Japonya deyince birçoğumuzun aklına teknoloji ve elektronik devleri çıkaran, canlı bir ekonomi geliyor. Bunda doğruluk payı var ama Japonya’nın aynı zamanda küçük, yerel işletmeler ve kooperatifler alanında da uzun bir geçmişi var. Durağanlık ve işgücü yetersizliği gibi sorunlar yaşayan ülkede, bu paylaşım ekonomisi kültürü sosyal ve ekonomik çerçeveyi daha olumlu bir yöne çekmek için kullanılabilir mi, bu çeviride bunun cevabını bulabilirsiniz.
Girişimciler Alisa Sanada ve Megumi Kusunoki, kâr amacı gözetmeyen, gönüllüler tarafından işletilen platformları Nagomi Visit’i kurduklarında amaçları kâr veya ün değildi. Yerli halkın ziyaretçilerle yemeklerini paylaşmaları için bir platform oluşturarak kırsal Japon kasabalarında yaşayan insanlara her yıl ülkeyi ziyaret eden yüksek miktarda turistten fayda sağlama imkânı sunmak istiyorlardı. Bu, daha büyük amaçları olan kültürel alışveriş yoluyla insanların dostluk kurmalarının bir parçasıydı. Organizasyonlarını faaliyete geçirdikleri 2011 yılında, paylaşım ekonomisi çoktan Amerika, Avrupa ve dünyanın diğer yerlerinde çeşitli sektörleri kökten değiştirmeye başlamıştı. Ancak Japonya’da pek popüler olmamıştı. O zamandan beri, bu değişmekte.
Bugün, Nogami Visit’in, Japonya’nın her tarafından binin üzerinde ev sahibi var. Sanada ve Kusunoki bu yıl ayrıca Hong Kong ve Tayvan’dan gelen turistlere yönelik geleneksel Çince bir site de kurdular. Paylaşan Kentler yaratma konusundaki hükümet önderliğinde çabalarla, ülkenin devasa kooperatif sektörünün güçlü baskısıyla ve kâr amacı gütmeyen benzeri kuruluşların yaygınlaşmasıyla beraber, gerçek bir paylaşım ekonomisi dünyanın en büyük üçüncü ekonomisinde kök salabilir.
Paylaşım platformlarına direnç
Peki, neden şimdi? Bir sebebi Japonya’nın şu anki sosyoekonomik durumu. Ülkenin nüfusu azalma riski altında, büyüyen bir eşitsizlik ve gençler için sınırlı iş imkânları söz konusu. Japon Hükümetinin Paylaşma Ekonomisi Tanıtım Merkezi’nin idare planlama direktörü Yusuke Tanaka’ya göre “Japonya tarihi bir nüfus azalması yaşıyor ve ekonomi uzun süredir durgun durumda. Bu ikilemi çözmek için paylaşım ekonomine gereksinim var.” Birçok kişi için teknoloji sektörü ve Sony, Toyota ve Fujitsu gibi yenilikçi, küresel firmalarıyla ünlü Japonya’nın Uber ve Airbnb gibi şirketleri kabullenmekte yavaş kaldığını öğrenmek şaşırtıcı olabilir. Japonya, araç çağırma ve ev paylaşım platformları için büyük bir potansiyel piyasa olarak görülse de ülkeye girişlerine çoğunlukla direnmiştir. Bu, Amerika ve Avrupa’daki paylaşım ekonomisinin karakteristiği olan belgelenmiş çalışan sömürülerinin Japonya’da henüz büyük bir etkisi olmadığı anlamına geliyor.
Şu anda, Uber sadece Tokyo’nun bir bölgesinde sınırlı bir hizmet sunuyor. Sipariş üzerine araç sunan UberX hizmetini sağlama çabaları, Japonya’nın iyi örgütlenmiş taksi ve işçi sendikaları tarafından engellendi. Japonya’da hâlihazırda bir taksi şirketiyle bağlantısı olmayan başka bir araç çağırma platformu bulunmuyor. Benzer şekilde, Airbnb’nin de bakanlar kurulunun hizmetlerini yasallaştıran düzenlemelere karar verdiği geçen yıla kadar sınırlı bir varlığı bulunuyordu. Buna rağmen, ülkenin ev paylaşım yasası bir yılda 180 gün sınırı uyguluyor ve yerel yönetimlere ek kısıtlamalar getirme hakkı veriyor.
Japonya’da çok uluslu, kurumsal platformların azlığı, ülke çapında hem de kırsal hem kentsel düzeyde yerel paylaşım projelerine, girişimlerine ve kooperatiflerine önayak oldu. Takımadada bu yeni girişimlerin ortaya çıkışı kâr elde etmektense sosyal sorunları çözmeye odaklanan yeni bir paylaşım modelini müjdeleyebilir. Eskiyi — Japonya’nın geleneksel müşterekler anlayışı ve on yıllarca geriye giden kooperatif sektörü — yeni ile birleştirerek, ülke demokratik, işbirlikçi bir paylaşım ekonomisinin yolunu gösterebilir.
Japonya’nın paylaşım geçmişi
Japonya’ya bu yeni işbirlikçi paylaşım ekonomisini yaratmada arka çıkan şey yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde paylaşma konusundaki tarihi. Bu en çok toplum üyelerinin müşterekler fikrinden belli: Müşterekler, Japonya’nın 1603 ve 1868 yılları arasında Tokugawa şogunluğu yönetiminde ve dünyanın kalanından izole olduğu Edo döneminde merkezi öneme sahipti.
Müştereklerden kişisel mülkiyete…
“Topluluğun birlikte kullandığı bir kuyu olsun, kooperatif konutları veya ailelerin birbirlerinin çocuklarına bakması olsun … Edo döneminde müşterekler algısı paylaşmaktan daha güçlüydü,” diyor araştırmacı ve “Japonya’da Kentsel Ekonomi” kitabının ortak yazarı Shintaro Eguchi. Fakat İmparatorluk yönetiminin yeniden canlandırıldığı ve Japonya’nın yabancı ticaret ve teknolojilere açıldığı 1868’deki Meiji restorasyon döneminden sonra ülke kapitalist ekonomiye kaydı ve hızlı modernleşme yoluna gitti. Bu, zamanla geniş çaplı savaş ekonomisine sebep oldu. Eguchi’ye göre ortak mal ve topluluk yönetimi kavramları zayıfladı ve gittikçe daha çok kişi kentsel bölgelere göç ettikçe zamanla terk edildi.
Eguchi’ye göre, “modernleşme, kapitalizm ve bireysellik hissinin güçlenmesi demek, şahsi kaynaklara sahip olma gibi”. Modern ekonominin ihtiyaçlarına cevap verebilmek için işçi kooperatifleri yoluyla yeni bir paylaşım biçimi doğdu. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası, Japonya’nın alt yapısı ve ekonomisi yok olduğunda, kooperatifler özellikle kırsal bölgelerde yeniden inşa sürecinin başındaydılar. İkinci Dünya Savaşı sonrası yıllarda, Japonya tüketici, tarım, orman, balıkçılık ve finans kooperatiflerini düzenlemek için yasal düzenlemeler yaptı. Artık ülke, dünyadaki en büyük kooperatif sektörlerinden birine sahip olmaktan övünç duyuyor.
Güçlü bir kooperatif sektörü
“Japonya’da kooperatif hareketi 65 milyondan fazla üyeye sahip. Bu neredeyse toplam nüfusun yarısı ve ciromuz 145 milyar Doların üzerinde,” diyor Japon İşçi Kooperatif Birliği uluslararası ilişkiler memuru Osama Nakano. Kooperatifler, şu anda Japonya’nın ekonomik büyüme dönemi olarak kabul edilen 1970’ler ve 80’lerde hızla büyüdü. O dönemde ülke, küresel ekonominin güç merkezi ve Amerika Birleşik Devletlerinden sonra ikinci en büyük ekonomisi olmuştu. Ancak yetmişler ve seksenlerdeki büyüme uzak bir geçmişte kaldı. Japonya’nın yükselişi doksanların başında durdu ve ülke o zamandan beri sadece ara sıra büyüme gösteriyor. Kilit sorunlar arasında, düşen doğum oranlarını ve gittikçe yaşlanan nüfus var.
