyabileceği anlamına gelmez mi? Bu bizim de paylaştığımız yerinde bir endişe. Sistemlerin derinden değişimini gerçekleştirmek için, bu kitapta görünenler dâhil, bir takım örgütsel uygulamaların benimsenmesi gerekli ama yeterli olmayacak. Daha derin demokratik değerlerin ifadesine olanak sağlasalar da nihayetinde, onları getirmeye çalışan katılımcıların siyasi ve sosyoekonomik görüşlerini yansıtıp hayata geçiriyorlar.
Kapanışta Menser, MaxD’nin sürdürülebilir yönetimi için katılımcılarının sonuçlarının ötesinde bir etki ölçeğinde birkaç temel “en iyi uygulamayı” tanımlıyor. Bunlar: banka veya finansal kuruluş, üniversite veya araştırma kolu, sivil toplumu koordine edecek bir kuruluş ve güçlü, çok yönlü bir sosyal hareket üssü. Bu dördünün müşterek yegane unsurlar mı olduğu yoksa belirli yerlerde eklentiler mi önerileceği konusunda elbette tartışılabilir. Ama bu dört unsurun yer ve ideolojiden bağımsız olarak getireceklerinin değerine itiraz etmek güç olur. Bununla birlikte, sahada işin gerçekten hayata geçirilişinde, yer ve ideolojilerin ayrıntıları büyük bir önem taşır.
Ekonomik Demokrasi Hakkında Kapsamlı bir Çalışma
Menser’ın MaxD formülünün ideolojik olarak tutarlı ve uygulanmış bir vizyonunu arayanlar için Jackson Rising yararlı bir tamamlayıcı. Başarılı bir Yeşil Yeni Mutabakatın yayılması için gerekli olan çeşitli belediye ve bölge örgütleri grubu burada ayrıntısıyla sunuluyor. Derlenmiş çalışmanın muhtelif yazarları Jackson, Mississipi’de sürdürülebilir, adil bir dönüşüm yaratmak için sarf edilen çabaların 360 derecelik bir görüntüsünü veriyorlar. Kitabın önsözünde, ırkçı kapitalizmin uzun ve vahşi gölgesi ile toprak ve özgürlük için tarihi mücadele Rukia Lumumba ile dağlayıcı bir teselliye kavuşuyor. Kendisi, 2013’te belediye başkanı seçilen ve görev başında sadece birkaç ay geçirdikten sonra ölen, müteveffa devrimci Chokwe Lumbaba’nın dul eşi. Sonraki bölümlerde Akuno ve diğer yazarlar, Cooperation Jackson ve Jackson-Kush Planının siyasi görüşünün ve programının çerçevesini çiziyorlar.
Kitabın geniş kapsamlı odağı ve dili, Jackson’daki adım adım ilerlemenin ve yenilgilerin gerçek yüzünü sert bir tezatla sunuyor. Ayrıca kitabı, Kara Panter Partisi platformu ve programıyla Genç Efendilerin 13 maddelik programı gibi bir siyasi manifestolar silsilesine yerleştiriyor. Benzer şekilde, kitabın teori ve program bakımından en kapsamlı kısımları; kooperatif gelişimi için kuluçka merkezleri, dijital üretim, topluluk arazi vakıfları (community land trusts), gıda üretimi ve eko-köylerle birlikte, şehir için halk meclisleri ve insan hakları şartı hakkında geniş çaplı vizyonlardan bahseden bölümleri.
Ekonomik Demokrasi ve Cinsiyet Sorunu
Kayda değer şekilde, bu çalışmaların ikisi de ekonomik demokraside toplumsal cinsiyet meselesini ele alıyor. Toplumsal cinsiyetin katılımcı kurumlarda ve kolektif yönetimde oynadığı rol, olması gerekenden daha çok, dipnot konumuna atılmış halde kalıyor veya ayrı olarak işleniyor. Menser’ın çalışmasındaki Seikatsu analizinde çoğunlukla kadınlar tarafından işletilip yönetilen çok amaçlı kooperatif şirketler grubu, çevresel adalet ve geçim bakış açılarını çerçeveleyen bir incelemeyle teorik olarak destekleniyor. Bunu, diğerlerinin yanısıra, doğrudan Maria Mies’ın ve Vandana Shiva’nın çalışmalarının üstüne kurarak yapılıyor. Jackson Rising’de Saki Hall’la yapılmış bir mülakat yeniden yayımlanmış. Mülakat, dayanışma ekonomisini, her zaman orantısız şekilde kadınlara yüklenen ev işi ve çocuk bakımı gibi işlerin uzantısı olarak çerçeveliyor. Yine de Hall’un katkısı kitapta ilgiyi çoğunlukla üzerine toplayan programa dair kısımlardan biraz kopuk kalıyor.
Her iki çalışmada da öne çıkan demokratik uygulamalar ve kurumlara kimin gerçekten önderlik edip onları devam ettireceği sorusu (yanıt: çoğunlukla kadınlar) düşünülmüş olsa da, ikincil bir endişe olarak kalıyor. Bir zamanlar GND’nin başlıca destekleyicisi olan Temsilci Ocasio-Cortez, eleştirmenleri tarafından epey rahatsız edici, cinsiyetçi sebeplerle görmezden gelinmeye ve alay edilmeye devam etmekte. Bu sayede, kapitalizm musibetinin erkek egemen âleminden feminist bir adil geçişe gitmenin ne gerektirdiğine dair bir fikir sahibi olduk. Bu arada okumakta olduğunuz yazının eş yazarları erkekler, tıpkı yazı boyunca tartışılan iki çalışmanın yazarları ve baş editörleri gibi—cinsiyet eşitsizliğinin günümüz ekonomisinde hâlâ ne kadar merkezi ve derin olduğunun başka bir göstergesi.
Bu iki çalışma aynı zamanda neleri dâhil etmedikleriyle de dikkate değer: ABD’den başka örnek olaylar ve uygulamalar. Bu yazarların çalışmalarının zayıflığından ziyade, Amerika bağlamından seçilebilecek başarıların sınırlı sayısının bir göstergesi. Jackson Rising güçlü bir vizyonun kaydını tutuyor. Ama ülke çapındaki benzeri projelerin çoğu gibi tarif ve tasavvur ettiği demokratik olarak yönetilen altyapının pek azı sahada somut olarak var oluyor. Ve Menser’ın çalışması bir sürü heyecan verici örnekle tıka basa dolu olsa da, bunların pek azı ABD’den geliyor.
“Özgürlüğün Birazı” Hâlâ Gelmiş Değil
Bu Amerikalı aktivistlere ve akademisyenlerine üstünde düşünecek bir şey veriyor. Katılımcı ve demokratik bir ekonomi için yapılan ABD hareketi, Menser’ın hayati olduğuna karar verdiği bu dört işlevi sağlayacak, yeterince güçlü bölgesel ve kentsel koordinasyon kurumlarının üstüne inşa edildi mi? Eğer edilmediyse, hâlihazırda, çok boyutlu bir GND’yi yerine getirecek kapasiteleri olup olmadığı merak konusu. Konuyu çerçevelemedeki başarısı, kaynakları harekete geçirme ve değişim yaratma yeteneğinin önünde giden hareketler dizisinin sonuncusu olma tehlikesi altında mı? Bölgesel ve kentsel koordinasyon kabiliyeti olmadan, bir yüzyıl önceki, yukarıdan-aşağıya temelli, teknokratik, bürokratik, yeni olmayan Yeni Mutabakatı tekrar etme riskini mi alıyoruz? Böyle yaparak hayatta kalışımızın kısa olacağını garanti ediyor olabiliriz ama 19. Yüzyıldaki Emek Şövalyelerinden alıntı yapmak gerekirse, “köleliğin birazı” bizimle kalacak ve “özgürlüğün birazı” hâlâ gelmiş değil.
Federal yasama ve eylemin ötesinde, ABD’de adil geçiş ve ekonomik demokrasi için verilen kavga, bu iki kitapta tanımlandığı üzere, bölgesel ağların ve rejimlerin gücüne dayanacak. GND bu ağları ve uygulamaları tekrar yaratamasa da başarılı gelişimlerini mümkün kılacak siyasi bir zemin hazırlayabilir.
Not: Evan Casper-Futterman ve Jason Spicer’in Resilience’de 8 Ocak 2020 tarihinde yayımlanan yazısından Barış Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim