Antropologların bulguları, kurumsal şirket yapısının belirleyici özellikleri olan hiyerarşi ve rekabetin evrimsel kökenlerimizle pek uyumlu olmadığını ortaya koymakta. Buna karşın, kooperatif modeli evrimsel mirasımızla daha uyumludur. Eric Michael Johnson, evrimsel insan işbirliği teorisine dayanarak şirketler ve kooperatifler arasındaki asıl farkın, tanımadığı hissedarların kârı için çalışmak yerine bir ortak amacı gerçekleştirmek için çalışmakta olduğunu belirtiyor. Kooperatiflerin yeni ekonomiyi yönlendirme potansiyellerinin kökeni de herhalde burada bulunmakta.
Bir asır önce Andrew Carnegie gibi sanayiciler Darwin’in teorilerinin, saldırgan rekabet ve eşitsizlik ekonomisini haklı çıkardığına inanıyorlardı. Bize bıraktıkları ideolojik miras, servetin yalnızca birkaç kişinin elinde yoğunlaştığı kurumsal ekonominin insanlık için en iyisi olduğunu söylüyordu. Bu görüş, oldum olası Darwin’in fikirlerinin çarpıtılmasıydı. Darwin’in 1871 tarihli İnsanın Türeyişi (The Descent of Man) kitabı, insan türünün paylaşım ve merhamet gibi özellikleri nedeniyle başarılı olduğunu iddia ediyordu. “Başkalarının duygularını anlayıp paylaşan üyelerin en çoğunu içeren bu topluluklar, en iyi şekilde gelişecek ve en çok çocuğu yetiştirecekti”, diye yazmıştı. Darwin iktisatçı değildi, ancak çağdaş kurumsal yaşama egemen olan elitizm ve hiyerarşiden çok, varlık paylaşımı ve işbirliği onun daha fazla insanın hayatta kalmasıyla ilgili gözlemleri ile her zaman daha tutarlı görünüyordu.
Evrimsel İnsan İşbirliği
Yaklaşık 150 yıl sonra modern bilim, toplumumuzda nasıl iş yaptığımıza ilişkin doğrudan sonuçlarıyla Darwin’in erken görüşlerini doğruladı. Almanya’nın Leipzig kentindeki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nün eş direktörü Amerikalı psikolog Michael Tomasello’nun yeni hakemli araştırmaları, kapsamlı bir evrimsel insan işbirliği teorisi geliştirmek için otuz yıllık araştırmaları sentezledi. Sonuç olarak, paylaşım hakkında ne öğrenebiliriz?
Tomasello, insanların benzersiz karşılıklı bağımlılık biçimlerine yol açan iki önemli adım olduğunu savunuyor. Birincisi, yemeğe kimin geldiği ile ilgiliydi. Yaklaşık iki milyon yıl önce, Afrika’nın geniş ovalarında Homo habilis olarak bilinen yeni bir tür ortaya çıktı. Aynı zamanda bu küresel soğuma dönemi, geniş ve açık ortamlar üretirken 1,2 metre uzunluğundaki iki ayaklı maymunlar belirdi. Bu iklim değişikliği olayı, nihayetinde insansı atalarımızı yeni bir yaşam biçimine uyum sağlamaya ya da tamamen yok olmaya zorladı. Erken Pleistosen’in vahşi etoburlarının sahip oldukları büyük av hayvanlarını avlama yeteneğinden yoksun oldukları için çözüm, rastgele buldukları yakın zamanda öldürülmüş büyük memelilerin artıklarını yemekti. Bu dönemden kemik fosillerinin analizi, etobur diş izlerinin üzerinde, taştan aletlerin kesme izlerinin kanıtını ortaya koymuştur. Modern insanların öncülerinin ziyafete geç gelme alışkanlığı vardı.
Ancak, bu hayatta kalma stratejisi tamamen yeni bir dizi zorluk getirdi: Bireyler artık davranışlarını koordine etmek, birlikte çalışmak ve nasıl paylaşacaklarını öğrenmek zorundaydılar. Sık yağmur ormanlarında yaşayan maymunlar için, olgun meyve ve kabuklu yemiş arayışı büyük ölçüde bireysel bir faaliyetti. Ancak atalarımızın hayatta kalmak için ovalarda gruplar halinde seyahat etmeleri gerekiyordu. Ve tek bir hayvanın artıklarından yiyecek sağlama eylemi, ön insanları birbirlerine tahammül etmeyi ve birbirlerine adil bir pay vermeyi öğrenmeye zorladı. Bu, işbirliğini avantajlı kılan bir tür sosyal seçimle sonuçlandı. “Bir artıktan, payından fazlasını almaya çalışan açgözlü bireyler diğerleri tarafından bilfiil kovulurdu” diye yazıyor Tomasello, “belki de başka şekillerde dışlanırdı”.
Evrimsel Miras
Bu evrimsel miras bugün davranışlarımızda, özellikle de adalet gibi kavramların öğretilemeyeceği kadar küçük çocuklar arasında görülebilir. Örneğin, Nature dergisinde yayınlanan 2011 tarihli bir çalışmada, antropolog Katharina Hamann ve meslektaşları, 3 yaşındaki çocukların yiyecekleri bireysel emekle veya hiç çalışmaksızın değil de işbirlikçi bir çaba ile kazandıkları takdirde daha eşit olarak paylaştıklarını buldular. Aksine, şempanzeler bu farklı senaryolar altında yiyecekleri paylaşma biçimleri arasında bir fark göstermediler. Gıdaları bireysel olarak biriktirmek zorunda kalmayacak olmalarına karşın işbirlikçi çabalara değer vermediler. Tomasello’ya göre bu, insan evriminin bizi işbirliği içinde çalışmaya yatkın hale getirmiş olması ve bize işbirliğinin eşit ödülleri hak ettiğine dair bir sezgisel algı vermesinin kanıtıdır.
Tomasello’nun teorisindeki ikinci adım doğrudan, insanoğlunun evrimi ile ne tür işletmelerin ve ekonomilerin daha uyumlu olduğuna gider. Elbette insanlar, diğer primatlardan çok daha fazla nüfusa sahiptir. Grupların sayıca büyümesine ve nihayetinde kabile toplumları haline gelmesine izin veren, insanın işbirliği eğilimiydi.
İnsanlar, diğer tüm primatlardan daha fazla, kendi gruplarının üyelerini (benzersiz davranışlar, gelenekler veya dil formları aracılığıyla) hızlı bir şekilde tanımalarına ve ortak bir amaç için ortak bir kültürel kimlik geliştirmelerine izin veren psikolojik uyarlamalar geliştirdiler. Tomasello, sonucun, “küçük ölçekli işbirliğinin ortak amaçlılığından çok daha ileriye giden, tüm toplum düzeyinde bir tür kolektif yönelimsellik, yeni bir tür karşılıklı bağımlılık ve grup bilinci” olduğunu söylüyor.
Ortak Amacı Gerçekleştirmek
Bu, bugünün farklı işletme biçimleri için ne anlama geliyor? Kurumsal işyerleri muhtemelen evrimsel köklerimizle uyumlu değildir ve insanlar olarak uzun vadeli başarımız için iyi olmayabilirler. Kurum kültürü, organizasyonun her tarafında yukarıdan aşağıya emredilen tek tipliği zorlar. Ancak kooperatif – bir grup üyenin bir işin sahibi olduğu ve nasıl işletileceği ile ilgili kuralları koydukları finansal model – türümüzün kolektif kabile mirası ile pek çok ortak noktası olan modern bir kurumdur. İşçi kooperatifleri bölgesel olarak farklıdır ve kurucu üyeleri etrafında örgütlenmiştir. Sonuç olarak, işçi kooperatifleri, Tomasello’nun teorisini izleyerek, grubun tüm üyelerinin paylaştığı bir kimliği daha çok teşvik etmesi beklenen benzersiz kültürler geliştirirler. Bu paylaşılan kimlik, merkezi kontrole gerek kalmadan daha fazla güven ve işbirliğine yol açacaktır.
Dahası, şirketlerin yapısı, emeğin yabancılaşması ve memnuniyetsizliği için bir davetiyedir. İnsanlık, grup üyelerini ortak bir hedefe ulaşmaya motive eden kolektif amaç oluşturma becerisini hızla geliştirdi. Tomasello, “ortak bir hedef oluşturduklarında, insanlar kendilerini adarlar” diyor. Şirketler, yatırımcıları için kârı en çoklaştırmak zorundadır. Kurumsal çalışanlar arasındaki ortak amaç, kendi toplumlarına yararlı olmak değil, hayatları ya da emekleriyle kişisel bağlantısı olmayan uzak bir finansçı kitlesine fayda sağlamaktır.
Bununla birlikte, çalışanların sahip olduğu kooperatifler üyeleri için değeri en üst düzeye çıkarmaya odaklandıklarından, kooperatif yerel topluluk tarafından ve yerel topluluk için işletilmektedir. Bu da evrimsel mirasımızla çok daha tutarlı bir hedeftir. Darwin’in İnsanın Türeyişi’nde belirttiği gibi, “Daha kalıcı sosyal içgüdüler daha az kalıcı içgüdüleri fetheder.” İşçi mülkiyetindeki kooperatifler dünya çapında önem kazanmaya devam ettikçe, sonuçta Carnegie’nin “rekabet yasası” nın çöküşüne ve insan türünün uzun süredir yuva olarak adlandırdığı işbirlikçi ortamlara dönüşe tanık olabiliriz.
Not: Eric Michael Johnson’un Evonomics’de yayımlanan yazısından Aylin Çiğdem Köne tarafından çevrilmiştir. Erişim