Sosyal Ekonomi Blogu olarak bu hafta, Datça’nın küçük bir dağ köyünde kurulmuş, Sındı Tarımsal Kalkınma Kooperatifi başkanı Ömer Ohan ile yaptığımız söyleşiyle karşınızdayız. Taşımalı eğitim nedeniyle atıl durumda kalmış olan köy okulunda faaliyetlerine devam eden, üye sayısı az ama zehirsiz tarım ilkesini benimsemiş bir kooperatif. Tarımsal kalkınma kooperatiflerinde sorunlar ortak. Sındı’nın da haksız rekabet koşullarından bürokrasiye, kooperatifi sahiplenen gençlerin olmayışından, bankalara borçlanmış köylülere kadar çeşitli sorunları var. Kooperatif binasından girdiğimiz gibi Ömer bey ile söyleşimiz başladı. Bu keyifli söyleşide vurgulanacak çok nokta var.
“Bir kuşak çok çalıştı burada.”
Ömer bey, siz kooperatifin başkanı ve kurucu ortağısınız. Sizi daha yakından tanımak isteriz. Okuyucularımız için kendinizi tanıtır mısınız?
1951 doğumluyum. 68 yaşındayım, burada yıllarım geçti. Babam babasını I. Dünya Savaşı’nda kaybetmiş. Aydın’dan buraya yayan gelmiş. Biz yedi kardeştik. O zamanlar turizm yok, iş yok… Ama çok çalıştık. Bir avuç toprağı ekiyorduk.
Ben askerden geldiğimde babamın yıllık 40 kilo bademi oluyordu. Bana o zamanlar İl Özel İdaresi’nde çok güzel iş bulmuşlardı. Fakat kardeşlerim küçük, annem babam yaşlı. Sabaha kadar uyumadım. “Gideyim mi, kalayım mı?” Gidersem perişan olacaklar. Burada kalmak zorunda kaldım.
Bir dikmeye 350 tane badem diktim. 17 dönümlük arazide, bademlerin dibini iki sene, altışar kez kendi kolumla çapa yaptım. Not almışım o zamanlar; badem ne getirmiş, buğday ektiğimizde ne getirmiş… Badem, masraflar çıktıktan sonra aileye 20 lira para bırakmış. Ama her yıl bizim badem 50 kilo, 100 kilo artmaya başladı. Sonra diğer arazilerimizi zeytinle, bademle doldurduk. Askerden geldiğimde babamın 40 kilo bademi olurdu, 37 yaşına geldiğimde bir yılda 1400 kilo badem teslim ettim. 6 ton da çağla bademi. Kurusunu saysan 1500 kilo badem eder. Babamın ne kadar arazisi varsa doldurdum. 2,5 ton yağı oldu babamın.
Bir kuşak çok çalıştı burada. Arada iş bulursak, gittik ilave çalıştık; yevmiyeli. Bu köyde belki 1000 tane zeytin ağacı, 1000 tane badem ağacı yoktu. Yemeye zeytinyağı yoktu. Şimdi 50.000 tane badem ağacı, 50.000 tane zeytin ağacı oldu.
“Organik tarım 90’larda başladı.”
Bildiğimiz kadarıyla kooperatifiniz bünyesinde kimyasal kullanmadan üretim yapmaya özen gösteriyorsunuz. Kimyasalsız üretim nasıl başladı?
Organik tarım Sındı’da, kooperatif kurulmadan önce 1994 yılında başladı. Türkiye’deki ilklerden. 1994 yılında Dünya Yeşiller Grubundan bir ziraat yüksek mühendisi Datça’ya gelmiş. Duydum, hemen gittim yanına. Ailecek yeşil gübre yapmak için 250 kilo tohum aldık. “Sen nerede yaşıyorsun” dedi bana. Yakaladı beni atmaca gibi! Bizim araziyi enine boyuna inceledi. Sonra kendisini tanıttı. “İzmir’de faaliyet gösteren, Alman ortaklı bir şirketin müdürlüğünü yapıyorum”, dedi. “Ama kurum organik ürün çalışıyor. Avrupa’da organik üretim sistemi %80’lere geldi, Türkiye bu konuda uykuda. Yarın bizim ürünümüzü kimse almayacak. Var mısın benimle bu çalışmaya?” diye sordu. “Varım” dedim.
