“…inanç meselesi bu. Biz bu kadar inanmasaydık, birlikte iş yapmaya, dayanışmanın gereğine inanmasak, böyle bir tüketim kooperatifi olmayabilirdi.”

İngiltere’de Rochdale öncülerinin kurduğu tüketim kooperatifi modern kooperatifçiliğin başlangıcı olarak kabul edilir. Tüketim kooperatifleri tarihsel olarak yoksul emekçilerin kendi ihtiyaçlarından yola çıkarak, zorunlu tüketim maddelerini temin etmek için dayanışmaları ile ortaya çıkan yapılardır. Avrupa’da tüketim kooperatifleri nüfusunun büyük çoğunluğunu işçilerin oluşturduğu bölgelerde kurulmuş ve tabandan başlayan bir hareket olarak gelişmiştir. Avrupa’da 19. yüzyılda görülmeye başlanan tüketim kooperatifleri Türkiye’de ancak 1950’lerden sonra ortaya çıkmış ancak hiçbir zaman kooperatifçilik sektöründe büyük bir paya sahip olmamıştır.

Size Muğla’nın Ula ilçesinin merkezinde, 40 yıl önce kurulan bir tüketim kooperatifinin varlığından söz etsem herhalde şaşırırsınız. Memur İşçi Halk Tüketim Kooperatifi MİHTÜK toplumsal bir ihtiyaca cevap vermek için kurulmuş. 1970’lerin kriz yıllarında yaşanan mal kıtlığı sorununa çözüm getirebilmek için kurulan kooperatif bunca yıl ayakta kalmayı başarmış. Kooperatifin kurucu ortakları ve aynı zamanda yönetim kurulu üyeleri Mehmet Muslu ve Sami İnce, bize kuruluştan bu yana yaşananları anlattılar. Her ikisi de emekli öğretmen ve yaşam felsefesi olarak kooperatifçiliği benimsemiş insanlar. Biz konuşurken kooperatif müdürü, yeni kuşak kooperatifçi Emrah İnce de söyleşimize katıldı ve kooperatifin günümüzde nasıl çalıştığını anlattı. Onların hikâyesini size aktarmaktan dolayı mutluyuz.

“Kurulurken kooperatifçiliğin içine herkesi çekmeye çalıştık; isim de bunu anlatıyor.”

Kooperatifinizin kısa adı MİHTÜK. Bu ismin bir hikâyesi var mı?

M.M: İsim kendiliğinden ortaya çıktı. Memur bendim. İşçi, belediyede çalışan işçilerimiz vardı. Halk, bizim dışımızda alışveriş yapanlar vardı. Ne oldu? Memur, işçi, halk… Biz buradan MİHTÜK olduk, yani Memur İşçi Halk Tüketim Kooperatifi.

S.İ: MİHTÜK, memur, işçi, halk hepsini kapsayan bir isim. Sadece tüketici kooperatifi değil. Burayı halk, kendisi de yönetiyor gibi, işin içinde. Kurulurken kooperatifçiliğin içine herkesi çekmeye çalıştık; isim de bunu anlatıyor.

MİHTÜK 40 yıllık bir kuruluş. Bize kurulduğu dönemi, 1978’leri anlatır mısınız? Neden ve nasıl kuruldu MİHTÜK?

M.M: Kooperatifçilik, bir defa bizim felsefemizle ilgili bir şeydi. O yıllarda ilericilerin, devrimcilerin, halktan yana olan insanların daha etkin olduğu bir dönemden geçiyorduk. Bize de düşen toplumun ihtiyacı olan şeyleri sağlamaktı. 78’lerde toplumun sıkıntıları vardı. Kuyruklar vardı; sigara, yağ, mazot kuyrukları.  Ambargolar vardı, Ecevit hükümetini sıkıştırıyorlardı. Şimdi içmiyorum ama o zamanlar sigara içiyordum. Burada, Ula’da bir sigara istediğinizde, bizim gibi insanları toplumdan farklı, azıcık ileri gördükleri için sigara vermiyorlardı.

S.İ: Çoğu mal tezgâh altından satılıyordu. O yıllarda şimdiki gibi büyük marketler yok. Büyük marketleri benimsediğimiz için söylemiyorum ama durum buydu. Her şey 3-5 bakkalın elindeydi. Fahiş fiyatla satabiliyordu bakkallar. Bir de mal bulunmuyordu.

