İyi oluş ve verimlilik arasındaki ilişki konusunda neden daha eleştirel bir duruşa ihtiyacımız var?
İyi oluş ve verimlilik arasındaki ilişkinin genellikle pozitif yönlü olduğu varsayılır, ancak yeni bir inceleme bunun her zaman böyle olmayabileceğini gösteriyor. Amy Isham, bu ilişkiye daha eleştirel bakmaya başlamamızın çok önemli olduğunu yazıyor ve Simon Mair ve Tim Jackson ile birlikte yaptıkları son çalışmalarını tanıtıyor.
İyi oluş ve verimlilik
İyi oluş ve işgücü verimliliği arasındaki ilişkiye yönelik ilgi artmaktadır. İngiltere’de işgücü verimliliğindeki yavaş büyüme ve işgücünün düşük düzeydeki iyi oluşu ile ilgili oldukça yaygın olan sorunlar göz önüne alındığında, bu şaşırtıcı değildir. Mevcut görüşler genellikle iyi oluş ile işgücü verimliliği/verimlilik artışı arasında pozitif bir ilişki olduğunu varsaymaktadır. Verimlilik artışlarının gelirleri ve dolayısıyla iyi oluşu artırdığı varsayılmaktadır. Aynı zamanda çalışanların iyi oluşunun, çalışan ve firma düzeyinde daha yüksek seviyelerde işgücü verimliliğini teşvik ettiği düşünülmektedir. Ancak, yeni çalışmamız ilişkinin bu kadar açık olmayabileceğini ileri sürüyor.
Öz geçmişlerinde psikoloji, sosyoloji, iktisat ve tasarım olan araştırmacılar ile yapılan görüşmeler ışığında, incelememiz iyi oluş ve verimlilik arasındaki ilişkiye dair geniş ve disiplinler arası bir perspektifi kabul etmektedir. İlişkinin belirli kişisel, örgütsel ve çevresel faktörlerle nasıl açıklanabileceğini ve ilişkinin doğası gereği çift yönlü ve farklı bağlamlarda olumlu ya da olumsuz olabileceğini düşünüyoruz. Çalışmalardan üç ana konu ortaya çıktı.
Mutlu-üretken işçi
Birincisi, daha yüksek düzeyde iyi oluş gösteren bireylerin, daha yüksek düzeyde emek verimliliği bildirme eğilimi göstermesiydi. Bu genellikle ‘mutlu-üretken işçi’ tezi olarak anılır. Bu modelin; iyi oluşun fiziksel sağlık, zihinsel sağlık, öznel iyi oluş (yaşam doyumu ve olumlu duygular) ve stresi içeren çeşitli yönleri ile tutarlı olduğunu bulduk. Bu nedenle, çalışanların iyi oluş düzeylerinin yükseltilmesi, verimlilik artışını teşvik etmenin bir yolu olabilir. İyi oluşun emek verimliliği üzerindeki doğrudan, nedensel etkilerini kaydeden araştırmalar bu varsayımı desteklemeye yardımcı olmaktadır. Örneğin, deneysel araştırmalarda mizahi videolarla olumlu duyguları tetiklemenin, daha yüksek iş performansına neden olduğu gösterilmiştir ve çalışanların iyi oluşunu iyileştirmek için tasarlanan işyeri müdahalelerinin kurumsal verimlilikte eşzamanlı kazanımlar sağladığı kaydedilmiştir.
Pozitif yönlü ilişkiyi açıklayabilecek faktörler
Ortaya çıkan ikinci konu, bazı çalışmalar iyi oluşun verimlilik üzerindeki nedensel etkilerini kanıtlamış olsa da, bu alandaki literatürün büyük bir kısmının hâlâ sadece ilişkisel olmasıdır. Bu, hem daha yüksek iyi oluş düzeylerini hem de verimliliği artırabilecek başka faktörler olabileceği anlamına gelir ve buradan hareketle neden sıklıkla bu iki faktör arasında pozitif ilişki kaydedildiğini kısmen açıklar. İyi oluş ve verimlilik arasındaki pozitif ilişkiyi kısmen açıklayabilecek dört faktör belirledik: Beşeri sermaye, sosyal sermaye, BİT (bilişim ve iletişim teknolojileri) ve işyerinin fiziksel yönleri. Örnek olarak sosyal sermayeyi verirsek, çalışanlar güçlü ilişkilere sahip olduğunda ve birbirlerine güvendiklerinde, aralarında gönüllü işbirliği ve bilgi ve becerilerin etkili bir şekilde paylaşılması (böylece verimlilik artar) desteklenir. Aynı zamanda nitelikli ilişkiler, aidiyet ve ilintili olma duygusu sağlayarak kişisel iyi oluşu güçlendirir.
Verimlilik artışıyla iyi oluş zayıflayabilir
Dolayısıyla kanıtlar, iyi oluş ve emek verimliliği düzeyleri arasında pozitif yönlü ilişkiyi desteklemektedir ve bu bağlantıyı açıklayabilecek bir dizi faktör olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, verimlilik artışı arayışıyla ilgili faktörlerin iyi oluşu zayıflatma potansiyeline sahip olabileceği üçüncü bir eğilim de ortaya çıkmıştır.
Verimlilik artışının iyi oluş üzerindeki bu olumsuz etkilerinin ortaya çıkabileceği dört yol belirledik: Sağlık hizmetinin kötüleşmesine yol açarak, işin gerektirdiklerini ve iş güvensizliğini artırarak, sürekli erişebilirlik için algılanan bir ihtiyaç yaratabilecek ve hareketsiz yaşam tarzlarını ve değerli doğal sermaye türlerini tüketmeyi teşvik edebilecek BİT kullanımını artırarak. İlk yol üzerinden açıklayalım. 1980’lerden bu yana, özel sektör yönetim uygulamaları verimliliği artırmak amacıyla NHS (Ulusal Sağlık Sistemi)’ye giderek daha fazla dâhil edilmektedir. Ancak sağlık profesyonelleri, bu işletmecilik yaklaşımını profesyonel uygulamalarının ve bakım etiğinin ihlali olarak görme eğilimindedir. Sağlanan bakımın verimliliği hakkında fazladan hesap verebilirliğin yarattığı talep artışı, hasta bakımında karşılaşılan güçlükleri de artırmakta, hastaların bir kısmı daha az kişiselleştirilmiş hizmet ya da daha az yoğun bakım hizmeti almaktadır. Sağlık sektörü içinde verimliliği artırma gereksinimi, bu nedenle, sağlanan bakım hizmetlerinin daha düşük kalitede olmasına yol açmaktadır ve bu da bireysel sağlık ve iyi oluşu olumsuz yönde etkileyecektir.
Bu konuların hepsi endişe verici bir sorunu ortaya koyuyor. Kısa vadede verimlilik artışı, bireysel iyi oluşu olumsuz yönde etkileme potansiyeline sahiptir. Oysa bireysel iyi oluş, daha yüksek verimlilik seviyelerinin önemli bir belirleyicisidir. Bireylerin verimlilik düzeyleri ile verimlilik artışı arasında bir bağlantı olduğunu varsayarsak, kısa vadede verimlilik artışının, uzun vadede verimlilik artışını azaltması muhtemeldir.
Merkezinde verimlilik olmayan gönenç
Verimlilik artışının iyi oluşu (ve dolayısıyla verimliliğin kendisini) zayıflatma potansiyeline sahip olduğunu kabul edersek, verimlilik artışının içsel/doğal değeri ve ona ulaşma yoluna dair yeni eleştirel bakış açılarına ihtiyacımız var. Gerçekten de, araştırmacılar daha yavaş verimlilik büyümesinin istihdama yönelik tehditleri azaltabileceğini, ekolojik sürdürülebilirliği destekleyebileceğini ve odağı nicelikten niteliğe doğru kaydırdıkça daha anlamlı bir iş yaratabileceğini ileri sürüyorlar. CUSP çalışmaları, verimliliğin ve ekonomik büyümenin gönencin merkezinde olmadığı bir toplumda nasıl yaşayabileceğimizi araştırmaya devam ediyor.
Amy Isham, Surrey Üniversitesi’ndeki CUSP’ta araştırmacıdır. Toplumsal kavrayışlar konusu üzerinde çalışmakta, daha az şeye sahip olarak daha çok eğlenme fikrini araştırmaktadır. Aynı zamanda iyi oluş ve verimlilik arasındaki ilişkiyi araştıran Verimliliği Güçlendirme projemizde çalışmaktadır.
Not 1: Amy Isham’ın CUSP blogunda 31 Ocak 2020 tarihinde yayımlanan yazısından Aylin Çiğdem Köne tarafından çevrilmiştir. Erişim
Not 2: Öne çıkan görsel, Gerd Altmann – Pixabay