Giriş

Kooperatifçilik, tek başımıza yapamayacağımız bir işi elbirliği ile yapma yöntemidir. Kooperatif ise nimeti ve külfeti adil bir şekilde dağıtan bir yönetişim modelidir. İçinde bulunduğumuz ekonomik ve sosyal koşullar kooperatifçiliğin önemini yeniden hatırlatırken, kooperatif yönteminin geliştirilmesi bir ihtiyaçtan çok zorunluluk arz eder hale gelmiştir.

Kooperatif yönteminin üstün özellikleri:

  • Tek başımıza yapamayacağımız ölçekte bir işi elbirliği ile yapmak
  • Çok taraflı bir iş yapma modelinde risk veya kazancın taraflardan bir kısmına ait olması yerine karşılıklı paylaşım modeli ve dayanışma ekonomisi sergilenebilmesi
  • Değişir ortaklı ve değişir sermayeli yapısıyla gereksiz bürokratik karmaşadan uzak kalınabilmesi
  • Bu niteliğin verdiği avantajla her alanda esnek karar alabilme yeteneğinin yapısal olarak daha belirgin olması
  • Denetim organının varlığı sayesinde ortaklarının hesap sorabilir, yönetiminin hesap verebilir bir pozisyonun bulunması ve sermaye şirketlerinden daha şeffaf bir çalışma düzeneğinin bulunması
  • Bütün bu özelliklerinin bir sonucu olarak, sadece kooperatiflere özgü olan maliyeti adil bir şekilde paylaştırma özelliğinden dolayı, özellikle kriz dönemlerinde toplumun zayıf kesimlerine adeta bir koruma kalkanı görevi görmesi

Kooperatiflerin asıl amacı, kâr elde etmekten çok, sahibi ve denetiminden sorumlu ortaklarının ihtiyaçlarını karşılayarak gelişmelerini sağlamaktır. Kooperatifler; çeşitli ihtiyaç ve isteklerin karşılanması, piyasada yer alan olumsuzluklara karşı önlem alınması ve kişilerin ekonomik çıkarlarının arttırılması gibi amaçlarla kurulabilir. Bir kooperatif kurmanın en temel amacı, yarar elde etme fırsatının maksimize edilmesi; ikincil amacı ise, ortaklarının ve beraber iş yaptığı tarafların risklerini minimum seviyeye indirmektir.

Türk hukukunda bugüne kadar kooperatifler ticaret şirketleri sistematiğinde, ticaret şirketleri türleri arasında sayılmıştır. Ancak bu sayılma, “tacir olmanın sonuçlarına tabi olunması” anlamına gelmekte olup, kooperatiflerin fonksiyon olarak diğer ticaret şirketlerinden pozitif ayrıştıran yönlerini görmemize ve kullanmamıza engel değildir.

Kooperatifleri diğer tüzel kişilik formlarından (şirket, vakıf, dernek ve türevleri) ayıran ve üstün kılan bir yönü de aynı anda hem ekonomik hem de sosyal amaçları yerine getirmesidir. Örneğin, diğer tüzel kişilik formlarından dernek veya vakıf kurulduğunda, bu kuruluşlar aynı anda ekonomik faaliyet de göstermek istediklerinde, kendi tüzel kişiliklerinden ayrı birer “iktisadi işletme” kurmak zorundadırlar. Sermaye şirketleri için aynı durum vakıf veya kooperatif kurabilecekleri şeklindeki bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır (TTK m.522). Dolayısıyla, bir işi kooperatif yöntemiyle yapmak, beraberinde yönetimsel bir kolaylık da getirmektedir.

Konuya bu şekilde yaklaşıldığında çok sayıda kişiyi hem toplumsal hem de ekonomik açıdan ilgilendiren hemen her konuyu kooperatif yöntem ile çözüme kavuşturmak mümkün hatta elzem gözükmektedir. Geldiğimiz noktada kooperatifçilikle ilgili dönüşüm ihtiyacı, mevzuat değişikliğinden çok paradigma değişikliğidir. Daha açık bir ifadeyle, kooperatifleri yalnızca bir ticaret şirketi türü olmaktan çıkarıp, nimeti ve külfeti adil şekilde paylaştıran tek yönetişim modeli olarak ele almanın zamanıdır. Bu yazıda, önerdiğimiz paradigma değişimi kooperatiflerin üzerindeki haksız vergi yükü bağlamında ele alınacaktır.

Kurumlar Vergisi Kanunu ve Kooperatifler

Kooperatifler, Türk Ticaret Kanunu m.124’e göre ticaret şirketleri arasında sayılan, sermaye şirketi olmayan, kendine özgü, karakteristik işleyiş kuralları bulunan bir ortaklıktır. Sermaye şirketlerinin muayyen (belirli) sermayeli bir yapısı vardır. Kooperatifler Kanununun 1’inci maddesindeki tarifte de “değişir ortaklı ve sermayeli” ifadesi kullanılarak esasen diğer şirket türlerinden temel farklılığı da vurgulanmıştır. 

Kooperatifler temel amaçları kâr olan ticaret şirketlerinden farklı olarak, sosyal yönleri olan hatta zaman zaman bu sosyal yönleri ağır basan oluşumlardır. Kooperatifler faaliyetleri sırasında, bir sermaye şirketi gibi ortak dışı işlem yaptığında kurumlar vergisinin konusuna giren gelir unsurlarını (kazanç ve iratları) elde edebilmektedirler ve bu sebeple de kurumlar vergisi mükellefi kabul edilmişlerdir (KVK m.2).

Ancak kooperatifler ortaklarıyla ortak içi işlem yaptıklarında ise bu kez sosyal dayanışma yönleri ortaya çıkmakta ve kazanç olarak sayılamayacak, ancak ortağın adına kooperatif hesaplarında biriken bir tasarruf hükmünde olarak risturn ortaya çıkmaktadır.

Vergi tekniği ile ilgilenenlerin bilmesi gereken ancak KVK m.4/k nedeniyle göz ardı edilen kritik husus, kooperatiflerin ortakları ile ortaklık konusunda yapmış olduğu muameleler sonucunda elde ettikleri hasılanın, ortağın kooperatif nezdinde ya da kooperatif hesaplarında tuttuğu “tasarruf”u olduğudur. Bu paylar, kooperatif kazancı olmayıp ortağın parasıdır. Ortaklar anasözleşme ya da genel kurul kararı ile bu tasarrufların, belirli oranlarda kooperatifte kalmasını da (yedek akçe) isteyebilir.

Hal böyle iken, 2006 yılında Kurumlar Vergisi Kanununda (KVK) yapılan bir düzenleme ile KVK’nın 4.maddesinin birinci fıkrasının (k) bendi konuyu içinden çıkılmaz bir duruma sokmuştur. Kooperatiflerde vergi muafiyetine dair hükümleri içeriyor gibi görünmekle birlikte gerçekte KVK m.4/k’yı referans alan tüm kooperatif faaliyetleri cezalandırılmakta, haksız veya çifte vergilendirme durumlarıyla karşılaşılmaktadır. Bu durumu birkaç örnek yardımıyla açıklayabiliriz.

“k) Tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine (…) ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile bu kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatifleri. (Ek parantez içi hüküm: 28/11/2017-7061/88 md.) (Kooperatiflerin ortakları dışındaki kişilerle yaptıkları işlemler ile kooperatif ana sözleşmesinde yer almayan konularda ortakları ile yaptıkları işlemler “ortak dışı” işlemlerdir. Kooperatiflerin faaliyetin icrasına tahsis ettikleri ve ekonomik ömrünü tamamlamış olan demirbaş, makine, teçhizat, taşıt ve benzeri amortismana tabi iktisadi kıymetleri elden çıkarmaları ile yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir işyeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz. Kooperatiflerin ortak dışı işlemleri nedeniyle kooperatif tüzel kişiliğine bağlı ayrı bir iktisadi işletme oluşmuş kabul edilir. Kooperatiflerin, iktisadi işletmelerinden ve tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun sermayesine katılımlarından kazanç elde etmelerinin ve bu kazançların daha sonra ortaklara dağıtılmasının muafiyete etkisi yoktur. Ortak dışı işlemlerden elde edilen kazançların vergilendirilmesine ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir.)