Tokyo Times’a göre, 2011’de Japonya modern çağda barış dönemi nüfus azalması yaşayan ilk ülke oldu. O zamandan beri düşüş daha da hızlandı. Japonya Ulusal Nüfus ve Sosyal Güvenlik Araştırma Enstitüsünün tahminlerine göre eğer doğum oranları artmazsa ve göç seviyesi düşük kalırsa, ülke nüfusu 2050’ye kadar şu anki 127 milyondan 100 milyona düşebilir. Bu sorun kırsal bölgelerde ve küçük şehirlerde daha şiddetli hissediliyor.
Nüfus azalması
“Nüfus düştükçe, daha az işletme kırsal bölgeyle ilgilenmeye istekli oluyor,” diyor Eguchi. “Gençler büyük kentlerde iş aramak için oralardan ayrılıyor ve kırsal bölgeler gittikçe yaşlanıyor.” Birçok kişi çalışma çağı nüfusundaki azalmayı Japon ekonomisinin son birkaç on yılın en durağan büyümesini yaşamasının asıl sebebi olarak görüyor. Ama bu hikâyenin sadece bir yanı. Çalışma yaşında daha az insan demek ülkede işsizliğin düşük olduğu ve ciddi bir iş gücü eksikliği çekildiği anlamına geliyor. Yine de, bu ülkede gençler için daha iyi kazanç sağlayan işler olduğu anlamına gelmiyor. “Şu anda Japonya’da 20 milyondan fazla işçi düzensiz işçi olarak çalışıyor. Kamu yardımı alan kişi sayısı her yıl artıyor,” diyor Nakano. Buna, Japonya’daki genç yoksulluğunun büyük çapta sanayileşmiş 35 OECD ülkesi arasında en yükseği olduğunu da ekliyor.
Japonya’nın ekonomik büyümesi sırasında, ülkedeki birçok kişi bundan yararlandı. Japonya’nın gelir eşitsizliği Birleşik Devletlerden ve birçok Avrupa ülkesinden çok daha düşüktü ve öyle kalmaya devam ediyor. Fakat bu değişiyor. “Birçok insan Japonya’nın zengin bir ülke olduğuna inanıyor ve bir açıdan bu doğru, birçok zengin Japon var,” diyor Nakano. “Fakat zengin ve yoksul arasındaki fark gittikçe büyüyor.” Bu sorunlar hala gençleri çeken ve nispeten canlı ekonomilere sahip Japonya’nın iki büyük metropolitan bölgesi Tokyo ve Osaka dışında daha da ciddi. Kırsal yöreler ve küçük şehirler, yaşlanan toplumun etkilerini gerçekten görülebildiği yerler.
Kırsal paylaşan kentlerin ortaya çıkışı
Yerel bölgelerde yaşayanların azalması en büyük sorunlardan,” diyor Japon kültürünü turistlerle paylaşmayı amaçlayan Tabica şirketinin kurucularından Tessei Hosokawa. “Bu, kültürel bilginin ve geleneklerin kaybıyla sonuçlanıyor.” Japonya’da birçok erken Paylaşan Kentler’in büyük metropol bölgelerde değil, ülkedeki ekonomi ve nüfus azalışı krizinin çoğuyla yüzleşen küçük kentlerde ortaya çıkmasına şaşmamak lazım. Şu ana kadar 17 şehre resmi olarak Paylaşan Kent unvanı verildi. Japonya Paylaşım Ekonomisi Birliği’ne göre, hâlihazırda Paylaşan Kent olması beklenen ya da aday olarak onaylanma sürecinde olan 17 kent daha var.
