Yakın zamanlarda Irish Examiner’da çıkan bir haber, İrlanda’nın pilot bir uygulamayla başlattığı dört günlük iş haftası denemelerinin “ses getiren bir başarıyla” sonuçlandığını gururla müjdeliyor. Bilmeyenler için; İrlanda ve Birleşik Krallık çapında bazı şirketler ve örgütler, bir deneme çalışmasının parçası kapsamında geçen sene planlı olarak haftalık çalışma günlerinin sayısını beşten dörde indirmişti. Ülkenin ikinci en büyük sendikası olan ve 80.000’in üzerinde üyeyi temsil eden İrlanda işçi sendikası Fórsa tarafından desteklenen denemelere çeşitli büyüklükte toplam 12 şirket katılmıştı. 

Bu deneme süreçlerinin sonunda alınan sonuçlar belirsiz olmaktan çok uzak. Boston Koleji, Cambridge Üniversitesi ve Dublin Koleji’nin yayımladığı ortak rapora göre, İrlanda denemelerinde, azalan çalışma saatleri beklenenin aksine verimde ortalama %37,55’lik bir artışa yol açmış. Akılda tutulması gereken bir nokta da bu denemeler sırasında her çalışanın önceki maaşını almaya devam ettiği. 12 katılımcı şirketin hepsi dört günlük çalışma haftalarına devam etmeyi planlıyor, gerçi üçü henüz bu konuda kesin bir karar vermiş değil.

Yüzeysel olarak bakıldığında azalan iş saatlerinin verimlilik artışına yol açması paradoksal gelebilir. Ofislerin açık tutulmasının maliyeti düşüldüğünde bile düşen üretim daha ciddi ve daha yaygın şekilde gelir azalışıyla sonuçlanmalıymış gibi geliyor insana. Fakat saat başına düşen işgücü için ceplerinden daha fazla para çıkmasına rağmen şirketler sırf artan üretkenlikle verimliliği arttırmayı başarmış durumda. Bu denemenin sonuçları zaten iyi bildiğimiz iki gerçeği bize tekrar hatırlatıyor: Bir; modern şirketler insan emeğini kullanma konusunda hiçbir şekilde verimli değil. Uzun çalışma saatlerinin varlıklarını koruma sebebi ekonomiye ve topluma kazandırdıkları değerden çok kemikleşmiş alışkanlıklar.  İkinci gerçek ise uzun çalışma haftalarının beden ve ruh sağlığımız için ne kadar yıpratıcı olduğu. Yani günün büyük kısmını çalışma yerlerinde geçirmek çoğu çalışan için faydasız olmaktan da kötü.

Deneme için yapılan mülakatlarda, dört günlük iş haftasına geçiş yapan çalışanların uygulama konusundaki görüşleri istisnasız olumlu olmuş. Pek çok çalışan azalan çalışma saatleri sayesinde kişisel uğraşılarına ve ailelerine daha çok vakit ayırıp daha iyi dinlenebildiklerini, bir kısmı da geceleri daha rahat uyuyabildiklerini bildirmiş. Stres, gerginlik ve bitkinlik düzeylerinde de toplu bir düşüş yaşanmış. İşverenlerin evrensel olarak çalışanlarından talep ettikleri çalışma saatlerinin bedelinin sadece harcanan zamandan fazlası olduğu hiç şüphesiz ortada. Hayatımızı idame ettirecek parayı kazanmanın bedeli yaşam kalitemizin kendisi. Üstelik bu bedeli daha üstün bir amaç için ödüyor da değiliz; aksine, makul çalışma saatleri bizi yaptığımız işte daha yetkin kılıyor. 

Çalışanların feragat etmeye mecbur bırakıldığı bu fazladan zamanın şirketlere, ekonomimize ve toplumun bütününe belirgin bir katkıda bulunmadığından bahsetmiştik. Biz, insanlar olarak, daha fazla çalışmakla otomatik olarak daha çok değer üretebilecek makineler değiliz. Masa başında çalışma gerektiren işlerin büyük bir çoğunluğunda alınan verim, harcanan zamandan ayrı pek çok etmene bağlıdır; çalışanların eğitimi, yaratıcılığı, sorun çözme becerisi, meslektaşlarıyla nasıl iletişim kurup işbirliği yaptıkları vs. Tüm bunlar insanlar kendilerine daha çok vakit ayırırken de geliştirilebilecek nitelikler.

Altını çizelim, buna benzer pilot programlar İrlanda ile sınırlı değil. Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada ve ABD gibi başka ülkelerde de şirketler benzer 32 saatlik iş haftası denemelerinden benzer olumlu sonuçlar aldılar. 4 Day Week Global programı sunduğu raporda denemenin getirdiği gelir artışı ve psikolojik faydaları belgelemenin yanında, çalışma saatlerini düşürmek hakkında bazı yaygın endişeleri de gideriyor. Örneğin, işçiler 4 gün içinde daha yoğun çalışmak zorunda kalmıyor. Ayrıca, beş gün açık kalmak zorunda olan işletmeler gerekli düzenlemelerle her çalışanın sadece dört gün çalışmasını ayarlayıp benzer sonuçlar alabiliyor. Bu sonuçlar endüstriler arasında pek bir fark göstermiyor.

Tüm bu bilgilerin ışığında, bu uygulamanın ses getirmesi ve yaygınlaşması dünyanın her tarafındaki işçiler için faydalı olacaktır. Her ne işi yaparsak yapalım, sağlıklı ve insancıl çalışma saatlerini hak ediyoruz ve artık bunun anlamını modern dünyada tekrar tanımlamanın vakti geldi. Şirketler fabrikasyon mantığına bağlı bir düşünce tarzıyla çalışanları daha uzun süre iş yerlerinde kalmaya zorlayıp daha iyi sonuçlar almayı ummak yerine verimliliğe daha bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşmalılar. Hatta sahiplerine ve yatırımcılarına en fazla getiriyi sağlamanın dışında bir amaç doğrultusunda yeniden yapılanmayı düşünmeliler. Elbette, hiçbir iş, bunun gözle görülür maddi faydaları olsa bile insan hayatından daha önemli değildir. Fakat işçilerin hayat kalitesinin herhangi bir olumsuz sonuç olmadan yükseltilebilmesinin kuvvetle muhtemel olması bu geçişi yaygınlaştırmak için ikna edici bir gerekçe olmalı.


Not: Öne çıkan görsel, Bruno /GermanyPixabay 

Kategori(ler): Uygulama

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.