Aşağıda okuyacağınız yazı, piyasaların insan davranışları üzerindeki etkisini incelemek için dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan ekonomik deneylerin sonuçlarını özetliyor. Küçük ölçekli topluluklarda olduğu kadar, birbirlerini tanımayan ve bir daha karşılaşmayabilecek insanların işlem yaptıkları piyasalar için de güven olmazsa olmaz. İlişkileri sürdürmek; güvenilir ve adil olmaya ve işbirliği yapmaya bağlı. Anlaşılan o ki ekonomik insan (homo economicus) yalnızca ders kitaplarında yaşıyor.
Bilim insanları, piyasaların insan davranışını nasıl biçimlendirdiğini anlamak için dünyayı gezdiler
Piyasalar bizi adil, güvenilir ve işbirlikçi mi yapıyor, yoksa açgözlülüğümüzü, bencilliğimizi ve kıskançlığımızı mı ortaya çıkarıyor? Bu eski bir soru ve büyük düşünürler uzun süredir bu konuda kendi görüşlerini sunuyorlar. Bir tarafta David Hume, Adam Smith ve Montesquieu, ticaret ve piyasaları görgü ve erdemle ilişkilendirdiler. Oysa Marx, Rousseau ve modern beşeri bilimlerin ciddi bir kısmı, bu sonucun tam tersine ulaştı.
Araştırmalar artık bilimsel bir yanıt vermeye başladı: Her iki taraf da kısmen haklı. Bu, bir bakıma insan doğasının ve modern dünyanın nasıl işlediğinin (veya işlemediğinin) içyüzünü ortaya çıkarıyor. Piyasaların insanların yabancılara karşı adilliği üzerindeki etkisini incelemek için ben ve meslektaşlarım dünyanın her tarafında çeşitli gruplar üzerinde ekonomik deneyler yürüttük.
Ültimatom Oyunu
İlk olarak Ültimatom Oyununu kullandık. Bu oyunda iki oyuncuya, diyelim ki 100 dolar gibi bir miktar para veriliyor. Oyunculardan biri (teklif sahibi) bu toplamın bir kısmını diğerine teklif etmek zorunda. Yanıtlayan teklifi kabul edip parayı alabilir ve kalan para teklif sahibinde kalır. Veya reddedebilir ki bu durumda iki taraf da hiç para almaz. Oyuncular birbirlerinin kimliklerini asla öğrenmiyorlar ve oyunu tekrar oynamıyorlar.
Bencil, kâr maksimizasyoncusu biri bu oyunda ne yapar? Eğer teklif sunan, kendi 100 dolarından 10 dolar önerirse, yanıt veren 0 ile 10 dolar arasında bir seçimle karşı karşıyadır. Eğer tek önemli olan para ise yanıtlayan her teklifi kabul edecektir. Bencil bir teklif verici bunu fark edip 1 dolar önerecek ve 99 doları kendine saklayacaktır. Böylece Homo economicus türü, oldukça adaletsiz teklifler yapacak ve hiçbir öneriyi geri çevirmeyecektir.
Afrika, Okyanusya, Sibirya, Yeni Gine ve Güney Amerika’daki (artı Amerikalılar) avcı-toplayıcılar, çobanlar, ormanlık araziyi yakarak tarla açan bahçeciler, geçimlik üretim yapan çiftçiler ve ücretli çalışanlar arasından hiçbir toplumun böyle davranmadığını bulduk.
Bununla birlikte, insanların davranışları çok farklıydı. Araştırma evrenimiz piyasanın olmadığı tenha konumlarda yaşayan avcı toplayıcılar ile tamamen piyasalara bağımlı yaşayan kent grupları arasında dağılım gösteriyordu. Piyasalarla en az bütünleşmiş topluluklardan gelen insanlar, ortalamada bahse konulan paranın sadece dörtte birini önerdiler. Kırsal Missouri gibi bütünleşme düzeyi en yüksek topluluklardan gelenlerse kabaca yarısını teklif ettiler. Bu sonuç, piyasaya katılımın farklı tür bir sosyalliği teşvik ettiği fikrini destekliyor.
Bulgularımızı ilk paylaştığımızda, diğer araştırmacılar ciddi kaygılarını dile getirdiler. O yüzden, yöntemlerimizi geliştirip deneysel alet çantamıza başka oyunlar ekleyerek bulgularımızı tekrarlayıp genişletebilir miyiz görmek için çalışmamıza geri döndük. İlk oyun olan Diktatör Oyunu, Ültimatom Oyununa benzemekle birlikte, burada yanıt veren hiçbir şey yapamaz. Bencil teklif sahipleri hiçbir ret riskiyle karşılaşmaz, yani hiçbir şey teklif etmemelidirler.
Üçüncü Tarafı Cezalandırma Oyunu
İkinci oyunumuz Üçüncü Tarafı Cezalandırma Oyunu, üç oyuncuyu içeriyor. Oyuncu A, hiçbir şey yapamayan Oyuncu B’ye bir teklifte bulunuyor. Oyuncu A’nın Oyuncu B ile bölüştüğü miktarın yarısını alan Oyuncu C, ödeme yaparak A’dan para alabilir. Eğer oyuncular Homo economicus’larsa Oyuncu A, B’ye hiçbir şey vermeyecektir ve C de A’yı cezalandırmak için para ödemeyecektir. Bu oyunlar bize sosyallik taraftarı beş ölçüt verdi.
Bu ikinci sonuç seti bize aynı hikâyeyi anlatır. Piyasaya daha bağımlı topluluklardan gelen bireyler, üç oyunda da daha adil tekliflerde bulundular. Gelir, servet, eğitim, hane halkı büyüklüğü, cinsiyet, yaş, din ve topluluk büyüklüğü farklarını istatistiksel olarak ortadan kaldırdığımızda bile bu etki devam ediyor. Piyasalar dışında tutarlı şekilde etkili olan tek faktör din oldu. (Hristiyan veya Müslümanlar, yerel veya geleneksel dinlere mensup bireylere göre daha yüksek tekliflerde bulundular.)
Bu bağıntı, basitçe sosyallik yanlısı insanların piyasalara çekildiği izlenimini verebilir. Fakat yakın zamandaki çalışmalar piyasaların gerçekten sosyalliği etkilediğini gösteriyor. Devesh Rustagi, Etiyopya’daki Oromo çoban toplulukları arasında insanların ekonomik bir oyunda yabancılarla işbirliği yapma istekliliğini ölçtü. Bu gruplar topraklarına geleneksel haklarla bağlı olduklarından, Rustagi insanların işbirlikçiliği ile piyasadan uzaklıkları -birkaç saatten bir güne kadar değişen- arasındaki ilişkiyi inceledi.
Güven Olmadan Piyasalar Çöker
Piyasalara daha yakın yaşayan insanlar daha işbirlikçiydiler. Varlık, okur-yazarlık, cinsiyet, yaşanılan yer ve birçok farklı değişken istatistiki olarak kontrol edildikten sonra bile sonuç değişmedi. Burada piyasayla temas kişilerin kimliklerinin bilinmediği durumlarda daha işbirlikçi davranmalarına yol açıyor gibi görünüyor. Belki de en önemlisi, daha çok işbirlikçinin olduğu gruplar yerel uzlaşmalar yapmakta, gözlemlemekte ve tatbik etmekte daha iyiydiler. Bu uzlaşmalar ormanların korunmasında ölçülebilir gelişmelerle sonuçlandı. Piyasa deneyiminin sosyalliğimizi değiştirmesi, belli kurumları kurmayı ve güçlendirmeyi kolaylaştırıyor. Maarten Voors ve ekibi Burundi’de benzer bulgulara ulaştılar.
Birçok psikolojik araştırma insanların akraba, karşılıklı ortaklık ve hiyerarşi içerenler gibi belirli sosyal ilişkileri düşünmek için uzmanlaştıklarını işaret ediyor. Açıkça, itibar bizim için önemli. Yaptığımız birçok küçük ölçekli çalışmada bireylerin kendi akrabalarına, eşlerine ve sosyal üstlerine geleneklere uygun davranarak itibarlarını koruyabileceklerini veya geliştirebileceklerini bulduk.
Öte yandan piyasa etkileşimleri, “gerçek” insan ilişkilerinden farklıdır. Etkin piyasalar birbirlerini tanımayan ve bir daha karşılaşmayabilecek insanlar arasında güven, insaf ve işbirliği gerektirir. Güven olmadan piyasalar çöker.
Piyasalarda itibar, herkese (veya belirlenmiş bir alt gruba) uygulanan adalet ilkelerine ve belli bir gayri şahsi güvene dayanır. Bireylerin, kendi akraba ve arkadaşlarına yardımcı olacak fırsatlardan eğer işin içinde bir yabancıyı dolandırmak ya da onu soymak varsa kaçınması beklenir. Bununla uyumlu –ve birçok kişinin sezilerine ters- şekilde, Al-Ubaydli ve ekibi, Amerikalılara bilinçsizce piyasayı hatırlatırsanız diğerlerine daha çok güvendiklerini ve yabancılara daha çok para yatırdıklarını gösterdi.
Kültürel Evrimin Ürünü Olarak Piyasalar
Demek ki, piyasalar kültürel evrimin ürünleridir. Türümüzün tarihi boyunca insan ilişkilerini düzenleyenlerden farklı normlar tarafından yönetilen itibar yargıları gerektirirler. Bu mümkündür, zira diğer türlerin aksine biz kültürel olarak öğrenilen sosyal normlara ve topluluğumuzdaki diğer bireylerden edinilen içselleştirilmiş motivasyonlara ciddi ölçüde itimat ediyoruz. Genç yaştan yetişkinliğe, insanlar motivasyon, davranış tarzı ve ilkeler edinmek için diğer insanların —özellikle daha başarılı, yetenekli ve saygın olanların— eylemlerine duyarlıdır. Bu edinimler kimliği bilinmeyen kişilere yönelik adalet ve güveni de içerebilir. Deneysel oyunlarda davranış tarzları laboratuvar ortamındaki sosyal öğrenme aracılığıyla aktarılır. İnsaflı öneriler ve adaletsiz teklifleri ret gelişim sürecinde ancak tedricen ortaya çıkar, çoğunlukla yirmilerin ortalarında yetişkin düzeyine ulaşır.
Doğal olmayan bir sosyal norm seti üzerinden piyasalara bağımlılık, piyasaları kayırma ve yozlaşma sonucu çökmeye bu kadar müsait hale getiriyor. Yani, daha eski sosyal içgüdülerimiz ağır basıyor. Küçük ölçekli topluluklarda sosyal hayat akrabalık, mütekabiliyet ve statüye dayanır. Öte yandan, davranışsal deneylerimiz para içeren geçici ilişkilerle alakalı motivasyonlardan faydalandı. Yani piyasa normları aileye yönelik cömertliğin veya arkadaşlara sadakatin önüne geçti. Düşük tekliflerde bulunup bedava parayı reddetmeyerek, küçük ölçekli toplumlarda yaşayanlar ailelerini ve yerel çevrelerini kimliği belirsiz şahıslara veya soyut prensiplere tercih ettiler.
Tesadüfen, dünyayı Homo economicus arayışıyla taradıktan sonra, nihayet onu andıran bir grup tespit edebildik. Şempanzeler Ültimatom Oyununda reddetmiyor veya Üçüncü Şahıs Ceza Oyununda cezalandırmıyorlar. Ayrıca diğerlerinin adil kazançlar elde etmesiyle ilgili ölçülebilir bir endişe göstermiyorlar, kendilerine maliyeti düşük olsa bile.
Not: Joseph Henrich’in 6 Ağustos 2016 tarihinde Evonomics’de yayımlanan “Do Markets Make Us Fair, Trusting, and Cooperative, or Bring out the Worst in Us?” başlıklı yazısı Murat Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim