Kapitalizm dışı bir hayatı düşünmek çoğumuz için olanaksız olsa da Danimarka’nın başkenti Kopenhag’daki Christiania, neredeyse 50 yıldır işlevli bir alternatifin mümkün olduğunu kanıtlıyor. Yazar, bu uygulamayı mütevazı ölçeğiyle değil, doğayla uyumlu, sorumluluk sahibi ve dayanışmacı bir topluluk olmasıyla değerlendirmenin daha doğru olduğuna inanıyor. İsterseniz siz de bu özgün yerleşimin öyküsüne bir göz atıp kendi kararınızı verin.
Eğer nereye ve nasıl bakacağımızı bilirsek, başka dünyaların şimdi ve burada mümkün olduğunu keşfederiz.
Yoğunlaşan ekolojik ve sosyal krizler karşısında dünyanın pek çok dönüştürücü değişime ihtiyacı var, özellikle adamakıllı yaratıcı değişimlere. On yıllar süren koşullandırma ve normalleştirme; bizi sömürülmüş, hem birbirimizden hem ‘doğadan’ mahrum bırakmış olsa da kapitalizm dışında bir seçenek yokmuş gibi gösterdi. Bununla birlikte, eğer nereye ve nasıl bakacağımızı bilirsek sosyal hayatın dip akıntıları bize, kapitalizmin doğal bir işleyiş biçimi olmadığını ve başka dünyaların şimdi ve burada mümkün olduğunu gösteriyor.
Özgür Şehir
Kopenhag’ın merkezindeki Özgür Şehir Christiania’nın eşiğinden adım attığınız anda mesela, her şey değişmiş gibi geliyor. Telaşlı şehir havası hafifliyor, trafik gürültüsü azalıyor, koşmaktansa yürüyor zaman. Kokular daha bir canlanıyor, daha parlak renkler ortaya çıkıyor ve daha vahşi bir doğa bir gölge gibi içeri süzülüyor. Sosyal kuramcı Murray Bookchin bir keresinde “Bir ütopya yaratmayı hedefleyen her toplum sadece özgür değil, aynı zamanda güzel bir toplum olmalıdır” demişti. Danimarka parlamentosundan bisikletle sadece beş dakika uzaktaki bu eşiği geçerken, Bookchin’in sözleri yeniden önem kazanıyor.
Eski bir ordu üssünün ortasında yerleşik Christiania; direniş, ısrar ve özerklikte ünlü ve tartışmalı bir deney. 1971’de kurulan, dolayısıyla yakında ellinci yaş gününü kutlayacak olan bölge, neredeyse bin kişiye ev sahipliği yapıyor. Bununla birlikte, yılda yarım milyon turist çekmesine ve Danimarka’nın en çok turist çeken mekânlarından biri olmasına rağmen, dışarıdaki dünyanın tam anlamadığı bir yer olmaya devam ediyor. Pek çok kişi için burası hâlâ esas olarak, arazisinde kurulan açık esrar pazarı Pusher Sokağı ile özdeşleşmiş durumda.
2019’da, Christiania’da mukim araştırmacı olarak kaldım; Pusher sokağının topladığı aşırı ilginin ötesinde, yerleşkenin canlı topluluk ekonomisinin dinamiklerini inceleyerek. Orada, topluluktaki günlük ekonomik hayatta nadiren hak ettiği ilgiyi gören bir zenginlik buldum ve Özgür Şehrin, Nowtopia’nın fevkalade bir örneği olduğunu düşünerek ayrıldım. Yani ne gibi engellerle karşılaşırlarsa karşılaşsınlar ve ne gibi kusurları olursa olsun, yerleşke sakinleri (Christianialılar olarak bilinirler) demokratik ekonomi ve toplumun zihinde canlandırılan idealini uygulamaya devam ediyorlar, burada ve şimdi.
Christiania asgari resmi kurallar ve üç temel ilkeyle işleyen kendin-yap şehirciliğiyle, uzun zamandır ekolojik bir yaşam tarzının öncülüğünü yapıyor. Bu ilkeler:
- Öz yönetim ve sorumluluk
- Dayanışma
- Doğayla dengeli olma
Öz Yönetim ve Sorumluluk
Christiania’da yaşayanlar ve işletmeler kendi kendini yöneten 14 bölgeye bölünmüş. Bölgelerin her biri yaratıcı şekilde isimlendirilmiş; mesela benim oturduğum Karahindiba, Mavi Karamel ve Saykodelik Eylem. Karar verme işlemleri asıl, aylık buluşmalar yoluyla örgütleniyor. Tüm sakinlerin katıldığı bir Genel Buluşma ve belirli bir bölgede yaşayanları ilgilendiren Alan Buluşmaları. Tüm kararlar doğrudan, konsensüs demokrasisine göre veriliyor, yani herkesin kararlar üsünde anlaşması lazım. Bu yavaş ve habir karar alma sürecine yol açabilse de aynı zamanda devletle varoluşsal mücadelelerinde, topluluğu birleşik bir bütün olarak tutmakta anahtar bir faktör.
İşte burada, şimdiden ‘ekonomik demokrasi’nin normalde nasıl düşünüldüğü (örneğin, piyasada bir demokrasi adası olarak faaliyet gösteren bir işçi kooperatifi) ile Christiania’da görülen ekonomik demokrasinin ‘daha derin’ biçimi arasında gerçek bir fark olduğunu görüyoruz. Kapitalizm, insanlara ve çevreye safi dışsallıklar gözüyle bakıp, her türden zararı ve eşitsizliği onlara dayatırken, Christiania sakinleri tarafından geliştirilen işletme ve girişimler, en başından beri toplumun ayrılmaz parçaları. Dahası, yerlilerin ne tür işletmelerin kendi bölgelerinde faaliyet göstereceği konusunda doğrudan söz hakları var ve topluluk her yıl, hep birlikte bu işletmelerin topluluğun yönetimine yapacakları finansal katkının türüne karar veriyor.
Christiania’nın, doksandan fazla girişime ev sahipliği yapan, şaşırtıcı şekilde canlı bir ekonomik bölge olduğunu keşfettim: Galeriler, spor kulüpleri, atölyeler, kafeler ve çok daha fazlası. Kooperatifler ya da gönüllü emeğe dayanan bu girişimler, Danimarka’nın köklü ekonomik demokrasi kültüründen yola çıkarak, genelde kolektif olarak işletiliyor. Modern kapitalist iş ortamlarında görülen küçük diktatörlüklerden ziyade, karar verme, Christiania’nın yatay yapılanmasına uygun olarak, paylaşılmış ve kolektif bir süreçtir.
Dayanışma
İnsanlar, 1971’de, Kopenhag’daki bir konut krizi sırasında ordu üssünü ilk ele geçirdiklerinde yaşam koşulları güçtü. Bazı binalar eski subayların lüks konutlarıyken, pek çok yerleşkenin, bırakın ısıtma ve kanalizasyon sistemlerini, kapı ve pencereleri bile yoktu. Topluluk sil baştan bir köy yaratmak için, bugün aşina olduğumuz özgün yapıları ve paylaşılan altyapıyı inşa ve restore etmek amacıyla bir araya geldi. Özel mülk sahibi olmak veya özel mülkiyeti miras almak Christianialılarca hoş karşılanmıyor; bu gayrimenkul spekülasyonunu ve mülk sahipliğini önleyerek arsa ve binaların aynı anda hem herkesin hem de hiç kimsenin olmasını sağlıyor.
70’lerde ve 80’lerde, çoğunlukla geri dönüştürülen maddelerden yapılan ocaklar ve diğer ev eşyaları için ihtiyacı karşılayan bir dizi kolektif atölye ortaya çıktı. Yeşil Salon (eskiden orduya ait olan bir ahır) Kopenhag’ın her tarafındaki inşaat alanlarından kurtarılan yapı malzemeleri için bir merkezi dağıtım yeri görevi gördü. Kadınlar için ekonomik ve yaratıcı bir yer olan ve günümüzde hâlâ Danimarkalı demircilerin gelecek neslini yetiştiren bir Kadınlar Demirhanesinin kuruluşuyla işyerinde toplumsal cinsiyet kalıplarına karşı çıkıldı. Dahası, bir grup arkadaş, ulaşım ihtiyacını karşılamak üzere bir bisiklet dükkânı açtı. Bu yaparak edinilen yaratıcılık kültürü sonuçta meşhur Christiania Bisikletinin yapımına imkân sağladı: arabaların yasaklandığı 34 hektarlık bir bölgede, yerleşimcilerin çocuklarını ve inşaat malzemelerini taşıyabilmelerini sağlayan üç tekerlekli bir kutu bisiklet. Bu bisikletler dünyanın her tarafına ihraç edilip, Christiania’nın hikâyesini gittikleri her yere taşıyan gerçek başarı hikâyeleri.
Ortak Kaynaklar
Yıllar içinde bu işbirlikçi ekonomi Chistiania’nın kendi yaygın kanalizasyon altyapısının, kapsamlı atık toplama ve geri dönüştürme hizmetinin, kendi çocuk bakım tesislerinin, yol ve patikaların bakımının ve çok daha fazlasının yaratımına olanak sağladı. Sözde ‘gelişmiş’ toplumlarda gördüğümüz büyük gelir eşitsizliklerinden, sömürüden ve hiyerarşilerden kaçınılarak, topluluğun çalışanları arasında (inşaat personeli, çocuk bakıcıları, idareciler, çöp toplayıcılar vs.) hiç kimseye diğerlerinden daha çok para ödenmiyor.
Tüm bunların parasını karşılamak için bir ortak fon kuruldu. Fon, 1970’lerde eski bir puro kutusu içinde toplanan paradan ibaret geçici bir uygulama iken, günümüzde tartışmasız çok kapsamlı bir kaynak sağlama sistemine evirilecekti. Christiania bütçesi, şeffaf bir katılımcı bütçeleme yoluyla, her yıl, kolektif olarak tartışıldı ve üstünde uzlaşıldı. Bu arada işletme temsilcileri, yaygın sorunları ve endişeleri tartışmak için düzenli olarak birbirleriyle görüşüyorlar. Ayrıca kapitalizmin tipik “komşuyu yoksullaştırma” ethosu yerine, işletmeler içlerinden biri sorun yaşadığında onun finansal taahhütlerini üstlenmek için anlaştılar. Bunlar, hep birlikte, bütünün zenginliğine ve direncine katkı sağlıyor.
Christiania Doğayla Dengede
Ekolojik fakındalığın erken bir göstergesi olarak, Christiania’nın kuruluş misyonunun önemli bir unsuru ‘maddi ve manevi kirliliğin önlenebileceğini göstermek’ idi. Topluluk, pek çok yönden bunun öncüsü oldu. Yerleşke araç girişine kapalı, yani insanlar havaya bağlı olarak bisikletle veya yaya olarak geziyor. Bu hareketlilik kültürü (Kopenhag’da daha geniş çapta taklit edildi) pek çok kasaba ve şehri imrendiriyor ve sürdürülebilir yeniliğin meyvesi, öncü Christiania Bisikleti oluyor. Sokak ışıkları, şehrin merkezinde kırsal bir kapalı bölgede olmanın verdiği havayı güçlendirecek şekilde, kasten asgari düzeyde tutuluyor. Bu ışık kirliliğini ciddi ölçüde düşürüyor ve yerleşkede yaşayan engin yaban hayatı için çok daha iyi.
Bu ekolojik ilke daimi olarak gelişen bir süreç, elbette. Mesela topluluk enerji sistemleri, yavaş yavaş, başta kömür ve odunla ortam ısıtması sağlayan, daha kirli, ev yapımı ocakların yerini alıyor. Bu bölgesel ısıtma sistemleri öncelikli olarak odun peletleriyle çalışmaktadır, ancak topluluk yakın zamanda bazı konutlar için yakınlarındaki gölden jeotermal ısı elde etmeye başladı. Christiania’lılar, enerji kullanımını azaltmak için evleri iyileştirdikleri bir programın yanı sıra verimsiz fırın ve ocakların yenileriyle değişiminin desteklendiği kendi takas sistemlerini bile uyguluyorlar.
Bu olağanüstü insan emeğinin 50’nci yıl dönümüne yaklaşırken Christianialıların, devletin on yıllar süren karşı koymasına rağmen başardıklarını kutlamalıyız. Sosyal ve ekolojik olarak yıkıcı kapitalizmde karşılaştığımız kusurların çoğundan arınmış, katılımcı bir ekonomi yarattılar. Ekonomik demokrasinin uygulamaları günlük hayatlarında yer etmişken; mülkiyetin olmayışı, sermayenin spekülatif özüne karşı çıkıyor. Böyle deneylerin ölçeğinin nasıl büyütülebileceği sorusu sıkça sorulsa da bu soru yersiz kalıyor. Daha önemli olan, sosyal adalet ve doğal denge üstüne kurulu bir ekonomi ve diğer toplulukların bu öğrenilenleri nasıl kendi habitatlarına uyarlayıp uygulamaya koyabilecekleri ile ilgili olarak Christiania’dan ne öğrenilebileceği sorusu.
Not: Tom Smith’in openDemocracy’de 7 Ocak 2020 tarihinde yayımlanan yazısından Barış Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim