ILO Türkiye Ofisinden Geçim Kaynakları Uzmanı Ayşe Turunç Kankal ile ILO’nun Türkiye’de kooperatifçilik alanındaki çalışmalarını görüştük. Aynı zamanda kadın kooperatiflerinin durumunu ve genel olarak kooperatifçiliğin gelişmesi için yapılması gerekenleri sorduk. Yoğun çalışma programında zaman ayırarak verdiği bilgilendirici ve ayrıntılı yanıtlar için kendisine çok teşekkür ediyoruz.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye Ofisi’nin, son dönemde kooperatifçilik alanındaki çalışmalarını yoğunlaştırdığını ve belki daha görünür olduğunu söyleyebilirim. Yanılıyor muyum?
Söze ilk olarak okuyucular için ILO’dan bahsederek başlamak isterim. ILO, yüzyılı aşkın bir süredir hiçbir ayrım gözetmeksizin herkes için özgürlük, eşitlik, sosyal adalet, güvenlik ve saygınlık koşullarında, insana yakışır ve çalışanların potansiyellerini gerçekleştirebildikleri, üretken olabildikleri işler yaratmayı hedefleyen bir Birleşmiş Milletler ihtisas kuruluşudur. Bu ilkelerin gerçekleşmesi için ILO, uluslararası çalışma standartlarını belirler, çalışma yaşamındaki hakları gözetir, sosyal korumayı önemser ve kendine özgü üçlü yapısından aldığı güçle işçi, işveren ve hükümet temsilcileriyle birlikte sosyal diyaloğu güçlendirir. Biz de, ILO Türkiye Ofisi olarak bu hedefler doğrultusunda çeşitli programlar ve projeler yürütüyoruz.
Bu projeler arasında Mülteciler ve Ev Sahibi Topluluklara Destek Programı, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Programı ve Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Programı yer alıyor. Bu projelerin yanı sıra, sosyal diyalog, uluslararası çalışma standartları, iş sağlığı ve güvenliği, genç istihdamı, sosyal sorumlu işletmeler ve pandemiyle beraber COVID-19’un iş piyasasına etkileri gibi pek çok önemli alanda faaliyetler yürütüyoruz. ILO’nun Türkiye’deki bu çalışmalarının odağında insana yakışır iş ve uluslararası çalışma standartlarının desteklenmesi yer alıyor.
Mülteciler ve Ev Sahibi Topluluklara Destek Programı kapsamındaki kooperatifçilik çalışmaları
Hepimizin bildiği gibi, Suriye’de yaşanan krizden sonra, Türkiye, dünyada en büyük mülteci nüfusa ev sahipliği yapan ülkeler arasındadır. Dört milyona yakın Suriyeli ile yaklaşık yarım milyonu bulan Afgan, İranlı ve Iraklı yabancıya ev sahipliği yapmaktadır. Türkiye’deki bu durum, hem mülteciler hem de ev sahibi toplulukları için işgücü piyasası üzerindeki artan baskının yönetilmesi ve insana yakışır iş olanaklarına erişimlerinin arttırılması için hükümet ve sosyal ortakların desteklenmesi gerektiği anlamına gelmektedir.
Bu amaçla hazırlanmış Bölgesel Mülteci ve Dayanıklılık Planı’nın (3RP) Türkiye bölümünde, geçim kaynakları çalışma grubunun aktif bir üyesi olan ILO, diğer BM ajansları ve sivil toplum kuruluşlarıyla, çalışmalarını Küresel Mülteci Sözleşmesi rehberliğinde yürüterek, Türkiye’nin ev sahibi ülke olarak üzerindeki baskının azaltılması, mültecilerin dayanıklılığının ve kendi kendine yeterliliklerinin güçlendirilmesi için hükümeti desteklemektedir.
SADA Kadın Kooperatifi (Gaziantep)
Kooperatifler de bu tarz bir güçlendirme çalışmalarının ürünüdür. ILO, BM kuruluşları arasında kooperatifçilik konusunda tek uzman kuruluş olma özelliği de taşımakta ve bu konuda 100 yıllık bir tecrübesiyle diğer kuruluşlara da öncülük etmektedir. Kooperatifler, ev sahibi topluluk mensubu ve mülteci grupların sosyoekonomik entegrasyonuna önemli ölçüde katkı sağlayan sosyal işletme modelleridir.
ILO Türkiye Ofisi olarak, Mülteciler ve Ev Sahibi Topluluklara Destek Programı kapsamındaki kooperatifçilik çalışmalarımız 2018 yılına dayanıyor. 2018’de karma, yani, hem yerel halkın hem de mülteci toplulukların ortak oldukları ilk kooperatifin kurulmasına destek vermekle başlayan bu süreç Mart 2019’da Gaziantep’te SADA Kadın Kooperatifi’nin kuruluşuyla devam etti. Özellikle Suriyeli ve yereldeki kadınların sosyal entegrasyon ve ekonomik güçlenmesini desteklemek amacıyla kurulmasına destek verdiğimiz bu kooperatif örnekleri, bizler için hiç şüphesiz çok öğreticiydi ve kooperatifçilikle ilgili yol haritamızı çizmemize katkı sağladı.
Cemre Kadın Kooperatifi (Eskişehir) Meryem Kadın Kooperatifi (Adana)
Bunu, yine programımız kapsamında uzun süreli işbirliği yaptığımız paydaşlarımızla, özellikle çok önem verdiğimiz sürdürülebilirlik konusundaki görüşmelerimiz esnasında, kooperatifler alternatif model olmalı (mı) düşüncesi takip etti. Bahse konu paydaşlarımızla beraber SADA Kadın Kooperatifi’ne çalışma ziyaretleri düzenleyerek süreci baştan sona inceleyip neler yapılabileceği üzerinde çeşitli çalışmalar yaptık. Sonuç olarak farklı görüş ve tecrübelerimizi toplayarak, Eskişehir’de Cemre Kadın Kooperatifi’nin ve Adana’da Meryem Kadın Kooperatifi’nin kuruluşlarına destek olduk.
Destek dediğimiz nedir? Bu destekler finansal, teknik ve mesleki eğitim, mülteciler için dil eğitimi, makine ve malzeme desteği, kooperatifin ihtiyaç duyduğu alanlarda kapasite geliştirme ve elbette kooperatifçilik eğitimleri olarak özetlenebilir. Destek yelpazesini ise yeni edindiğimiz tecrübeler, farklı görüşler ve değişen dünyanın getirileri doğrultusunda güncelleyerek genişletiyoruz. Örneklemek gerekirse, bu tarz bir sürecin sonunda, İzmir’de kurulmuş olan Halka İşçi Kooperatifi, ortakları için çalışma izni ve SGK prim desteğimizden faydalanabildi.
Bunun yanı sıra, pandemi nedeniyle tüm işletmeler gibi gelir elde etme konusunda sıkıntı yaşamış olan karma kooperatifler için Innovation for Development (I4D) Derneği ile birlikte Türkiye’nin en büyük çevrimiçi satış platformu olan Hepsiburada’da mağaza açmaları ve iş geliştirme ve ilgili diğer konularda eğitim ve mentörlük sağlamayı hedefleyen çalışmamızı başlattık. Bunu yaparken de kooperatiflerin, özellikle yerel yönetimlerin ve diğer kamu kurumlarının tedarik zincirine dâhil edilmelerini amaçlayan, sosyal sorumlu satın alma konusunda da farkındalık ve savunuculuk çalışmamızı yakın zamanda başlatmış olacağız.
Bir diğer örnek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile kurulan Kooperatif Kuluçka Merkezi. Bu Merkez sayesinde İstanbul’daki tüm kadın kooperatiflerinin mensupları çeşitli alanlarda eğitimlerden faydalanabilecekler. Sözün kısası, çalışmalarımızı ülkedeki güncel şartlara göre mutlaka şekillendiriyoruz.
