“Neden sosyal ekonomi konusunda çalışmaya başladık ve bu çalışmaları neden bir blog altında paylaşmak istedik ?” sorusunu tartışmadan önce sosyal ekonominin genel kabul görmüş tanımlarını Dr. A. Çiğdem Köne yazısında dile getirmişti. Benim burada vurgulamak istediğim ise 2008 krizi öncesi ve sonrasında sosyal ekonomi girişimlerinin ve bu oluşumların desteklenmesinin piyasa koşullarında özel sektör ve kamu sektörü tarafından başarılı bir şekilde ele alınamayan ve çözüm sağlanamayan hangi konulara çare geliştirebileceği ve bunun nedenlerine değinmek olacaktır.
Sosyal ekonomi aktörleri, günümüzde hemen hemen her türlü sektörde (sanayi üretimi, sosyal servis, sağlık, sigorta, bankacılık, tarım, yenilenebilir enerji, geri dönüşüm, inşaat, eğitim, turizm vb.) faaliyet gösteren kooperatifler, mütüeller, dernekler ve vakıflardır. Avrupa’da sosyal ekonomi, tüm Avrupa’daki işletmelerin %10’unu temsil eden 2 milyon işletmeyi ve AB’deki çalışan nüfusun %6,5’ine karşılık gelen 14 milyondan fazla ücretli işçiyi kapsar. Şubat 2015 itibarıyla, sosyal ekonominin Avrupa Birliği çapındaki büyüklüğü şu şekilde özetlenebilir (SEE, 2015):
- Fransa’da toplam istihdamın %10,3’ünü oluşturan 2,33 milyon çalışan,
- Belçika’da toplam istihdamın %11,8’ine karşılık gelen 367.664 çalışan,
- İspanya’da 2.215.175 çalışan; 2008-2014 arasında 190.000 yeni iş ve 29.000 yeni işletme,
- İtalya’da sosyal ekonomi sektöründe son on yılda %39,4 artışla 2,2 milyon kişiye ulaşan toplam istihdam,
- AB bünyesinde sigorta kooperatifleri %29,8 pazar payına sahiptir ve 450.000 işçi çalışmaktadır.
Sosyal Ekonomi Girişimlerini Sermaye Öncelliğine Dayalı Kapitalist İşletmelerden Ayrı Kılan Özellikleri Nelerdir?
1. Ana amaç, hissedarlar için kâr maksimizasyonu yerine insan olarak görülür ve paydaşların ihtiyaçlarını karşılamak üzere faaliyet yürütülür.
2. Açık ve gönüllülük esasına dayalı üyelik;
3. Demokratik yönetişim;
4. Üyeler ve diğer paydaşların arasında coğrafi yakınlık ve bağlılıkla da kuvvetlenen çıkar birliği;
5. Dayanışma ve sorumluluk ilkelerini esas alma;
6.Kamu otoritelerinden bağımsız yönetim;
7. Yaratılan fazlanın sürdürülebilir büyüme amaçlı olarak değerlendirilmesi.
Bu prensipler etrafında dünya coğrafyasının çeşitli bölgelerinde, örneğin Fransa, İtalya, İspanya, İskoçya, Yunanistan’da diğerlerine göre daha yoğun olarak faaliyet göstermekte olan sosyal ekonomi girişimleri ve bunların ayırt edici nitelikleri, özellikle 2008 küresel kriziyle birlikte AB ve ABD’de sosyal politika geliştirenler ile akademik dünyanın artan ilgisini çekmiştir. Bir yandan, yeni teknolojik gelişmelerle ortaya çıkan yeni kooperatif iş modelleri ve paydaşlar arasında gelişen yeni etkileşim biçimleri “sosyal inovasyon” kavramı çerçevesinde incelenmiş; diğer yandan da 2008 kriziyle birlikte, sosyal ekonomi pratiğinin kriz dönemlerinde kendi kaynakları sayesinde daha dayanıklı bir davranış sergilediği gözlemlenmiştir.
Neoliberal Politikaların Yol Açtığı Yapısal Sorunlar
Neoliberal politikalar altında gerçekleşen büyüme, dünya genelinde özel sektör borçlanmasında çok büyük bir artış yaratarak özel yatırımlarda ciddi bir azalmayı ortaya çıkarmış; şirket kârları giderek artan oranda temettü dağıtımına ve hisse geri alımlarına kullanıldığından üretim kapasitesi ve araştırma geliştirme yatırımları ve sonuç olarak verimlilik gerilemiştir (Laybourn, l. and Jacobs, M., 2017). Bu konuda, Erinç Yeldan’ın güncel borç rakamlarını da içeren yazısına bakabilirsiniz. Aynı zamanda, birçok ekonomide milli gelir içinde emeğin payı düşmüş; gelir ve servet dağılımı daha da eşitsiz hale gelmiştir. Emek piyasaları daha az güvenilir hale gelerek geçici ve kalitesiz istihdam artmıştır. Öte yandan, iktisadi kriz mevcut sosyoekonomik düzene ilişkin siyasi rahatsızlığı da arttırmış ve bir dizi siyasi şok ortaya çıkmıştır (Brexit, Trump ve gelişen milliyetçi akımlar vb).
Krizden Yapısal Çıkış için Sosyal Ekonomi
Bu durum karşısında, sosyal ekonomi girişimlerinin sadece kapitalist ekonomi bünyesinde biraz “farklı” bir “araç” olarak değil, aslında üretim, operasyonel süreçler, yönetim ve tüketim alanlarında neoliberal politikaların ortaya çıkardığı ve/veya çözümleyemediği yapısal sorunlar için alternatif bir sosyoekonomik gelişme paradigması çerçevesinde değerlendirilebileceği görüşü tartışılmaya başlamıştır. Bu değerlendirme sosyal ekonomi girişimlerinin hangi özelliklerine dayanmaktadır?
Başlıca sebepler, bu girişimlerde emek sahipliğinin sermaye sahipliğinden öncelikli tutulmasıyla daha istikrarlı bir istihdam ve hayat standardına imkan vermeleri, yaratılan fazlanın paydaşlar arasında daha adaletli dağıtılması olarak ifade edilebilir.
Aynı zamanda bu işletmelerde “bir insan, bir oy” esasıyla katılımcı, “kendi işini sahiplenmeye” ve fikir birliğiyle karar almaya dayalı yönetim anlayışının, kapitalist işletmelerde görülen işçi motivasyonu ve işe yabancılaşma sorunlarının ortaya çıkmadığı bir zeminde stratejik hedeflerin kolektif destek ile hayata geçirilebildiği gözlemlenmiştir. Bu özellikleriyle sosyal ekonomi girişimlerinin kriz dönemlerinde bir “tampon” rolü oynadıkları dile getirilir.
Peki, sosyal ekonomi girişimlerinin geliştirilmesi desteklenmesi konusunun kapsamı ve boyutları nedir? Farklı coğrafyalardaki pratiklerden yola çıkarak kritik başarı faktörleri konusunda neler söylenebilir? Bir sonraki yazıda bu konuyu ele alacağız.
elinize saglık cok guzel olmus
Tesekkurler hosumuza gıttı bu faalıyet