İspanya’da Temel Gelir Uygulaması
Benzeri neredeyse görülmemiş bir salgının dünya çapındaki etkilerini hâlâ yaşamakta olduğumuz bu günlerde, kötü haberlerin arasından beklenmedik müjdeler geliyor kimi zaman. İspanya’dan gelen bir haber, salgın sonrası dünya için bize umut veren nitelikte. Hükümet, koronavirüs pandemisinin sarstığı işçilere ve ailelere destek olabilmek için, cüretkâr bir program başlattı. Yürütmeye konulan program uyarınca ülkenin en yoksul ailelerine devlet tarafından düzenli yardım verilmeye başlandı. Ödeme, 15 Haziran’dan beri 850.000 hane halkına, aile başına aylık 1.015 € düşecek şekilde yapılıyor (Arnold, 2020). Bu, görünüşe göre sınırlı kapsamlı veya geçici bir plan da değil. Ülkenin Ekonomi Bakanı Nadia Calvino’nun yaptığı açıklamaya göre hükümet, temel gelir sisteminin “kalıcı bir araç” olmasını umuyor (Zeballos-Roig, 2020).
Bilmeyenler için açıklayalım; evrensel temel gelir (veya vatandaşlık geliri), bir devletin sosyal durumlarından veya hâlihazırdaki malvarlıklarından bağımsız olarak toplumun her bireyine bağladığı düzenli maaştır. Amaç, hiçbir vatandaşın parasız kalma korkusu olmaması ve tüm vatandaşların sadece toplumun bir üyesi olmaları nedeniyle erişebilecekleri asgari bir gelirlerinin olmasıdır. Savunucuları, temel gelirin yoksulluğun ve eşitsizliklerin azaltılmasına ve otomasyonunun işler üzerinde yarattığı olumsuz etkiler ile mücadeleye yardımcı olabileceğini ileri sürüyorlar.
Bazı Denemeler ve İtirazlar
Vatandaşlık gelirinin kısmi uygulaması yakın geçmişte Finlandiya’da yapılmış, Hollanda ve Almanya’da daha küçük çaplı denemeler uygulamaya konulmuştur (Ylikännö, 2020). Fakat şimdiye kadar hiçbir devlet tarafından tam olarak hayata geçirilmediği için bu fikir halen kuramsaldır. Yani etkileri ve olası sonuçları hakkında sadece tahmin yürütebiliriz. İspanya hükümetinin görece küçük çapta başlattığı proje, bu bakımdan bir deney niteliği taşıyor. Eğer ciddi ekonomik yan etkileri olmadan yürütmeye konulabilirse, bu proje Avrupa’daki ve dünyanın kalanındaki ülkeleri kendi temel gelir programlarını başlatmaları için cesaretlendirebilir.
Öte yandan, temel gelir düşüncesine bir dizi farklı itiraz söz konusudur. Bazıları, eğer her insan çalışmadan gelir elde edebilirse bunun insanları daha az üretmeye iteceğini ve ekonomiyi durgunluğa sürükleyeceğini savunur. Bu durumda, çalışmaya devam eden bireylerin ekonomiye katkıları kendilerine dönmek yerine daha az üretken diğer vatandaşlara gidebilir ki bu da teşvik edici bir fikir olmayabilir. Hemen her tür sosyal yardım programı, muhtemelen bu çıkışla karşılaşmıştır.
İnsanların içsel itkileri bir yana, evrensel gelirin ne kadar hayata geçirilebilir olduğu sorusu da var. Küçük bir ekonomi, kalabalık bir nüfusa anlamlı olacak kadar yüksek bir meblağı düzenli olarak ödemeyi kaldıramayabilir, özellikle hayat şartları pahalı ise. Bu durum, “rehavete teşvik” etkisinin sebep olacağı iddia edilen ekonomik durgunlukla daha da ciddileşebilir.
Temel Gelirden Yana Kanıtlar
Temel gelirin ekonomide durgunluğa yol açabileceğine dair endişeler anlaşılır olmakla beraber bu durumun gerçekleşmeyebileceğini gösteren pek çok kanıt var. Öncelikle, hayatını devam ettirecek kadar gelire sahip olmak kaçımız için yeterlidir ki? Pek çok insan hâlihazırdaki maaşlarıyla temel ihtiyaçlarını karşılayabilseler de daha yüksek hayat standartları veya sosyoekonomik güç için kazançlarını arttırmayı hedefler.
Bunun yanında, düşünen ve yaratan hayvanlar olarak, insanlar, zaten parasal getirisi olmayan pek çok faaliyette bulunuyorlar. Mali kazancın insanları yapıcı eylemlere iten tek itki olduğunu ileri sürmek oldukça dar bir bakış açısıdır. Maddi getirisi ya düşük ya da hiç olan hobi ve boş zaman faaliyetlerine her yıl ne kadar zaman ve para harcandığına bakarak bunu rahatlıkla görebiliriz. Bunun yanısıra, gönüllüler tarafından işletilen örgütlerin varlıklarını devam ettirip başarı sağlayabileceklerini on yıllardır biliyoruz.
Diğer yandan zorlu çalışma koşullarına sahip işlerin teşvik olarak sunabilecekleri para olmadan nasıl işçi çekebileceği sorusuna halen kesin bir yanıt verilebilmiş değil. Yaygın bir öneri bu tür işlerin çalışanlarda yarattığı maddi ve manevi yüke bağlı olarak daha yüksek ücretler sunmaları.
Ahlaki Kaygılar da Önemli
Ama toplumun her ferdini olmasa da çok büyük bir kesimini etkileyebilecek türden bir sistem söz konusu olduğunda ahlaki kaygılar da ekonomik kaygılar kadar önem taşıyor. Belirli miktarda paranın herhangi bir koşul olmadan halka dağıtılması o kadar sıra dışı bir öneri ki çoğu kişide bunun adil olup olmadığı sorusunu uyandırıyor. Bu paraya ihtiyacı olmayacak kadar yüksek gelirli bireylerin de bu uygulamadan faydalanabilmesi en başta uygulamanın ruhuna aykırı düşebilir. Peki, bu durumda kimin ihtiyaç duyup duymadığını nasıl belirleyeceğiz? Eğer bir sınır belirlenirse sistemin şu anki sosyal yardım programlarından ne farkı kalır? Her koşulda kapitalizmin desteklediği gelir eşitsizliğindense herkesin hayatta kalacak kadar parası olduğundan emin olmanın daha adil olduğu söylenebilir. Harcadığımız emeğin kesinlikle önemli bir payı olsa da ömrümüzde kazanabileceğimiz paranın önemli bir bölümü içinde doğduğumuz sosyoekonomik sınıf tarafından belirlenir – gelişmiş ülkelerin çoğunda bile. Toplumsal gelirin savunucuları her bireyin sağlığını ve refahını korumanın devletin en büyük önceliği olması gerektiğine inanır.
Temel gelir uygulamasının hayata geçirilmesinin ve yaygınlaşmasının önünde önemli engeller olsa da, genel geçer bir sosyal güvenlik fikrinin kapitalizmin yarattığı zararları gidermek için ne kadar gerekli olduğunun canlı örneklerini görmeye devam ediyoruz. Örneğin, Birleşik Devletler yılın ilk aylarında, pandeminin de önünü açtığı ciddi bir ekonomik krizle boğuşmasına rağmen yoksulluk oranını iki puan düşürmeyi başardı (Weissmann, 2020). Uzmanlara göre bunun sebebi hükümet tarafından darlık çeken ailelere yapılan iki geniş çaplı ekonomik desteğin toplamı. Sınırlı bir süre için devam etmiş olsa da bu tür bir yardım programının yarattığı etkinin dikkat çekmiş olması umut verici. Bu, hükümetlerin yoksulluğa karşı etkin bir biçimde savaşmak için yapabilecekleri daha çok şey olduğunu ve insanların kendilerini yönetenlerden daha iyisini beklemeye hakları olduğunu fark ettiklerini gösteriyor. Eğer yoksulluğa kalıcı olarak son vermek için bir şansları varsa, hükümetlerin sarf edeceği hiçbir çaba çok fazla değildir.