Hemen, burada 500 dönüm kadar arazide, bir çalışma yapmaya başladık onlarla. Tabii Alman müfettişler kontrol ediyor seni. Gelsin müfettiş; bilgim artıyor benim o arada. Burada 2002 yılına kadar o kurum bizimle devam etti. Arazileri denetledi, ürünlerin denetimini yaptı; bizi bilinçlendirdi.
“Toprak iki yıl içinde tertemiz oldu”
Datça’nın en güzel organik tarım yapılacak yeri olarak bu köyü gördüler. Tabii vaktiyle burada kimyasal gübreler kullanılmıştı. Ama iki sene içerisinde bizim topraklar tertemiz oldu. Alman müfettişlerin yaptırdığı tahlillerde görüldü.
Fakat en büyük sıkıntı şu oldu. Halk bilgisiz. Bademi getirirken diyorum ki “bademin kırığını ayırın, kurtlu olanını ayırın. Temizleyin öyle getirin.” Kimse getirmiyor. 2002 yılında bizimle çalışmayı bıraktılar. Çünkü zarara götürdü onları. Bu sefer İzmir’den başka bir şirketin mühendisleri bizi yakaladı. Bunlarla projemiz halen devam ediyor.
“Kur kooperatifi, köyün kaderi olsun”
Peki, kooperatifi ne zaman ve nasıl kurdunuz?
Datça’da aileler ne yapıyor diye merak edip dokuz köyünde yayan gezdim. Eskiden bu yana değişen bir şey yok. Bu aileler de aynı durumdalar. 2017 yılına kadar Datça’nın bütün istatistikleri Bakanlığa benden gitti. Badem ne durumda, zeytin ne durumda? Ortalama fiyatı nedir? Sulu tarım ne durumda?
Bu ülkenin kalkınmasında en önemli faktör kooperatifler. Bu kooperatifin şöyle bir kuruluşu oldu. Ben bir toplantıya katıldım. Dedim ki “Sındı köyünün ekonomik durumu çok kötü. Kaderi değiştirelim.” Buna karşılık olarak; “Bir kooperatif kur. Köyü komple organik tarıma alalım. İşte kaderi o zaman değişir. Kur, köyün kaderi olsun”, dediler. Ben önce kurmadım. Kooperatiflerin neden yürümediğini, eksik olanın ne olduğunu araştırdım. Sessizce gözlem yaptım.
2,5 ay, kooperatiflerin başında duranlarla görüştüm. Özel kurumların kooperatifleri yok ettiğini gördüm. Bilinçsizlikten bazı ufak tefek hatalar işlenmiş olabilir ama asıl, özel kurumlar kooperatifleri yok ediyor.
Ben ilkokul mezunuyum ama aşırı okuyan bir insanım. Bilgilerim ona dayanır. Datça’nın çıkardığı ikinci hukukçu benim kardeşimdir. Ona dâhi, kooperatif kurarken, kooperatif kuruyorum demedim. 2006 Şubatta bu kooperatifin kuruluşunu gerçekleştirdim. Bu kooperatifi kurarken her şeyi göze aldım. Her şeyimi ona göre tuttum.
Kooperatif kurulurken köyde ilgi nasıldı? Kaç ortakla kuruldu kooperatif?
Aileleri üç defa ziyaret ettim. Ailelerden şunu duydum: “Başka kooperatife üye olduk, gitti öküz paralarımız. Kredi kooperatifine üye olduk, hiçbir faydası yok. Gitti paralarımız.” Ben de dedim ki; “gitti orada öküz paralarınız ama kendi köyünüze 500 Lirayı neden çok görüyorsunuz”. 105 imza aldım, o günün Tarım İlçe Müdürüne sundum. İmzaları görünce, kurma çalışmalarına başlamamı söyledi.
Şimdi kaç üyeniz var?
Şu anda 51 üye var. İmza verenlerin hepsi üye olmadı. Kur dediklerinde bana gelen paralar yetmedi. Potansiyeli çok yüksek değil ama şükür hiç kimseye borç yapmıyorum.
“Herkes borçlanmış bankaya…”
Üyelerinizin tüm ürününü satın alabiliyor musunuz?
Benim sermayem yetmiyor ki. Ben şu anda 200 teneke bal alabiliyorum, stok. Bir, iki ton da yağ alabiliyorum. Datça’nın bademine para mı yeter. 1 ton badem al 100.000 Lira. Sıkıntılar buradan başlıyor. Sermaye dengelerimizi 200.000 binlere çıkarsak bu köy kimseye muhtaç olmayacak.
