Müştereklerin çitlenmesinin geçmişi 16. yüzyıla dayanıyor. Yakın geçmişte ise neoliberal kapitalizm yeni bir çitleme hareketi başlatarak toprağı, suyu, havayı metalaştırmaya girişti. Vandana Shiva, bu yazısında, sömürgecilikte zirve yapan bu uygulamanın özellikle kendi anavatanı Hindistan’daki etkilerini ve buna karşı ne yapılabileceğini anlatıyor. Ekolojik bir uygarlığın yolunun ortak evimizi geri almak ile mümkün olabileceğini ve müşterekleri ihtiyacımız olan her şeyi kapsayacak şekilde genişletmemiz gerektiğini söyleyen Shiva’ya kulak verelim…
Müşterekleri ihtiyacımız olan her şeyi kapsayacak şekilde genişletmek.
Ekolojik uygarlığa giden yol, müşterekleri yani ortak evimizi, Dünyayı ve bir parçası olduğumuz Dünya ailesinin müştereklerini geri almaktan geçiyor. Müşterekleri geri alarak, ortak geleceğimiz için bir imkân hayal edebiliriz ve “müşterekleştirme” yoluyla bereketin tohumlarını ekebiliriz.
Müştereklerde, Dünyayı ve birbirimizi önemser ve paylaşırız. Doğanın ekolojik sınırlarının farkındayız; bu farkındalık doğanın yarattığı armağanlardan kendi payını almasını böylece biyoçeşitliliğin ve ekosistemlerin sürdürülmesini sağlar. Tüm insanların hava, su ve gıda hakkı olduğunu biliyoruz ve gelecek nesillerin hakları konusunda kendimizi sorumlu hissediyoruz.
Buna karşın, müştereklerin çitlenmesi, ekolojik krizlerin ve açlık ve yoksulluk krizlerinin, mülksüzleşmenin ve yerinden edilmenin temel sebebidir. İstihraç, tüm yaşamı ayakta tutmak için müşterek sahip olunan şeyleri kâr amacıyla metalaştırır.
Müştereklerin Tanımı
Hava bir müşterektir.
Soluduğumuz havayı bitkiler ve ağaçlar da dâhil, tüm türlerle paylaşıyoruz. Bitkiler fotosentez yoluyla atmosferdeki karbondioksiti dönüştürüp bize oksijen verirler. “Nefes alamıyorum”, 600 milyon yıllık fosilleşmiş karbonunun yer altından çıkarılması ve yakılması yoluyla müşterekin çitlenmesinin çığlığıdır.
Su bir müşterektir.
Gezegenimizin %70’i sudur. Vücutlarımızın %70’i sudur. Su, tüm hayatın ekolojik temelidir ve müştereklerin korunması bereket yaratır. Plastik su şişesi, müştereklerin çitlenmesinin bir sembolüdür: Önce istihraç amacıyla su özelleştirilir ve sonra ortaya çıkan plastik kirliliğiyle toprak ve okyanuslar mahvedilir.
Gıda bir müşterektir.
Toprak besin ağından bitki ve hayvanların biyoçeşitliliğine, böcek ve mikroplara, bağırsak mikrobiyotamızdaki trilyonlarca organizmaya kadar yaşamın para birimi gıdadır. Açlık, fosil yakıt temelli, yoğun kimyasal kullanan endüstriyel tarım yoluyla gıda müşterekinin çitlenmesinin bir sonucudur.
Çitleme Hareketinin Tarihi
Çitleme dönüşümü, 16. yüzyılda hırsla başladı. Sanayicilerin, tacirlerin ve bankerlerin desteklediği, başkalarının hakkını zor kullanarak ele geçiren zengin ve güçlü toprak sahiplerinin kâr açlığı sınırsızdı. Onların açlığı, toprağın ve köylülerin sömürülmesi süreci olan sanayiciliği fitilledi.
Sömürgecilik, müştereklerin küresel çapta çitlenmesiydi.
İngiliz Doğu Hindistan Şirketi, 1700’lerin ortasında Hindistan’ı fiilen yönetmeye başladığında, topraklarımızı ve ormanlarımızı, yiyeceğimizi ve suyumuzu, hatta denizimizdeki tuzu bile çitledi. İngilizler 200 yıl boyunca, tarımın sömürgeci çitlemesiyle Hindistan’dan tahmini olarak 45 trilyon $ çekip aldılar ve on milyonlarca köylüyü kıtlığa ve açlığa mahkûm ettiler.
“Tohumlarımızı doğadan ve atalarımızdan alırız. Onları korumak, paylaşmak ve zenginlikleri, bütünlükleri ve çeşitlilikleriyle gelecek nesillere teslim etme yükümlülüğümüz var.” |
1800’lerin ortalarından 1900’lerin ortalarına kadar süren özgürlük hareketimiz, aslında müşterekleri geri alma hareketiydi. İngiltere, 1930’da tuz yasalarıyla Hintlilerin tuz üretmesini yasadışı yaparak bir tuz tekeli oluşturduğunda, Gandi Tuz Satyagraha’sını yani tuz yasalarına karşı sivil itaatsizlik hareketini başlattı. Binlerce insanla beraber denize yürüdü ve denizden tuz topladı. şunu söyledi: Hayatta kalmak için doğanın karşılıksız verdiği tuza ihtiyacımız var; tuz üretmeye devam edeceğiz; yasalarınıza itaat etmeyeceğiz.
Çitlemeleri Genişletmek
Çitlemeler bizim zamanımızda toprakla başlasa da, zamanımızda yaşam formlarını ve biyoçeşitliliği, ortak bilgimizi ve hatta ilişkileri kapsayacak şekilde genişledi. Bugün çitlenen müşterekler tohumlarımız ve biyoçeşitliliğimiz, bilgimiz, sağlığımız ve eğitimimiz, enerjimiz, toplumumuz ve topluluğumuz ve Dünya’nın kendisi.
Kimya endüstrisi tohum ve biyoçeşitlilik müştereklerimizi “fikri mülkiyet hakkı” adı altında çitliyor. 1980’lerde (artık Bayer olan) Monsanto’nun önderliğinde, biyoçeşitliliğimiz biyoteknoloji endüstrisinin “fikri mülkiyet” yaratması için “hammadde” ilan edildi. Amaç, patentler yoluyla tohumlarımıza sahip olmak ve tohum müştereklerimizi koruyan çiftçilerden kira ve telif ücreti toplamaktı.
Tohum müştereklerimizi geri almak 1987’den beri işim oldu. Gandi’den esinlenerek bir Tohum Satyagrahası ile Navdanya (dokuz mahsul) hareketini başlattık. Açıklamamızda şunları söyledik: “Tohumlarımız, biyoçeşitliliğimiz, yerel bilgimiz, bizim ortak mirasımız. Tohumlarımızı doğadan ve atalarımızdan alırız. Onları korumak, paylaşmak ve zenginlikleri, bütünlükleri ve çeşitlilikleriyle gelecek nesillere teslim etme yükümlülüğümüz var. Bu yüzden, tohumlarımızı korumamızı ve paylaşmamızı yasadışı yapan her yasaya itaatsizlik etmekle yükümlülüyüz.”
2005’de Hindistan’ın Patent Yasasına bitkilerin, hayvanların ve tohumların insan icadı olmadığını ve dolayısıyla patentlerinin alınamayacağını kabul eden Madde 3(j)’nin eklenmesi için parlementomuzla birlikte çalıştım. O zamandan beri Navdanya, tohum müştereklerini geri alma hareketimizde 150 topluluk tohum bankası yarattı. Ve nim ağacı, buğday ve basmati pirincinin biyo-korsanlığına karşı yürüttüğümüz yasal mücadelelerimizin, biyoçeşitliliği ve yerel bilgimizi geri kazanmakta önemli katkıları oldu.
Mülkiyet Değil Ortaklık
Bunlar su için de geçerli. Fransız su ve atık yönetimi firması Suez, 2002’de Ganj Nehrini özelleştirmeye çalıştığında, Ganj’ı müşterekimiz olarak geri almak için bir su demokrasisi hareketi başlattık. 2001’de Coca-Cola’ya karşı bir Satyagraha ile Kerala, Plachimada’daki kız kardeşlerim Coca-Cola fabrikasını kapatıp suyu bir müşterek olarak geri aldılar.
Ekolojik medeniyet, bizim Dünyanın efendileri, fatihleri veya sahipleri değil, onun bir parçası olduğumuz bilinci üstüne kuruludur. Gerçek şu ki hepimiz tüm yaşama bağlıyız ve yaşamlarımız soluduğumuz havadan içtiğimiz suya ve yediğimiz yiyeceklere kadar başkalarına bağlı.
Tüm varlıkların yaşama hakkı vardır; bu yüzden “Toprak Ananın Hakları Bildirisinin” taslağının hazırlanmasına katıldım. Tüm varlıkların yaşama hakkı karşılıklı bağlılığa dayanır. Yaşamın karşılıklı bağlılığı ve Tabiat Ana’nın, insanlar da dâhil tüm varlıkların hakları, müştereklerin ve bakım ve paylaşım üstüne kurulu ekonomilerin ekolojik temelidir.
Müşterekleri geri almak ve ekolojik bir uygarlık kurmak birbirinden ayrılamaz.
Not 1: Vandana Shiva’nın Yes! sitesinde 16 Şubat 2021 tarihinde yayımlanan “Reclaiming Our Common Home” başlıklı yazısından Murat Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim
Not 2: Öne çıkan görsel, Pixabay