Cemre ve Meryem Kadın Kooperatiflerinin kuruluşuna ve sonrasında kapasitelerinin geliştirilmesine destek olduğunuzu söylediniz. Bu süreçte neler yaşandı? Ve bu deneyimlerden neler öğrenildi?
Deneyimlerden öğrenilenler
Her iki kooperatifin kuruluşundan önce yerel paydaşlarımızla iki yıl beraber çalıştık. Bu süreçte hedef gruba yönelik yukarıda bahsettiğim gibi dil, mesleki eğitimler, ekipman/makine desteği gibi destekler sunmuştuk. Yaptığımız yatırımların gelecekte de sürekliliği olması için paydaşlarımızla alternatif yollar üzerinde görüşmeler yaptık. Yine yukarıda bahsettiğim SADA Kadın Kooperatifi ziyareti, konunun daha da olgunlaşmasına katkı sağladı. Sonrasında bir pazar araştırması yaparak yerel ekonominin ve pazarın durum ve ihtiyaçlarına yönelik çalışma alanları belirlendi.
Burada en önemli unsur bir kooperatif kurulmasına karar verilmeden önce potansiyel ortakların önceden bir arada olup birlikte çalışma pratiğini bir şekilde tecrübe etmeleri. En nihayetinde farklı dezavantajlı gruplardan olan kadınların bir arada çalışma kültürü geliştirmesi özellikle kooperatiflerin devamlılığı konusunda elzem.
Diğer bir öğrenme ise, malumunuz ülkemizde “kooperatif” denince akla ilk gelen yarım kalan konut kooperatifleri algısı var. Dolayısıyla yerel halk arasında bilhassa çalışma hayatından uzak kalmış kadınların bu kavramı daha iyi anlayıp benimsemeleri gerekiyor. Mülteci topluluklardaki durum ise çok farklı, geldikleri ülkeye göre çoğunluğun kooperatif bilgisi yok demek yanlış olmaz. Kuruluştan önce potansiyel ortaklara bu gibi eğitimlerin verilmesi ve kooperatifçilik ilkesi gereği isteyenlerin dâhil olması sağlanmalı.
Diğer yandan, Türkçe dil eğitiminin önemi büyük. Belirli bir seviyedeki dil bilgisi hem kavramsal hem de sosyal anlamda büyük önem arz ediyor. Kooperatifi ilgilendiren her bir konu; yönetişim, gelir dağılımı, çalışma saatleri ve bunun gibi konular şeffaflıkla dile getirilip tüm ortaklara aktarılmalı. Bu paylaşımın uyum sürecine katkı sağladığını görüyoruz.
Kuruluşundan sonra bir kooperatifin hemen ayakları üzerinde durmasını beklemek gerçekçi değil
Kuruluşundan sonra bir kooperatifin hemen ayakları üzerinde durmasını beklemek çok anlamlı ama doğrusunu isterseniz gerçekçi değil. Kadınlar, tüm dünyada birçok konuda en dezavantajlı konumda yer alıyorlar. Buna bir de yerinden edilmişlik ve çalışma hayatına hiç girmemiş olma durumunu eklediğinizde destek mekanizmalarının şekil değiştirerek bir süre daha devam etmesi önemli.
Tabii ki bu desteklerin sonsuza kadar süreceği anlamına da gelmemeli. Kooperatif ortakları, her hangi bir destek olmadan kendi kendilerine işleyebilecek mekanizmalarını oluşturup hayata geçirmeyi hedeflemelidirler. Zaten, daima destek ihtiyacı duyan bir kooperatifin başarılı olduğunu söylememiz mümkün olamaz. Bunun için de, güçlü bir gönüllü ekibi pratiğinin ne kadar kıymetli olduğunu saha çalışmalarımızda görüyoruz. Ama bu gönüllüğün de sürdürülebilir ve gerektiği zaman çeşitlendirilebilir olması önemli.
Yirmi yıllık bir geçmişi olan kadın kooperatiflerin sayısı son birkaç yılda olağanüstü bir hızla arttı. Tartışmalar da öyle… Kadın kooperatifçiliği alanını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evrensel kooperatifçilik ilkeleri göz önünde bulundurulduğunda, kooperatiflerin kadınların güçlenmesi açısından önemli bir potansiyele sahip olduğu söylenebilir. Türkiye’de de bu potansiyel, iyi örneklerin çoğalması ve yaygınlaştırılmasıyla bir ivme kazandı. Diğer yandan, 11. Kalkınma Planında kadın kooperatiflerinin güçlendirilmesine yönelik çalışmalara ağırlık verileceği belirtilmişti ve bu bağlamda 2018 yılında ilgili Bakanlıklar arasında “Kadın Kooperatiflerinin Güçlendirilmesi İşbirliği Protokolü” hayata geçirildi. Diğer yandan, belediyelerin kooperatifleri desteklemesi, birçok ulusal ya da uluslararası kurumun kadın istihdamının artırılmasına yönelik çalışmaları, farklı hibe ve finansal kaynağa erişim programları da bu sayının artmasına katkı sağladı.
Kadın kooperatifçiliğinde artan ivme düşündürücü
Bu artan ivme ilk bakıldığında olumlu olarak görülse de aynı zamanda düşündürücü olmalıdır. Çünkü önemli olan kooperatif sayısı değil, aktif olarak faaliyetlerine devam eden ve ortaklarına gelir sağlayabilecek faaliyetleri gerçekleştirebilen kaç kooperatif olduğudur, yani, niteliğidir.
Diğer yandan kooperatiflerin hep aynı çalışma alanlarında kurulduğunu görüyoruz. Bunlar genellikle toplumsal cinsiyet rolleriyle biçimlenmiş el işçiliği, geleneksel gıda ürünleri, ev eksenli üretim, tekstil gibi alanlar. Bir başka dikkat çeken nokta ise kadın kooperatiflerine dâhil olan kadınların profilleri; genellikle daha önce çalışma hayatı tecrübesi olmayan, genç ve orta yaşlı ve nispeten düşük eğitim seviyesindeki kadınlar.
Sözün kısası, kooperatiflerin niteliklerinin sayılarından daha önemli olduğunu düşünüyor, yeni bir kooperatif kurmak yerine mevcut kooperatiflerin güçlendirilmesine odaklanmanın daha anlamlı olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda, daha önce de bahsettiğim sürdürülebilir gönüllülük sisteminin geliştirilmesi kooperatifi mutlaka güçlendirecektir. Son olarak, eğer bir kooperatif kurulacaksa, elbette ki ortakların nitelikleri göz önünde bulundurularak, farklı ve piyasadaki talebe yönelik çalışma alanları belirlemek avantaj olabilir.
Bilgilendirme çalışmaları
Kooperatifçilik bilgisi vermeyi amaçlayan infografiklerinizi incelemiştim; bilgilendirici ve yararlı olduklarını düşünüyorum. İnfografikler ve diğer bilgilendirme çalışmalarınızdan söz eder misiniz?
Tabii ki. Karma kooperatifler üzerine çalışıyorsanız mutlaka kooperatifçiliğin ne olduğunu yaygınlaştırmanız gerekiyor. Bunu da, hem kooperatifçiliğin ne olduğunu tam olarak bilmeyen ya da yanlış bilen yerel halk için hem de bu işletme türünü daha önceden hiç duymamış olan mülteci gruplara yönelik yapmanız gerekir. Aksi halde hep söylediğimiz gibi sistem yanlış ayaklar üzerine kurulur ve sürdürülebilirlik riske girer.
İnfografikler
Biz de ilk olarak kooperatifçilik nedir ve karma kooperatifler nasıl kurulur içerikleriyle dört dilde (Türkçe, İngilizce, Arapça ve Farsça) elektronik ortamda infografikler hazırladık. Pandemi kısıtlamaları kalkıp fiziki ortamlara dönülünce, bu içerikleri broşür haline getirip illerdeki paydaşlarımıza dağıttık. Bu şekilde hem bilgilendirici hem de rehber niteliği taşıyan envanterler haline geldi ve herkesin ulaşabilmesi için ILO Türkiye Ofisi’nin web sitesinde yayınladık (https://www.ilo.org/ankara/news/WCMS_766975/lang–tr/index.htm).
Webinar Serisi
Akabinde yine evrensel ilkelere referansla, bilgi erişimini sağlamak ve kooperatifler arası işbirliğini teşvik etmek için çeşitli girişimlerimiz oldu. Bunlardan biri Genç İşi Kooperatifi’ndeki değerli arkadaşların desteğiyle yaptığımız “Türkiye’de Kooperatiflerin Yönetişim ve Sürdürülebilirlik Kapasitelerinin Artırılması” webinar serisi oldu. O dönemde kendi imkânlarımızla kaç tane karma kadın kooperatif varsa hepsine ulaşıp dört bağlamda (ortak&ortak, ortak&kooperatif, kooperatif&kamu ve kooperatif&pazar ilişkileri) sorunlarını analiz etmek ve sorunların alanlarını ve ilgili kamu muhatabını belirleyip, bunların kamu tarafından yetkililerce cevaplanmasını amaçladık. İki seri halinde gerçekleştirdiğimiz webinarlara katılım ve verim oldukça yüksek oldu. Sonrasında soru ve cevapları da içeren bir rapor hazırlayarak yine herkesin ulaşabilmesi için web sitemizde (Rapor: Türkiye’de Kooperatiflerin Yönetişim ve Sürdürülebilirlik Kapasitelerinin Artırılması Webinar Serisi Raporu (ilo.org) yayınladık.
koopdestek.com sitesinin Arapça’ya çevrilmesi
Bilgiye erişimin tek taraflı olmaması ve “hiç kimsenin geride kalmaması” için, yine Genç İşi Kooperatifin geliştirdiği koopdestek.com web sitesinin içeriğinin Arapça’ya çevrilmesi konusunda destek olduk. Farklı temalarda yaklaşık 500 soru ve cevap olan veri tabanının mülteci gruplar için de erişilebilir olması, eşitlik ilkesi bakımında bizce önemliydi.
Ekim ayında başlayacak webinarlar
Ekim ayında başlayacağımız yeni bir webinar serimiz olacak. Bu kez, saha gözlemlerimize dayanarak kooperatiflerin zorluk yaşadığı yaklaşık 15 alan belirledik. Sayıları 30’dan biraz fazla olan karma yapılı kooperatifleri ve güçlü oldukları alanları belirlenip, o konuda tecrübe ve bilgi paylaşımı yapmalarını planlıyoruz. Amacımız kooperatifler arası işbirliğini güçlendirmek ve bilgi paylaşımında bulunarak sürdürülebilirliklerine katkı sağlamak. Yine sonuç raporunu herkesin ulaşabileceği şekilde yayınlamayı planlıyoruz.
Yakın dönemde çalışma programınızda neler var?
Yakın dönemde benzer faaliyetlerimiz hızla devam edecek. Burada en önemli konu projelerimizi fonlayan kurumların bu konuya bakış açıları. Mevcut projemiz şu an ABD Dışişleri Bakanlığı Nüfus, Mülteciler ve Göç Bürosu (BPRM) tarafından fonlanıyor ve yeni yıl ile birlikte devam edeceğini umuyoruz.
Gelecek dönem, sadece kadın kooperatiflerini değil, tüm kooperatif türlerini içine alacak, yenilikçi ve yaratıcı alanları da kapsayan bir sistem oluşturmayı planlıyoruz. Kadınların, gençlerin, engelli bireylerin ve mülteci grupların yer alabileceği kooperatifleri her anlamda destekleyerek sosyal ve iktisadi uyumu artırarak, bu hassas gruplar için geçim kaynakları geliştirmeyi hedefliyoruz.
Teknik, finansal, kapasite geliştirme desteklerinin yanı sıra, kooperatifler için en ideal olan kayıtlı çalışma konusunda da çeşitli teşvik programları üzerine çalışıyoruz. Diğer yandan, kooperatif istatistikleri sizin de çok iyi bildiğiniz gibi geliştirilmesi gereken alanlardan biri. Bu konuda çalışmalarımıza ufak ufak başladık ve yeni yıl ile daha da hızlanacağını ve verimli sonuçlar alacağımızı düşünüyoruz.
Öncelikli alanlar
Türkiye’de kooperatifçiliğin güçlenmesi için üç temel öncelik alanı belirlemek gerekirse sizin listenizde hangi üç alan yer alır?
Soruya cevap vermeden önce belki biraz Türkiye’deki kooperatifçiliğin tarihsel yapısından bahsetmek gerekir. Hepimizin bildiği gibi kooperatifçilik İngiltere’de işçi sınıfının örgütlenerek dayanışma ekonomisini benimsemesiyle ortaya çıkan bir model ve tüm dünyada farklı uygulamalar tabii ki var. Kooperatifçiliğin temelde, tabandan gelen bir akım olduğunun altını çizmek gerek. Ancak tarihsel gelişmeleri incelediğimizde Türkiye’deki yapının tabandan ziyade, tavandan yani kurumlar ve yetkili kişilerce başlatıldığını görebiliriz, örneğin, Osmanlı Dönemindeki Memleket Sandıkları. Sonrasındaki Kurtuluş ve Birinci Dünya Savaşı bitene kadar kooperatifçilik alanında herhangi bir gelişme olamıyor. Cumhuriyet tarihinde ise kalkınma sürecinde kooperatifler tekrar gündeme geliyor. Sonrasında ise devlet destekleriyle farklı kooperatif çeşitleriyle karşılaşmak mümkün olabiliyor; köy kalkınma kooperatifleri, konut kooperatifleri gibi. Türkiye’deki kooperatifçiliğin, dayanışma ve ortak çıkarlar üzerine kurulmasından ziyade, daha çok bir kaynağa ya da fona ulaşmak, ürün satabilmek için geliştiğini gözlemleyebiliyoruz. Bu nedenle de, sayıları hiç de az olmayan kooperatiflerin ekonomide istenilen düzeyde olmadığını görebiliyoruz.
Yanlış bilgi ya da bilgi eksikliğinin giderilmesine yönelik çalışmalar
Sorunuzun cevabına gelecek olursak; (keşke üçten fazla hakkım olsaydı) ilk olarak bu alandaki yanlış bilgi ya da bilgi eksikliğinin giderilmesine yönelik çalışmalar yapılmalı. İyi örnekler daha görünür hale getirilip, nasıl başardıkları, hangi yolları izledikleri gibi konularda farkındalık artırılmalı. Dayanışma, sermaye, örgütlenme, eşitlik, gönüllülük, ortaklık yapıları konularına bilhassa önem verilmeli. Yoksa hazırlık aşamasını tam olarak gerçekleştirmemiş ve aniden kurulmuş ancak faaliyete devam edememiş birçok kooperatife şahit olabiliriz ne yazık ki. Kamu, ulusal ve uluslararası kuruluşlar işbirliğiyle bu konuda çeşitli faaliyetler geçekleştirmek de mümkün.
Mevzuat ile ilgili iyileştirmeler
İkinci olarak, mevzuat ile ilgili iyileştirmelerin yapılması önemlidir. Örneğin, Türkiye’de sadece T.C. vatandaşları kooperatiflerin yönetim ve denetim kurulunda yer alabiliyorken, T.C. vatandaşı olmayan kişiler sadece kooperatife ortak olabiliyor. Bu da eşitlik ve gönüllülük ilkesiyle çelişmekte, kooperatiflerde örgütsel ve yapısal sorunlara sebep olabilmektedir. İş piyasasına erişim konusunda en dezavantajlı gruplardan olan kadınların kooperatifleşmesi önündeki engellerden biri de vergilendirme. Bununla ilgili bir yasal düzenleme düşünülebilir. Diğer yandan, mevzuat olarak sosyal kooperatifler tanımlanmasa da, bu şekilde faaliyet gösteren, yani hem ekonomik hem de sosyal fayda gözeten kooperatiflerin başarılı olduklarını gözlemleyebiliyoruz. Bu konuda Ticaret Bakanlığının bir çalışması olduğunu bilmek çok sevindirici olmakla birlikte, bu tür kooperatiflere pozitif ayrımcılık diyebileceğimiz istisnaların tanımlanması da önem taşır ve teşvik edici olacaktır.
Kooperatiflerin tedarik zincirine dâhil edilmeleri
Son olarak, kooperatiflerin tedarik zincirine dâhil edilmeleri ekonomik faaliyetlerinin sürdürülebilir olması bakımından oldukça önemli. Bu konuda daha önce bahsettiğim sorumlu satın alma modelinin kamu ve yerel kurumlar arasında yaygınlaştırılması, kamu ihalelerinde özellikle sosyal kooperatiflere pozitif ayrımcılık yapılması, bu tür kooperatiflerin güçlenmesine ve artmasına destek olacaktır. Diğer yandan, özel sektörün de mevcut tedarik zincirine kooperatifleri dâhil etmesi adil ticaret ilkeleri göz önünde bulundurulduğunda kıymetli olacaktır.
Türkiye’de kooperatifçiliğin ve daha genel olarak sosyal dayanışma ekonomisinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli kriz dönemlerinde insanların dayanışmayı tercih ettiğini görüyoruz
İlk akla gelen örneği kooperatifler olan sosyal dayanışma ekonomisi tüm dünyada olduğu gibi kitlesel sorunlara, birlikte ve dayanışma içinde cevap vererek kriz ortamından çıkmayı hedefler. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli kriz dönemlerinde insanların dayanışmayı tercih ettiğini görüyoruz. Bu kriz dönemlerine örnek verecek olursak, COVID 19 pandemisi, Suriye ve Afganistan’da meydana gelen güncel gelişmeler sebebiyle göç etmek zorunda kalanlar ve yine küresel düzeyde seyreden iklim değişikliğini sıralamak mümkün.
Sosyal kooperatifler ya da faaliyetlerine sosyal fayda sağlamayı ekleyen kooperatiflerin sayıları gün geçtikçe artmakta
Son zamanlarda kurulan sosyal kooperatifler ya da faaliyetlerine sosyal fayda sağlamayı ekleyen kooperatiflerin sayıları gün geçtikçe artmakta. Ve en önemlisi, faaliyetlerinin sonuçlarını incelediğimizde olumlu göstergelere ulaşmak da mümkün. Bu da bize gösteriyor ki, hem kooperatifler hem de sosyal dayanışma ekonomisinin diğer unsurları devlet hizmetlerinin ulaşmakta zorluk çektiği, kaynakların yetersiz kalabildiği durumlarda, en temel insani ihtiyaçları karşılayabilecek hizmetler sunmakta başarılılar. Artan bu bilinçle, ilerleyen dönemde hem yerel ve bölgesel kalkınma hem de insani kalkınma konularında çalışan bu tür kooperatiflerin sayılarının ve etkilerinin artarak devam edeceğini düşünüyorum.
Sosyal Ekonomi okuyucularına iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Öncelikle, sunduğunuz bu fırsat için önce kendi adıma, sonra kurumum Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye Ofisi olarak teşekkürlerimi sunmak isterim. Sosyal Ekonomi benim hem kişisel hem de mesleki anlamda yararlandığım bir platform. Haftalık yazıları ve dünyadan haberleri elimden geldiğince takip ediyorum. Bu alandaki çalışmaları, iyi örnekleri yaygınlaştırmak, çeşitli konularla ilgili bilinci artırmak çok önemli ve sizin de bu konudaki başarınız ortada. Bu kıymetli emeğiniz için de, ben size teşekkür etmek isterim. Ekonominin sadece para kazanmakla ilişkilendirilmemesi ve sosyal faydanın gözetilmesinin önemini vurgulayan “Sosyal Ekonomi” okuyucularına selamlarımı sunuyorum. Dilerim keyifli bir okuma sunabilmişizdir.