Bunlardan sadece Tokyo’nun anakent bölgesinin parçası kentlerden biri olan Shibuya, Japonya’nın büyük kentsel bölgelerini temsil ediyor. Diğerleri arasında Lancers platformu ile dijital göçebeleri destekleyen Kagoshima ilinin Amami kenti; kültür paylaşımı platformu Tabica’nın yerel halkın ziyaretçilerle yemek, kültürel teamüller ve daha fazlasının paylaşımını sağladığı Ishikawa ilindeki Kaga şehri; alan paylaşım platformu Spacemarket’ı hemen benimseyen Akita ilinden Yuzawa kenti ve uzun mesafe araç paylaşma platformu Notteco’nun bölgedeki sınırlı ulaşım imkânları sebebiyle yaygınlaştığı kırsal Hokkaido’daki Teshio-Cho var.
Küçük kentler için paylaşım ekonomisi
Ülkenin paylaşım ekonomisini temsil eden en büyük iş grubu olan Japonya Paylaşma Ekonomisi Birliğinin yetkili müdürü Takeshi Sabetto’ya göre küçük şehirlerin paylaşmayı denemeye gönüllü olmaları doğal. “Japon kentleri, [kötüleşen ekonomik] döngünün ve fikir, yenilik ve nüfus eksikliğinin üstesinden gelebilmek için çözümler talep ediyor ve paylaşım ekonomisinin faydalı olabileceğini düşünüyorlar,” diyor Sabetto.
Tokushima’yı örnek alalım, Shikoku adasında nüfusu 250.000’in biraz üstünde olan bir kent. Awa Odori Dans Festivaline ev sahipliği ettiği Ağustos ayı hariç, yıl boyunca çok az turist çekiyor. Bu geleneksel organizasyon ile hayret verici şekilde 1,2 milyon insan dört günlüğüne ilde ağırlanıyor. Ne yazık ki Awa Odori festivalinin Tokushima’ya ekonomik getirisi sınırlı çünkü şehrin sadece 6.800 kişiyi ağırlayabilecek otel kapasitesi var. Bu yüzden birçok ziyaretçi sadece günübirlik geliyor ve şehir sakinleri festivale ev sahipliği yapmaktan pek bir şey kazanmıyorlar.
İşe yerleştirme ve istihdam şirketi ve Paylaşım Ekonomisi Birliği üyesi olan Pasona, konut paylaşımının köylülere, özellikle evlerinde boş alan olan yaşlılara, gerçek faydalar sağlama fırsatını gördü. Pasona hizmetlerini uygulamaya koymak için işbirlikçi bir yaklaşımı kabul etti. İşe kentle ilişki kurarak başladılar ve hizmetin Tokushima’da nasıl şekilleneceği konusunda yerel memurların inisiyatif almalarına izin verdiler.
“Ortaklık kurmak için altı ay harcadık,” diyor Pasona’nın Sosyal Yenilik bölümü genel müdür yardımcısı Ryo Kato. “Projenin başında ev sahipleri Pasona değil yerel yönetim tarafından seçiliyordu çünkü bu durumda insanlar daha güvende ve rahat hissediyorlardı.” Pilot uygulama başarılı olmuştu. 250’den fazla insan yarısı 60 yaşın üzerinde olan 36 yerli ev sahibine konuk oldu. Ayrıca bazı olumlu ve beklenmedik faydalar da gözlemlendi. “Yaşlıların daha aktif hissetmeye başladığını ve farklı bölgelerden gelen gençlerle etkileştiklerini gözlemledik,” diyor Kato. “Onlar için de yerel kültürü tekrar öğrenmeleri için bir fırsattı.”
Sistemik sorunlara karşı koymak için paylaşmak
Kato, modelinin birçok yaşlı Japonun yüzleştiği büyüyen sosyal soyutlanmayı çözmede yardımcı olabileceğini söylüyor. Pulitzer Center’ın bir raporuna göre durum bazı yerlerde o kadar ciddi ki bazı ihtiyar Japon kadınlar hapsin yaşadıkları yalnızlığı biraz azaltabileceği umuduyla suç işlemişler. Kato, Pasona gibi paylaşım örgütlenmelerinin festivaller dışında bile yerel halka faydalı olabileceği fikrinde. Pasona çalışanları, hizmetlerinden faydalananları eğitmenin öneminin altını çiziyor. Şu anda ev sahipleri, sosyal girişimciler, yerel rehberler ve şehir liderlerini eğitmek amacıyla okullar kurma sürecindeler. Şu ana kadar, Tokushima, Tohoku ve Tokyo’da üç okul faaliyete geçmiş. Kato, iki ile daha yayılmayı ve 2020’ye kadar 10.000 mezun vermeyi umduklarını söylüyor.
Kooperatifler de Japonya’nın paylaşım ekonomisinde daha büyük bir rol oynamak için hazırlanıyorlar. Dünyanın en büyük tarım kooperatifi olan Japan Agriculture gibi bazı kooperatifler, kooperatif üyelerinin bulunduğu bölgeleri etkileyen nüfus azalışı sorunlarıyla doğrudan uğraşıyorlar. Japonya için kooperatiflerin öncülük ettiği bir gelecek kurma konusuna öncülük eden bir grup da Japon İşçi Kooperatif Birliği. Birlik, çoğunlukla sosyal projelere odaklanan işçi kooperatiflerinin oluşturduğu 24 üyeli bir ağ. “Yerel topluluklarla çeşitli sosyal uygulamalar yapıyoruz,” diyor Nakano. “Mesela, yaşlılara, çocuklara ve engelli bireylere bakım hizmeti sağlıyoruz.”
Grup, Matsudo kentindeki yerel bir sosyal yardımlaşma iş merkezinde faaliyet gösteriyor. Merkez, yaşlı vatandaşlar için bir bakım merkezi görevi görüyor ve gelişim yetersizlikleri olan insanlar için destek hizmeti sunuyor. Proje, hepsi kooperatifin üyesi olan 19 çalışan tarafından yürütülüyor; altısının gelişme yetersizlikleri var ve sekizi yaşlı. Japonya’daki paylaşım ekonomisinde ilerde olduğu başka bir önemli konu da platform kooperatifleri. Japonya Platform Kooperatifi Birliği bu yıl kuruldu ve daha şimdiden her sektörden insana dijital ekonomide müşterek mülkiyetin önemini öğretmek için atölyeler ve organizasyonlar düzenliyor. İlk üyelerinden biri olan ve Tokyo Üniversitesinde doktora öğrencisi olarak tarım kooperatiflerini araştıran Emi Do, Japonya’da gerçek bir potansiyel görüyor.
“Platform kooperatifleri veya geleneksel kooperatifçilik uygulamaları için Japonya’da büyük fırsatlar var,” diyor Do. “[Buradaki] girişimcilerin çoğu bir sosyal sorunu çözmeye çalışıyor ve bence kooperatif modeli bunun için biçilmiş kaftan.” Bu iyimserliğin bir kısmı da kooperatiflerin zaten ülkenin ekonomik dokusunun önemli bir parçası olmasından kaynaklanıyor. “Japonya’da insanlar, kooperatiflerin doldurduğu piyasa boşluklarının daha fazla kolektif yaklaşım ile ele alınmasına inanıyorlar,” diyor Do. “İnsanları cezbetmek için sadece bir iki başarıya ihtiyacımız var.”
Sırada ne var?
