İnsana yakışır yaşam için gereken enerji, dünya çapındaki enerji tüketimini sürdürülebilir bir düzeye indirmek sözkonusu olduğunda belirlenmesi gereken önemli bir unsur. İnsanlığın enerji tüketiminin gezegenimiz için sürdürülebilir olduğu bir gelecekte herkesin ihtiyaç duyduğu kadar enerji tüketebilmesinin anahtarı eşitsizliğin azaltılması olabilir.


Çok az insan dünyanın en yoksullarının mevcut maddi yoksulluk koşullarında kalması gerektiğini düşünür ve çok daha azı da böyle bir görüşü kamuoyu önünde dile getirir. Belki daha da az sayıda insan, insanların küresel bir ekolojik felaketi tetiklemesinin makul olduğuna inanır. Dolayısıyla çoğu kişi, dünya genelinde yaşam standartlarının iyileştirilmesi gereken milyarlarca insan olduğu ve insanların güneş sistemimizdeki tek yaşam alanını yaşanabilir kılmak için çaba göstermeleri gerektiği konusunda hemfikirdir.

Anlaşmazlıkların ortaya çıkmaya başladığı konu, bu amaçlara ulaşmak için kullanılacak araçlardır. Yoksullara yardım etmek servetin radikal bir yeniden dağıtımını mı gerektiriyor, yoksa büyüyen bir ekonomi herkesin ortak yararına mı olur? İklim değişikliğiyle yüzleşmek küresel ekonomiyi ve onun istikrar için büyümeye ve tüketim artışına bağımlılığını sorgulamamızı gerektirir mi? Ya da yeşil büyüme, kârların ekolojik zararı ekonomik büyümeden ayrıklaştıran teknolojik yeniliklerle uyumlu hale getirildiği sürdürülebilir bir geçişin motoru olabilir mi?

Geçtiğimiz yıllarda, çeşitli araştırma toplulukları enerji talebi ve toplum arasındaki ilişkiyi göz önünde bulundurarak bu soruları incelemeye başladı. Son çalışmamızda, bu araştırmaların üç ögesini sentezleyerek önemli bir sürdürülebilir kalkınma sorusuna yanıt aradık: Hem iklim değişikliğinin tehlikeli boyutlara ulaşmasını önleyecek hem de herkes için makul maddi yaşam standartları sağlayacak bir gelecekte ne kadar küresel eşitsizliğe izin verilebilir?

Herkes için iyi yaşam standartları sağlarken enerji talebini düşürmek

Araştırmanın ilk ögesi büyük resme bakmakta ve ekonominin enerji kullanımını dikkate almaktadır. Düşük enerji talebi etiketi altında, küresel sıcaklık artışının güvenli düzeylerle sınırlandırılmasının, karbonun yakalanması ve depolanmasına yönelik teknolojilere önemli ölçüde ve güvencesiz bir şekilde bağımlı olmaktan kaçınmak için küresel enerji talebinin azaltılmasını gerektireceğinden yola çıkmaktadır. Ve bunun Küresel Kuzey’de ortalama yaşam standartlarını koruyarak, Küresel Güney’de ise yükselterek yapılabileceği sonucuna ulaşmaktadır.

İkinci öge ise daha teoriktir ve insan refahını güvence altına almak için gereken minimum enerji kullanımını hesaplamaktadır. İnsana yakışır yaşam enerjisi olarak adlandırılan bu asgari yaşam standartlarının 2050 yılında on milyarlık bir nüfus için kişi başına yaklaşık 15 gigajoule ile sağlanabileceği önceki çalışmamızda ortaya konmuştu. Bu, bugün Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ortalama enerji tüketiminin onda birinin çok altında ve küresel düşük enerji talebi senaryosundan %40 daha aşağıdadır.

Üçüncü öge, küresel enerji eşitsizliğini ele almaktadır. Burada ortaya çıkan hikâye, büyük ölçüde ekonomik eşitsizlikler nedeniyle tüketimin ülke içinde ve ülkeler arasında oldukça eşitsiz olduğudur. Dünyanın en büyük enerji tüketicileri, en alttakilerden en az 100 kat daha fazla enerji kullanmaktadır.

Bu bulgular birlikte değerlendirildiğinde önemli bir sorun karşımıza çıkar. Düşük enerji talepli araştırmalarda sürdürülebilir olduğu öne sürülen küresel enerji kullanımı, insana yakışır yaşam enerjisi araştırmalarının refahı sağlamak için gerekli olduğunu öne sürdüğü miktarın çok üzerindedir. Bu iyi bir haber, ancak düşük enerji talepli bir gelecekte herkesin insana yakışır yaşam enerjisine erişebileceğini garanti etmiyor. Ne de olsa şu anda herkesi doyurmaya yetecek kadar gıda üretiliyor ama yine de açlık çekenler var. Eşitsizlik hayati bir mesele.

Dolayısıyla şu soruyu sorabiliriz: Enerji tüketiminde bugünkü büyük eşitsizliklerin devam edeceği iklim açısından güvenli bir gelecekte kaç kişi insana yakışır yaşam koşullarından mahrum kalabilir? Ve insana yakışır yaşam enerjisine herkesin ulaşılabilmesi için enerji eşitsizliğinin ne kadar azaltılması gerekir?

Adil bir paylaşım için, en zengin ile en yoksul arasındaki enerji farkının 8 kat daha az olması gerekmektedir

Hâlihazırda, küresel enerji tüketicilerinin en tepedeki %10’u, en alttaki %10’un yaklaşık 30 katı kadar, en tepedeki %1’i ise 50 katı kadar enerji kullanmaktadır. Sonuç olarak, dünya nüfusunun neredeyse yarısı ve çoğunluğu Küresel Güney’de yaşayan yaklaşık dört milyar insan insana yakışır yaşam enerjisine erişememektedir. Durum bu rakamların ima ettiğinden daha da kötüdür, çünkü günümüzde kullanılan teknolojiler genellikle verimsizdir, bu da insanların temel mal ve hizmetlere erişmek için yılda 15 gigajoule’den daha fazlasına ihtiyaç duydukları anlamına gelmektedir. Örneğin, insana yakışır yaşam standartları çerçevesini kullanan diğer araştırmacılar, Sahra Altı Afrika ve Güney Asya’daki insanların %96-97’sinin yeterli ulaşıma erişemediğini; Sahra Altı Afrikalıların %85’inden fazlasının temiz pişirme ve/veya soğuk hava deposundan yoksun olduğunu ve Güney Asyalıların %90’ından fazlasının binalarında yeterli soğutma olmadığını göstermiştir. 2050 yılına kadar küresel enerji kullanımı iklim açısından güvenli seviyelere indirilir ve fakat mevcut enerji tüketimi eşitsizlikleri devam ederse, sadece Küresel Güney’de 4 milyardan fazla insan hâlâ insana yakışır yaşam enerjisine erişemeyebilir ve Küresel Kuzey’de 100 milyondan fazla insan aynı kaderi paylaşabilir.

Toplam küresel enerji kullanımını güvenli düzeylere indirirken herkesin insana yakışır yaşam enerjisine erişimini sağlamak, eşitsizliğin ciddi ölçüde azaltılmasını gerektirecektir. Küresel enerji tüketicilerinin en alttaki %10’una kıyasla, en üst %10’un sadece 4 kat, en üst %1’in ise sadece 7 kat daha fazla enerji kullanması gerekecektir. Bu da küresel enerji tüketicilerinde en az ve en çok kullananlar arasındaki farkın bugünkünden yaklaşık 8 kat daha az olması anlamına gelecektir.

Ancak Küresel Güney’de ve diğer yerlerde en az enerji kullanan tüketicilerin tüketimi, bu düşük enerji talepli, ancak nispeten eşit küresel gelecekte çok farklı görünecektir. Beslenme (gıda, temiz yemek pişirme olanakları ve soğuk hava depoları); yüksek kaliteli barınma (iklimden bağımsız olarak yeterli büyüklükte, ısıtmalı ve soğutmalı); hareketlilik (kişi başına kat edilen küresel ortalama mesafenin, Birleşik Krallık’ta bugünkü ortalamanın civarında olması); evrensel sağlık hizmetleri ve eğitim; bilgi ve iletişim altyapıları ve giyim, akıllı telefonlar, dizüstü bilgisayarlar gibi diğer kişisel eşyalar dahil olmak üzere insana yakışır yaşam standartlarını destekleyen tüm temel ihtiyaçları karşılamak için yeterli enerji erişimine sahip olacaklardır.

Özetle, 2050 yılında 8-10 milyarlık bir nüfusa insana yakışır yaşam standartları sağlamaya yetecek kadar temiz enerji olabilir, ancak bu yalnızca yüksek verimli teknolojilerin herkes tarafından kullanılabilir olması ve daha da önemlisi küresel enerji eşitsizliklerinin bugünkü düzeylerinin önemli ölçüde azaltılması halinde mümkün olacaktır.

Ekonomik Adalet büyük önem taşıyor

Peki bu tür azalımlar ne kadar gerçekçi? Bunu yanıtlamak için enerji kullanımı ve karbon emisyonlarındaki eşitsizliklerin gelir eşitsizlikleri ile yakından ilişkili olma eğilimi gösterdiğini göz önüne alabiliriz. Enerji kullanımı ve karbon emisyonlarının temelinde yaşam standartlarındaki eşitsizlik olduğundan bu şaşırtıcı değil. Dünya nüfusunun en tepedeki %1’inin 1990’dan bu yana küresel emisyonların %23’ünden sorumlu olduğu gerçeğini göz önünde bulundurun. Öyleyse, küresel enerji eşitsizliğini, iklim güvenliği ve herkes için insanca yaşam için potansiyel olarak gereken muazzam miktarda azaltmak, gelir eşitsizliğinde de benzer azalmalar gerektirebilir.

Burada, eşitsizliği ölçmek için kullanılan ve 0 (tam eşitlik) ile 1 (bir kişinin her şeye sahip olduğu tam eşitsizlik) arasında değişen bir değer alan Gini katsayısını dikkate almak faydalı olacaktır. Küresel enerji tüketimi için mevcut Gini yaklaşık 0,6, küresel gelir için ise yaklaşık 0,7’dir. Çalışmamız, iklim açısından güvenli ve herkes için insana yakışır bir yaşam sunan bir gelecek için birinci değerin yaklaşık 0,27’ye düşmesi gerektiğini, ikinci değerin ise yaklaşık 0,32’ye düşmesi gerekebileceğini göstermiştir.

Bunu bir bağlama oturtmak gerekirse, 0,32’lik bir gelir Gini’si bugün Norveç için hesaplanandan biraz daha düşüktür. Gerçekten de kapitalizmin son 150 yılı boyunca küresel gelir Gini katsayısı 0,65 ile 0,72 arasında seyretmiştir. Küresel gelir eşitsizliğinin otuz yıl içinde 0,32’lik bir Gini’ye düşmesi eşi benzeri görülmemiş bir durum olacaktır.

Ekonomik sistemimiz böyle bir değişimi gerçekleştirebilir mi?

Bu durum şu soruyu akla getirmektedir: Mevcut ekonomik sistem içerisinde herkese insana yakışır yaşam koşulları sağlamak ve ekolojik çöküşü önlemek mümkün müdür? Çalışmamızın verdiği mesaj, bu iddiaya oldukça şüpheyle yaklaşmamız gerektiği yönündedir. Ancak bunu göz ardı edemeyiz.

Belki ekonomi dünyanın zenginlerinin zengin kalmasına izin verecek şekilde değişecek, ancak zenginlerin enerji tüketimleri önemli ölçüde düşecek ve böylece enerji yoksunu milyarlarca kişiye insana yakışır yaşam koşulları sağlamak için yeterli enerji kalacak. Belki dünyanın toplam enerji arzı gerçekten sürdürülebilir bir şekilde arttırılabilir ve eşitsizliğe rağmen dünyanın en az enerji tüketenlerinin yeterli enerjiye erişmesi sağlanabilir. Ya da belki, ekonomimizde köklü bir dönüşüm gerçekleştirilerek, sürdürülemez büyümeyi kemikleşmiş eşitsizlik için yara bandı olarak kullanmayan, çok daha eşitlikçi bir yapıya geçilebilir. Cevap ne olursa olsun, hiçbir şey yapmadan mevcut durumu sürdürerek işlerin yürümeyeceği açıktır.

Joel Millward Hopkins, Leeds Üniversitesi’nde araştırmacıdır ve araştırmaları yenilenebilir enerji teknolojileri ve düşük karbonlu şehirlerden döngüsel ekonomi ve çevre politikalarına, küresel enerji kullanımı, insan refahı ve eşitsizlik arasındaki ilişkiyi incelemeye kadar uzanmaktadır.

Bu blog yazısı Şubat 2023’te Lancet Planetary Health dergisinde yayınlanan “Reducing global inequality to secure human wellbeing and climate safety: a modelling study” (İnsan refahını ve iklim güvenliğini sağlamak için küresel eşitsizliğin azaltılması: Bir modelleme çalışması) adlı makaleye dayanmaktadır.


Not 1: Joel Millward-Hopkins’in EADI blogunda 13 Mart 2023 tarihinde yayımlanan “Securing sufficient, sustainable energy for-all needs a massive reduction in global inequality” başlıklı yazısı Murat Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim

Not 2: Öne çıkan görsel,  Pexels – Pixabay

Kategori(ler): Akademik

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.