Üyeler tüccara ürün veriyor. Herkes borçlanmış bankaya. Kredi ödemesi gelen halk elindeki malı çıkartmaya çalışıyor. “Yarın ödemem var” diyor. “Kusura bakma diyorum, bizim sermaye durumumuz bu.”
Anlatılmaz bunlar ama içim sızlıyor. Köylü bir sene olmuş bademini özel kurumun birisine vereli, hâlâ esas duruşta parasını istiyor. Böyle zavallı köylü. Ama artık, köylü tüccara, “yeni kurulan kooperatif parayı veriyor da siz niye vermiyorsunuz” diyor. Burada bu değişikliği yarattım ben. Keşke benim biraz daha sermayem olsa da, devlet bana çok küçük de olsa destekler verse…
Malı aldıktan sonra ödemeyi ne zaman yapıyorsunuz?
%80 aynı günlerde yapmaya çalışıyoruz.
Satışları nasıl yapıyorsunuz? Biz konuşurken sipariş vermek için arayanlar oldu. Bireysel tüketicilere mi satış yapıyorsunuz?
Satışları aşağı yukarı kendimiz yapıyoruz. Toplu çıkış şansımız yok. Bir de tüketim kooperatifleri bize yöneldi. BÜKOOP aşağı yukarı 10 yıldır benden alıyor. Kadıköy Tüketim Kooperatifi benden alıyor, Yerdeniz Kooperatifi benden alıyor. İzmir’de, Balıkesir’de var kooperatifler. Ama Türkiye’nin her tarafına kargo ile bireysel satış çok iyi gidiyor.
Tüketim kooperatifleriyle tanışmanız nasıl oldu? Örneğin BÜKOOP ile nasıl tanıştınız?
2009’da buraya dokuz üniversitenin rektörü geldi, sağ olsunlar. Datça’dan aldım buraya getirdim. Boğaziçi’nin hocasını halkın nabzını yoklaması için kahveye yönlendirdim. Geldi,
“sen bu kooperatifi götürebilirsen, bir mucize yaratırsın”
dedi. “Burada bir başlangıç var”, dedim, “gitmezse çeviririz anahtarı.” Sağ olsunlar, onlar da bunu gördüler, benden mal almaya başladılar; çevrelerine duyurdular. Derken Kadıköy başladı, İzmir başladı… 7-8 kooperatif benden alışveriş yapıyor.
Hangi ürünlerin satışını yapıyorsunuz?
Badem (nurlu badem, ak badem, sıra badem), badem şekeri, ballı badem ezmesi, zeytinyağı, yeşil zeytin (çizik veya yağlı), bal (çam, kekik).
Ortaklara risturn dağıtıyor musunuz?
Dağıtmadım. Dağıtsam bu sefer hiç ürün alamayacağım. Herkes kredi çektiği ve borçlu olduğu için ürünlerini almam gerekiyor. Elimdeki sermayeyle hemen ürünleri almak zorunda kalıyorum. Malı varken almazsam yazın ben ne satacağım? Ortağın ürününü alacağım, para ona gitmiş olacak.
“…fakirin, fukaranın hakkı var.”
Kooperatif olarak ne gibi sorunlarla karşı karşıyasınız?
Toplu çıkışlarda çok sorun var. En başta kayıt dışılık. Biz kooperatif olarak kayıtlarımızı tutuyoruz ama bazı tüccarlar kayıt dışı, faturasız çalışmak istiyorlar. Herkesin ticaretine saygılıyım ama ben kooperatifim. Üründe fakirin, fukaranın hakkı var. Ben burada fakirin, fukaranın ürününün vergisini veriyorum, ama diğerleri 10 çuval badem gönderiyor, fatura yok. Mümkün mü böyle kooperatiflerin ayakta kalması?
Devletin bunu görmesi gerekiyor. Kooperatifin ayakta kalması için işlerin dürüstçe gitmesi gerekiyor. Yoksa kooperatifin rekabet şansı olmaz.
Ben bu kooperatifi kurduğumda bademde %18 KDV vardı. %18 KDV var, %4 stopaj var, etti 22, mazot 1’ken 5 oldu, kullandığımız gübrede %18 KDV var. Bunları milletvekilimize ilettim. Sonuçta çabalarımızla KDV %8’e düşürüldü. Borsa’ya tescillenirsen %4 stopaj %2’ye düşüyor. Şimdi %10 vergi veriyorum.
Bir başka sorun da ambalaj. Yağlarda, Türkiye’de ilk defa krom ambalaja geçtim ben. Bu bilinçle, artık her ailede tertemiz krom ambalaj var. Ama hâlâ Türkiye’de yağlarımız plastiklerde, paslanmış ambalajlarda. Plastik şişe, kısa süreli bir yerden alıp gidip boşaltmak için tamam. Ama aylarca, güneşin altında duruyor yağlar; insanları zehirliyor. Pet şişelerde benimle aynı fiyata yağ satıyorlar. Benim 8 liralık ambalajım var, 2 lira da vergim var. Sıkıntılar burada başlıyor.
“Turizmde çalışacağına, gel ailenin arazisinde çalış”
Kooperatifin geleceğine ilişkin öngörüleriniz, planlarınız nedir?
Genç kuşaktan ortak olan yok. Benim bir sıkıntım da bu. Geleceğimi göremiyorum. Şu anda sigortalı çalışan bir elemanım var. Bir anda üç beş kişi alamıyorsunuz. Bunlar öyle kolay işler değil.
Ben bildiğim kadarıyla hata yapmadan işimi yapmaya özen gösteriyorum. Biz gaz lambasında okuduk. Ama iyi kötü bilgisayarı öğrendim. Şimdi burada üniversiteyi bitirmiş gençlerimiz var. “Niye korkuyorsunuz”, diyorum. “Gelin kayıt olun, siz bilgisayar çağının gençliğisiniz. Daha zekisiniz”. Kimse kayıt olmuyor. İşte sıkıntı bunlar.
Ben burada 30 tane gencin hepsine sigortalı iş bulabilirdim. Hepsi yazın turizmde, üç ay çalışıyorlar. Zaten kazandıklarını da harcıyorlar orada. Gençlerle bir araya geldiğimde dürtüyorum onları. Turizmde çalışacağına gel ailenin arazisinde çalış.
“Gençler gelse, ölene kadar öğretirim işi”
Tarım kendi ailenin işi. İstediğin zaman yat, istediğin zaman kalk. İnsanın en özgür olduğu iş. Kendi mülkünde, kendi hesabına çalışmak demek. Başkasının işine girsen başında patronun var. Orada başkası için çalışıyorsun, gel burada ailen için çalış. Gençler gelse, ben ölene kadar öğretirim işi. Benim istediğim zaten bu.
Peki, Ömer bey, Datça’da gençler tarıma yönelseler geçimlerini sağlayabilirler mi?
“Zengin olmazsın ama muhtaç da olmazsın”
Tarımda zengin olmazsın ama muhtaç da olmazsın. Benim kızım öğretmen Acıpayam’da; arazinin dönümü 10.000 TL. Datça’da 150-200 bin, hatta 500 bin olan yerler de var. Gayrimenkul fiyatları burada artıyor. Siz bir devlet memurusunuz, geldiniz Datça’ya, ev tutacaksın, 2000 lira diyorlar, 2500-3000 diyenler var. Datça’da yaşam bir yerden çok güzel, bir yerden çok zor. Bir şeyler üretmezsen Datça Türkiye’nin pahalı ilçelerinden biri. Pazar, İstanbul’la burada aynı gidiyor. Bir şey üretmezsen ayakta kalma şansın yok.
Yağmur Hanım, yazınızı bir solukta heyecanla okuyup bitirdiğimde gözlerim doldu. Bu ülkede Orhan Bey ve sizler gibi yurtseverler olduğu sürece kimse bizi yok edemez. Köylünün emekçinin yanında olmalıyız, özellikle büyük şehirlerde yaşayan, aydın geçinen kitleler kooperatifleşmeye önderlik etmeliyiz. Tüketim kooperatifleri kurmalı veya var olanlara ortak olup alışverişimizin tamamını onlardan yapmalıyız.Kalkınmamız ve kurtuluşumuz ancak kooperatifleri ayağa kaldırmakla olacaktır. İzmirde Cumhuriyet Bakkalı’ndan yaptığım alışverişten son derece memnunum, saygı ve sevgilerimle.
Yorumunuz için çok teşekkürler. Sizin de belirttiğiniz gibi, küçük davranış ve alışkanlık değişiklikleri bile çok fark yaratıyor gerçekten. Başka bir dünya istiyorsak, başka insanlar olmalıyız.