Bolonya, İtalya’nın kooperatifçilik sektöründe önde gelen şehirlerinden. Bazıları bu konumunun ülkenin önde gelen ekonomik faaliyet alanlarından biri olmaya gidebileceğini düşünüyor. Diğerleri, kooperatifçilik desteğinin yüzeysel olduğunu ve düzeltilmesi gereken çok şey olduğu görüşünde. Her halükarda, nasıl yerel yönetimlerle sosyal ekonominin birbirlerini nasıl destekleyebileceği konusunda çalışılması gereken bir örnek.
Belediyeler, kooperatif girişimlerine ortam sağlamak ve onları desteklemek için yukarıdan aşağıya kalkınma katalizörü olarak veya aşağıdan yukarıya taban hareketlerinin destekçileri olarak hareket edebilirler. Bu iki stratejiyi birleştirmek ve tamamlayıcı girişimleri ilerletmek, yerel ekosistemi güçlendiren daha güçlü bir ortaklıklarla sonuçlanır.
Bölgedeki kooperatif hareketini desteklemek için İtalya’daki Bolonya şehrinin yaptığı da bu. Daha kesin olmak gerekirse, belediye onlarca yıl boyunca, onların halkın gözündeki çekiciliğini veya çok paydaşlı ilhamını sınırlamadan, geniş bir kooperatif deneyimleri yelpazesine kuluçka merkezi ve kolaylaştırıcı olarak hizmet etti.
Gerçekten de, İkinci Dünya Savaşının sona ermesinden bu yana, “Kızıl” olarak adlandırılan Bolonya, özellikle genişleyen işçi sınıfı arasında, politik ve ekonomik katılımı geniş bir şekilde teşvik ederek belediye yönetiminin her aşamasında kentin enerjisini kullanıyor ve bu enerjiyi canlı tutuyor. Sonuç olarak, İtalya Komünist Partisinin ve Ulusal Kooperatifler Birliğinin (LegaCoop) yerel mevcudiyetlerinin oynadığı önemli role rağmen, kooperatif örgütlenme modelinin Emilia-Romagna’daki sıra dışı başarısı bölgenin sosyoekonomik ağlarına gömülü olmasıyla açıklanabilir. Tarihçi Donald Sassoon’a göre,“Bolonya’nın önemi, başarılarının tepeden gelen teknokratik Fabiancı kararların sonucu değil, nüfusun daha geniş katmanlarını içeren demokratik bir yerel demokrasi çerçevesinin sonucu olmasında yatıyor”.
Üçüncü Sektör konusunda önemli bir araştırmacı olan Stefano Zamagni, ülkenin Orta Çağ komünal kültüründen yola çıkarak bu sisteme “sivil ekonomi” adını verdi. Bolonya aynı zamanda MS 1088 yılında kurulan dünyanın ilk üniversitesine ev sahipliği yapmıştı. Bu yüzden, Emilia alternatifi, İtalya’nın ekonomik ve politik gelişimindeki özel tekelci şirketlerin ve devlet merkezîleşmesinin iyice belgelenmiş işlevsizliklerinin ışığında, radikal yetki devrini ve karar verme sürecine çok düzeyli vatandaş katılımını savunuyor. Sonuç olarak, Bolonya’daki pek çok girişim kent düzeyinde değil yerel bölge düzeyinde gerçekleştiriliyor.
Bu, hiç şüphesiz, aksi taktirde sırf kâğıt üstünde kalacak ilkeleri yorumlamanın bir yolu. Tıpkı Avrupanın yerindenlik ilkesi veya faşizm karşıtı İtalya Anayasasının 45. Maddesi gibi. 45. Madde: “Cumhuriyet karşılıklı destekleyici, spekülatif nitelikte olmayan
kooperatiflerin toplumsal işlevini tanır. Kanun, elverişli araçlarla kooperatiflerin çalışmasına yardımcı olur ve teşvik eder, uygun denetimlerle bu kooperatiflerin nitelik ve amaçlarını güvence altına alır.” Bunun yanı sıra, işbirlikçi ekonominin yerel ve ilişkisel kimliğinin önemi ve de günümüzün küreselleşmiş dünyasında sunduğu beklenmedik rekabet avantajları (örneğin işçiler için daha iyi işlerin sağlanması ve topluluklara zarar veren dışsallıkların içselleştirilmesi) sıkça vurgulanmıştır.
Buna uygun biçimde, Elinor Ostrom’un çalışmaları ve James Muldoon’un yakın zamandaki Platform Sosyalizmi önerisi doğrultusunda, Bolonya’nın belediye başkanı Matteo Lepore kenti geleceğin İtalya Kooperatif Vadisi olarak tanımladı. Açıklığa kavuşturalım, Silikon Vadisinin sömürücü iş modelinden daha eşitlikçi bir alternatifi tartışıyoruz. Bu alternatif dayanışma, karşılıklılık ve yakınlık gibi değerleri esas alıyor. Bu herhangi bir şekilde Silikon Vadisini taklit etme çabası değil.
