Davranışsal iktisadın bulgularına göre, göreli konum, mutluluğu etkileyen başlıca faktörlerden biri ve davranışlarımıza yön veriyor. ABD’nde 1993 yılında yapılan bir yasal düzenleme, beklenmeyen sonuçlarıyla, göreli gelirin mutlak gelirden daha önemli olduğunu kanıtlamıştı. Düzenlemeyle federal menkul kıymet düzenleyicileri, şirketlerin üst yöneticilerinin maaş ve ikramiyelerini açıklamasını zorunlu kıldı (Ariely, 2008). Amaç, yönetici maaşlarındaki durdurulamayan artışın önüne geçmekti. Ortalama bir CEO ile ortalama işçinin maaşları arasındaki makas giderek açılmaktaydı: 1976’da 36 kat olan fark, 1993’te 131 kata yükselmişti.
Maaşların kamuya açıklanmasıyla birlikte, CEO’ların maaş sıralamaları medyada haberleştirildi. Üst yöneticiler maaşlarını diğerleri ile karşılaştırmaya başladılar. Karşılaştırmanın şaşırtıcı olmayan sonucu, sıralamanın tepesindeki CEO hariç herkesin düşük ücret aldığını düşünmüş olmasıydı. Maaşlarındaki aşırılık, yöneticilerin utanmasına yol açmadığı gibi ücret artışı taleplerini körükledi. 2017 yılına gelindiğinde ortalama bir CEO ortalama işçiden 312 kat daha fazla kazanıyordu. Yöneticilerin önem verdiği şey, mutlak kazançlarından çok göreli kazançları olduğundan uygulama amacına ulaşamamıştı.
Şirketlerde maaş gizliliğine fazlaca önem verilmesinin bir nedeni de çalışanların maaş karşılaştırması yapmalarını engellemektir. Gerçekte, göreli konumla ilgili endişeler insan beyninin bir parçasıdır ve göreli konum mutluluğu belirleyici faktörlerden biridir. Araştırmalar, bireysel mutluluk düzeyleri ile bireylerin yaşadığı çevredeki ortalama gelir düzeyi arasında güçlü bir negatif ilişki olduğunu gösteriyor (Frank, 2013).
Bir erkeğin maaşından duyduğu tatmin bacanağından daha fazla kazanıp kazanmadığına bağlıdır. – H. L. Mencken
Göreli Konum ve Tüketim
Göreli konum tüketim harcamalarını da etkiliyor. En fazla parayı kazananlar sırf daha fazla paraları olduğu için daha büyük evler inşa ettiriyorlar, daha lüks otomobiller ve yatlar satın alıyorlar. Kendileri ve yakınları için son derece pahalı kutlama organizasyonları düzenliyorlar. Medya, milyon dolarlık düğünler ve doğum günü partileri ile “özel” günlerini kutlayan zenginlerin öykülerine bayılıyor. Onların harcamaları, aynı sosyal çevrede bulunan ancak görece daha az zengin olan kişiler için kabul edilebilir şeyler (ev, düğün töreni, doğum günü partisi gibi) tanımının referans çerçevesini (standartları) değiştiriyor. Kısaca, herkes başkalarının benzer durumlarda ne kadar harcadığına bağlı olarak harcama yapıyor.
Zenginlerin tüketim harcamaları toplumun geri kalanı için referans çerçevesini değiştiriyor. Orta düzey eski bir banka çalışanının, bir mülakatta belirttiği gibi “şimdi ‘abuk sabuk’ bulduğu pahalı saatler ve markalı tişörtlere para harcaması”, içinde bulunduğu koşulların doğal sonucu. Servet biriktirme hızı ivmelendikçe toplumda “daha taşkın bir israf” ortaya çıkıyor (Kıray, 1999). Tabakalaşmada daha üst bir düzeye fırladıklarını göstermek isteyenler bunu, göze çarpıcı harcamalarıyla kabul ettirme eğilimi gösteriyorlar (İşgüden ve Köne, 2002).
Tüketim kalıpları, gelirlerin ötesinde özenti, taklit ve toplumsal konum belirtme güdülerinin etkisi altında belirleniyor. Örneğin, pek çok ücretli çalışan statü arayışıyla, bir haftalık bir tatil için 12 ay boyunca taksit ödemekten kaçınmıyor. Rekabetçi ve taklitçi tüketimin sonucu olarak hanehalkı borçluluğu giderek artıyor. Ancak, gelecekten ödün verme pahasına tüketim harcamaları yükselirken göreli konum değişmeyebileceğinden mutluluk yine de garanti değil.
