Sosyal Ekonomi blogu yayın hayatına başladıktan bir kaç ay sonra Sayın Hüseyin Polat’tan bir ileti aldık; bizleri blog kapsamında yaptıklarımız için kutluyordu. Yurt içinde ve yurt dışında 50 yıla yaklaşan kooperatifçilik deneyimine sahip önemli bir uzmandan aldığımız bu mesajın bizi ne kadar mutlu ettiğini tahmin edebilirsiniz. İzleyen günlerde Sayın Polat, “Yeniden Yorumlanan İlkeler Işığında Yarının İşletmesi Kooperatif” başlıklı kitabını gönderme nezaketini gösterdi.
Kitabı okuduktan sonra üzerinde konuşmak istedik ve bu söyleşiyi gerçekleştirdik. Kitap dışında da sorularımız oldu: Dünyadaki kooperatif uygulamalarından başarılı örnekler, kooperatifçilik politikasının tasarımı, Türkiye’deki kooperatifler…
Kitabı yalnızca kooperatifler ve kooperatifçilik ile ilgilenenlerin değil, dayanışma ekonomisinin bir parçası olduğunu/olmak isteyebileceğini düşünen herkesin okumasını öneririm. Sayın Polat’ın başlıkta alıntıladığımız cümlesinde belirttiği gibi dünya kooperatifleri yeniden keşfediyor ve kooperatifler ‘yarının işletmeleri’ olma potansiyeline gerçekten sahipler.
“Beni o yıllarda kooperatif tutkunu yapan nedenlerin başında hem sendikaların hem de kooperatiflerin dayanışma ekonomisinin bir parçası olduklarını görmem gelir.”
Sizi öğrencilik yıllarınızdan başlayarak kooperatifçilik uygulamasının içine çeken nedenler nelerdi? Neden kooperatifçilik?
Öğrencilik yıllarımda kooperatifçiliğin farklılığını, kooperatif işçilerinin örgütlendiği bir sendikada çalışırken öğrendim. Mühendislik eğitimini tamamladığım halde kooperatifçiliğe tutkumdan dolayı mühendislik yapmadım (o nedenle mühendis arkadaşlarım bana hep kızmışlardır). Beni o yıllarda kooperatif tutkunu yapan nedenlerin başında hem sendikaların hem de kooperatiflerin dayanışma ekonomisinin bir parçası olduklarını görmem gelir. Her iki harekette de üyelerin ve ortakların demokratik biçimde yönetime katılımı beni çok etkilemişti. Sonraları bu benim yaşam biçimim oldu.
“Çin Tedarik ve Pazarlama Kooperatifleri Birliği dünyada çok amaçlı kooperatifçiliğin güzel örneklerinden birini, hatta birincisini oluşturuyor.”
Meslek yaşamınızda dünyadaki pek çok kooperatif örneğini yakından tanıma ve inceleme fırsatı buldunuz. Bu uygulamalar arasında hangileri sizi en çok etkiledi? Başarılı ya da başarısız örnekler…
İspanya’nın Bask bölgesindeki Mondragon beni çok etkiledi. Mondragon’un 25. yılında, yani 1981 yılında Yol-Koop’da iken İspanya’nın Ankara Büyükelçisi benim Mondragon’a davet edilmemi sağlamıştı. Sonra, 50. yılında da, yani 2006 yılında ILO’da görev yaparken bir konferans için davet edilmiştim. O nedenle, Mondragon’un gelişmelerini, bu vesileyle de başka ülkelerdeki işçi kooperatifleri ile ilgili gelişmeleri yakından takip ettim.
İkinci başarılı bulduğum örnek Hindistan’dan. Süt üreticilerinin kurduğu dünyanın en büyük süt ürünleri kooperatifi Amul. Bunu Yeni Zelanda’daki daha az ortaklı fakat iş hacmi çok yüksek olan süt ürünleri kooperatifi Fonterra takip ediyor.
Üçüncü örnek, Çin Halk Cumhuriyetinden… Bir ILO uzmanı olarak uzun süre eğitim ve dönüşüm projesini yöneten biri olarak söyleyebilirim ki Çin Tedarik ve Pazarlama Kooperatifleri Birliği dünyada çok amaçlı kooperatifçiliğin güzel örneklerinden birini, hatta birincisini oluşturuyor. Çin’deki işçi üretim kooperatifçiliği hareketi de (Gung Ho) Mondragon gibi önemli bir hareket.
