3 Ağustos 2019 tarihli Guardian’da yayımlanan önemli bir makalenin başlığı, ana akım iktisada yönelik tepkiyi ve alternatif arayışını dile getiriyordu: “İktisat müthiş zararlar veren başarısız bir disiplindir –öyleyse hadi iktisadı yeniden düşünelim” (Simms, 2019). İklim kıyameti kapıda belirmiş ve dünyadaki zenginliğin yaklaşık yarısı en zengin %1’in elinde toplanmışken, her geçen gün benzer çağrıların yapılmasına şaşırmıyoruz. İklim ve refah krizi ile ilgili farkındalık artışı, ekonomik başarının ne olduğu ve nasıl ölçüleceği hakkında yeni bir düşünme biçimini teşvik etmekte. Yeni bir iktisat diyenlerden biri de İngiliz iktisatçı Kate Raworth. Raworth’un dünyada büyük ilgi gören önemli kitabı, Türkçeye çevrildi ve “Simit Ekonomisi: 21. Yüzyıl İktisatçısı Gibi Düşünmenin Yedi Yolu” adı ile önümüzdeki günlerde yayımlanacak.

Simit Ekonomisi: Sınırlar Hakkında Bir Benzetme

Saygın doğa bilimci David Attenborough, Kenneth Boulding’den alıntılayarak, gezegenin sınırlarını dikkate almadıkları için iktisatçıları delilerle eş tutmakta:

“Fiziksel olarak sonlu bir gezegende sonsuz ekonomik büyümeye inanan kişi ya delidir ya da bir iktisatçı.”

Raworth, yeni iktisat düşüncesinin savunucularından biri olarak, sonsuz ekonomik büyümeye inanmıyor. 20. yüzyıl iktisadı yerine geçecek yeni iktisat anlayışının, en başta hedefi değiştirmesi gerektiğini belirtiyor. Ekonomik büyüme ve ölçüsü gayri safi yurtiçi hasıla yerine önerdiği pusula; simit.[i] Simit ekonomisi, kulağa biraz ciddiyetten uzak bir isim gibi gelse de, bu kavram aslında 21. yüzyılın ekolojik ve sosyal zorluklarına karşı yeni bir iktisat önerisi ve ciddi bir zihniyet değişikliği barındırıyor.

Simit ekonomisi, ekonominin bir tavan ve taban tarafından sınırlandırıldığını savunmakta. Buradaki taban, hiç kimsenin altına düşmemesi gereken bir sosyal refah düzeyidir: Ekonomi en azından her vatandaşını bu sınırın üstünde tutabilecek kadar büyük olmalıdır. Tavan ise ekolojiktir ve gezegenin sınırlarını (Stockholm Resilience Centre) ifade eder. Doğal kaynakların tüketilmesi ve üretim-tüketim sonucu ortaya çıkan kirlilik, bu sınırları aşmaya başladıkça, bugün olduğu gibi ekolojik krizlerle karşı karşıya kalmak kaçınılmazdır.

Şeklin ortasındaki boş kısım, insanların temel gereksinimlerini karşılayamadığı alandır. Raworth’a göre, simidin iç kısmında tabanla tavan arasında, gezegenin olanaklarına saygı göstererek gelişmenin yolunun bulunup bulunamayacağı 21. yüzyılın kilit sorusudur. Çünkü dünyada milyonlarca, hatta milyarlarca insan, hâlâ en temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor ve gezegensel sınırların en az 4 tanesi aşılmış durumda.

Görsellerin Gücü

Kitaba yönelik ilgiyi nasıl açıklamalıyız? Getirdiği yenilikler olabilir mi? Kullanılan dil ve anlatım biçimi açısından değerlendirirsek, evet. Kolay anlaşılır, eğlenceli bir dil ve yeni iktisadı, dolayısıyla önerilen kavramları betimleyecek görsellerin kullanılması kitabı ilgi çekici kılıyor. Yazar, görsellerin gücünü özellikle vurgularken herkesi, yeni ekonominin öyküsünü sözcükler ve özellikle resimler ile anlatmaya davet ediyor. Ayrıca, ekolojik iktisat, feminist iktisat, kurumsal iktisat ve davranışsal iktisat gibi çeşitli düşünce okullarının görüşlerini kullanmakla birlikte, bunlarla sınırlı kalmıyor. İktisat alanı dışından, örneğin karmaşıklık biliminden ve sistem düşüncesi yaklaşımından yararlanıyor. Ekonomik büyümenin sonsuz olamayacağı görüşü ise yeni değil. İktisadi düşüncenin gelişimine baktığımızda, klasik büyüme teorilerinin “sınırlar” kavramını içerdiğini görürüz.

Geçmişin İzleri: Klasik İktisatta “Sınırlar”

Klasik iktisatçılarda, ekonomik faaliyetlerin doğal çevrenin kapasitesi ile “sınırlı” ya da “ kısıtlı” olduğu düşüncesi vardır. Bugünkü “sınırlar” kavramının kökenleri Malthus (1798), Ricardo (1817) ve Marx (1867) gibi düşünürlerin çalışmalarına gider (Turner et al., 1994, p. 2). Malthus’un, kıtlık ya da mutlak sınırlar hakkındaki kaygısına dayanan analizinde, sefalet durumundaki durgunluk ekonomisi kaçınılmaz nihai sonuçtur. Ricardo, büyüyen bir ekonomide kıtlık ya da göreli sınırların gerçek bir sorun olduğunu öne sürerken, analizi Malthus’a göre daha incelikli ve biraz daha iyimserdi. Ricardocu analizde, kaynaklar azalırken artan maliyetler ekonomik büyümeyi sınırlar.

On dokuzuncu yüzyılda Marx, sosyal ve siyasi huzursuzlukların ekonomik büyümeyi sınırlayabileceği olasılığını vurgulamıştı. Bir başka on dokuzuncu yüzyıl düşünürü J. S. Mill (1857), diğer politik iktisatçılar gibi ekonomik büyüme sürecinin durgunluk durumu ile sonuçlanacağına inanıyordu. O noktada, statik bir nüfus düzeyi için sabit miktarda konut, altyapı, çiftlikler ve diğer sanayi tesisleri bulunacaktı. Bu, iktisadi kavramlarla, sabit beşeri sermaye stoku ve sabit fiziki sermaye stoku bulunması anlamına gelmektedir. Mill ekonomik büyümenin olmadığı durgunluk toplumunun, yaşamlarının spritüel, sanatsal ve eğitici yönlerinin tadını çıkarmaları için insanlara daha fazla zaman verebileceğini düşünüyordu. Bu nedenle, böyle bir toplumun sosyal olarak arzulanabilir olmasının oldukça mümkün olacağını ileri sürmüştü.

Sosyal sınırlar ve durağan durum ekonomisi gibi sınırlar ile ilgili kavramların 1970’lerden bu yana bir biçimde iktisadı etkilediğini biliyoruz. Mutluluk ekonomisi ve ekolojik iktisadın gelişiminde klasiklerin izlerini bulabiliyoruz. Bugünse sınırlar düşüncesi, Raworth gibi iktisatçıların önerdikleri yeni iktisadın başlangıç noktasını oluşturmakta.

Hepimiz İktisatçıyız

Simit Ekonomisi, ekonomiyi gerçekçi bir bakış açısı ile ele alıyor ve mevcut ekonomik sistemin akıldışılığını gözler önüne seriyor. Denilebilir ki, Simit Ekonomisi, iktisadı yeryüzüne indiriyor; onu sosyal ve ekolojik sistemlerin içine yerleştiriyor. Büyümenin sonsuz olamayacağını belirtiyor. Sınırların içinde çoğunluğun refahını sağlayacak bir ekonominin yollarını araştırıyor. Ancak bunu yaparken, yaşanan ve potansiyel krizlerin yarattığı korkuyu beslemiyor. Aksine, insanlığın ortak geleceği hakkında iyimser görüş sergiliyor: Bölüştüren ve yenileyici tasarımı sayesinde bir refah dengesi yaratan küresel ekonominin, tüm güçlüklere karşın yine de olası olduğuna bizi inandırıyor. Yazara göre, mevcut sistemin alternatifini gören ve onu kurmaya kararlı yeterince insan var. Ayrıca, hepimiz yeni ekonomiye seçimlerimiz ve eylemlerimiz ile katkıda bulunuyoruz. Kitapta sözü geçen katkılar blog okuyucusuna hiç yabancı değil. Pek çok örneğini şu anda farklı coğrafyalarda gördüğümüz ve dayanışma ekonomisi kavramı altında toplanan uygulamalar bunlar.

Bu güzel kitabın sadece iktisatçılar, iktisat öğrencileri için değil; “alternatif ekonomiler” üzerinde düşünmek, öğrenmek isteyen herkes için çok önemli ve yararlı olduğunu düşünüyorum. Öyleyse, hoş geldin Simit Ekonomisi!

Kaynakça

Cardwell, M. R. (2013). David Attenborough: someone who believes in infinite growth is ‘either a madman or an economist’. Mongabay. Erişim

Raworth, K. (2017). Doughnut Economics: Seven Ways to Think Like a 21 st-Century Economist. London: Random House.

Richest 1% own half the world’s wealth, study finds. (2017, November 17). The Guardian. Erişim

Simms, A. (2019, August 3). Economics is a failing discipline doing great harm – so let’s rethink it. The GuardianErişim

Stockholm Resilience Centre. Planetary Boundries. Erişim

Turner, R.K., Pearce D. & Bateman I. (1994). Environmental economics: an elementary introduction. Essex: Pearson.


[i] Kitabın orjinalinde simit yerine donat benzetmesi kullanılmıştır.

Kategori(ler): Akademik

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.