Rekabetçi ve taklitçi tüketim ulusal sınırların ötesinde küresel düzeyde işliyor. Batılı zengin ülkelerin tüketim kalıpları çevre ülke insanları için kimlik referansı oluyor ve toplumsal konum göstergesi olarak kullanılıyor. Danışmanlık şirketi Bain’e göre, Çinli tüketicilere yapılan satışlar dünyadaki 1,2 trilyon dolarlık lüks mal satışlarının yaklaşık üçte birini oluşturuyor (Hancock, 2019). Çinli tüketiciler, birkaç yıl öncesine kadar “zenginliklerini göstermek için lüks ürünler satın alırken, şimdi de zevklerini ve lüks endüstrisinin sunabilecekleri arasından yaptıkları en iyi kişisel seçimlerini göstermek istiyorlar” (Zito, 2015).
Artan Oranlı Tüketim Vergisi
Göreli konum kaygısı ile yapılan tüketim yarışı çıtayı sürekli yükseltiyor. Herkesin kendini özel ve önemli hissetmek için daha çok harcama yaptığı, ancak kimsenin kendini daha özel hissedemediği; bir yere varmayan, anlamsız bir yarış bu. Daha önemlisi, tüketim yarışının toplum ve gezegen için katlanılmaz yükü var. Ulusal tasarruf düzeyinin düşmesi, ekolojik yıkım, gelecek kuşaklardan çalınan kaynaklar; toplumsal refahın temellerini yok ediyor.
Robert Frank tarafından ABD için önerilen artan oranlı tüketim vergisi, savurgan tüketim kalıplarını değiştirebilmek için kullanılabilecek bir politika aracı. Vergi, konumsal (statü) kaygıların ihtiyaçlardan çok lüks mal ve hizmetlere yönelik olduğuna ilişkin gözleme dayanıyor. Aslında artan oranlı tüketim vergisi bir çeşit lüks vergisidir.
Frank’in önerisinde, hanehalkı vergi beyannamelerinde elde ettikleri gelir yerine harcamalarını beyan edip bu harcamalar üzerinden vergi öder. Bu türden bir verginin doğrudan etkisi, en yüksek gelire sahip kesimleri daha fazla tasarrufta bulunup daha az harcama yapmaya teşvik etmesi olacaktır. Dolaylı etkisi ise zenginlerin bireysel davranışlarıyla referans çerçevesini değiştirmelerini ve standartları sürekli yükseltmelerini engellenmesidir. İktisat dili ile ifade edersek, zenginlerin aşırı tüketimi teşvik eden davranışları, toplum üzerinde negatif dışsallıklar yaratır. Artan oranlı tüketim vergisi ise tasarrufları teşvik ederek konumsal dışsallıktan doğan maliyetleri azaltır.
Hollanda merkezli akademisyenlerin daha sürdürülebilir ve adil bir dünya için bu yıl yayımladıkları bildiride yer verilen politika önerilerinden biri de lüks ve savurgan tüketimin azaltılmasıydı. Ülkelerin vergi sistemlerinde köklü değişiklikler yapılması gerekliliğinin; artan oranlı tüketim vergisi yanında servet vergisi gibi çözümlerin yüksek sesle konuşulacağı bir dönem önümüzde.
Kaynakça
Ariely, D. (2008). Akıldışı Ama Öngörülebilir. (A. Hekimoğlu Gül ve F. Şar, Çev.). İstanbul: Optimist Kitap.
Frank, R. H. (2013). Darwin Ekonomisi: Özgürlük, Rekabet ve Kamu Yararı. (H. Paltalı, Çev.). Ankara: Efil Yayınları.
İşgüden, T., Köne, A.Ç. (2002). Ortodoks İktisat Üzerine Notlar. Doğuş Üniversitesi Dergisi. 3 (1), 97-108. Erişim
Kıray, M. B. (1999). “İstihlâk Normları”, Toplumsal Yapı Toplumsal Değişme, İstanbul: Bağlam Yayınları.
Not: Öne çıkan görsel, Andrea Piacquadio — Pexels