M.M: Bu sıkıntılar karşısında nasıl çözüm bulabiliriz diye kendimize sorduk. O zamanki konjonktür yani hükümette Ecevit’in olması da çok önemliydi tabi. Bu sıkıntılı dönemde çözüm arayışı içerisinde Muğla milletvekili Sami Gökmen ile diyaloğa girdik. Belediyemiz bize yer konusunda katkı sundu. Şu andaki dükkân yok o zamanlar. Az ileride küçük bir alanı briketle çevirdik. Gecekondu gibi hemen yaptık, kapısı mapısı yok. (gülüyoruz) Belediyenin büyük katkısı oldu.

S.İ: Evet, binanın yapımında Belediyenin çok katkısı oldu.

M.M: En azından göz yumdu. Geçici de olsa, çünkü imarı yoktu. İnsanlarımızın yağını, tuzunu tenekelerle getiriyorduk, naylon torbalara koyup dağıtıyorduk.

S.İ: Yağ kıt, margarin kıt. Tenekeyle gelen Vita yağlarını evden getirilen tencerelerle dağıtıyoruz. Yemek pişirecek yağ yok.

“Bize de düşen toplumun ihtiyacı olan şeyleri sağlamaktı.”

M.M: Böyle bir süreç yaşandı. Ama birlikte yola çıktığımız arkadaşlarımız arasında öğretmenler, belediyeden insanlarımız, halktan insanlarımız vardı. Sürgün olan öğretmenlerimiz vardı. Onları da işçi olarak buraya aldık. Böyle olumlu bakabilen insanlarımız vardı. Belediye eğer böyle olmamış olsaydı bunu yapabilir miydik, soru işaretidir. Belediye Başkanı Ziya Gökalp’ti. Hem fikirdaşız hem seviyor bizleri. Güveniyor bizlere, biz onlara güveniyoruz, yani böyle bir işbirliği var. Belediye bize destek olmasa yıkılabilirdik de. Yerel yönetimlerin desteği çok önemli.

S.İ: Yerel yönetimin desteği yanında Tariş gibi kooperatiflerin de desteğini aldık. Tariş’ten kamyona yükleyip yağ getiriyorduk.

M.M: Tariş’ten mal alıyorduk.  Fikirdaş, sizi anlayan insanlar var karşınızda. Tüketim kooperatiflerinin üretim kooperatifleri ile birlikte iş yapmaları gerektiğini düşünüyorum.

O yıllarda kooperatifçilik Ula’da yaygın mıydı?

S.İ: Bizim kooperatifin kurulduğu yıllarda Ula tarım olarak çok hareketliydi. Tütün, üzüm, sarımsak, diğer meyve ve sebzeler. Artı o yıllarda Dalaman’da SEKA kağıt fabrikası vardı. Nakliye önemli bir ihtiyaçtı. Şoför çok burada. Ula Taşıyıcılar Kooperatifi 300 kamyon, 300 üyesi ile büyük bir kooperatifti. Kooperatifçiliğe inanç var o yıllarda, 70’lerin başında. Ula Taşıyıcılar Kooperatifinin İstanbul’da, İzmit’te büroları vardı. Kooperatifçiliğe inancın yanında gelir de vardı. Gözle görülen bir şeydi bu.

Ama ne oldu sonra? Tırlar çıktı, yöneticiler kooperatifçilikten uzaklaştı. Sadece kâr amacı güden, kendi ceplerini dolduran yöneticiler geldi. Buradaki üyeye sahip çıkılmadı, dışarıdan üye yapıldı. Bizim Ula taşıyıcıları yok olmaya başladı. Marmaris karayolu üzerinde kapanan bir benzin istasyonu vardır. Orası Ula taşıyıcılarının parasıyla kurulmuştur. Şu anda orası batık durumda. Battığında 7 trilyon borcu 9 trilyon alacağı vardı.

Ula Taşıyıcılar Kooperatifi Türkiye’de ilk taşıyıcı kooperatiflerindendi. Ula’dan sonra Yatağan’da Dalaman’da, Köyceğiz’de kooperatifler kuruldu. Birçok yerde kuruldu ama iyi idare edilemedi. Sahip çıkılmayınca kooperatifler kendilerini yenileyemedi. Ülkenin geldiği durumlar, yakıtların artması, küçük araçların kalkması da eklenince…

“Kooperatifçiliğe inanç var o yıllarda, 70’lerin başında.”

Sami Bey o yıllarda kooperatifçiliğe inanç vardı dedi. Peki, her şey olumlu muydu? Kooperatifçilik kolay mıydı?

M.M: Hayır. Daha kuruluş aşamasında yapmayın, batarsınız diye bizi uyaranlar oldu. Baba dostlarından Kadir Tüfekçi, kendi yaşadıklarını anlatarak bizi vazgeçirmeye çalıştı. ARKO, Arıcıları Koruma Kooperatifi, Ula’da bizden daha önceki tarihlerde küçük arıcıların ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan bir kooperatif. Arıcılar birleşip kooperatif kurunca ve cüzi bir kârla satış yapmaya başlayınca arı ilaçlarını, malzemelerini satan tüccarlar fiyat kırarak kooperatifi baltalamaya çalışıyorlar. Kooperatif zararına satamıyor. Zararına satarsa kooperatifçiliği öldürmüş olur. O zaman kooperatifin malı üyelere zararına dağıtması dışında yapılabilecek bir şey kalmıyor.

İşte, Kadir Tüfekçi bunları anlattıktan sonra dedi ki: “Oğlum etmeyin, batarsınız; bu tüccarlar sizi batırırlar.” Biz de gari idealistiz o zamanlarda, direneceğiz dedik. (gülüyoruz) Kuracağız, illâ bunu yaşatacağız. Yönetim kurulunda olan arkadaşlarımız, bize üye olan insanlar, üye olmayan insanlar gerçekten sahiplendi burayı. Biz bugün yaşıyorsak onların sayesinde yani sahiplenmeleri sayesinde yaşıyoruz.

“Tüketim kooperatifleri üretim kooperatifleri birlikte iş yapmalılar… Esasında küçük üreticilerden de alıp satmak gerekiyor.”

Kooperatiflerle işbirliğinizi sormak istiyorum. Tariş dışında başka üretim kooperatifleri ile çalıştınız mı?

M.M: Tüketim kooperatifleri üretim kooperatifleri birlikte iş yapmalılar. Benim idealim aslında bu. Üzüntüm, sermayenin malını satmak. İsterdim ki bu kooperatifte üretici kooperatiflerin mallarını daha çok satalım. Olması gereken aslında bu. Benim yolum, idealim, amacım o.

Şu anda Kızılyaka Kooperatifi’nin yoğurdunu, peynirini ve yağını satıyoruz. Karabörtlen Kooperatifi ARIKO’nun balını satıyoruz. Bir ara Hopa’dan Hopa Çay Koop’dan çay getirttik. Ama nakliye nedeniyle oluşan maliyet bize sıkıntı getirdi. Bir de onlar yeni bir evre geçirdikleri için tüm ürünlerine aynı barkodu vermişler. Oysa fiyatları farklı. Böyle bir sorun yaşamıştık. Daha sonra kendileriyle konuştum, düzelttiklerini söylediler. Müdürümüz Emrah kardeşimden çok az miktar da olsa dayanışma ruhu adına tekrar çay getirmesini talep edeceğim.

S.İ: Esasında küçük üreticilerden de alıp satmak gerekiyor. Sadece kuru gıda, bakliyat, çay değil Ula’da yetişen ürünleri de burada satmak isterdik. Börülce, tarhana ya da ev makarnası gibi Ula’da üretilen şeyleri satmayı çok isterdik. Küçük üreticiler hem bize mal satacak hem buradan alışveriş yapacak, böylece birbirimize karşılıklı destek sağlayabilirdik. Kalkınmada da faydası olurdu. Ancak biliyorsunuz paketleme vb. konularda izin almak gerekiyor. Bu izinler hazır olmadığı için yapamadık. Aslında bizim kuruluş amacımızda kooperatiflerin yanı sıra halkın ürettiği şeylerin de satışı vardı.

“Biz de gari idealistiz o zamanlarda, direneceğiz dedik.”

Kuruluştan bu yana MİHTÜK’te neler değişti?

M.M: Öncelikle hizmet verdiğimiz mekân değişti. Baraka şeklinde kurulan dükkânımızda 7 sene kadar çalıştık. Sonra bugün içinde bulunduğumuz binaya geçtik. Bu binayı Belediye’den kiralıyoruz. Önemli bir değişimi de 2010 yılında yaşadık. Önceki döneme kıyasla kooperatif çok ilerleme kaydetti. Eskiden bir kara düzen vardı. Yani teknoloji yoktu. Alışverişler deftere yazılıyordu. Alışveriş yapanlardan deftere yazılanlara itiraz edenler olabiliyordu. Buna da çözüm bulmam lazımdı. Giren mal belli olsun çıkan mal belli olsun istedik. Velhasıl bunlara çözüm ararken barkod sistemini kurmaya karar verdik.

S.İ: 2010 yılında o dönemki başkan, işleri artık takip edemediğini, yarardan çok zarar verdiğini söyleyerek ayrıldı. Kuruculara siz gelin denildi. Bu çağrı üzerine 2010 gibi biz yönetime geldik. O zaman burada bakkal defterleri gibi defter tutuluyordu. Bu durum müşteriler açısından bir sorun oluşturuyordu. Barkod kullanımı işlemleri hızlandırıyor, ayrıca müşteriler alışverişin bilgilerini ellerindeki fişlerden görebiliyorlar.  Bir de çalışanları takip etmek var. Bunun dışında stokları anlık göremiyorduk.  Yılbaşından yılbaşına sayım yapılıyor ama sağlıklı olmuyordu. Ama şunu söylemek gerekiyor: Kooperatif şartlarında teknolojiyle yarışmak zor oluyor. Kâr amacı gütmediğimiz için yenilikleri yaparken çok zorlanıyoruz haliyle.  Yani deftere yazılan diyelim 5 liralık, 10 liralık deftere yazılan şey yerine 15 bin liralık bilgisayar programına geçmek gerekiyor.

“Kooperatif şartlarında teknolojiyle yarışmak zor oluyor.”

M.M: Şimdi arkadaşlarla yeni bir sistem kuralım derken tabi çok bilgimiz de yok. Marketlerde nasıl çalışılıyor, ne yapılıyor diye bir arayış içerisine girdik. Bununla yetinmedik, Milas’a gittik.  Milas’ta Tariş’in kooperatifinde inceleme yaptık. Bu işin nasıl organize olacağını araştırdık. O insanlarla oturduk, konuştuk ve gözlemledik. Gözümüzde bir canlandırma yapmaya çalışıyorduk. Çalışanlarımızı da farklı marketlere götürdük. Onlara marketlerin nasıl çalıştığını gösterdik. Oralarda eğittik. Sonuçta barkod makinesini getirdik. İşin garip tarafı, çalışanların bir kısmı tepki bile gösterdi. İnsanoğlunun değişime karşı direnciyle karşılaştık. Ama biz de inat yaptık, direndik. (gülüyoruz) Hatta aramız da bozuldu biraz çalışanlarla. “Buna ne gerek var?”, “Bize güvenmiyor musunuz?”,  “Biz hırsız mıyız?” gibi tepkilerle karşılaştık. Elektrik kesilirse ne olacak itirazı geldi. Bunun üzerine jeneratör aldık.

S.İ: Barkod sistemine geçtik, halkta da bir güven oldu. Ben kaça alıyorum takip ediyor insanlar. Yani o barkod sistemine geçtikten sonra biraz daha rahatladık.

Kooperatifin kaç üyesi var?

E.İ: Kurucu üyeler, bu bizim ana sözleşmemizde de geçer, 15 kişi. İlk yıllarda 79 ve 80’lerde 250 üyeye kadar çıkmış. Şimdi bu sayı 176-179 civarı.

“Marketlerle rekabet ederken yılların getirdiği aşırı güven olmasa ayakta kalma şansımız yok.”

Ortak olmanın ne gibi avantajları var?

E.İ: Şu an yüzde 10 avantajı var. Üyeler yaptıkları toplam yıllık alışveriş üzerinden yüzde 5 her yıl sonunda, genel kuruldan sonra yüzde 5 bedava alışveriş hakkı elde ediyorlar. Yine alışveriş tutarının yüzde 5’i sermayelerine ekleniyor. Örneğin 10.000 TL alışveriş yaptığınız zaman,  bunun 500 lirasını bedava ürün olarak alabiliyorsunuz, 500 lira da sermayeye ekleniyor. Yani buradan yaptığınız alışverişin her kuruşu size geri dönüyor. Zaten bizim şu an burada yaptığımız uygulamada kâr oranlarımız olabildiğince düşüktür. O yüzden müşterimize gelin üye olun diye teklif ediyoruz. Amaç burada üyeleri dükkâna çekmek. Üyeler dükkâna gelmek istemiyor. Bir kısmı taşındığı için, dışarıda olduğu için üye olmakla birlikte bizden alışveriş yapmıyor.

S.İ: Kooperatifin ayakta kalması için alışverişini buradan yapan üyelere ihtiyacımız var. Daha önceki uygulamamızda alışveriş yapma karşılığı kâr payı dağıtıyorduk. Bazı üyeler kâr payını ve bedava alışveriş hakkını kullandıktan sonra kapıdan içeriye girmeyen üyeler oluyor.

M.M: Bir de eşitsizlik oluştu. Bakın hiç alışveriş etmeyen insan sermayesi üzerine kâr payı ekledi ekledi onun sermayesi yükseldi. O nedenle kâr payı dağıtımı uygulamasına son verdik.

S.İ: Benim de onun da yüz liralık alışveriş hakkımız doğuyor. Ama o hiç alışveriş etmiyor. Kooperatife katkı yapmıyor. Bu durum kooperatife üye olarak benim yaptığım alışverişimin kârını yemek anlamına geliyor. Onun sermayesi var ama benim de sermayem var. Ve bu kâr benim alışverişim sayesinde oluşuyor. Yani onun ilk koyduğu sermeyenin getirisi gibi değil ki bu.

M.M: Ama kârdan faydalanıyor bu sefer.

S.İ: Diğer alışverişlerini de buradan yaparsa kooperatif yaşayabilir.

O zaman üyelerin bir kısmının kooperatife bağlılıkları güçlü değil sanırım.   

S.İ: Evet.

M.M: Orada sıkıntımız var.

“Kooperatifin ayakta kalması için alışverişini buradan yapan üyelere ihtiyacımız var.”

Ürün tedariki, satışlar anlamında işler nasıl yürüyor? Zorluklar neler?

E.İ: Önceden fiyat farkı gücümüz, iade gücümüz vardı; şirketler bunları kaldırdılar. Eşantiyon ürünlerimiz gelirdi, bitti bunlar. Zincir marketler ürünleri fabrikadan alırken biz ikinci firmadan, aracı elden alıyoruz. Aramızdaki fark oradan kaynaklanıyor.

M.M: Büyük marketler bizim alış fiyatımıza satabiliyorlar. Ürünleri biz en fazla kamyonla alırken onlar tırla getirtiyorlar. Primlerden yararlanıyorlar. Bizim stoklama şansımız da yok. Yerimiz de yok, soğuk hava depomuz da yok. Bunlarla bizim yarışmamız mümkün değil dedik. Ancak kendimize güvendiğimiz için, gönül verdiğimiz insanlarla bunu yürüteceğiz dedik, anlattık. İnsanlarımızın bir kısmı yine anlayışla karşılamasına rağmen, bir kısmı yine gitti dışarıdan aldı.

E.İ: Büyük marketler çok daha ucuza alıyor. Ben zaten pahalıya alıyorum, onunla aynı fiyata satsam bile o adam benden katbekat daha fazla kazanıyor. Onlar malı alırken de kazanıyor. Ticaretin ilk kuralı; alıştan kazanacaksın. Biz iskonto için toptancıları sıkıyoruz. Artık öyle bir aşamaya gelmiş ki onlar da boğulmuş. Bir tanesi “parası olan alsın” dedi, yani iş buraya geldi.

S.İ: Büyük marketler karşısında sen teksin sadece tek bir kuruluşsun, gücün kadar alabiliyorsun. Bir de insanlar eskisi gibi de değiller. Üyelerimiz veresiye alışveriş yapabiliyor. 1 ay sonra en az ¾’ünü kapatmak kaydıyla veresiye alım yapabilirler. Ama kâr oranımızın çok düşük olduğu içki ve sigarada veresiye hakkını kullanıp başka hiçbir şey almayan üyeler olunca, içkiyle sigaranın veresiyesini kaldırmak zorunda kaldık. Kooperatifin ayakta kalmasını zorlaştıracak şeyleri açıklamaya çalışıyorum.

“Büyük marketler karşısında sen teksin sadece tek bir kuruluşsun, gücün kadar alabiliyorsun.”

E.İ: Bence en büyük etkilerden biri de şu. Artık firmaların ve fabrikaların bizim üzerimizde o kadar çok baskısı var ki…  Firmaların ödemeler için verdiği vadeler çok kısaldı. Oysa büyük marketler malı doğrudan üreticiden alıyor, mağazasına indirip satıyor, sattıktan sonra parasını ödüyor. Biz bunu yapamıyoruz.

S.İ: Aracı firmalardan batan firmalar var. Bunlar el değiştirdiği zaman bizi de sıkıntıya sokuyor. Mesela bayramda satışlarımız çok iyiydi, raflarımız komple boşaldı. Ama yazdığımız siparişler buraya gelmiyor ya da eksik geliyor. Böyle sıkıntılar yaşadık.

E.İ: Ürün bulmak için gerçekten çok uğraşıyoruz. Aracı firmada bulamazsam bu sefer spotçulara, toptan gıdaya gidiyorum.  Ama bu sefer fiyat daha yüksek oluyor. Sonuçta zam yapmak zorunda kalıyorum. Çünkü malı gidip biz alıyoruz, araç maliyetim var. Yani tedarik imkânı eskisi gibi değil, çok düştü ülkede o yüzden de sıkıntılar çekiyoruz. Bizim amacımız şu: Burada malımızı en ucuz, en düzgün, en kaliteli şekilde satarak bu kooperatifin ayakta kalması. En temel amacımız bu. Ama devlet artık o kadar çok yükleniyor ki üstümüzde vergi yükü çok fazla.

S.İ: Bir de bu yıl iktisadi işletme meselesi çıktı. İktisadi işletme dedikleri üye dışı yapılan alışverişler.  Bunun için kurulum kararını aldık, maliyeye bilgi verdik. Ama buradaki amacın kooperatifleri ortadan kaldırmak olduğunu düşünüyorum.

“Bir de bu yıl iktisadi işletme meselesi çıktı.”

Anlayamadım. İktisadi işletme uygulaması ile ne değişecek?

S.İ: Bu uygulamada üye dışı satış yapıldığında bunun ayrılması gerekiyor. İktisadi işletmenin girişi, satışı ayrı olacak. Yani üyeye ayrı satacaksın, üye dışına ayrı satacaksın. Muhasebecisi, barkodu,  faturaları, defterleri hepsi ayrı olacak.

E.İ: Yazar kasa bile ayrı olacak mesela.

S.İ: Düşünsenize aynı mal dükkânın iki farklı bölümünde olacak. Aynı mal bir bölüme üyeler için, başka bir bölüme üye dışı müşteriler için konulacak. Bütün muhasebe, fatura girişleri çıkışları ayrı olacak. Bir de vergi meselesi var. Dışarıdan gelen üye olmayan müşterilerin kârından yüzde 30 vergi isteniyor. Bir de bu vergileri verirsek zaten hiç ayakta kalma şansımız yok. Bu sisteme geçer de iktisadi işletmeye komple dönüşürsek adımız yine aynı kalır, iktisadi işletme bünyesinde çalışabiliriz ama çok yüksek vergi çıkar. Karşılayabilir miyiz de açıkçası bilmiyoruz. Yani çıkmaza girdik.

M.M: Ama fiilen uygulamaya geçmedi. Yukarıda da bir tıkanıklık oldu herhalde.

E.İ: Biz bütün başvurularımızı yaptık. Henüz yanıt alamadık. Bakanlık ne yapacağını bilmiyor. Biz şu an beklemedeyiz. Onlardan bir şey gelmesini bekliyoruz.

S.İ: Bu uygulama sanıyorum ki kooperatifçilik adı altında hiç vergi vermeden tamamen kazanca yönelik yapıları engellemek için düşünülmüş. Ama şimdi burada ezilen biz oluyoruz, yine küçük kooperatifler.

S.İ: Düşünsenize. Bu binanın içerisinde üye ile üye dışıyı nasıl ayırırsın, girişleri nasıl yaparsın? Ayrı bilgisayar sistemi, ayrı muhasebe. Bunu tutma şansımız asla yok. Ayakta kalabilecek miyiz bilmiyoruz.

“Marketlerle rekabet ederken yılların getirdiği aşırı güven olmasa ayakta kalma şansımız yok.”

Muğla’da sizden başka tüketim kooperatifi var mı?

E.İ: Muğla’da çok fazla tarımsal kalkınma kooperatifi var. Ama tüketim kooperatifi pek yok.  İl Ticaret Müdürü Mehmet Bey’in bir konuşmamızda “tüketim kooperatifi olarak sizle birlikte 3 kooperatif var” dediğini hatırlıyorum.

Neden sosyal medyada yoksunuz? (gülüyoruz) Tanıtımınıza katkı sağlayabilir.

E.İ: Çok güzel bir soru, aslında olması gerekir. Burada o kadar çok işle uğraşıyorum ki mal alımları, banka işleri, muhasebe işleri, resmi evrak hepsi benim üzerimde. Sosyal medyada fotoğraf koyman, yeni bir ürün geldiyse onu tanıtman, fotoğrafını çekmen lazım. Sosyal medya hesabı açıp, bırakmakla olmaz. Mesela Facebook sayfasının aktif olması lazım. Sürekli yenilemek gerekiyor. Bir hesap açmıştım, ama devam ettirmek için vakit olmuyor. Mesela ben en azından 15 günde bir renkli kağıda broşür bastırıp dağıtalım istiyorum. Büyük marketler her hafta yapıyor. Çünkü onlara hazır geliyor. Bizim bunun için ayrıca çalışmamız gerekir. Eleman sayımız yeterli değil. Bu işle uğraşmak için bir kişi lazım hocam.

“Bir toplumun, bu ahalinin neye ihtiyacı var, nerede zorlanıyor bunu görmek lazım. Aksi takdirde sırf kooperatif kurmak için kooperatif kurduğunuz zaman kooperatifin adını da kirletiyorsunuz.”

Peki, sizin gibi tecrübeli kooperatifçilerle birlikteyken sormadan olmaz. Kooperatif kurmayı düşünenlere ne tavsiye edersiniz?

M.M: Ben şöyle yaklaşayım olaya. Bir defa talep olması lazım. Yani hiçbir şey istenmeden bir şeye kalktığınız zaman olmaz. İhtiyacın ne olduğu iyi tespit edilmeli. Bir toplumun, bu ahalinin neye ihtiyacı var, nerede zorlanıyor bunu görmek lazım. Aksi takdirde sırf kooperatif kurmak için kooperatif kurduğunuz zaman kooperatifin adını da kirletiyorsunuz. Yani başarısız oluyor, batıyor. Bu kooperatif, arkadaşlarımın düzgün işler yapmasının yanında ihtiyacı karşılamak için kurulduğundan hâlâ yaşıyor.

S.İ: Arz talep dengesi olmayınca bu kooperatifçiliğin yaşaması çok zor. Üyelerine sahip çıkma anlamında zor. Size tarımsal kalkınma kooperatifimizden örnek vereyim. Ben emekli öğretmen olmama rağmen üretmeyi seviyorum, toprağı seviyorum. Zeytin, zeytinyağı, ceviz, kiraz, şeftali üretiyorum.

Tarımsal kalkınma kooperatifinin kurulmasındaki, üye olmamdaki amaç bu ürünlerin pazarlamasında destek almaktı. Kooperatif kuruldu ama Mehmet Muslu ağabeyim gibi birkaç kişinin özverisi, çok uğraşması sayesinde yaşıyor gibi görünüyor. Kooperatifin sadece ormanlarımızdaki ağaçların kesilmesinden bir geliri var. Süt toplamaya çalıştık, olmuyor. Kooperatife sahip çıkma yok. Üye kahvede oturuyor, oyun oynuyor. Yılda bir kere toplantıya katılmıyor. Arz talep meselesi dediğimiz bu. Açıkçası ayrılayım mı diye düşünüyorum. Çünkü beklentilerimi karşılayamıyor. Kooperatifçiliğin amacı üretimin değerlendirilmesi mi yoksa kooperatif kurmak mı amaç yani adı mı?

M.M: Şimdi bir defa kooperatifte bir çekirdek kadronun olması lazım. Kadro sağlıklı ve dirençli ise suya taş atıldığında dalga dalga yayılan halkalar gibi bu çekirdek kadronun etkisi genişliyor. Kooperatif ihtiyaçları gidermek için kuruluyor. Ancak insanlar bir şeyleri talep ederken o direnme gücünü göstermiyorlar. Direnme gücünü göstermeniz gerekiyor. Sen ne kadar katkı sunarsan o kooperatif o kadar yaşayabiliyor.

“İyi işleyen kooperatiflerin karşısına kötü örnekler çıkarılıyor.”

M.M: İnsanların birlikte iş yapmaya alışık olması gerekiyor. Ama alışık değiliz henüz daha. Bir de çevremizde batan kooperatifler var. Tarım ile ilgili bazı kooperatiflerden dolayı insanlarımız hâlâ daha mallarını satamıyorlar. İcralık olmuşlar. Şimdi diyelim on tane kooperatif varsa, altı tanesi iyi işlemiş olmasına rağmen kötü olanlar gündeme geliyor. Örneğin Yenice’de kurulmuş bir tarımsal kalkınma kooperatifi batmış. İyi işleyen kooperatiflerin karşısına kötü örnekler çıkarılıyor. “Siz de Yenice gibi olursunuz, bizim paramızı batırırsınız.” deniliyor. Kızılyaka ya da ARIKO gibi iyi işleyen kooperatifler gündeme gelmiyor.

40 yıl boyunca ekonomik krizleri nasıl atlattınız, nasıl ayakta kaldınız?

M.M: Biliyorsunuz 94 krizi vardı. 2001 krizi vardı. Şimdi 2018 krizi var. (gülüyoruz) Kriz bitmiyor ki zaten. Ben yine de üyelerimizin direnmesine bağlıyorum.

S.İ: Üyelerimizin sahip çıkması, bize güvenmesi.

M.M: Güven. Bu insanlar bizi aldatmaz diye bize güveniyorlar. Fiyatlarımızı dengede tutmaya çalışıyoruz. Bir de insanların her zaman cebinde parası olmuyor. Biz tabi kayıtlı olmak koşuluyla veresiye de veriyoruz. Krizde insanlara destek oluyoruz böylece. Belki de bunlar etkili olmuştur.

S.İ: Marketlerle rekabet ederken yılların getirdiği aşırı güven olmasa ayakta kalma şansımız yok. Halkın aşırı güveni var. Kooperatifimizin temiz, güvenli, kaliteli ve olabildiğince ucuz olmasına çalışıyoruz. Günün şartlarına göre olabildiğince ucuz. Ve bütün ürünlerimiz kaliteli. Örneğin tavuk satıyoruz. Tüketim tarihi dolmadan bir gün önce toplarız. Büyük marketler ne yapıyor? Son gün indirim yapıyor. Biz bunu kesinlikle yapmıyoruz. Kâr oranlarımız düşüktür. Bu politikamız aynen devam ediyor.

M.M: Dengeyi tutturuyoruz. Ula’da en azından dengeyi tutturuyoruz. Böyle bir misyonumuz var.

S.İ: Kooperatifte sıkıntıya giriyorsunuz, sürekli her şeye zam geliyor. Yönetici olarak bizler de çok özveriliyiz. Birkaç yıl hiç ücret almadan çalıştık. Yönetimi devraldığımızda başkanın maaşı 600 liraydı. Şimdi, başkanımız aylık 250, bizler yönetim kurulu üyeleri olarak 150 TL alıyoruz. On yıllık süreçte bir iki dönem sıfır ücretle çalıştığımız zamanlar da oldu. Sıkıştığımızda onu da yaptık.

“Kendi yaşam felsefemizi burada yaşatıyoruz.”

Kooperatifçilik ile geçen 40 yılınızı kişisel olarak değerlendirseniz, neler söylemek istersiniz?

S.İ: Kendi yaşam felsefemizi burada yaşatıyoruz. Maddi çıkarımız, beklentimiz yok. Sadece burası yaşasın istiyoruz. Kendimiz de üye olduğumuz için güvenle alışveriş yapmak istiyoruz. Kooperatifçilik felsefemiz de olduğu için yaşasın istiyoruz. Amacımız o.

M.M: Bir kurucu olarak, birinci kurucu olarak ben memnunum. Hayatta bir yoldan gelip geçiyoruz, bir süreçtir bu. En azından güzel bir şey yaptığımızın rahatlığı içindeyim. Ama inanç meselesi bu. Biz bu kadar inanmasaydık, birlikte iş yapmaya, dayanışmanın gereğine inanmasak, böyle bir kooperatif olmayabilirdi.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

M.M: Vallahi işte ne bileyim bu herhalde. Müşterilerimizi bekleriz. Kooperatifimize sahip çıkılmasını isteriz.

Not 1: Söyleşinin ses kaydı çözümlemesini yapan Güneş Kurtuluş’a teşekkür ediyorum.

Not 2: Söyleşinin blogda yayınlanmasının ardından MİHTÜK kurucuları ve yöneticileri Mehmet Muslu, İbrahim Terzi ve Sami İnce Medyascope.tv’de ‘Alternatif Ekonomi’ programına konuk oldular. Programa aşağıdaki bağlantıdan erişebilirsiniz.

Kategori(ler): Söyleşiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.