İnsan mutluluğuna çok farklı yaklaşanlar var. Gereksinimlerden, arzulardan yola çıkan da, sorumluluklardan bakmak gerektiğini söyleyen de. Tartışılan bir de mutluluk hedefte mi, ona erişmeye gidilen yolda mıdır? Hepsi bir yana, şu doğru görünür bana: İnsanın durum ve eyleminin özel bir niteliğinde gizlidir mutluluk. Mutluluk, dünyanın gözlere o özel biçimiyle bir başka göründüğü haldir.

Mutlu olmak, “Sağlığım yerinde, huzurluyum ya” tespitiyle bir durumun, “Ne tatlı muhabbetti o günkü, hep anarım bak!” sözleriyle de eylemin içindedir. Durum ve eylemlerimiz elbette birbirini etkiler. Güven içinde (bir durum) seyahat edelim (bir eylem); söylerken beğenildiğimiz (bir durum)  şarkıyı okuyalım (bir eylem) isteriz. Neden? Çünkü bunlar mutluluğa götürür.

Çoğunlukla durum-eylem karşılıklı etkimesinin tam orta yerinde duran ve belirleyici etmen diğerleridir. Etkimeyi diğer insanlar güçlendirir ya da tersine zayıflatırlar.

İnsan diğerleriyle topluluk oluşturur ve öyle bireyleşir diye düşünürüm. Diğerleri ile yaratılan ortaklaşma, durum ile eylem etkileşmesini daha üst düzeylere taşıyabilir. “Diğer”inin belirleyici etkisi burada ortaya çıkar işte. Bunun koşulu topluluğu oluşturmak, toplulukta bireyleşme ve yaratıcı ortaklaşmanın bir arada gerçekleşmesidir.

Kanımca dayanışmanın doğuşu bu koşulun yerine geldiği andadır. Sürdürülebilir olması aynı koşulun devamını gerektirir.

William Rehg (2007) dayanışmayı bir sosyal bağ yaratılmasında görür. Öyle özgün bir bağ ki, insanları, bir yandan kendilerini ait gördükleri, öte yandan değer verdikleri toplulukta tutar. O bağ ortaklaşmaya teşvik eder. Yazara göre bu bağı farklı güdüler canlandırıyor: Duygusal yakınlık, muhabbet, paylaşılan ilkelerle inançlar ve yararda akılcılık. Bunların durum-eylem bağını güçlendiren zenginleştirici özelliğini vurgulamadan geçmeyeyim. Bakın şöyle: Muhabbet duymak mutluluk verici durumumuzu sürdürmek demek. Ortak ilkelerle hareket ise eylemlerimizde asgari bir mutluluk eşiğinin aşılmasını kolaylaştıran değil midir? Yararın akıl yoluyla, adeta mutluluk muhasebesinde de dayanışmaya iten gücü görürüm.

Aklıma takılan hep şudur: 80’lerden itibaren toplumsal bağların çözülüşünden, insanların yalnızlaşmasından, ayrı ayrı kalmayı tercih etmelerinden yakınıp dururuz ya, “Dayanışmadan uzak duruluyor, çünkü bu güdüler zayıfladı” denilemez mi?

Peki, bu güdüler nereden gelir? Toplulukça ortaklaşa hareket konulu saha çalışmalarını yayımlayan araştırmacıların (Douwes, Stuttaford ve London, 2018) Aaefke Komter’den aktardıkları dayanışma güdülerinin üç taşıyıcısı var: Güven, diğerkâmlık (özgecilik) ve karşılıklılık.

Dayanışma için güven duymanın farklı gerekleri olduğunu anlıyoruz. Bir defa bireylerde haklarını savunacak ve iddiaları dikkate alınacak kadar güçlenmiş olduğu izlenimi. Bunu, yetki kotarımı, iletişim ve dilediğince bilgi edinme yolları sağlar demeliyim. İkincisi bağımsız bireylerin kendilerince belirlenecek ortak yararın sahici, erişilebilir olması. Yani güven duymanın gerisinde önceki deneyimlerin toplu birikimiyle oluşan arka planın inandırıcılığı olmalı.

Özgeciliğin, bencilliğin tersine diğerleri için iyinin kendi için iyiye üstün görülmesi olduğu belirtiliyor (Rehg, 2007). Buna yol açan ise önce aidiyet duymak. Çünkü en yaygın görülen diğerkâmlık, bireylerin eş, benzeşir olduklarını düşündükleri topluluk içinde gösterdiği. Aradaki toplumsal mesafeler kısaldıkça, yüz yüze gelme sıklaştıkça ilişkilerin aidiyete dönüşmesi çok daha olası. Özgecilik en kolay yerelde yaşam bulur.

Sıra dayanışmayı güdüleyen karşılıklılığa gelince, yarar edinme düşüncesi kadar bağlanma, muhabbet duyma zorunlu. Yoksa işimiz zor. Yapılacak olana ve yapacaklara sıcak yaklaşmak, bunlarla arayı soğutmamak. İşin anahtarı bence burada. Sonra da sonuçlar olabildiğince erken gözlensin. Ortaklaşa hareketin, özverinin yerleşmesinde beklemeyle geçirilen sürenin önemi var. Saat durmaksızın çalışırken doğrudan ama dengeli karşılıklılık uzlaşıyla aranacak. Bunu, birlikte yaşanacak öğrenme (eğitimden ayrı), kesiksiz ve sahici iletişimin sağlayacağını söylemeden geçemem.

Dayanışmayı kültür ve yönetim yapısı ile açıklayıp yardımlaşma ve hayırseverlik ile bir tutuyoruz. Oysa  toplumsal irade ve uygun iklimi yaratmada eksiklerimiz çok. Bunun gerisinde, bana kalırsa, bu taşıyıcıların araçlarını bütünlük içinde tasarlayıp yaratmamak yatıyor.

Yararlanılan Kaynaklar

Douwes, R., Stuttaford, M., & London, L. (2018). Social Solidarity, Human Rights, and Collective Action: Considerations in the Implementation of the National Health Insurance in South Africa. Health and human rights, 20(2), 185–196. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/30568412/

Rehg, W. (2007), Solidarity and the Common Good: An Analytic Framework. Journal of Social Philosophy, 38(1): 7–21. https://doi.org/10.1111/j.1467-9833.2007.00363.x

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.