Eğer finansal kriz kalıcı bir ders veriyorsa bu, bankacılığın ve toplumun ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiş olmasıdır. Krizden bu yana geçen on yılda, yatırımcıların ve sivil toplum gruplarının, bankalar dâhil olmak üzere tüm işletmelerin sosyal etkilerine daha çok önem vermeleri rastlantı değildir. Bu da dolayısıyla daha geniş bir gündemin bir parçasını oluşturur. İşletmeler için daha iyi çevresel, sosyal ve yönetişim standartlarını teşvik etme çabası. Krizden sonra uğradıkları itibar kaybı göz önüne alındığında, bankalar, faaliyetlerinin olumlu bir sosyal etkiye sahip olduğunu nasıl gösterebilirler? “Sosyal etki” fikrinin belirsizliği, başlı başına büyük bir zorluktur.
Sosyal Etki Fikrinin Belirsizliği
İş yaratımı ve yatırımları finanse etmekten, şubeleri kapatmaya ve personel çıkarmaya kadar bankaların toplumu etkileyebilmesinin pek çok yolu vardır. Öyle ki bu etkilerin nerede başladığını bilmek güçtür. Vadesiz ve vadeli hesaplar, ödemeler ve otomatik ödeme talimatları, kredili mevduat hesapları, krediler ve konut kredileri gibi modern iş yaşamının çalışmasını sağlayan temel hizmetlere erişimi sağlamak bankaların pozitif sosyal etkisi olduğunun kanıtı mıdır? Eğer böyleyse, temel finansal hizmetlere erişimi olmayan kişilerin sayısının azaltılmasının olumlu sosyal etkisi büyük olabilir.
Finansal dışlanma ile mücadele kuşkusuz önemlidir. Temel bankacılık hizmetlerine erişememenin etkisi; finansal açıdan savunmasız insanları elektrik, su gibi temel hizmetler için daha fazla para ödemek zorunda bırakabilir ve ücret ve sosyal yardım ödemelerini almalarını zorlaştırabilir. Son yıllarda, temel banka hesapları olarak adlandırılan ve müşterilerin asgari ihtiyaçlarını karşılamaya dönük vadesiz mevduat (no-frills current account) hizmeti sunma çabalarının gerisinde, bunun gibi sorunlar hakkında artan farkındalık bulunmaktadır.
Ancak, bankacılığın sosyal etkisini yalnızca finansal içerme açısından tanımlamak tatmin edici gelmiyor: Bundan daha fazlası yok mu? Aynı zamanda, bu hizmetlere erişerek bireylerin ve toplulukların neler başarabilecekleri ve onların maddi ve zihinsel iyi-oluşlarını nasıl geliştirdikleri de bir soru değil mi?
Finansal Aracılığın Sosyal Önemi
Bankacılığın merkezi rolü olan finansal aracılığın sosyal önemi, yapı topluluğu (building society) hareketinin kurucuları tarafından iyi anlaşılmıştı. Yerel kuruluşlar, kendi topluluklarının tasarruf etmelerine imkân verdi, yeni evlerin inşasını finanse etti ve üyelerinin bu evleri satın almaları için kredi sağladı. Muhtemelen, bu model gücünü, belirli topluluklarla olan bağlantılarından ve karşılıklı mülkiyet modelinden aldı. Güç veren bu faktörler, karşılıklılık esasına dayalı kurumlar borsaya kote oldukça ve yönetimi merkezileştiren çok daha büyük organizasyonlar tarafından ele geçirildikçe yitirildi. Ayrıca bu kurumlar sürekli birleşme ve satın almalar yoluyla ölçek ekonomileri yaratma arayışında oldular ve başarıyı yalnızca finansal olarak ölçtüler.
Milton Friedman’ın 1970 tarihli “İşletmenin Sosyal Sorumluluğu Kârlarını Artırmaktır” makalesi, kurumsal dünyanın, hissedarların getirilerini önceliklendirmek dışında başka bir şey yapmasının gerekmediği görüşünü meşrulaştırmaktadır. Bu öğreti uyarınca, bir bankanın gelirinin büyük bir kısmı finansal açıdan en savunmasız gruplar da dâhil olmak üzere küçük bir azınlık oluşturan müşterilerin kredili mevduat hesaplarına ödediği ücretlerden gelse bile, kârlı bir şekilde temel finansal hizmetler sağlayarak sosyal sorumluluğunu yerine getirdiğini iddia edebilir.
Finans İnovasyon Laboratuvarı İcra Direktörü Anna Laycock’a göre; bankalar, hissedarların önceliğinin kötülüklerinden dolayı sorumlu tutulamazlar, ancak finansal performansın önceliklendirilmesi daha derin soruları gizler. “Her zaman üç aylık rakamlarınıza odaklanıyorsanız, kimse bir an durup düşünüp ve sormaz: ‘Burada ne yapıyoruz?’ ‘Dünyada ne yaratıyoruz?’ Ve ben burada, finansta birçok şeyin kesinlikle yanlış olduğunu düşünüyorum.”
Bankaların Sosyal Etkisi
Bu, bankaların sosyal etkisinin çok az olduğu anlamına gelmez: RBS’nin 2016’daki bir raporu bankaların, sosyal girişimlere ve topluluk işletmelerine uzman sosyal yatırım kuruluşlarından daha fazla fon sağladıklarını ortaya koymuştur. Buna rağmen sorun, bankacılık sektörünün sosyal sektöre desteğini ölçmek için çok az çaba sarf edilmesidir.
Etki, ölçüldüğü durumlarda genellikle, bankaların sürdürülebilirlik veya yurttaşlık programlarının bir parçası olarak üstlendikleri bireysel sosyal projeler yönünden ele alınmaktadır. Bazı durumlarda, 2007’de her yıl vergi öncesi kârın en az yüzde 1’inin bu tür projelere yönlendirilmesi için oy veren, Nationwide üyeleri örneğinde olduğu gibi iddialı olmaktadırlar.
Genellikle finansal içerme konularını hedefleyen veya finansal kapasiteyi geliştiren sosyal etki projeleri önemli fakat sınırlıdırlar. Belirli bir hikâyeyi anlatırlar, ancak bankacılık sisteminin günlük faaliyetlerinin pozitif toplumsal değişime nasıl katkıda bulundukları hakkında hiçbir şey ortaya koymazlar.
Meselenin özü, bu sorunun yanıtlanmasıdır. Cevabın bir kısmı, kurum için hissedar getirileri yaratmaktan daha geniş bir amaç tanımlamaktır. Saïd İşletme Okulu ve Mars şirketi tarafından yürütülen Karşılıklılık Ekonomisi projesi iyi bir başlangıç noktası veriyor. Mars Baş Ekonomisti Bruno Roche, projenin karşılıklılık anlayışının sadece “paylaşma, verme ya da geri verme”den ibaret olmadığını, “bir ekosistemde karşılıklı ilişkiler ağına katılma daveti” olduğunu söyledi. Bu nedenle projenin amacı, “insanlar ve gezegen için problem üretmekten kâr elde etmek” yerine “insanlar ve gezegenin sorunlarına faydalı çözümler üretmek”tir.
Herhangi bir cevabın ikinci ana maddesi, sonucun ölçülmesi olmalıdır. Bankalar günlük faaliyetlerinin sosyal etkilerini göstermek için neyi ölçebilirler?
Sosyal Etki Nasıl Ölçülebilir?
Bu bağlamda, finansal dayanıklılık (finansal şoklardan kurtulma yeteneği) anahtardır. Finansal dayanıklılık, hem niceliksel göstergeler (acil durumlar için tasarruflara erişim, teminatsız borçlanma düzeyleri, borç geri ödeme sorunları ve ödemelerdeki gecikmeler, sigorta ürünlerinin kullanımı) hem de niteliksel olanlar (finansal kapasite ve aile ağları) kullanılarak ölçülür. Bankaların, müşterilerin finansal durumları hakkındaki bilgilere erişimi çok iyidir. Ancak bu bilgilerin, müşterilerinin finansal olarak daha yetkin, güvenli veya güvenceli olmalarına yardımcı olmak için kullanılması konusunda çok az şey yaparlar. Bankalar hem ölçüm yapsa hem de müşteri tabanlarının genel finansal dayanıklılığını arttırmaya yardımcı olsalardı, sosyal etki önemli olurdu.
Bu yöndeki herhangi bir çaba, bir müşterinin sahip olduğu tüm farklı hesap ve ürünlere ait finansal verilerin otomatik olarak toplanmasını sağlayacak Açık Bankacılık tarafından desteklenebilir. Böylece müşterilerin durumlarının daha eksiksiz bir resmi elde edilebilir. Burada yine, finansal katılım sorunlarının önemli olduğunu bilmek önemlidir: Açık Bankacılık, bankacılık sistemine erişimi olmayanlar için çok az şey yapacaktır.
Dijital start-up bankası Tandem’in başkanı Ricky Knox, bu tür bir finansal bütünleşmenin, halihazırda müşterilere zamanında dürtmelerle yardım etmeyi mümkün kıldığını söyledi: “Resmin tamamına bakıp ne zaman gerilmelerinin muhtemel olduğunu görebiliyoruz. Buna bağlı olarak daha fazla tasarruf etmeye başlamalarını veya önümüzdeki birkaç gün için fazla harcama yapmamalarını önerebiliriz.” Aynı zamanda daha eksiksiz bir finansal tablo, bireysel müşterilere yönelik finansal ürünlerin satın alınabilirliğinin değerlendirilmesini, mevcut süreçlerden çok daha doğru bir şekilde yapabilir. Bankanın sunduğu ürüne ilişkin tüm diğer taahhütlerden sonra insanların yeterli harcanabilir gelire sahip olduklarından emin olmak için daha fazlasını yapmak, aynı zamanda belirgin sosyal faydalar da sağlayacaktır.
Yeni Yaklaşımların Gerekliliği
Sosyal etki mutlaka sadece en kötü durumdaki müşterilere odaklanmak anlamına gelmez. Tandem ayrıca, müşterinin ne kadar para elde ettiğini göstermek için “Yaşam Boyu Müşteri Faydası”nı da hesaplar. Örneğin, elektrik, su şirketi veya mobil operatörü değiştirme istemlerinden, kartla yapılan alışverişlerden ya da döviz tasarruflarından elde edilen para puanları gibi. Knox “şu anda müşteri başına yıllık 109 £ tasarruf sağlıyoruz” dedi. Banka ayrıca “duygusal faydaları” da ölçmektedir: paralarının kontrolüne sahip olmanın ve bu konuda eğitilmiş olmanın müşterileri nasıl hissettirdiği.
Bankacılığın sosyal etkisinin ölçülmesi, şu ana kadar esas olarak kâra odaklanan büyük kurumların yeni yaklaşımlarını gerektirecektir. Ancak her türlü çabanın da, kârlılığın asıl endişe kaynağı olacağını kabul etmesi gerekir. Anna Laycock’ göre “sosyal etki kesinlikle para kazanma şekline bağlı”dır. “Çünkü eğer kâr güdüsü ve sosyal etki güdüsü dengeli değilse hangisinin kazanacağını tahmin edebilirsiniz.”
Not: Andy Davis’in 16 Ekim 2018 tarihinde Prospect Magazine’de yayımlanan yazısından Aylin Çiğdem Köne tarafından çevrilmiştir. Erişim