Planlı ekonomik küçülmenin küresel Güney için mümkün olup olmadığı bir tartışma konusu. Bu ilginç yazıda, küçülme, Hindistan için alternatif bir yol olarak gösteriliyor. Yerli toplulukların ihtiyaçları ve isteklerinin dikkate alınmasını ve geleneksel bilginin zenginliğine başvurulmasını savunan ve çoğulcu dünya alternatifleriyle ilgilenen bu gelecek gündemi, kuşkusuz ilgiye değer.
Ekonomik modelimiz, gezegensel sınırlarımız üzerinde sürdürülemez baskılar oluşturuyor. Ekonomik büyümenin nasıl üretildiğini ve büyümeden elde edilen kazançların nasıl bölüşüldüğünü görmezden gelmeyi göze alamayız.
Küresel salgın, hem Hindistan’da hem de küresel olarak sosyo-ekonomik eşitsizliğin yüzünü çırılçıplak gösterdi. Nüfusun yüzde 90’ından fazlasının kayıtdışı sektörde çalıştığı Hindistan’da, 24 Mart 2020 tarihli “tam kapanma” ilanını izleyen aylarda birçok fotoğraf ve makale ortaya çıkarken sıkı kapanma önlemleri sosyal eşitsizlikleri güçlendirdi.
Yağmacı Büyüme
Aynı zamanda, birçok tartışmalı büyük ölçekli proje, çevre izinlerini aldı. Bu da protestolara neden oldu ve COVID-19 krizinin zaten sendeletmiş olduğu marjinal toplulukları sıkıntıya soktu. Karnataka’daki Hubballi-Ankola demiryolu hattı projeleri, Arunaçal Pradeş’teki Etalin hidroelektrik projesi, Goa’da eyaleti bir kömür merkezine dönüştürme planlarını içeren üç mega proje ve ticari kömür madenciliğinin açılışı gibi hepsi ekonomik büyüme ve kalkınma adına yapılan projeler çok sayıda protesto ile karşılandı. Bu projeler, çevrenin ve yerel toplulukların, söz konusu toplulukların yararına olduğu (ironik) argümanıyla birlikte, ekonomik büyüme adına nasıl kenara atıldığının açık bir örneğidir.
Bununla birlikte, GSYH cinsinden ölçülen ekonomik büyümenin insanların hayatlarını iyileştirmek zorunda olmadığını gösteren çok sayıda çalışma var. Çevreyi bozan, yoksulların ve dışlanmışların geçim kaynaklarını ve kültürel mirasını yok eden bu tür ekonomik büyüme, iktisatçı Amit Bhaduri tarafından “yağmacı büyüme” olarak adlandırılmakta.
Büyüme ekonomik kâr için insanların ve gezegenin yıkımına yol açar. Oxfam Hindistan tarafından yakın zamanda yayınlanan bir rapor, tüketim, gelir ve servet eğilimlerini incelemiş ve Hindistan’ın dünyadaki en eşitsiz ülkeler arasında olduğu sonucuna varmıştır. Eşitsizlik sadece yüksek olmakla kalmıyor, aynı zamanda son yıllarda, özellikle liberal ekonomik reformların kabul edildiği 1991 yılından bu yana, artıyor. Geçen yıl, en zengin yüzde 1, Hindistan’da yaratılan zenginliğin yüzde 73’ünü elde etti. Bu eşitsizlik sadece parasal değil, aynı zamanda sağlık, eğitim ve beslenme gibi temel olanaklara erişimde de eşitsizliklere dönüşüyor.
Ekonomik modelimiz, gezegensel sınırlarımız üzerinde sürdürülemez baskılar oluşturuyor. Ekonomik büyümenin nasıl üretildiğini ve büyümeden elde edilen kazançların nasıl bölüşüldüğünü görmezden gelmeyi göze alamayız. Bu nedenle, salgın sonrası dünyada, BM Sürdürülebilirlik Amaçlarını veya SKA’yı karşılamaya çalışırken, sosyo-ekonomik sistemlerimizin adalet ve sürdürülebilirlik adına işleyiş biçimini yeniden düşünmeliyiz.
Küçülme: Hindistan’ın Geleceği İçin Alternatif Bir Yol
Son yıllarda öne çıkan fikirlerden biri de “küçülme” dir.
