Temiz gıdaya ulaşmaya çalışan ve yerel beslenmek isteyen insanların bu biçimde üretim yapan çiftçilerle bir araya getirilmesi için kurulan Bodrum Tohum Derneği, ilkeler çerçevesinde üretim yapan yerel üreticiyi desteklemeye ve onun tüketiciye ulaşmasını sağlamaya çalışıyor. Ve en önemlisi atalık tohumların yaşaması için çaba harcıyor. Anadolu köylüsünün geleneğine sahip çıkıyor. Bu yönüyle çok değerli bir iş yapıyor. Ancak derneğin amaçları ve yaptıkları yanında nasıl yaptığı da ders alınası nitelikte. Köylüler ve şehirliler bir hiyerarşi ilişkisi oluşturmadan bir araya gelip birlikte çalışıyorlar, bilgilerini birleştiriyorlar. Bu işbirliğinin başka yerlerde tekrarlanması dileğiyle sizi söyleşi ile baş başa bırakıyoruz.
“… temel amaç temiz gıdaya ulaşmaya çalışan insanların bu biçimde üretim yapan çiftçilerle bir araya getirilmesiydi.”
Neden bir tohum derneği ve neden Bodrum?
Hacer Temirkan: Bu dernek tarımı, toprağı ve düzgün çiftçiliği, sağlıklı beslenmeyi dert eden, özellikle atalık tohumları önemseyen bir grup insanın yüksek ideallerle ve şevkle kurduğu bir dernek. Her biri bu konuda gönül vermiş insanlar.
Derneğin kurulmasında temel amaç, temiz gıdaya ulaşmaya çalışan ve yerel beslenmek isteyen insanların bu biçimde üretim yapan çiftçilerle bir araya getirilmesiydi. İlkeler çerçevesinde üretim yapan yerel üreticiyi desteklemek ve onun tüketiciye ulaşmasını sağlamaktı. Ve bu üretim ve tüketim zincirini kalıcı kılmaktı. Atalık tohumların yaşaması ve bunun benzeri daha birçok başka amacı da vardı.
Haluk Ortaç: Bodrum Tohum Derneği gönüllüsüyüm. Mali müşavirim. 15 seneden beri burada yaşıyorum. Bir özeleştiri yapar gibi buraya geldik ve doğaya sahip çıktık. İşin gerçek sahiplerinin yanında durmaya çalışıyoruz. Dernek Bodrum’da bir ihtiyaçtı. İnsanların konuşup iş yapmama huyu diğer yerleşim yerlerine göre Bodrum’da daha fazladır. Derneğin kurulmasının esas nedeni, işin gerçek sahiplerinin yani çiftçilerin, üreticilerin, toprakla uğraşanların bu işin içinde olmalarıydı. Çiftçilere şehirliler de yardım etti.
Hüseyin Demirel: Ben de derneğin gönüllüsüyüm ve beş yıldır burada yaşıyorum. Gıdanın çok önemli olduğuna inanıyorum. Bunun yanında çiftçilerin örgütlenmesi ve köyünde kalması gerektiğini düşünüyorum. Şu an büyükşehirlerde yaşanan sorunların nedenlerinden biri kırdan göç. Biz bu işi yapan çiftçilere destek verdik, öyle olması gerekti. Hüseyin (Uzun) başkan olmak istemedi. Ama biz ısrar ettik. Çünkü pratikte yapmakla dışarıdan ahkâm kesmek çok farklı. Bu insanlar bu işi düzgün yaparsa Türkiye’ye yayılacak.
“İlk girişimlerden biri üretici pazarı oldu.”
Kuruluştan bugüne neler yapıldı?
Hacer Temirkan: Her oluşumda olduğu gibi başlangıçta yüksek bir heves ve şevk vardı; enerji çok yüksekti. Zaman içerisinde sürdürülebilir olması gibi bir sorun ortaya çıktı. Onun çözümleri arandı.
Haluk Ortaç: Malum dernek kurmak, işe başlamak kolay ama onu belli bir istikrarla sürdürebilmek Türkiye’de zordur. Derneğin varlığını korumak, istikrarlı, uzun soluklu bir çalışma içerisinde tutabilmeyi önemsedik. Bodrum Tohum Derneği gerek Türkiye koşullarına gerekse Bodrum koşullarına göre yaşayabileceği her türlü zorluğu yaşadı. Bölündü, parçalandı; yeni insanlar geldi, eski insanlar gitti. Genel kurullarını zor yaptı. Ama bugün olabilmesinin tek nedeni, işin gerçek sahiplerinin derneğin yönetimde olmaları ve temelini oluşturmalarıdır.
Size göre sürdürülebilirliği sağlamanın yolu nedir?
Hacer Temirkan: Bu tür STK’ların sürdürülebilir kılmak anlamında temel sorunu maddi oluyor. Bu dernek her maddi desteği kabul eden bir dernek de olmamalı dedik ve o yönde hareket ettik. Temel ilkelerimiz çerçevesinde kaynak üretebilen bir dernek olsun istedik. İlk girişimlerden biri üretici pazarı oldu. Temel kaynak üretimden, çiftçilerden geliyor.
Hüseyin Uzun (Başkan): Pazar olmadığı zaman, üretim olmadığı zaman tohum saklayamazsın, tohuma sahip çıkamazsın. Şimdi çiftçiye tohum ürettirdik. Tohum üretmekle bitmiyor. Bu çiftçilerin yaşamını sürdürecek kazanca ihtiyacı var. Pazar olmadığı zaman çiftçi tohum üretmez. Dernekle hem tohumu hem pazarı ikisini bir arada yürütmeye çalışıyoruz.
Haluk Ortaç: Bir STK’nın uzun soluklu olabilmesinin ilk koşulu, politikadan uzak olması, yani bir politikayı çalışmalarına, amaçlarına, tüzüğüne sokmamasıdır. İkinci koşul, işin gerçek sahiplerinin emeklerinin buraya yansımasıdır.
“… önemli olan amaçlarımız doğrultusunda üretim yapmak… kuru politika tartışmaları yapmak değil… sözle değil de eylemle görüşlerini ortaya koymak.”
Hacer Temirkan: Politik olmak konusunda Haluk’un söylediklerine bir ekleme yapacağım. Bence güncel siyasetin dışında olmak biçiminde ifade etmek sanki daha doğru. Çünkü artık gıda da son derece politik bir hale geldi. O nedenle ben politik bir şey yapmadığımızı ya da politikadan uzak olduğumuzu düşünmüyorum. Burada önemli olan aslında amaçlarımız doğrultusunda üretim yapmak, amaçlarımızı gerçekleştirmek. Kuru politika tartışmaları yapmak değil. Zaten yapılan işin kendisi aslında politik bir iş. Yani sözle değil de eylemle görüşlerini ortaya koymak.
Hüseyin Demirel: Yönetimde beş kişiyiz, bir ben tüketiciyim. Üç arkadaşımız çiftçi, bir arkadaşımız da üretici. Haluk’un söylediği gibi olması gereken işin gerçek sahiplerinin dâhil edilmeleri. Onlar işin dışında kaldığı zaman kurulan yapılar yıkılmaya mahkûm oluyor.
“… olması gereken işin gerçek sahiplerinin dâhil edilmeleri.”
Üreticilere soralım. Bodrum Tohum Derneği sizin açınızdan ne ifade ediyor?
Hüseyin Uzun: Ben köylüyüm. Uzun yıllar inşaat ustası olarak çalıştım. Bu yaştan sonra bu tarım işini, dernek işini para kazanmak için değil en çok kendim için yapıyorum. İnsanlara temiz gıda getiriyoruz. Onlar da bizden memnun. Onlar bizden memnun olduğunda biz daha memnun oluyoruz.
Ayşin Kocabay (Başkan Yardımcısı): Daha önce ev hanımı olarak yaşantımı sürdürüyordum. Dernekten de önce de yerel tohumla üretim yapıyorduk, hiç hazır fide almazdık. Şu anda kendi paramı kazanıyorum, ekonomik özgürlüğüm oluştu. Evimin önünde değerlendiremediğim her şeyimi burada satarak paraya çevirebiliyorum.
“Maddi sorunların aşılması için belediyelerin kesinlikle destek olması lazım.”
Üretici pazarı dışında başka faaliyetleriniz var mı?
Hüseyin Demirel: Bizim bir diğer amacımız farkındalık yaratmak ve eğitim vermek. Derneğimize belediye tarafından Bitez’de bir yer tahsis edildi. Burayı eğitim amaçlı kullanacağız. Okullarda Derneğin savunduğu görüşleri anlatıyoruz. Bundan başka çevre ile ilgili konulara müdahil oluyoruz, örneğin nerede bir ağaç dikimi varsa oraya gidiyoruz.
Bunları yaparken yerel yönetimler, belediyeler destek olursa bu iş güçlü hale gelir. Maddi sorunların aşılması için belediyelerin kesinlikle destek olması lazım. Aksi durumda, okyanusta bir damla olursunuz. Seferihisar Belediyesi’nin uygulamaları ciddi bir örnek. Belediyeler destek olursa bu iş büyür.
Haluk Ortaç: Derneğin devam etmesi birbirini tamamlayan, dengeyi sağlayan üçlü ayağın varlığına bağlı. Bunlardan bir tanesi pazarın varlığı, ikincisi kendi topraklarında üretim yapmak ve sonuncusu bunu anlatmak. Bugün burada pazarımızı görüyorsunuz. 10-11 dönüm kendi bildiğimiz, ektiğimiz topraklar var. Oradaki değerleri burada satıyoruz. Bitez’de bir eğitim-uygulama alanı açıyoruz. Bunların hepsi birbirini tamamladığı zaman ancak, dernek Çarşamba günkü üretici pazarına bağlılıktan kurtulup politika üretebiliyor, görüş söyleyebiliyor. Derdini anlatabiliyor, taraftar kazanabiliyor. Propagandasını yapıyor, diğer derneklerle çalışabiliyor. Projeli çalıştığı için yerel yönetimlerden daha büyük destek görüyor. Dolayısıyla bir üçlü bir ayak oluşturduk. Üretim, işbirlikleri ve eğitim çalışmaları… Dernek bu üçlü ayağa dayanarak, biri diğerinin önüne geçmeden yaşamını devam ettirebilmeli.
“Muğla Büyükşehir Belediyesi Tohum Merkezinin kuruluşunda bizim de emeğimiz var…”
Bir tohum bankanız var mı?
Hüseyin Uzun: Muğla Büyükşehir Belediyesi Tohum Merkezinin kuruluşunda bizim de emeğimiz var; onlara tohum verdik. Bizim tohum bankamız yok. Derneğin tohumları var. Bitez’de bir tohum vitrini yapacağız ama tohumları yine de çiftçilerde saklayacağız. Üç beş grup kurup tohumları saklamak çözüm değil.
Hüseyin Demirel: Bir sürü grup tohum topluyor Türkiye’nin her yerinde. Ben onlara katılmıyorum. Tohum eğer kullanılıyorsa işe yarıyor. Kullanmadığınız tohum bir yerden sonra değerini yitiriyor, doğurganlığı azalıyor.
Haluk Ortaç: Tohum bankası bir maliyet. Dolayısıyla yerel yönetimin bunu üstlenmesi ve bizim onları desteklememiz iyi bir çözüm. Muğla Büyükşehir Belediyesi gerçekten güzel bir tesis kurdu. Buna gücü var ve biz orayı takip ediyoruz. Elimizdeki sürekli devir daim olan sürekli yaşam içerisinde olan sağlıklı tohumları oraya veriyoruz. O bankayı zengin tutmaya çalışıyoruz.
“… Derneğimiz ve Türkiye’deki bütün tohum dernekleri sertifikasyon sistemine karşı.”
Tohum sertifikasyonu konusunda ne söylersiniz?
Hüseyin Demirel: Köylü açısından mümkün değil, çok pahalı. Büyük şirketler yapıyor ve tekelleştiriyorlar. Onun için Derneğimiz ve Türkiye’deki bütün tohum dernekleri sertifikasyon sistemine karşı. Atalık tohumların, evladiyelik tohumların geleneğine sahip çıkılması taraftarıyız. Önemli olan köylünün Anadolu’daki köylünün tohumlarına sahip çıkılması.
Haluk Ortaç: Şu an organik tarım, organik deyişini zaten sulandırılmış durumda. Dolayısıyla, tohumun sertifikasyona girmesi onu tamamlayıcı bir unsur oluyor. Yani birbirini tamamlayan aldatıcı iki unsur oluyor.
Hüseyin Uzun: Gerçek tohum sertifika olmadan da anlaşılır. Tohumdan ürün aldığımızda gelecek sene aynı tohumdan ektiğimiz zaman, aynı ürünü veriyorsa biz bunun gerçek tohum olduğunu biliyoruz. Yozlaşmaya döndüğü zaman o tohum gerçek tohum değil. Ama uygulama yapmadığın zaman tohumun gerçek olup olmadığını anlamak için gereken işlemler çok pahalı. Muğla’da yeni kurulan merkezdeki laboratuvarda bunlar yapılacak. Biz de tohumlarımız için orada işlem yaptırıp, ondan sonra devam edeceğiz.
Haluk Ortaç: Tohumlarımız dönüşümlü tohumlar. Suyunu kendimiz taşıdığımız, kendimiz çapaladığımız ve bildiğimiz topraklarda ekim yaptığımız için bir dönüşüm var. Ama bu ürüne dönüştüğünde denetim devreye giriyor. Kalıntı analizi için İzmir’de Ege Üniversitesi’ne analize gönderdiğimiz zaman hem tohum yerelliğini ispat etmiş oluyor hem de ürünün zararsız olduğu ortaya çıkıyor.
Türkiye’deki tarım politikaları köylüyü küstürdü; çiftçiler üretim yapmaktan neredeyse vazgeçtiler. Fakat bir yandan da kentlerden kaçıp kırsalda tarım yapmaya başlayan insanları görüyoruz. Derneğinizde durum nasıl?
Haluk Ortaç: Üretici şu an aynı amaca hizmet eden köylü ve şehirli diye ikiye ayrılıyor. Mesela bir arkadaşımız felsefe hocası. Ama Mumcuların kenarında birkaç dönüm yerde tüzük ve programımıza uygun olarak üretim yapıyor. Dolayısıyla üreticilerin bir kısmı artık şehirden göç edenler. Gerçekleri görüp kabullenip bu işi bir ideal, bir görev haline getiren insanlar. Bodrum Tohum Derneğinde de böyle.
“… üreticilerin bir kısmı artık şehirden göç edenler.”
O halde dernekte “yeni” ve “eski” köylüler bir araya geliyor…
Haluk Ortaç: Karşılıklı alışveriş olayı daha nitelikli hale getiriyor. Şehirlinin buraya taşıdıkları ile köylünün o eski kadim deneyimi, birikimi bir araya geliyor. Bu da teoriyle pratiği yan yana getiriyor.
Peki bu bir araya gelme beraberinde sorunları getirmiyor mu?
Haluk Ortaç: Bizim derneğimiz bunu sorunsuz olarak götürmeyi başarmış durumda. Bunun için sık sık toplanıyoruz, çalıştaylar yapıyoruz. Bilgiler saklanmıyor, masaya yatırılıyor. Bir de kaynak, yerli tohum olduğundan dolayı bunun varlığını devam ettirmek, geçimini sağlayabilmek açısından herkes için bir zorunluluk hale geliyor. Biz şehirliler okuyarak öğreniyoruz ama gidip toprağın başında durduğun zaman olayın çok farklı olduğunu görüyoruz. Bu karşılıklı dayanışma bana göre dernekte şu an oturmuş vaziyette. Bilgiye ve tohuma sahip çıkıyoruz ve para kazanıyoruz.
Hüseyin Uzun: Şimdi köylülerden çiftçi yaratmak o kadar zor ki. Devlet politikası çiftçiyi küstürdü. Ben köylüyüm, 30-40 yıl öncesiyle kıyasladığım zaman, köyümde kimse üretmiyor. Herkes maydanozunu bile pazardan alıyor.
Bundan 8 yıl öncesi bir proje hazırladık. Milas’ın köylerinde benim olduğum köyün çevresindeki 10 köy havzası organik havza seçildi. AB’den maddi destek vardı. 16 üretici lazımdı. 3 ay köy köy dolaştık; 16 üretici toparlayamadık.
“Bilgiye ve tohuma sahip çıkıyoruz ve para kazanıyoruz.”
Çözüm ne peki?
Hüseyin Uzun: Bugün Avrupa’daki çiftçiler eğitimli insanlar. Bizde çiftçi dediğin zaman köylü. Ve bir tane mantık var dedesinden, babasından kalan tarlayı satıp sigortalı işçi olarak çalışmak. Yani toprakta üretim yapayım derdi yok. Sen köylüsün, sen üretkensin. Sen üretimden çıktığın zaman o zaman ne oluyor bu ülkenin tarım politikası? Bunun çözümü eğitimde. Okullarla işbirliği yaptığımızda 20 tane öğrenci eğitime katılırsa, bunun 2 tanesine biz tarım aşılayabilirsek… Tarımımızda eğitimli tarımcı olsun. Bir de bireysel üretici olarak bir yere varamazsın. Ya birlik olacaksın ya kooperatif olacaksın. Başka çıkar yolu yok.
Derneğiniz kooperatifleşmeyi düşünüyor mu?
Hüseyin Uzun: Kooperatifleşmeyi en kısa zamanda istiyoruz. Üretim bazında bir yere varmak lazım, bir kapasite olmalı. Bizim kapasitemiz ancak bu üretici pazarına yetiyor. Üretici üye bulamıyoruz. Karşımıza geçmişteki kötü kooperatif deneyimleri çıkıyor.
“Ya birlik olacaksın ya kooperatif olacaksın. Başka çıkar yolu yok.”
Hüseyin Demirel: Şu anda temkinli gidiyoruz ama kooperatif gündemimizde. İnsanlarda olumsuz bir algı var şu an. Mali yapımız çok düzenlidir, her hafta açıklarız. İyi bir denetleme sistemi de kurduk. Arkadaşlarımız istedikleri zaman Başkan’ın tezgâhı dâhil istediklerini alıyorlar Ege Üniversitesine analize gönderiyorlar. Yani bağımsız. Mali yapımızı böyle yaptığımızda, denetleme sistemimizi iyi yaptığımızda kooperatifçilik ideal bir yapı oluyor.
Hüseyin Uzun: Kooperatif olduğu zaman iyi bir yol alacağımızı, iyi bir satış yapacağımızı biliyoruz. Ürünlere katma değer katabiliriz. Köylüler sütü, süt birliğine satmak yerine peynir, tereyağ olarak satabilir.
Derneğin mali kaynaklarından söz etsek…
Hüseyin Uzun: Kendi ektiğimiz buğday yetmediği için denetimimiz altında başka çiftçilere sözleşmeli, satın alım garantili buğday ekimi yaptırıyoruz. Genleriyle oynanmamış yerli karakılçık buğdayı. Bunun fiyatını da önden belirliyoruz. Yani devlet gibi 1 yıl sonra açıklamıyoruz. Hasatta ürünü alıyoruz, peşin ödeme yapıyoruz. Şu an karakılçıktan iyi para kazanıyoruz. Üreticiye de para kazandırıyoruz. Bu sene devlet buğdayı 1 lira 5 kuruştan aldı. Biz 3 liradan aldık.
Haluk Ortaç: Aidatların dışında derneği ayakta tutan, üretici pazarında yapılan satışlardan gelen katkılar.
Hüseyin Uzun: Derneğin bütçesi olması lazım. Biz her şeyi kendi cebimizden yani karşılıyoruz. Gerektiğinde akaryakıt parasını cebimizden ödüyoruz.
Haluk Ortaç: Bazen nazımızın geçtiği insanlardan ayni yardım alıyoruz. Sponsor seçmek çok önemli.
Hüseyin Uzun: Maddi bağış çok nadir alıyoruz.
Hüseyin Demirel: İnsanların örgütlere güveni azalmış. Biz de fazla üstelemek istemiyoruz. Gönüllerinden koparsa…
“… devlet buğdayı 1 lira 5 kuruştan aldı. Biz 3 liradan aldık.”
Derneğinizde gönüllüler var mı?
Hüseyin Demirel: Yönetimdekiler ücret almadan çalışıyorlar.
Haluk Ortaç: Gönlünce davranmakla gönüllü davranmak arasındaki fark çok açık bir şekilde kendini belli ediyor. Gönlünce davrananlar için bu geçici bir heves oluyor. Bir gün geliyor, bir gün gelmiyor, geliyor kendini zorluyor. Ama gönüllülük daha uzun soluklu bir şey.
Hüseyin Uzun: Biz burada bir aileyiz. Hepimiz birbirimize güven duyarak bir hizmet yapıyoruz. Bunun yanında egolu insan yok içimizde. Geçmişteki zor günlerimizi ego yüzünden yaşadık. Hiçbir zaman için ben kendimi başkan konumuna koymam. Ben çiftçiyim, üreticiyim. İçimize insanları alırken gönüllü olsun üretici olsun ilk önce baktığımız konu egosu.
“Geçmişteki zor günlerimizi ego yüzünden yaşadık.”
Söyleşimizi bitirirken okuyuculara ne söylemek istersiniz?
Hüseyin Bey: Bodrum Tohum Derneği olarak her zaman herkesin sorusunu cevaplamaya hazırız. Her zaman denetime de hazırız. Kim nasıl bir denetim yapmak isterse. Biz egosu olmadan gerçek doğada doğal üretim yapan bu işe gönül vermiş insanlarız.
Hedeflediğimiz projelerimiz çok büyük ama destekleyen olmadığı için gerçekleştiremiyoruz. AB fonlarından yararlanılabilir ama proje üretecek teknik adamımız yok. Üç beş gönüllüyle üç beş çiftçiyle bu kadar yapabiliyoruz. Dinlediğiniz zaman herkes çevreci, herkes doğacı ama icraata geldiği zaman insan bulamıyorsun.
Haluk Ortaç: Küçük çiftçi dünyayı besler. Ama insanı bu işe nasıl katacağız? Herkes çevreci yine de kimse elini taşın altına sokmuyor. Ne yapacaksak insan faktörüyle, insan gücüyle, insan bilgisiyle, zekâsıyla yapmak zorundayız. Burada kimseyi kırmadan, kimseyi dışlamadan insanı mücadeleye katabilmenin yollarını arıyoruz. Aslında yeni bir şey keşfetmek gibi değil ama akılcı davranmanın bir ifadesi.
6 Mayıs’ta fide şenliği yaptık. İnanılmaz güzel bir etkinlik oldu. 3.500-4.000 tane fide dağıttık. Orada fide alan insanların ufak bir bilgi kartı doldurmasını istedik. Amacımız insanları tanımaktı. Mesleğine göre onun bilgisine dayalı iş verelim istedik. Sonuçta her insana, her mesleğe -samimi olduğu sürece- verilecek işi ona götürdüğün zaman o daha iyi çalışıyor. Bildiği işi yapıyor, tohumla bağlantısını kurmaya çalışıyor. Kalıcı oluyor, üyemiz oluyor ve uzun soluklu devam ediyor.
Bundan başka imkân sağlandığında, herhangi bir zeminde ister bir öğrenci ister bin öğrenci olsun yerel tohum anlatırız, doğayı anlatırız. Biz anlatalım onlar dinlesin tarzında değil de karşılıklı bir söyleşi gibi.
Not: Söyleşinin ses kaydı çözümlemesini yapan Güneş Kurtuluş’a teşekkür ederiz.