Planlı ekonomik küçülme kavramını anlatmaya başlamanın en kolay yolu Kenneth Boulding’in sözünü bir kere daha hatırlamak;
Fiziksel olarak sonlu bir gezegende sonsuz ekonomik büyümeye inanan kişi ya delidir ya da bir ekonomist.
İnsanlık tarihinde, yirminci yüzyıla gelene kadar yalnızca belirli coğrafyaları değil dünyanın tamamını, bütün toplumları, aynı anda ve kaçınılmaz olarak etkileyen bir sorunla karşılaşılmamıştı. Evet, dünya tarihi savaşlarla, yıkımlarla, kıtlık ve kuraklıklarla, türlü felaketlerle dolu. Sanayi devrimi ile başlayan aşırı kaynak kullanımını, birikimli artan çevresel tahribatı da tecrübe etti dünya. Hatta genel kabul gören sürdürülebilirlik tanımında (WCED, 1987) dahi asıl kaygı duyulanlar “gelecek kuşaklar” idi. Ancak ilk defa sınırlarını zorladığımız dünyanın tamamı ve dahası kendi kuşağımız için endişe ediyoruz artık. İklim insan eli ile değişiyor. İklim inkarcıları ile birlikte aynı gemideyiz.
Nedir Planlı Ekonomik Küçülme?
Sürdürülebilir planlı ekonomik küçülme, ekolojik-ekonomik bakış açısı ile toplumda yaratılan iş miktarının, sosyal olarak sürdürülebilir ve adil bir şekilde azaltılması ve nihayetinde dengelenmesidir (Kallis, 2011). Burada söz edilen bir “ekonomik büyüme hedefinin olmaması” ya da “sıfır büyümenin sağlanması” da değil. Bilinçli bir küçülme isteğinden bahsediyoruz. Öne çıkartılmak istenen, tüketimin daha az önemli kılınması da ya da halihazırda yoksul toplumların bu yoksulluklarına devam etmeleri de değil. Herkes için sürdürülebilir bir yaşam hakkı sözü edilen.
Başka bir alternatifi yokmuş gibi dayatılan, mutluluğun ve refahın ancak tüketimin artmasıyla sağlanabileceğini söyleyen, aksi durumda sefalet içinde kalacağımız korkusunu işleyen bu tasarım sürdürülemez. Sürdürülemez büyüme saplantısı hem eşitsizliği arttırmaya hem de ekolojik krizi derinleştirmeye devam ediyor. Parlatılan modern yaşam tarzı batı dışındaki kültürleri yok sayıyor. Kuzey-Güney ayırımı bir yana yerelde bile bu ayırım daha belirgin hale gelmeye devam ediyor. Başımızı başka yöne çevirmemiz, bu ayrışmayı ortadan kaldırmıyor.
Planlı Ekonomik Küçülme Ne Zaman Ortaya Çıktı?
İngilizce kullanımı “degrowth” olan kelime 1972 yılında Fransızcada “la décroissance” kelimesinden evriliyor. Kelimenin Fransızca karşılığı; sel felaketinden sonra normal akışına dönen nehir anlamına geliyor. Planlı ekonomik küçülme Roma Kulübü’nün 1972 yılında yayınladığı Büyümenin Sınırları (Meadows vd., 1972) çalışmasından sonra tartışılmaya başlanan bir kavram. Kısaca anımsamak gerekirse, raporda yalnızca ekonomik büyümeye odaklanan bakış açısının ekoloji üzerinde yarattığı baskı hatırlatılırken, özellikle doğanın taşıma kapasitesine vurgu yapılıyor. Yine, ekonomik yapının ayrı değerlendirilmemesi gerektiği ile doğal çevre ile ekonominin karşılıklı bağımlılığının göz önüne alınmasının bir zorunluluk olduğu ifade edilmiştir. Büyümenin Sınırları çalışması o yıllarda, karamsar kalkınma tartışmalarının gölgesinde, bir çeşit kıyamet tablosu yaratmıştır (Holden vd., 2008). Bu tabloya göre fiziki büyümenin sınırlarına çoktan gelinmiştir. Raporu referans alırsak tarih çizgisinde, üzerinden neredeyse 50 yıl geçtiğini hatırlatmak gerekli.
Büyümenin sınırlarına ulaşılmış olması ve planlı ekonomik küçülme tartışmaları, petrol krizinin sona ermesi ve neoliberalizmin yükselişi ile 1980’ler ve 1990’larda geri planda kalıyor. Ancak 2002 yılında, Silence dergisinin çok ses getiren yayını ile birlikte tekrar tartışmaların odağına oturuyor. Akabinde Lyon’da “Sürdürülebilir Planlı Ekonomik Küçülme Üzerine Ekonomik ve Sosyal Çalışmalar Enstitüsü” kuruluyor. Enstitü, kuruluşunun ardından bir konferans organize ediyor. Bu konferansa yalnızca bilimsel tartışmalar değil protestolar da damgasını vuruyor. Konferanslar düzenli olarak organize edilmeye devam ediyor. 2020 yılındaki organizasyon Manchester’da gerçekleşecek.
Eklemeden geçmemek gerekli, François Schneider‘in Fransa’nın güneyini eşek ile kat etmesi de, planlı ekonomik küçülme farkındalığı yaratmada büyük ses getiriyor.
Planlı Ekonomik Küçülme için Temel İlkeler
Planlı ekonomik küçülme için gerekli maddeler şöyle sıralanıyor;
- Herkes için ve iyi bir yaşam için çaba göstermek. Buna yavaşlama, refah ve keyif de dahil.
- Küresel Kuzey’deki üretim ve tüketimin azalması ve tek taraflı Batı kalkınma paradigmasından kurtuluş. Bu, küresel Güney’de kendi kendini belirleyen bir toplumsal örgütlenmeye olanak verebilir.
- Gerçek siyasi katılımı sağlayacak demokratik karar alma sürecinin genişletilmesi.
- Ekolojik sorunları çözmek için yalnızca teknolojik değişimler ve verimlilikte iyileştirmeler yerine sosyal değişimler ve uyuma yönelim.
- Açık, ilişkili ve yerelleşmiş ekonomilerin oluşturulması.
Kaynakça
Kallis, G. (2011). In defence of degrowth. Ecological Economics, 70(5), 873-880.
Holden, M., Roselan, M., Ferguson, K., ve Perl, A. (2008). Seeking urban sustainability on the world stage. Habitat International, 32, 305-317.
Meadows, D., H., Meadows, D., L., Randers, J. ve Behrens, W. W. (1972). The limits to growth, Washington DC: Universe Books. Erişim
WCED (World Commission on Environment and Development). (1987). Our common future. Erişim