Küçülme terimi, 2000’lerin başında Fransa’da ortaya çıktı ve kısa süre sonra Batı Avrupa’nın diğer bölgelerine, özellikle İspanya’ya yayıldı. Medyada sık sık bildirildiğinin aksine, küçülme sadece GSYH’nın küçülmesiyle ilgili değildir. Bunun yerine küçülme, sosyal ve çevresel iyi oluşu ekonomik karar almanın merkezine koyarak sosyo-ekolojik eşitlik ve adalet konusundaki tartışmayı yeniden politikleştirmeyi amaçlamaktadır. Kökten farklı bir toplum biçimini gerektirir; aynı şeyin daha azını değil. Demokrasi, eşitlik ve basitlik kavramlarına dayanan, sınıfa, ırka, cinsiyete, kast veya dine dayalı ayrımcılıktan arınmış bir toplumu yeniden tasavvur eder.
Ne var ki, küçülme ilkeleri ve önerileri üzerine çok sayıda açık ve tutarlı yazıya rağmen, küresel Güney bağlamında küçülmenin nasıl ilgili olacağı konusunda tekrar tekrar sorgulanıyoruz.
Yağmacı büyüme, iş yokluğu ve artan eşitsizlikle ilgili veriler, ekonomik büyümeye odaklanmadan, sosyo-ekolojik adaleti tasavvur etmenin şu an ihtiyacımız olan şey olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Odak noktası hem insanların hem de gezegenin refahı olmalıdır. Gündem, bağlama özel olmalı ve ilgili tüm paydaşlarla müzakere edilerek çerçevelenmelidir.
Hindistan’daki bazı aktivistler ve akademisyenler, beş yıldan fazla bir süredir küçülme üzerine bu tür tartışmalar için alan yaratıyorlar. 2014 yılında Hindistan’da büyüme, yeşil büyüme ve küçülmeyi tartışmak için Yeni Delhi’de 140 araştırmacı, aktivist, karar alıcı ve öğrencinin katıldığı iki günlük bir seminer düzenlendi.
Bununla birlikte, küçülme konusundaki ütopik vizyonun hâlâ devam eden bir çalışma olduğunu hatırlamak önemlidir. Barselona Özerk Üniversitesi Çevre Bilimi ve Teknolojisi Enstitüsü’nden, aynı zamanda araştırma ve aktivizm topluluğu olan Research & Degrowth’un de üyeleri olan meslektaşlarımla yaptığım son ortak çalışma, bunu açıkça gösteriyor. Küresel eşitsizlikleri ele alma ihtiyacına olan sahte bağlılığa karşın, küçülme ile Hindistan da dâhil olmak üzere Küresel Güney’den gelen diğer entelektüel ve sosyal hareketler arasındaki yakınsama ve çelişkileri analiz eden araştırmaların eksikliğini kanıtladık.
Gelecek Gündemi: Kenarlardan Küçülme
Bu nedenle, salgın sonrası dünyada, BM 2030 Gündemi’ne doğru ciddi bir şekilde çalışacaksak, farklı teorik ve epistemolojik gelenekleri içeren ve çoğulcu dünya (pluriverse) alternatifleriyle ilgilenen “kenarlardan” bir araştırma gündemini takip etmeliyiz. Yerli toplulukların ihtiyaçları ve istekleri dikkate alınmalı ve sosyo-çevresel iyi oluş için geleneksel bilginin zenginliğine başvurulmalıdır. Arturo Escobar, Latin Amerika için bir küçülme gündeminin, doğal kaynakların sömürüsünün küçülmesine odaklanmış öneriler ve post-kalkınma üzerine tartışmalar gerektirdiğine işaret ediyor. Benzer şekilde, Hindistan için bir küçülme gündemi dünyanın diğer bölgelerindekinden çok farklı görünecektir ve radikal ekolojik demokrasi gibi refah ve adaletin hâlihazırda mevcut olan çoklu vizyonları ve sesleriyle müzakere edilerek biçimlendirilmelidir.
Hindistan için küçülme, yalnızca büyümenin düşsel merkezinden uzaklaşmak anlamına gelmez. Aynı zamanda marjinal toplulukların hem bilgelik ve uzmanlık kaynağı olarak hem gezegen ve onun insan ve insan olmayan tüm sakinleri için bakım, adalet ve refaha odaklanan bir gelecekte eşit ortaklar olarak saygınlıklarını güvence altına almak anlamına gelir.
Not 1: Brototi Roy’un ORF sitesinde 23 Aralık 2020 tarihinde yayımlanan “A future agenda for the planet and people over profits: Degrowth from the margins” başlıklı yazısından Aylin Çiğdem Köne tarafından çevrilmiştir. Erişim
Not 2: Öne çıkan görsel, Nancy Holt – Sun Tunnels (1973)