Herkese ve gezegenimize hizmet eden bir ekonomik sistem, varlığımızı sürdürebilmemiz için yaşamsaldır. İşte, sistemi dönüştürmek için yol gösterebilecek sekiz ilke:
Zamanımız tükeniyor. İnsanları kendini imhaya sürükleyen kurumsallaşmış başarısızlıklarla ilgili farkındalık ve ekonomimizi ciddi bir değişimden geçirmeye yönelik çağrılar artıyor. Bu, üniversite kampüslerinden Vatikan’a, oradan Amerika başkanlık seçimi tartışmalarına varana kadar her yerde oluyor. Her yerden insanların ve Dünyanın refahına hizmet eden bir ekonomi için çağrılar duyuyoruz.
Papa Francis, paraya tapınmaya adanmış bir ekonominin sosyal ve çevresel başarısızlıkları hakkında konuştu. İşçiler ve sendikaları, “ölü bir gezegende hiç iyi iş olmadığı” farkındalığında birleşiyorlar.
Ekonomiyi inceleme ve düşünme şeklimizin ciddi bir yenilemeye ihtiyaç duyduğu ve gelecekteki liderleri hazırlamaya başlamamız gerektiği konusunda artan bir farklındalık var. Birkaç istisna dışında, üniversitelerde öğretildiği şekliyle ekonomi, yayılan krizin başlıca sorumlularından olan aynı hatalı teori ve etik prensiplere dayanıyor. Hayata sadece piyasa fiyatıyla değer biçiyor, gayri safi yurtiçi hasılayı ekonomik performansın tanımlayıcısı olarak kullanıyor, öğrencileri kişisel finansal kazancı ençoklaştırmanın topluma faydalı olduğuna inandırmaya çalışıyor, şirket çıkarlarını insanların ve gezegenimizin refahının önünde tutan politikalar öneriyor ve sonlu bir gezegenin doğal sınırlarını görmezden geliyor.
İşte 21’inci yüzyılda yeni bir ekonomiye yol gösterecek düzeltilmiş bir ekonomik teori için sekiz rehber ilke:
İlke 1: Ekonominin performansını insanların ve gezegeninin refahıyla ölçün; gayri safi yurtiçi hasılanın büyümesiyle değil
Eğer tek hedefimiz, ölen Dünya’nın kalan varlığında giderek büyüyen bir hak iddia edebilsinler diye zenginlerin mali varlıklarını arttırmaksa, artan gayri safi yurtiçi hasıla iyi iş görür. Eğer önceliğimiz dünyayı tüm insanların su, gıda, barınak ve diğer temel ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde dönüştürmek ise, gerçekten istediğimiz neticeleri almak için bu sonuçları ölçmeliyiz.
İlke 2: Hayata yararı dokunanı ara; zararı dokunanı değil
Savaşı, finansal spekülasyonu, zararlı veya gereksiz ürünlerin tüketimini ve toprağı, havayı ve suyu kirleten ve besin değeri şüpheli gıda üreten endüstriyel tarımı ortadan kaldırmayı hedeflemeliyiz. Bu dinamiğin çoğunu, insanların çalıştıkları, alışveriş yaptıkları ve eğlendikleri yerlere yakın yaşamalarını destekleyecek bir altyapı tasarlayarak eleyebiliriz. İnsanların ve malların küresel hareketinin çoğunu, üretim ve tüketimi yerelde tutmak, materyalleri geri dönüştürmek ve küresel iş gezilerini elektronik iletişimle değiştirmek yoluyla ortadan kaldırabiliriz.
Böylece boşa çıkacak emek ve kaynaklar; çocukları yetiştirmek ve eğitmek, yaşlılara bakmak, Dünya’nın yenileyici sistemlerinin sağlığını ve gücünü geri getirmek, toplulukların sosyal altyapısını tekrar inşa etmek için yönlendirilebilir. Ayrıca fiziki altyapılar da fosil yakıtlara bağımlılığı azaltacak ve birbirimizle ve doğayla faydalı ilişkimizi güçlendirecek şekilde tekrar inşa edilebilir.
İlke 3: Doğa dâhil, faydalı emek sağlayan herkesi onurlandır ve ödüllendir; zengin olmak için sömürenleri değil
Yaşam, doğa ve insanın emeğine bağlıdır. Şu anki ekonomik sistem, çoğunlukla faydalı emek verenler yerine mülkiyet hakkı talep edenleri ödüllendirir. Bunun yerine, geleneksel toplumların kurduğu modeli, yani müştereklerin yarattığı artıktan alacağımız payı ona hizmet ederken kullandığımız emeğimizle kazandığımız modeli takip etmeliyiz. Hâlihazırdaki ekonominin işlevsizliklerinin çoğu, toplumun sermaye sahipleri ve işçiler arasında bölünmesini ortadan kaldırarak çözülebilir. Bu sorun, işçi sahipliğini, refahımızın sadece finansal kazançtan çok daha fazlasına bağlı olduğunun farkında olan bir etik çerçeve ile birleştirerek çözülebilir.
İlke 4: Toplumun para kaynağını, ortak yararın iyiliğine çalışan, şeffaf kamu yöntemleriyle yaratın; kâr amaçlı bankaların gelirini arttıran şirket işlemleriyle değil
Modern toplumlarda, paranın üretimini ve dağıtımını kontrol edenler herkesin hayatını kontrol ediyorlar. Zaten, en zenginlerimizin kazancını ençoklaştırmaya adanmış küresel kâr amaçlı bankalara bu gücü vermenin toplumun yararına olduğunu varsaymak, mantığı reddeder. Para yaratma ve dağıtma sistemi; kamuya ait, şeffaf ve hesap sorulabilir olmalı. Demokratik hükümetlere bağlı olmalı ve kamu bankaları tarafından idare edilmeli. Kamu bankaları toplulukların mülkiyetindeki, yerel konut ve iş sahiplerine destek veren kooperatif bankaları tarafından desteklenmelidir.
İlke 5: Kâr amaçlı şirketlere değil, hayat için çabalayan topluluklara hizmet etmeyi öğreten bir eğitime öncelik verin
Günümüzde, üniversite iktisat derslerinin çoğunluğu, sosyal psikopatolojiyi insanların ideali olarak sunuyor ve kamu yararını hiçe sayarak, sadece para kazanmaya yarayan kurumlara meşruluk veriyor. Gençliği, birbirimize ve gezegenimize olan sorumluluklarımızı tanıyan, işbirliğini rekabete tercih eden, hayatı paraya ve toplumun refahını şirket kazançlarına yeğleyen bir ahlaki temel kuran geleceğin liderliğine hazırlamalıyız.
Kimse gitmemiz gereken yere nasıl varılacağını bilmiyor ve eğitim bize sahip olmadığımız cevapları veremez. Öte yandan, eğitim bizi hayat boyu öğrenen, doğru sorular sormayı bilen ve cevapları bulmak ve paylaşmak için birlikte çalışmakta yetenekli kişiler olmamız için donatabilir.
İlke 6: Hayatı yok eden ya da yerinden eden değil, ona hizmet eden teknolojiyi yaratın ve uygulayın
Teknoloji, yaşamın hizmetkârı olmalı. Teknolojinin nasıl uygulanacağına sırf neyin en büyük kısa dönemli finansal kazancı getireceğine bakarak karar vermek deliliktir. İnsanların teknolojinin sadece bir bütün olarak insanlığa hizmet etmesini güvence altına alma hakları ve yolları vardır. Teknoloji; yıkıcı çevresel etkileri ortadan kaldırmak, Gezegenin sistemlerini yenileyici kapasitelerini geri kazandıracak şekilde dönüştürmek, küresel anlayışı kolaylaştırmak ve sosyal adalet, işbirliği ve öğrenmeyi geliştirmek ile insanlığa hizmet edebilir.
İlke 7: Hayata hizmet eden bilgi ve teknolojiyi paylaşan, işbirliği yapan, kapsayıcı, kendi kendine yeten, yenileyici topluluklar olarak organize olun; hayatı sömürerek büyümek için yarışan şirketleşmiş para havuzları olarak değil
İhtiyaçlarımızı kaynak döngüsünün sürekliliği aracılığıyla sağlayabiliriz. Bu, 100 yıl öncesine kadar standart yaşam biçimimizdi. Tekrar yapabiliriz. Kentlerde ve kırsal alanlarda yaşayanlar karşılıklı bağımlılıklarını tekrar keşfedebilirler. Şehirler, yakınlardaki kırsal alanlardan kaynak olarak gıda, kereste, elyaf, selüloz ve rekreasyon gereksinimlerini karşılayabilirler. Kırsal alanlar da, yakınlardaki kentlerin biyoatıklarıyla topraklarını yeniden canlandırıp şehir kültürünün faydalarının keyfini çıkarabilirler. Banliyöleri, kentsel ya da kırsal habitata dönüştürmek mümkün.
İlke 8: İnsanlar ve diğer türler arasında karşılıklı olarak faydalı bir nüfus dengesinin peşinde olun; insanların diğer türler üstünde hâkimiyetinin değil
Her doğal ekosistemin sağlığı, çeşitli türlerin nüfuslarını dengeleme yeteneğinde yatar. Bu, üreme sağlığı hizmetlerine serbest erişimi korumak ve kadınları eğitimden ve iş yerlerinden uzak tutan engelleri kaldırmak anlamına geliyor. Sadece bu noktadan başlayarak, hem özgür bir toplumu sürdürebiliriz, hem de nüfus büyüklüğünü yönetebiliriz.
21. yüzyıl ekonomisinin temel çerçevesi, artık yerini almak zorunda olduğu 20. yüzyıl ekonomisiyle ciddi bir tezat teşkil eder. Yeni çerçeve çok daha karmaşık ve inceliklidir. Buna rağmen, birçok insan, temel etik ilkeleriyle uyumlu ve mantıklı olduğu için rahatlıkla anlayabiliyor. Bu yapı, çoğu insanın nazik, dürüst, başkalarına yardım etmekten zevk alan ve hepimizin hayatının Tabiat Ana’ya bağımlı olduğunun farkında olduğu gerçeğini yansıtıyor.
Not 1: David Korten’ın ilk kez YES! Dergisinde 23 Temmuz 2019 tarihinde yayımlanan yazısından Murat Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim
Not 2: Yazının başında öne çıkan görselde, Nijeryalı sanatçı Peju Alatise’nin ‘Flying Girls’ adlı eseri görülmektedir.