Paylaşım ekonomisinin tam anlamıyla yükselişe geçmesi ve yerel ekonomileri tekrar hayata döndürmesi için uzmanlar Japonya’nın politika oluşturarak paylaşmayı daha çok desteklemesi gerektiğini söylüyorlar. “Paylaşım ekonomisi harika bir geleceği amaçlıyor ve Japonya gibi yaşlanan, sorunlu bir toplumda önemli bir rol oynayabilir,” diyor Kyoto Enformatik İleri Araştırma Merkezinde yardımcı doçent olan Keiko Tanaka. “Paylaşım ekonomisinin büyük bir potansiyeli var ama yalnız tüm tarafları içeren ve umursayan bir şekilde yönlendirilirse.”
Takada, Japonya’nın kentlerin lider rolü oynadığı bir modeli takip etmesi gerektiğini savunuyor. Shibuya’da planlanan ortak çocuk bakım merkezleri gibi girişimleri destekleyerek veya paylaşmayı destekleyen Pasona gibi şirketlerle birlikte çalışarak bunun doğrudan yapılabileceğini söylüyor.
Yasal düzenlemelerin eksikliği
Bunun olması için Japonya’nın paylaşım politikalarının büyük, küresel platformları kısıtlayan yasaların küçük, yerel projeleri engellemediğinden emin olması lazım, diyor Takada. “Açığa kavuşturmamız gereken şeylerden biri de yasaların yorumu,” diyor Takada. “Birçok yasa büyük şirketleri göz önünde bulundurarak konuluyor… Yasa paylaşmak isteyen bireyler için yapılmıyor.” Burada kooperatif sektörünün, özellikle işçi kooperatiflerinin, oynayabileceği önemli bir rol var. Japonya İşçi Kooperatifleri Birliğinin 13.000’den fazla üyesi olmasına rağmen büyümesi işçi kooperatifleri için yasal düzenlemelerin eksikliği yüzünden sekteye uğruyor. Hâlihazırda Japonya’daki işçi kooperatifleri üç farklı yasal mekanizma ile düzenleniyor. Bu, giriş için engeller yaratan külfetli bir süreç, zira pek az girişimcinin sahip olduğu sabrı ve hukuki bilgiyi gerektiriyor.
Bu yüzden 20 yıldır Japonya’nın kooperatif sektörü işçi kooperatifi yasası için mücadele ediyor ve Tokyo ve ülke çapında yerel ve bölgesel yönetimlerle kapsamlı lobi çalışmaları yapıyor. Artık politik yelpazenin her kısmından destek görüyorlar. Birlik, yasanın gelecek dönemde — ya bu sonbahar ya da gelecek ilkbaharda— parlementoya sunulmasını bekliyor. Eğer yasa işçi kooperatiflerini kurmayı daha kolay hale getirirse artan eşitsizlik, uzun mesai saatleri ve insanları sömüren çalışma şartlarını çözmek için daha çok sosyal hizmet sağlayabilirler. Ama bundan daha da büyük bir potansiyelleri var. Çalışanların yönettiği kooperatifleri herkes için gerçek bir iş imkânına dönüştürmek, zira yasa sayesinde kooperatif kurmak, kâr amaçlı normal işletmeler kurmak kadar kolay olacak.
“Eğer yasamız çıkarsa, Japonya’nın tüm vatandaşları için birçok faydası olacak çünkü isteyen herkes bir kooperatif kurabilecek,” diyor Nakano. Japonya, diğer ülkelerin zaten karşı karşıya olduğu veya yakında karşılaşacağı ciddi sorunlarla karşı karşıya. Yakında daha çok ülke nüfus azalmasını ve onunla gelen kırsal ekonomik durgunluğu fark edecek. Japonya’da olanlar önemli. Paylaşma doğru tasarlandığı takdirde bu sorunlara karşı koymak için yerel direniş oluşturmanın yolu olabilir. Japonya diğer ülkelere sürdürülebilir, adil ve paylaşımcı bir ekonomik gelecek kurmaya giden yolu gösterme potansiyeline sahip.
Not: Nithin Coca’nın 19 Kasım 2018 tarihinde Shareable blogunda yayımlanan yazıdan Murat Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim