Kültür sanat kurumları ile halkı bir araya getirmeyi amaçlayan Kumbaravan markasının kurucusu Şivan Adalı ile kendisi Sosyal Ekonomi blogunu takip etmeye başladıktan sonra sosyal medya üzerinden tanıştık. Skype yoluyla gerçekleştirdiğimiz söyleşide kültür, sanat ve Kumbaravan’ın bursları ve diğer uygulamaları aracılığıyla yarattığı sosyal faydalardan konuştuk. Adalı, bunun yanında, bizimle geleceğe dair projelerini paylaştı.
Özgeçmişinizde dereceyle bitirdiğiniz okulları, yazdığınız, yönettiğiniz tiyatro oyunlarını, kısa filmleri okuyunca “okuyucularımız için kendinizi tanıtır mısınız?” sorusunu sormaktan çekinir olduk. Zira bu deneyimler başlı başına bir uzun bir söyleşi konusu. En iyisi siz bize özetleyin…
1985 yılında İstanbul’da doğdum. İstanbul Anadolu Denizcilik Meslek Lisesinin ardından, lise birinciliği kontenjanı ile Marmara Üniversitesi İşletme bölümünü kazandım ve 2007 yılında üçüncülük derecesiyle mezun oldum. Okuluma 10 yıl sonra, 2017 yılında, yüksek lisans eğitimi için geri döndüm. Sürdürülebilir Büyüme ve Kalite Yönetimi bilim dalındaki eğitimimi yüksek onur öğrencisi derecesiyle tamamladım. Tezimin başlığı, “Özel Tiyatroların Seyirci Memnuniyeti Sağlamalarında Karşılaştıkları Sorunlar ve Sürdürülebilirlikleri Üzerine Bir Araştırma” idi. Akademik çalışmalarıma devam etmek ve sürekli araştırmacı olmak amacıyla, 2019 yılında İstanbul Üniversitesi, Yönetim ve Organizasyon anabilim dalında doktora öğrenimine başladım.
Üniversite ikinci sınıftan bugüne sürekli iş hayatında yer aldım. İş hayatı ile akademiyi yoğurarak birlikte götürmeye çalışıyorum ve en önemlisi de akademide yaptığım araştırmaların, öğrendiğim bilgilerin sektöre aktarılmasını sağlıyorum. 2013 yılından bu yana kültür sanat girişimcisiyim. Sanat alanında birçok girişimim oldu. 2016 yılında önceki girişimlerimden elde ettiğim deneyimlerden de yararlanarak kurduğum Kumbaravan, bir kültür sanat portalı olarak gelişti ve günden güne ölçekleniyor.
Neden girişimcilik ve neden kültür ve sanat alanında girişimcilik? Ülkemizdeki durumunu dikkate alırsak, kültür ve sanatın girişimciler için cazip bir yanı var mı?
Neden girişimcilik sorusunu yanıtlayarak başlayayım. ‘Hayatım boyunca çalıştım’ desem sanırım yanılıyor olmam zira ya ders çalıştım ya da bir işte profesyonel hayatta çalıştım. İlköğrenim yıllarında bile yaz aylarında çıraklık yapıyordum. Sanırım çalışma durumu biraz karakter ve kişilik özelliği, ilerleyen yaşlarımda da bu ivme hiç düşmedi aksine daha da artıyor. Çalıştığım tüm işletmelerde, kendi işimi yapıyormuşum gibi, benim şirketimmiş gibi çalıştım ve sonrasında da doğal olarak, şartlar oluştu ve profesyonel çalışma hayatımı noktalayarak kendi girişimimi kurdum.
‘Ben sizi çocukken sahnede izliyordum’
Kültür ve sanat alanına ilgim ailemin özendirmesiyle, alışkanlık kazandırmasıyla gelişti. Çocukluk yaşlarımda kültür ve sanatla iç içe oldum. Büyüdüğüm ev ile İBB Şehir Tiyatrosu, Musahipzade Celâl Sahnesi çok yakındı ve sık sık ailemle oyunlara giderdim. Çocukluğumda, çocuk oyunu izleyemedim o da enteresan bir durum sanırım. “Lüküs Hayat”ın o muhteşem kadrosuyla sahnelendiğinde, oyun bitiminde herkesin ayakta alkışlaması ve benim de boyum yetmediği için koltuğa çıkıp sahneyi görmeye çabalayışım, muazzam anılarımdandır. Feridun Karakaya’nın muhteşem rejilerinde sahnede devleştiği performansları da aynı şekilde. Şu an birlikte iş yapma fırsatı bulduğum tiyatro sahiplerine, ‘ben sizi çocukken sahnede izliyordum’ diyebilmem, sanırım bir şans.
Sektörde, işletme eğitimi almam nedeniyle yapımcı, organizatör, koordinatör olarak yer almak istedim. Ama işin sanat yönü oldukça farklı dinamiklere sahip, sektöre girdiğinizde birçok şey karışabiliyor, sizi içine çekebiliyor. Ortaokulda ilk tiyatro oyunumu yazmıştım, sonrasında hep izleyici kaldım sektörde. Deneme amaçlı olarak başladığım yazılar, kısa skeçler sonra tiyatro oyunlarına dönüştü. Arkasından kısa film, uzun metraj senaryo gibi birçok çalışmalarım hayat buldu, sahnelendi ve sahneye çıkma fırsatı da buldum. Güzel bir tecrübeydi.
Bunlardan hangisi derseniz? İşletmecilik ilk sırada, ikinci sırada ise yazmak geliyor, gerisi bu işin eğitimini alan profesyonellerin işi diye düşünüyor ve onları izlerken daha mutlu oluyorum.
Destekçiniz yoksa sürdürülebilir kalmak çok zor
Ülkemizdeki durumunu dikkate alırsak, kültür ve sanatın girişimciler için cazip bir yanı var mı?
Acılardan olgunlaşabilirsiniz. Daha kâmil bir insan olma yolunda, abartısız çile çekerek daha iyi, olgun bir insan haline gelebilirsiniz. Onun dışında, girişimcilik oldukça zor şartlarda yürüyor. Arkanızda sağlam bir para kaynağı ve bu kaynağı nasıl kullanacağınıza dair tecrübeniz yoksa ya da sponsorunuz, destekçiniz yoksa sürdürülebilir kalmak çok çok zor. Öz sermayenizle, bizim gibi belirli aşamaları aşabiliyorsunuz ama ölçeklenmenizle daha fazla bireye ulaşmanız ve globalleşmeniz için yine kaynağa ihtiyaç var.
Maliyetler çok yüksek, haksız rekabet var. Milyonlarca insanın talep etmediği, ihtiyaç hissetmediği bir hizmeti, ürünü arz ediyor, sunuyoruz. Talep eden kesim için ise arz edenler arasındaki rekabet çok sert, acımasız ve kamu-özel işletmeleri dengesizliğinden oluşan bir haksız rekabet durumu var. Kamu kaynağına sahip işletmelerin ürün/hizmet fiyatları dip fiyatlarda. Fakat maliyeti yüksek olan özel işletmeler bu fiyatlarla müşterinin karşısına çıkamıyor. Bu konu özelinde yüksek lisans tezi yazdım ve sorunları net olarak ortaya koyduk. Sektöre girecek girişimcilere önerim; tezde yer alan çok değerli isimlerin yer aldıkları bu bilimsel çalışmayı (tezi) okumalarıdır, çok şey katacağını düşünüyorum onlara.
Kumbaravan nedir? Amaçlarınızdan bahsedebilir misiniz?
Kumbaravan, Kumbara ve Karavan kelimelerinden türetildi. Kumbara, insanların biriktiği yer, Karavan ise insanlara ulaştığımız araç… İnsanlara gidiyoruz, kültür sanat etkinlikleri ve ürünleri için onları teşvik ediyoruz. Ücretsiz bilet ve kitap sağlıyoruz. Seyirci yetiştirme programlarımız var. Bu anlamda, Kumbaravan kültür sanat kurumları ile halkı bir araya getiren ve etkileşim kurmalarını sağlayan bir kültür sanat portalı.
Bütçeleri oranında fiyatları indirerek salonlarda doluluğu ve ülkemizde okuma oranını arttırmayı amaçlıyoruz. Bu indirim, fırsat mantığında ‘90 lira yerine 20 lira’ ya da ‘% şu kadar indirim’ şeklinde olmuyor. Kısıtlı sayıda bilet ihtiyaç sahiplerine belirli düzen ve sistem ile ulaşıyor. 2020 itibariyle 15.000’den fazla aktif üyemiz var ve sosyal medyada 3 milyona yakın görüntülenme alıyoruz.
Hiçbir kültür ve sanat etkinliğine katılamayanlar var
Üyelerimizden, etkinliklerin büyük şehirlerde olması, bulundukları yerlerde etkinlik düzenlenememesi ile ilgili sitem mesajları alıyoruz. Kültür sanat etkinliklerinin olmadığı ya da diğer illere göre çok az olduğu iller var. 47 tane Devlet Tiyatrosu sahnesi belirli illerde, her ilde maalesef yok. Devlet Tiyatrosu, Büyükşehir Belediye Tiyatrosu, İlçe Belediye Tiyatroları, Özel Tiyatrolar, hepsinin olduğu iller var ama hiç tiyatro olmayan iller de var. Bu durum bir kültür sanat politikası yoksunluğunun göstergesi niteliğinde. Ülkemizin bazı illerinde yaşayan insanlar operaya, baleye, tiyatroya ulaşamıyorlar. Milyonlarca yurttaşımız bugün yaşamı boyunca hiçbir kültür ve sanat etkinliğine katılamamış durumda. Tam bu noktada, Kumbaravan’ın amacı insanlara ulaşmak ve kültürü sanatı onlara ulaştırmak.
Kumbaravan fikri nasıl ortaya çıktı? Hayata nasıl geçirildi?
Geçmiş girişimlerimde, hedef pazarların aslında girişimlerime uygun olmadığını gördüm çünkü izleyicilerin tercih dinamikleri çok farklı. Seyirci yetiştirme programları yoksunluğundan dolayı daha önceki girişimlerim sürdürülebilir olmadı. Gerek yüksek lisans tezimde, gerekse hazırladığım bilimsel çalışmalarda seyirci yetiştirme programlarına olan ihtiyacı ortaya çıkardım, tespit ettim.
Önemli sayılabilecek sayıda yurttaşın, kültür sanat okuryazarlığı olmadığından, örneğin bir tiyatroyu takip etmek ya da bir yazarın, yapım şirketinin ürün/hizmetlerini araştırmak çoğu kişide yok ve tercihler rastgele şekilde yapılıyor. Burada en önemli unsur arkadaş, aile, tanıdık tavsiyesi. Bilinçsizce demek istemiyorum ama bir sistem yok. Değerlendirme kriteri de yok.
Pandemi ile birlikte gelirler sıfırlandı
Seyirci yetiştirme programları, bireylere erken yaşlarda edindirilmesi gereken bir alışkanlık. Ülkemizin tüm üniversitelerinde çok fazla öğrenci üyemiz var. ‘Kitap okuma alışkanlığınız var mı?’ şeklinde bir anket yaptığımızda, önemli bir çoğunluğunun kitap okuma alışkanlığı olmadığını belirttiğini görüyoruz. Çünkü üniversite sınavını kazanmanız için bir kitap okumanız gerekmiyor! Kültür ve sanat alışkanlıkları, aile terbiyesi ya da ilk eğitimin ailede olması gibi, gelecek yaşlarda kazandırılması çok zor olan alışkanlıklardan.
Kumbaravan’ı bir sosyal girişim olarak tanımlıyorsunuz. Hangi girişimlerin sosyal girişim sayılacağı konusunda belirsizlikler olduğu için sormak isteriz: Size göre, sizin bakış açınızdan bir girişimi sosyal girişim yapan ayırt edici özellikler nelerdir? Sosyal girişimler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Geçen günlerde, Türkiye Sosyal Girişimcilik Ağının “Sosyal Girişimlerin Hukuki Statüsü” konulu bir paneline katıldım. Şu anda ülkemizde maalesef böyle bir statü olmadığını, sunumda da gördüm. Örneğin, bir sivil toplum derneğine pandemi döneminde kültür sanat kurumlarına sağladıkları hibe için başvurdum, biz şirketiz diye başvuruyu kabul etmedi. Sosyal girişim olarak görmedi bizi. Sosyal girişim, vakıf ya da dernek gibi değil, bir statüsü yok.
Sosyal girişimin olarak biz fayda sağlamayı amaçlıyoruz. Kültür sanat kurumları desteğiyle, yılda 25.000 öğrenciye kültür ve sanat etkinliklerinde ücretsiz bilet ve kitap sağlıyoruz. Elde edeceğimiz gelirleri fayda sağlamak üzerine yatırıma dönüştürmeyi amaçlıyoruz. Bunu neden söylüyorum: Birçok firma sosyal girişim olarak başlıyor, popülariteyi yakalıyor ve insanların duygularını sömürür hale gelerek kâr maksimizasyonuna dönüyor ama adı “sosyal girişim”!
Sosyal girişimcilik neye göre belirleniyor?
Katıldığım panelde de bunu sordum: Sosyal girişimcilik neye göre belirleniyor? Bunun kriterleri olması ve istismarların önüne geçilmesi lazım. Fayda sağlamayan kişiler sosyal girişim adını kullanırsa, bu durum insanları kandırmak manasına gelir. Örneğin sosyal girişimlere bilançolarını şeffaf olarak yayınlama zorunluluğu getirilebilir. O zaman elde edilen gelirin nereye gittiğini görürüz. Destek istediğim, kurumlara finansal belgelerimizi, raporlarımızı gönderiyoruz, tüm süreçlerimiz kayıt altında olarak. Ne kadar gelir elde ettiğimizi, giderlerimizin neler olduğunu, her şeyi inceleyebiliyorlar. Bu alanda bir düzenlemeye kesinlikle ihtiyaç var. Ana amaç fayda sağlanması, para kazanılması değil.
Üniversite öğrencilerine verdiğiniz kültür sanat bursunu anlatır mısınız? Öğrencilerin ilgisi nasıl? Size ulaşan geri bildirimlerden ne gibi dersler öğrenebiliriz?
Her yıl, ülkemizin tüm şehirlerinden binlerce başvuru alıyoruz. Ancak öz sermayemiz gereği, kısıtlı sayıda öğrenciye bilet ve kitap olarak kültür sanat bursu sağlayabiliyoruz. Dijital dönüşümle birlikte bu sayı daha da artacak. Her ilde etkinlikler izlenebilir hale gelecek. Burslardaki ana mantığımız aslında öğrencileri kültür ve sanat etkinliklerine teşvik etmek, alışkanlık kazandırmak.
Burs talep edenleri tanımıyoruz, niyet yazılarıyla birlikte başvuru yapıyorlar, sonrasında niyet yazılarını okuyoruz. Kazanan öğrencilerin web sayfamızda yazıları herkese açık, okunabilir durumda. Daha sonra katıldıkları etkinlikler, okudukları kitaplar ile ilgili duygu ve düşüncelerini yazmaları bursun olmazsa olmazı.>
Bursiyer yazılarını yazarlar, yönetmenler, ilgili tüm paydaşlar okuyorlar. Böylelikle onlara geri bildirim, kültür sanat kurumlarına da fayda sağlamış oluyoruz. Çünkü eseri ortaya koyanlar bu alanda üretmiş oldukları eserlerin objektif geri bildirimlerini görüyorlar. Bu durum aslında tüketici ile üreticinin etkileşimini sağlamak.
Hem sanat sektöründen hem de öğrencilerden çok güzel tepkiler aldık, alıyoruz, herkesin bu süreci desteklemesini çok isteriz tabii ki. Özellikle öğrencilere bilet ve kitap almak isteyen kişi ve kurumların varlığı olursa fayda sağladığımız öğrenci sayısı da doğru orantılı olarak artacaktır.
Öven çok, destek yok
Ayrıca, tiyatro ve müzik sanatlarında “Zirveler” düzenledik. Ayrı ayrı düzenlenen zirvelerde üniversite öğrencileri, tiyatro ve müzik insanları ile bir araya geldiler ve özgürce sorular sordular, cevaplar aldılar, etkileşim oldu. Sorulan tüm soruları, sanat insanları yanıtladı. Biz, bu soru ve yanıtların sektörden bir geri bildirim ve yüksek lisans ve doktora tezi olabilecek potansiyel sorunlar olduğunu öngörerek, hem soruları hem de yanıtları güzel sanatlar fakültelerinde yer alan akademisyenlerle paylaştık, onları bilgilendirdik.
Öğrenciler dışında kalan kesimden ne gibi tepkiler alıyorsunuz?
Özellikle halkın geneline birlikte kampanya yaptığımız firmalar aracılığıyla ulaştık ve çok fazla memnuniyet mesajları aldık. Fiyatlar görece uygun olduğunda birden fazla kez satın alma gözlemliyoruz. Kültür sanat kuruluşlarından bazıları, bizimle çalışanlar, bu vizyona ortak oluyorlar ve birlikte daha da geliştiriyoruz. Yayınevleri, tiyatrolar, konserler, sanatçılar, menajerler vb. tüm kültür sanat paydalarıyla çok girift bir yapımımız var, aile gibi de diyebilirim. Özellikle kültür sanat burslarına bugüne kadar, özel ve kamu kurumlarından hiç destek alamadık. Taleplerimiz çok yüksek rakamlar da değil aslında, öğrencilere bilet ya da kitap satın almaları yeterli.
Genel anlamda, yaptığımız işi herkes övüyor, özellikle görevi ve işlevi halka, yurttaşlara, topluma fayda sağlamak olan kamu kurumları övüyor ama destek olmaya gelince, fon aktarımında sürekli bir yerlere başvurmamız söyleniyor. İnceliyoruz, başvuruyoruz ama sonuç almamız gereken, kaynak almamız gereken noktada desteği göremiyoruz. Enteresan!?
Sanata Destek Dijital Dönüşümle projenizden bahsedebilir misiniz?
Yaşadığı yerde kültür sanat etkinliği olmayan üyelerimizden çok fazla sitem mesajı aldık, hep büyükşehirlerde etkinliklerin olduğunu belirtiyorlar, haklılar da… Bu sorunun çözümü için 1 yıllık süreçte, yurtiçi ve yurtdışı teknoloji firmaları ile görüştük. Pandemi, projeyi hayata geçirmemize hız kazandırdı, daha doğrusu hep birlikte mecbur kaldık.
Teknolojiyle sanatın önündeki engelleri aşmak
Dijital dönüşüm ile birlikte aslında sanatı daha erişilebilir kılmayı, sanat alışkanlığının kazanılabilmesini amaçladık. Bir dip dalga yaratarak, ülkede kültür sanat katsayısını arttırmak istiyoruz. Projenin yegâne amacı koltuk sayısını aşarak sanata destek olmak. 10 liralık bilet fiyatıyla etkinlikleri diledikleri yerden akıllı cihazlarıyla internete bağlanarak izleyebiliyor izleyiciler. Ayrıca proje ile hayatında hiç tiyatro izlememiş bireyleri, tiyatroyu az da olsa deneyimlemek sonrasında salona gitmek için bir neden sahibi yapıyor. Daha önce hiç tiyatroya gitmemiş insanlar projeyi daha fazla anlamlandırıyorlar. Tiyatrolar da böylece daha fazla seyirciye ulaşıp daha fazla gelir elde ederek yapım kalitesine fon yaratmaya başlayacak.
Başka bir bakış açısıyla proje ‘Geri Dönüşüm’. Çünkü pandemi öncesinde de tiyatroların sürdürülebilir kalmaları çok zordu, şu an daha da zor; kapanma haberleri geliyor, çok üzücü. Elde ettikleri gelir, yatırım yapmaya yeterli değil. Dijital dönüşüm, sanatın desteklenmesi açısından bir fon yaratılması misyonuna da sahip. Aynı zamanda hayatında hiçbir zaman turne yapmayan bir tiyatronun çok farklı şehirlerdeki insanlara ulaşmasını da sağlayacak.
Web sayfamızda aylık olarak açıklanan takvimlere göz atarak hem kendiniz, hem sevdikleriniz hem de maddi güce sahip olmayan öğrenciler için bilet satın alabilirsiniz. Böylelikle hem sanatla buluşmuş, hem de sanat kurumlarının sizin için daha kapsamlı projeler üretmesi için onlara fon yaratmış olacaksınız.
Peki, Kumbaravan şu aşamada sürdürülebilirliğe ulaştı mı?
Bazı kültür sanat kurumlarının sisteme, vizyona ve yurttaşların kültür ve sanat ile buluşabilmesi için desteği çok büyük. Ürün ve hizmet fiyatlarını doğru kişilere ulaştığını gördükleri için önemli ölçüde düşürerek yardımcı oluyorlar. Pandemi öncesinde oldukça yüksek bir ivme yakalamış ve giderlerimizi karşılayabilir olmuştuk. Pandemi ile birlikte gelir sıfırlandı ama giderler durmadı! Pandemi geçtikten sonra yine sürdürülebilir olacağımızı düşünüyorum.
Dijital dönüşümü gerçekleştirdik birçok önemli kamu kurumu ve özel şirketlerle görüşüyoruz. Kurumların, yurttaşlara sağlayacakları destekle satın alacakları bilet ya da kitaplarla sürdürülebilir olabileceğimizi düşünüyorum. Aynı zamanda globalleşerek yurt dışına da açılmayı planlıyoruz. Pandemi dönemi, dijital dönüşüm ve yeni pazarlar yaratma konusunda bizi mecbur kıldı, zarar ettik ama gelecekte büyüyerek yola devam edeceğimizi düşünüyorum.
Holdingleşme mantığı ile kooperatifleşme sürdürülebilir değil
Kültür ve sanat alanındaki örgütlenmede bir hareketliliğe tanık oluyoruz, bu alanda Tiyatro Kooperatifi gibi yeni kooperatifler kuruluyor. Siz kooperatiflere nasıl bakıyorsunuz?
Öncelikle belirtmek isterim ki ‘Meslek birlikleri’ kurulması gerekiyor, kültür sanat sektöründeki meslekleri icra eden insanları korumak, dönemsel olarak da olsa gelir elde edemeyen insanları bu zor zamanlarında sosyal güvence altına almak, fon yaratmak, haklarını savunmak, gelecek planları yapmak son derece önemli. Bu durum çok acil ve önemli bir açmaz.
Kooperatif kurulmadan önce hazırlık toplantılarına gidiyordum sonrasında nasıl bir işleyiş hâkim, bilgim yok. Fakat kooperatifleştirme ile ilgili olarak; holdingleşme mantığı ile kooperatifleşmenin sürdürülebilir olabileceğini düşünmüyorum. Bu çatıların gelir odaklı çatılar olmaması gerekiyor. Birbirinden habersiz, beklentileri tamamen farklı insanların bir araya gelip faaliyette olalım mantığının da yine sürdürülebilir olmadığını düşünüyorum. İş modeliniz, işleyişiniz verimli, etkili değilse zaten sürdürülebilir olamıyorsunuz.
Bu doğrultuda kooperatiflerin hangi amaçla kurulduğu ve kurulduktan sonraki faaliyetleri çok önemli. Ne fayda sağlıyor? Üyelerin kooperatife aidiyet duyguları ne kadar yüksek? Kültür sanat alanında katma değer yaratıyorlar mı? Bu soruların yanıtları olumlu değilse sürdürülebilirlikten söz etmemiz de doğru orantılı olarak mümkün olmuyor.
Kültür sanat sektöründe birçok katman olduğunu gözlemlemekteyim, şöyle ki: Her şeye çok üstten bakan ve sanatla pek de ilgisi olmayan bir katman var, sadece parası olup kültür sanat üretmek isteyen bir katman var, hem parası olmayıp hem de üretmek isteyen bir katman var, bu katmanları daha da çoğaltabiliriz. Birbirleriyle ortak noktaları bulunmayan bu üretici ve yönlendirici katmanların aynı sektörde bulunması ve kooperatif gibi belirli bir çatı altında toplanması kolay bir iş değil, hatta açık yüreklilikle imkânsız. Sektörde ayrı ayrı yapılanmalar ile de bu durum zaten kendini açıkça gösteriyor.
Geleceğe dair planlar
O kadar çok sorun var ki sektörde… Keşke bu sorunları, paydaşlar ele alıyor ve hemen çözüyor olsalar. Ama gerçek sektör sorunlarını çözmek yerine, herkes kendi öngördüğü sorunu çözme yoluna gidiyor. Bu kadar geçmişten gelen köklü, kronik sorunlardan oluşmuş bir konuda, ‘hadi biz bir araya gelelim ve bizim öngördüğümüz sorunları çözelim’ mantığı ile sonuca gitmek, kültür sanat sektöründe çok denendi ve sürdürülebilir olamadı. Tabii ki denemekten zarar gelmez, umarım çözüm bulunabilir sorunlara…
Kumbaravan’ın ve Şivan Adalı’nın gelecek için planlarını merak ediyoruz…
Kumbaravan olarak kısa vadede dijital dönüşümle yapım kalitesini ve çeşitliliği artırmayı amaçlıyoruz. Uzun vadede, Türk tiyatrosunun kendi klasiklerini ve globaldeki klasik oyun metinlerini sahnelemeyi çok istiyoruz. Araştırdığım, ülkemizde hiç sahnelenmemiş onlarca tiyatro oyunu var. Bu oyunları sahnelememiz gerekiyor ki izleyelim ve sonrasında gururla ihraç edelim. Dil sorununu alt yazıyla tıpkı operalarda olduğu gibi aşabiliyoruz. Dolayısıyla gelecek planlarımızda, bizim kültür ve sanatımızı dijital dönüşümle dünyaya açmayı hedefliyoruz. Birkaç oyunu yakında İngilizce altyazı ile izleyeceksiniz. Alt yapımız var, tek eksiğimiz ekonomik kaynak. Bu amaçla firmalarla görüşmeler yürütüyoruz. Kaynak sağlanmasından sonra tüm bu işleri gerçekleştirecek, sahneleyecek, hayata geçirecek bilgi, tecrübe, paydaşlarımız ve ağımız hazır.
Bireysel olarak, doktora öğrenimimi tamamlamayı ve bilimsel araştırmalarıma yine devam etmeyi amaçlıyorum. Hayallerimden biri Kültür Sanat Üniversitesi kurmak ve bu kurumda sanatçı ve işletmecileri sektöre kazandırmak, aynı zamanda yüksek lisans ve doktora öğrenimleriyle diğer paydaş konularında da uzmanlaşmalarını sağlamak ve bilimsel araştırmaları sürekli kılabilmek. Böylelikle kalkınmanın sürdürülebilir ve globalde rekabet edebilir olacağını öngörüyorum.
Not: Söyleşinin yayına hazırlanmasındaki katkısı için Murat Soysaraç’a teşekkür ederim.