Elbette Japonya’daki ve Güney Kore’deki kooperatiflerden de söz etmeliyim. Bu ülkelerde hem tarımsal, hem tüketim, finansman ve sigortacılık kooperatifleri çok gelişmiş durumda. Son yıllarda sağlık ve sosyal kooperatifler de önemli gelişmeler gösteriyorlar. Türkiye’den de iyi örnekler var. Ama kötü örnekler de var. Bunlardan söz etmek istemiyorum.
“… hükümetler politikalarında ve uygulamalarında kooperatifçiliğin “özerklik ve bağımsızlık” ilkesini dikkate almalıdırlar.”
Sizce iyi bir kooperatifçilik politikası hangi unsurları içermelidir?
Her şeyden önce, bir ülkenin kooperatifçilik politikası, o ülkenin kalkınma politikası ve öncelikleri ile paralel olmalı. Devlet, kooperatiflerin gelişmesi için yasal ve idari çerçeveyi hazırlamalı, eğitim başta olmak üzere gerekli destek hizmetlerini sağlamalı, ancak yönetimine müdahale etmemelidir. Hazırlanmasına katkıda bulunma fırsatını yakaladığım ILO’nun 193 Sayılı Kooperatifçiliğin Teşvikine İlişkin Tavsiye Kararında da açık olarak belirtildiği gibi hükümetler, ulusal ekonominin bir bileşeni olan kooperatif işletmelerle sermaye şirketlerine “eşit mesafede” durmalıdırlar. Biz buna “equal treatment” diyoruz. Yani birinin gelişmesi için her türlü desteği verirken, diğerini görmezden gelmemeli ya da bizzat yönetmeye kalkmamalıdır. Bu nedenle hükümetler politikalarında ve uygulamalarında kooperatifçiliğin “özerklik ve bağımsızlık” ilkesini dikkate almalıdırlar.
“… Türkiye’deki kooperatifler, aynen ekonomisi gibi “gelişmekte olan” kategorisinde yer alıyorlar.”
Şu anda Türkiye’nin kooperatifçilik sektörünün (tüm alt sektörlerin toplamı olarak değerlendirildiğinde, sektörün geneli) gelişmişlik düzeyini beş kategoride (1.Gelişmemiş 2. Az Gelişmiş, 3. Orta Gelişmiş 4. Gelişmiş 5. Çok Gelişmiş) inceliyor olsak Türkiye hangi kategoride yer alır sizce?
Bana göre Türkiye’deki kooperatifler, aynen ekonomisi gibi “gelişmekte olan” kategorisinde yer alıyorlar. Ya da, sizin yaptığınız kategorik sıralamaya göre ‘orta gelişmiş’. Zira kimi kooperatiflere devletin “aşırı” müdahalesi gözlenirken, kimi kooperatifler de görmezden geliniyor.
Ayrıca, Türkiye’de kooperatiflerin “ölçek” sorunu var. Yani, çok küçük ölçekli kooperatiflerin sayısının fazla olduğu ve bunların rekabet ortamında seslerinin duyulmadığı gibi, ortaklarının çıkarlarının korunmasında da etkili olamadıkları biliniyor. Gelişmiş ülkelerde, örneğin, tarımsal ürünlerin üretim ve pazarlamasında kooperatifler piyasada ortalama % 60-75 oranında paya sahipler. Kooperatif bankaları ve sigorta kooperatifleri de piyasayı düzenleyici bir etkinliğe sahipler.
“… her köyde bir, hatta birkaç kooperatif kurulması yoluna gidilmesi uygulamasından vazgeçilmelidir.”
Türkiye buradan bakıldığında üçüncü dünya ülkesi değil ama, ICA’nın ‘En Büyük 300 Kooperatif’ sıralamasında sadece iki kooperatif kuruluşumuzun bu listede yer alabilecek boyutta olduğunu görüyoruz: Pankobirlik 171’inci, Tarım Kredi de 233’üncü sırada. Türkiye’de birleşme yolu ile güçlü kooperatifler yaratılmalı ve her köyde bir, hatta birkaç kooperatif kurulması yoluna gidilmesi uygulamasından vazgeçilmelidir.
Kooperatifçilik ile ilgilenmeye başladığınız ilk yıllardan bu yana, Türkiye bu alanda ilerleme gösterdi mi? Blog için söyleşi yaptığımız pek çok kişi 1970’li yıllara göre bir gerileme olduğu görüşünü ileri sürdü. Onlara katılır mısınız?
“… yasal düzenleme konusunda geriye gittiğimiz doğrudur.”
Belirli bazı alanlarda ilerleme kaydedildiğini görüyorum. Bazı tarımsal kooperatif üst kuruluşlarının ekonomide daha büyük rol üstlenme konusunda önemli çabaları var. Ancak, örneğin yasal düzenleme konusunda geriye gittiğimiz doğrudur. Ne kooperatiflerin kendi aralarında, ne de kooperatiflerle ilgili üç bakanlığın aralarında kooperatifçiliğin sorunları ve çözüm önerileri konusunda görüş birliği vardır. İkinci örnek finansman konusunda: Kooperatifleri finanse eden bir kooperatifler bankası dün de yoktu, bugün de yok. Hatta, şunu da eklemek gerekiyor: Türkiye Avrupa’da kooperatiflerin sahip olduğu bir kooperatifler bankası bulunmayan tek ülke.
Konut kooperatifleri de eskiye kıyasla duraklama dönemini yaşıyorlar diyebilirim. Sosyal konut fonu uygulamasının son bulması ve toplu konut politikası adı altında yüklenici destekleme politikasının uygulamaya konulması konut kooperatiflerini durma noktasına getirmiş bulunuyor.
Son yıllarda adından sıkça söz edilen sosyal kooperatiflerin en önemli “zaafı” da genel olarak 8-10 kişilik az sayıda ortak ile faaliyet göstermeleri ve ne sosyal hizmetleri yaygınlaştırma ne de istihdam yaratma gibi bir önceliklerinin olmaması. Ama propaganda konusunda çok başarılılar, bu konuda kendilerini kutlamak gerekir.
“Türkiye Avrupa’da kooperatiflerin sahip olduğu bir kooperatifler bankası bulunmayan tek ülke.”
Türkiye’de kooperatifçiliğin önündeki sorunları önem derecesine göre sıralasak sizce ilk sırada hangisi gelir?
Yukarıda da belirttiğim gibi, finansman ve mevzuat önemli sorunlar olarak karşımızda duruyor. Buna kooperatif eğitimini de eklememiz gerekiyor. Her ne kadar bazı üniversitelerimizin bünyelerinde bulunan Meslek Yüksek Okullarında kooperatifçilik bölümleri bulunsa da bu okullardan mezun olan gençlere kooperatifler iş olanağı sağlamıyorlar. Bana göre bu durum kooperatiflerimizin önemli bir kusuru. Üst örgütlerin, yani kooperatif birlikleri ve merkez birliklerinin güçsüz durumda bulunmaları da ayrı bir sorun. Öyle ki, mevcut birliklerin kooperatiflerin % 20’sini örgütlediği, geri kalan %80’in de üst örgütler olmaksızın küçük ölçekli, bağımsız işletmeler olarak varlıklarını sürdürmeye çalıştıklarını görüyoruz. Başka ülkelerde üst örgütlere katılma özendirilirken, hatta “zorunlu” hale getirilirken bizde “isteğe bağlı” bırakılmış.
“İlkelerin iyi anlaşılması, ‘kooperatif kimlik’ bilincinin geliştirilmesi açısından çok önemli.”
“Yeniden Yorumlanan Değerler ve İlkeler Işığında: Yarının İşletmesi Kooperatif ” başlıklı kitabınızın ilk bölümünde kooperatifçilik ilke ve değerlerini ayrıntılı olarak ele alıyorsunuz. İlke ve değerler neden önemli?
Kooperatif değerleri ve ilkelerini bilmeden bir kooperatif işletmeyi amacına uygun olarak yönetmenin ve geliştirmenin mümkün olmayacağına inanıyorum. İlkeler ve değerler tüm dünyada “kooperatifçiliğin abc’si” olarak kabul ediliyor. Özellikle ilkelerin çok iyi anlaşılması gerekiyor. Bu amaçla Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA), ilkelerle ilgili yeni düzenlemelerin yapıldığı 1995 yılının üzerinden 20 yıl geçtikten sonra, yani 2015 yılında bir uzmanlar grubu tarafından hazırlanan ilkelerle ilgili “yol gösterici notlar”ı (Guidance Notes) hazırlatmış ve bu rapor ICA Genel Kuruluna sunulmuştur. Kitabımda bu rapordan geniş ölçüde alıntılar yaptım. İlkelerin iyi anlaşılması, kooperatif işletmelerin diğer işletme türlerinden farklılıkları ve üstünlüklerinin bilinmesi ve ‘kooperatif kimlik’ bilincinin geliştirilmesi açısından çok önemli.
“Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri konusunda kooperatiflerin kayıtsız kalmaları beklenemez.”
Yine kitabınızla devam edersek, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) ile ilgili bölüm de dikkatimi çekti. Kooperatifler açısından bu hedefler ne anlam ifade ediyor?
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri konusunda kooperatiflerin kayıtsız kalmaları beklenemez. Zira SKH’leri yerküremizin ve insanlığın geleceği için ulaşılması gereken hedefler. Kooperatifçiliğin 7inci ilkesi de “toplum yararını gözetme” ilkesidir. Bu nedenle SKH’lerine ulaşılması konusunda çaba göstermek kooperatiflerin “olmasa da olur” diye geçiştirebilecekleri bir konu değildir. Beni en çok rahatsız eden konu, tüm dünyada kooperatif örgütler “SKH’lerine ulaşılmasına nasıl katkıda bulunuruz” diye çaba gösterirken, ülkemizdeki kooperatiflerin bu konudaki kayıtsızlıkları. Bilinç eksikliği yanı sıra “yarını düşünmeme” konusunda da kötü örnek olmaya devam ediyoruz. Kitabımda SKH’lerini kooperatiflerin öncelikleri olarak ele almakla bu durumun değiştirilmesine katkıda bulunulması amaçlandı.
“Kooperatifleri yarının işletmesi yapmak kooperatifçilerin elinde.”
Kitabınız için seçtiğiniz başlık kooperatiflerin yarının işletmeleri olacağı yönündeki beklentilere vurgu yapıyor. Kooperatifler neden yarının işletmeleri olabilir? Bu beklentilerin gerçekleşmesi için neler yapılması gerekiyor?
Kooperatifler bugün dünya ekonomisinin % 15’ini kontrol ediyorlar. Dünyadaki istihdamın da %10’unu karşılıyorlar. Hedef, 2030 yılında bu oranları ikiye katlamak. ILO ve FAO başta olmak üzere, Birleşmiş Milletler örgütlerinde, AB ve başka bölgesel örgütlerde kooperatif işletmelerin geleceğin istihdamında “future of work” önemli bir rol oynayacakları tartışılıyor. Kooperatifçiliğe yalnız gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde değil, azgelişmiş ülkelerde de her zamankinden daha fazla ilgi duyulmaya başlandı. Denilebilir ki dünya, kooperatifleri yeniden keşfediyor. O nedenle ben kooperatiflerin ‘yarının işletmeleri’ olacağına inanıyorum. Dünyanın her yerinde bu düşüncede olan pek çok insan var. Yani, böyle düşünen yalnızca ben değilim. Kooperatifleri yarının işletmesi yapmak kooperatifçilerin elinde. Bu konuda neler yapmaları konusunda da kitabımda bazı önerilerde bulunuyorum.
Son olarak, okuyucularımıza iletmek istedikleriniz…
Son olarak, sosyal ekonominin temel taşlarından birini oluşturan kooperatifler konusunda başka ülkelerden önemli örnekler seçerek takipçilerinize çok yararlı bilgiler ulaştırıyorsunuz. Bu değerli çabalarınız için sizleri yürekten kutluyorum. Fırsat buldukça da sitenize katkıda bulunmaya çalışacağımı bilmenizi isterim.
Sayin Prof. POLAT konusunda son derece basarili biri. Vizyon sahibi. Tebrik ederim hocam. Yine en net ve yalin hali ile aciklamissiniz.