Bağlantı kurucular, birlikte çalıştıklarında ayrı ayrı yaptıklarından daha iyi sonuçlar verebilecek yetenekli kişileri buluşturma becerisine sahiptirler. Dünyanın her zamankinden küçük olduğu günümüzde, bazen doğru bağlantıları kurmak geniş bir kalabalıkta tek bir tanıdığı bulmak kadar zor olabiliyor. Bu yüzden bağlantı kurucuların ve ekosistemlerin rolü, geleneksel yönetim modellerinin tahmin ettiğinden çok daha büyük olabilir. 


“Bağlantı kurucular hakkındaki asıl önemli husus, onların pek çok farklı dünyaya ayak basarak hepsini bir araya getirme etkisine sahip olmalarıdır.”

Malcolm Gladwell

Gladwell, The Tipping Point – Kıvılcım Anı adlı kitabında bilgi ve fikirlerin yayılması için kilit rollerin ana hatlarını çizmiştir: Uzman ve bağlantı kurucu.

Uzman, konusunda uzmanlık kazanmış ve talep üzerine bu bilgiyi yaymaya istekli bir kişidir.

Bağlantı kurucu ise bir kuruluştaki birden fazla grupla bağlantısı olan tanınmış bir kişidir.

Uzmanlar çok miktarda önemli bilgiye sahiptir ama bağlantı kurucular çok sayıda insan tanırlar. Farklı dünyalarda farklı kalabalıklarla beraber oldukları için onları birbirine bağlayabilir ve herhangi bir küme arasında bağlantı kurabilirler.

Geçtiğimiz birkaç hafta içinde insanlarla kuruluşlardaki bağlantı kurucuların önemi ve fikirlerin ve iyi uygulamaların yayılmasındaki rolleri hakkında birkaç görüşmem oldu. Bu nedenle bu konuda daha önce yazdığım bir gönderiyi tekrar ele alabileceğimi düşündüm.

Benim görüşüm, zaman zaman tapınmaya varan liderlik saplantısının, bağlantı kurucuların rolünü küçümsediği, hatta tamamen görmezden geldiği için ilerlemeyi engellediği yönünde.

Yaklaşık 10 yıl önce Shirley Ayres ve ben nüfuz ölçümü için alternatif bir yol denedik. Etkiyi hiyerarşideki konum yerine dijital görünürlükle ölçseydik ne olurdu? Belki de güç değilse bile etki, geleneksel yönetimden ve liderlikten uzaklaşıyordu? Jules Birch’ün o dönemde belirttiği gibi, “nispeten kıdemsiz birçok personelin patronlarından daha fazla ‘güce’ sahip olduğu görülüyordu. Ağsal güç, hiyerarşik gücün yerini alıyor olabilir.”

On yıl sonra, hiyerarşinin bu fenomenlere çok fazla güç devredileceğine inandığım için hayalci hatta saf olduğumu düşünüyorum. Gerçekten de Jules o dönemde “sosyal medyanın örgütleri demokratikleştirdiği yönündeki bazen gözü kapalı varsayımlar” konusundaki endişelerini dile getirmişti.

Yine de bir akımın somut başlangıçları vardı ve Shirley ile ben bu insanları, sektörler arasında zahmetsizce hareket edebilen ve kendi çıkarlarına uygun kişilerle bağlantı kurabilen süper bağlantı kurucular olarak adlandırdık.  Onlar değişimi kolaylaştırmak için giderek artan bir şekilde, yapay ve yaratılmış engelleri aşıyorlardı.

Geçen hafta bir kuruluşun başkanı ile konuşurken bu tür bağlantı kuruculara daha fazla, geleneksel liderlere ve yöneticilere ise daha az ihtiyacımız olduğunu söyledim çünkü bağlantı kurucular mevcut paradigmayı kırmamıza yardımcı olabilecek kişilerdi. Çok sayıda farklı dünyada bulunuyorlar, dolayısıyla yeni bir dünya yaratmaya yardımcı olmak için en iyi konumdalar.

Benim vurgulamak istediğim nokta, çoğu kuruluşta bu bağlantı kuruculardan yeterince yararlanılmadığı gibi, işverenler onların varlığından bile haberdar olmadıklarıydı.

Genellikle iyi bir bağlantı ağına sahipler, ancak pek egolu davranmıyorlar.

Merak duyguları oldukça gelişmiş.

Geleneksel kariyer basamaklarını tırmanmak için çok istekli değildirler ve genellikle daha çok amaca odaklıdırlar.

Geleneksel liderlik anlayışına uymayabilirler, zaten büyük olasılıkla lider de değiller.

Daha ziyade fikirleri yaymak için örgütlerde ve farklı sektörlerde çalışırlar.

Sosyal ağlar fikirlerin yayılmasında hayati bir rol oynar. Bağlantı kurucular, yani geniş sosyal ağlara sahip bireyler, farklı sosyal çevreler arasında köprü kurmaya ve bilgi aktarımını kolaylaştırmaya yardımcı olurlar.

Bugün karşılaştığımız zorluklar, lidere daha az odaklanmayı, buna karşın örgütlerimizin her kademesinde topluluktan yararlanmaya daha fazla odaklanmayı gerektiriyor. Gerçekten de örgütler hakkında daha az, girişimci ekosistemler hakkında daha çok düşünmemiz gerekiyor.

Tek tek örgütlere odaklanmaktan ekosistem perspektifine geçiş, etkili bir sosyal değişim için kritik öneme sahip. Ekosistemler çeşitli paydaşların birbirine bağlı olduğunu kabul ederek işbirliğini, bütüncül yaklaşımları ve uyum sağlama kabiliyetini teşvik eder. Ekosistem düşüncesi, sosyal meselelerin çok yönlü olduğunu, topluluklar ve taban örgütleri de dahil olmak üzere çeşitli kurumların birlikte çalışmasını gerektirdiğini kabul eder. Örgütsel değil, ilişkiseldir.

Olaylara bir organizasyon şeması perspektifinden bakmak, tüm iç bağlantı kurucuları ve tüm dış ekosistemi göz ardı eder. Sağlık, ceza adaleti sistemi, ruh sağlığı, barınma, sosyal bakım ya da eğitim alanlarında çalışmak, ekosistem bakış açısına sahip olmamızı gerektirir. Bunu yapmazsak başarısız oluruz.

Bağlantı kurucular artık sektör liderlerinin yapamadığı şeyleri yapmaya başlıyorlar: Silo zihniyetinin [ç.n.] ortadan kaldırılması, bilginin hızla yayılması ve insanların harekete geçirilmesi.

Belki de liderliğin arka planda kalmasının zamanı gelmiştir.

[ç.n.] Silo zihniyeti genel olarak “bir şirkette veya bölümde aynı şirketten başkalarıyla bilgi paylaşmak istemeyen bir zihniyet” olarak tanımlanabilir. https://www.dunya.com/kose-yazisi/silo-mantigi-verimsizligi-ve-riskleri-artiriyor/410549


Not 1: Paul Taylor’un sitesinde 8 Aralık 2023 tarihinde yayımlanan yazısından Murat Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim

Not 2: Öne çıkan görsel, Gerd Altmann — Pixabay

Kategori(ler): Görüş Yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.