Bu bakış açısından, Bolonya, halihazırda İnterneti yöneten sosyal mutabakatı tekrar düşünmek için bir fırsat sunuyor, çok paydaşlı yönelime öncelik veriyor ve kent müşterekleşmesinin yerleşik mirasını yeni bir fikir olan platform kooperatifçiliği küresel hareketiyle birleştiriyor. Sonuç olarak, dijital platformlar kamu hizmeti sağlayan altyapılar olarak görülebilir ve faaliyetlerinden etkilenen tüm paydaşlar tarafından ortak olarak sahip olunmalı ve yönetilmelidir. Karşılaştırmalı ve dijital hukuk uzmanı Guido Smorto, “Belediyelerin devam eden süreci yönetmek için ihtiyaç duydukları tüm güce sahip oldukları kabul ediliyor” dedi. Fakat belediyeler yeni kurulan kooperatiflerin özerkliklerini kısıtlamazlar ve dolayısıyla Uluslararası Kooperatifler Birliğinin özerklik ve bağımsızlık hakkındaki dördüncü ilkesine uyarlar.
Bundan sonra, Bolonya ekosisteminden başarıyla ortaya çıkan iki platform kooperatife dikkat çekmek istiyorum. Fairbnb ve Consegne Etiche’den bahsediyorum.
Fairbnb, sömürücü görevlilerin sebep olduğu ciddi kentsel soylulaştırma sorununun üstesinden gelmek için kısa dönemli, sosyal olarak sürdürülebilir kiralık tatil mekânları sağlayan Emilia’lı bir işçi kooperatifidir. Ayrıca, Avrupa’da genişlerken çok paydaşlı bir kooperatife geçiş yapma sürecinde. Bu nedenle platformun kurucuları, Fairbnb’nin faaliyet gösterdiği bölgelerdeki devlet kurumlarıyla iletişim kurmaktan ve platformun sosyal projelerini etkinleştirmekten sorumlu olacak yerel elçileri yönetişim yapısına dâhil etmeyi amaçlıyor. Buna uygun biçimde, yerel yönetimler sürdürülebilirliğini belgelemekten ve mevcut rakipleriyle daha iyi rekabet edebilmesi için elverişli düzenlemeler yapmaktan sorumlu olabilir.
Yemek teslim kooperatifi Consegne Etiche, Nisan 2020’de İtalya sokağa çıkma yasağı sırasında faaliyete geçti. Kooperatif, Kentsel Bağlamda Dijital Emeğin Temel Hakları Sözleşmesi’nin yenilikçi çerçevesi altında, dükkânlara gidemeyen insanlara gıda ve diğer malları teslim etmek için kuruldu. O zor dönemde, Belediye ve Bolonya Üniversitesi tarafından yetkilendirilen bağımsız bir şirket olan Kentsel İnovasyon Vakfı, çok sayıda kamu ve özel sektör aktörünün kentin nasıl herkes için nasıl daha iyi bir yer yapılabileceğini konuşmak için bir araya geldikleri açık bir çevrimiçi toplantı düzenledi. İş modellerini değiştirmek isteyen, mevcut kooperatiflerden sosyal girişimciler, kent tasarımcıları, yerel dükkân sahipleri, akademisyenler ve gig işçilerinin sendikaları bu birlikte planlama sürecine dâhil oldu. Hedefler, Covid sonrasında kenti yeniden düşünmek, ana akım sömürücü platformlarla mücadele etmek ve aynı zamanda vatandaşlara hayati bir hizmeti sağlamaktı.
Gelişen bir dijital ekosistem veya “kooperatif vadisi” yaratmak için belediye kurumlarının ve sosyal ağların vizyonumuzu desteklemesi gerektiğine inanıyorum. Bu aynı zamanda Silikon Vadisi’nin ötesine bakmayı ve dünyanın diğer bölgelerinde, mesela dijital ekonomisini bölgenin tarihi değerlerine göre organize eden Bolonya’da, neyin işe yaradığını düşünmeyi de gerektiriyor. Belediyeler, bu yeni deneyimleri açıkça destekleyerek ve girişimcilerin ihtiyaç duyduğu kaynakları sağlayarak yeniliğe elverişli bir ortamı teşvik edebilirler. Sizin şehriniz etik dijital girişimciliği teşvik etmek için ne yapabilir?
Not 1: Pietro Ghirlanda’nın The Platform Cooperativism Consortium sitesinde 4 Mayıs 2022 tarihinde yayımlanan yazısından Murat Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim
Not 2: Öne çıkan görsel, RitaMichelon –Pixabay