Örnek 1 – Kadın Kooperatifleri:  Son dönemde sıklıkla kurulan kadın emeğini üretime yönlendiren bir üretim kooperatifi, ortaklarından topladığı aidatlarla bir kısım makine, alet veya tesisleri satın alıp, kendi tesislerinde/atölyede üretim faaliyetlerine başlamış olsun veya ortaklarının evde kendi imkânlarıyla ürettiği ürünlerini kooperatif aracılığıyla pazarlayacak olsun. 314 sayılı Gelir Vergisi Tebliği’nin m.3/3 hükmüne göre, kooperatif aracılığıyla satılan ürün dolayısıyla kooperatif ortak dışı işlem yaptığı için Kurumlar Vergisi mükellefiyeti tesis edilmekte (%25), ayrıca bu üründen elde edilen hâsıla ortağa iade edilirken de %15’ten %35’e kadar uzanan bir basamakta Gelir Vergisi Stopajı uygulanarak haksız bir vergilendirme yapılmaktadır. Ortağın adına satış yapılarak zaten vergilendirilen bir kazanç bir daha vergiye tabi tutulmaktadır. Üstelik, kadınların bu yöntemle üretip satacakları ürünler KDV’nin konusuna da gireceğinden ayrıca %20 KDV de söz konusu olmaktadır. Oysa ortaklar aynı satış işlemini kooperatif üzerinden değil de kendi imkânlarıyla bireysel olarak yaptıklarında herhangi bir vergi mükellefiyeti doğmamaktadır.

Örnek 2 – Taşıyıcılar Kooperatifleri: Taşıyıcılar kooperatiflerinde genel giderleri finanse etmek amacıyla ortaklardan aylık olarak tahsil edilen ödentiler için tahsilat makbuzu yerine +%20 KDV içeren fatura düzenlenme zorunluluğu da haksız vergilendirmeye bir diğer örnektir.

Örnek 3 – Yapı Kooperatifleri: Yapı kooperatiflerinde yapılan inşaat işleri karşılığında yüklenicinin kooperatife düzenleyeceği faturaya yansıtacağı %20 KDV’yi kooperatif ortakları aylık ödemelerle zaten üstlenmiş durumdadırlar. Ferdileşmeye geçildiğinde her bağımsız birim için bu kez kooperatifin ortaklarından ayrıca bir KDV tahsil etmesi (kooperatifin ortağa düzenleyeceği faturada yer alacak) istenilmekte ve çifte vergilendirme uygulanmaktadır.

Örnek 4 – Tarım ve Gıda Üretimi Yapan Kooperatifler: Ortaklardan alınan sütlerin işlendikten sonra peynir olarak ortaklara satılması veya ortaklardan alınan zeytinlerin çeşitli işlemlere tabi tutarak zeytinyağı şeklinde ortaklara satılması durumunda, kooperatif ortak dışı işlem yapmış sayılmaktadır. Ortağın peynir, zeytinyağı ya da reçel üretim maliyetini topluca hareket etmek suretiyle aşağıya çekecek bir mekanizmanın hangi kurum kazancını oluşturduğunun izahı gerekir. Aksi durum, her ortağın kendi evinde peynir üretim ya da zeytinyağı sıkım atölyesi kurmasını istemek anlamına gelmez mi?

Sonuç ve Öneri

KVK m.4/k’yı referans alan tüm vergisel düzenleme ve özelgelerde de benzer şekilde haksız veya çifte vergilendirme durumlarıyla karşılaşılmaktadır. Görüldüğü gibi, sadece ortaklarla iş görülmesi veya bu kavramın tersi olan, ortak dışı işlem kavramının Kurumlar Vergisi Kanununda yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Kooperatifler ve kooperatif ortakları, tanınan muafiyet ve istisnalara rağmen, çoğu zaman vergi uygulamalarının mağduru durumuna düşebilmektedir. Bu mağduriyetin temel nedeni, maddenin mevcut halinin kanun tekniği, kooperatifçilik ilkeleri, vergi hukuku vs. açısından yanlış bir şekilde kurgulanması ve uygulanmasıdır. Mevcut uygulamada tahsil edilen vergilerin büyük bir çoğunluğu vergiyi doğuran olay (kazanç), muafiyet veya istisna kurallarına da uymamaktadır.

Kooperatif faaliyetlerinin ele alınışındaki bu hatalı bakış açısının düzeltilmesi kooperatifleri ekonomik sistemin asli bir unsuru olarak kabul eden paradigmaya geçişin en önemli adımlarından biri olacaktır.

KVK m.4/k HÜKMÜ DEĞİŞİKLİĞE İLİŞKİN ÖNERİ
Mevcut Metin Önerilen Metin
“k) Tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine (…) ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile bu kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatifleri. (Ek parantez içi hüküm: 28/11/2017-7061/88 md.) (Kooperatiflerin ortakları dışındaki kişilerle yaptıkları işlemler ile kooperatif ana sözleşmesinde yer almayan konularda ortakları ile yaptıkları işlemler “ortak dışı” işlemlerdir. Kooperatiflerin faaliyetin icrasına tahsis ettikleri ve ekonomik ömrünü tamamlamış olan demirbaş, makine, teçhizat, taşıt ve benzeri amortismana tabi iktisadi kıymetleri elden çıkarmaları ile yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir işyeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz. Kooperatiflerin ortak dışı işlemleri nedeniyle kooperatif tüzel kişiliğine bağlı ayrı bir iktisadi işletme oluşmuş kabul edilir. Kooperatiflerin, iktisadi işletmelerinden ve tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun sermayesine katılımlarından kazanç elde etmelerinin ve bu kazançların daha sonra ortaklara dağıtılmasının muafiyete etkisi yoktur. Ortak dışı işlemlerden elde edilen kazançların vergilendirilmesine ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir.) k) Kooperatifin ortakları ile ortaklık içi yaptığı işlemlerden ortak adına elde ettiği hasıla, tasarruf hükmündedir.

Kooperatiflerin ortakları dışındaki kişilerle yaptıkları işlemler ile kooperatif anasözleşmesinde yer almayan konularda ortakları ile yaptıkları işlemler ortaklık dışı işlemlerdir. Kooperatiflerin ortaklık içi ve ortaklık dışı işlemleri ayrı hesaplarda izlenir. Bu işlemlerden kazanç niteliğinde olanların vergilendirilmesine ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir.

GEREKÇE: Kooperatifler faaliyetleri sırasında, yalnızca ortaklık dışı işlemlerinden dolayı kurumlar vergisinin konusuna giren kazanç unsurlarını elde edebilmektedirler. Bu sebeple de kurumlar vergisi mükellefi kabul edilmişlerdir. Ancak, geneli itibariyle kooperatifler ve kooperatif ortakları, tanınan muafiyet ve istisnalara rağmen, çoğu zaman vergi uygulamalarının mağduru durumuna düşebilmektedir.
Bu mağduriyetin temel sebebi, ortak içi işlemlerden ortağın elde edeceği hasılanın vergilendirilebilir bir kazanç mahiyetinde olmamasına rağmen, maddenin mevcut halinin kanun tekniği, kooperatifçilik ilkeleri, vergi hukuku vs. açısından yanlış bir şekilde kurgulanması ve uygulanması olmuştur.
Değişiklikle, kooperatiflerin ortaklarıyla ortaklık içi işlemlerinden elde edilen ve ortağın kooperatif hesaplarında geçici olarak bıraktığı, kazanç olmayan, vergilendirilemez bir tasarruf niteliğinde olan hasılası ile; ortaklık dışı işlemlerden elde edilen, vergilendirilebilir bir kazanç olan hasıla birbirinden ayırt edilmesi amaçlanmıştır.
Bunun sonucunda, kooperatifçiliğin uygulanabileceği tüm sektörlerde tür ayrımı gözetmeksizin, olması gerektiği gibi yalnızca ortak dışı işlemlerden elde edilen kazancın vergilendirilmesi yoluna gidilmiştir.

 

Kategori(ler): Konuk Yazarlar Politika

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.