Türkiye Toplum Hizmetleri Vakfı (TOVAK), 25 yıllık bir vakıf. Vakfın kurucusu Prof. Dr. Tahir Özgü’nün sözlerinden aktararak söylersek, “Türkiye’nin kalkınmasında bir nokta olabilmek için kurulmuş; kimsenin değil, sadece ideallerinin olan bir vakıf.” Beni en çok etkileyen nokta, TOVAK’ın geleneksel ve sıradan bir hayırseverlik duygusunun yararlarını yeterli görmeyerek, çok daha geniş bir alanda etki yaratmaya dönük sabırlı ve istikrarlı çabaları oldu. Kuruluştan bu yana, eğitim alanındaki projelerin odağında olabildiğince çok sayıda insanın yaşamında olumlu değişimler yaratmak olmuş hep. Yani; TOVAK, olumlu sosyal etkileri büyütme fikrine bağlı kalarak, bu 25 yılı geride bırakmış.

Bu söyleşiyi, TOVAK Başkanı Ali Turan ile Vakfın Marmaris Turunç’taki tesislerinde gerçekleştirdik. İMECE, İşlik Okul, TOVAK Radyo projelerini konuştuk. Bunlardan başka, Ali Turan sosyal sorumluluk, gönüllülük, hayırseverlik olguları üzerine değerlendirmelerini de bizimle paylaştı. Diğer projeleri konuşmak üzere bir başka söyleşi için kendisinden söz aldık.

Vakıf Başkanı Ali V. Turan

 “… sosyal girişimci ruhumuz hiç değişmedi.”

 

Türkiye Toplum Hizmetleri Vakfı (TOVAK) ile yolunuz nasıl kesişti? Kaç yıldır TOVAK’tasınız?

Mesleğim İngilizce öğretmenliği, ancak mesleğimi hiç yapmadım. 1993 yılında Vakıf kurulduğunda, ben öğrenciydim. Vakfın kurucu başkanı olan Prof. Dr. Tahir Özgü Hoca ile akrabalık ilişkimizden dolayı vakfın ilk kuruluşundan bu yana çalışmalara dâhil oldum. Ancak yıllar içinde, kurum içerisindeki çalışmalarımızla, Tahir Hoca ile olan ilişkimiz, akrabalığın önüne geçti. Bugün halen aynı amaçlar uğruna birlikte çalışmaya devam ediyoruz.

O dönemde gönüllü olarak, evlerden kullanılmış eşyaları toplayıp, ihtiyacı olan köylere gönderiyorduk. Bu bizim yakın dostumuz Ebru Nurluoğlu’nun projesiydi. Daha sonra Ebru Nurluoğlu Acil İhtiyaç Projesi Vakfı’nı kurdu ve vakıf olarak devam etti. Fakat benim ilk gönüllü çalışmam bu proje kapsamındaydı. İstanbul’da Koşuyolu’nda bir öğretmenevi ve onun bir huzurevi vardı; Mustafa Necati Bey Öğretmen Huzurevi. Bir dönem arkadaşlarımla birlikte hepimiz haftanın belli günleri Huzurevine giderdik. Orada emekli olmuş ama huzurevinde yaşayan öğretmenlerle vakit geçirirdik. Yemeğine yardım ederdik, ilacını alsın diye yardım ederdik, sohbet etmeye çalışırdık. 

Daha sonra TOVAK 1995 yılında, kurucularımızdan Suat Ertem Bey’in satın alıp Vakfa tahsis ettiği İstanbul’daki dairede ofisini açtığında, orada düzenli olarak çalışmaya başladım. O günden beri de aktif olarak çeşitli düzeylerde görev aldım. Sekiz yıl önce Turunç’a taşınınca vakıftaki önce genel sekreterlik, sonra da başkan vekilliği olmak üzere görevlerimi de buradan devam ettirir oldum. Daha sonra Vakfın başkanlığı görevini de Tahir Hoca’nın talebi ve Kurultay’ın onayı üzerine üstüme aldım.

“Güven ve uyum temel çalışma prensiplerimizdir.”

 

TOVAK nasıl kuruldu?

Her şey Tahir Hoca’nın, Avrupa’daki Türklere Açıköğretim imkânı sağlamak için Almanya’da bulunduğu sırada, Doğubeyazıt’taki bir okuldan gelen yardım talebi ile başlıyor. Bu talep, etkili bir gönüllülük anlayışının, kurumlaşmış bir biçimde daha başarılı olacağına inanan bir insan olan ve o yüzden de, ömrümün son kırk yılını kooperatif, dernek, vakıf yoğunluğu içinde geçiren Tahir Hoca’yı bu çalışmayı kurumsal olarak yapmak gerektiğine inandırdı ve Almanya’da ve Türkiye’de birer sivil toplum kuruluşu kuruldu. Alman yasalarına göre kamu yararına çalışan tüzel kişiliğe sahip TOVAK e.V. (1988 yılında “Anadolu Bildungverein e. V.” olarak kurulmuş ve daha sonra TOVAK adını almıştır.), Türkiye’deki TOVAK’tan önce kuruldu.

Türkiye’de ise vakfın kuruluş tarihi 1993. İlk kuruluş yıllarında ‘Eğitim Gönüllüleri’ projesiyle okul onarımları yapılıyordu. Çok kısa zamanda toplanan bir kaynakla, Doğubeyazıt’taki okulun ihtiyaçları giderildikten sonra, Eskişehir’in köylerinde iki sene içinde yaklaşık 200 okulun onarımı yapıldı o yıllarda.

O zaman Tahir Hoca Anadolu Üniversitesi’ndeydi. Yılmaz Büyükerşen Hoca’nın rektör olduğu dönem. Olağanüstü başarılı bir pilot proje uygulandı orada. Onun üzerine bu çalışmaların gerçekten yürüyeceğini gördük. Daha sonra, Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın adı bu proje dolayısıyla Tahir Hoca tarafından önerilmiş ve kabul görmüştür. Bizim vakıf da zaten kurulmuştu; biz ondan sonra Türkiye Toplum Hizmetleri Vakfı olarak devam ettik faaliyetlerimize.

UMA-Bahçe

Vakıf nasıl yönetiliyor?

Vakıflar biliyorsunuz, demokratik kuruluşlar değildir. Dernekler demokratiktir ama vakıflar değildir. Vakıfların daha kolay yönetilmesi ve yaşaması bu yüzdendir esasında. Bir de şöyle bir şey var derneklerde her üye söz sahibidir ancak vakıflarda üyelik yok. Mütevelli Heyeti üyesi olabiliyorsunuz. Son zamanlarda değişmediyse bildiğim kadarıyla vakıflara resmi olarak üye kaydedilemiyor. Bu anlamda derneklerden farklı. Aslında bir ölçüde üyelik olabilmesi gerekli bence.

Biliyorsunuz, vakıflar kurulurken bir amaç ve o amaç için gerekli mal varlığı ortaya konulur ve vakfın kuralları belirlenir. Mesela TOVAK’ta yönetim kurulu yoktur. En üst organ olarak Kurultay var. Kurultay, başkanı seçiyor veya görevden alabiliyor; yani etkili. Ancak icra organı değil. Başkan karar alma konusunda tek başına yetkili. Vakfımızın ilkeleri arasında özellikle birbirine güven ilkesi yer alır. Güven ve uyum temel çalışma prensiplerimizdir.

“… eğitim ve toplum hizmeti anlayışını kaynaştıran, memleket için özellikle iyi ve faydalı olduğuna inandığımız bir iş varsa, girmekten kendimizi alıkoyamıyoruz.”

 

Kuruluştan bu yana 25 yıl nasıl geçti?

Türkiye’de eğer bir holding vakfı değilse, sivil toplum kuruluşları hep zorluklarla, mücadeleyle yaşarlar. Biz de çevremizde bizler gibi duyarlı olan insanlarla birlikte herkesin kendi imkânları ölçüsünde katkı koyması ile bugünlere geldik. Bizim vakfın bir tane amacı yok, çok geniş bir amaç yelpazesi var. Bu yüzden de çalışma alanlarımız çeşitli. İçinde eğitim ve toplum hizmeti anlayışını kaynaştıran, memleket için özellikle iyi ve faydalı olduğuna inandığımız bir iş varsa, girmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Bu sosyal girişimci ruhumuz hiç değişmedi.

“… bilim, kültür ve sanat eğitimi alanında çalışma yapmak isteyen hemen hemen her kuruma ev sahipliği yapıyoruz.”

 

Bugün bizi Vakfınızın Uluslararası Marmaris Akademisi’nde, UMA’da konuk ediyorsunuz. Turunç’ta müthiş bir doğanın içinde, mütevazı ancak çok iyi tasarlanmış ve son derece işlevsel bir tesisteyiz. UMA nasıl kuruldu?

UMA

Akademiyi burada Turunç’ta açma sebebimiz, insanları, özellikle de yurtdışından gelecek olanları buraya çekebilmekti. 1995 yılında Marmaris’teki bu eğitim merkezinin arsasını almıştık. İnşaata başladık ve tabi yorucu birkaç yıl geçti bizim için, çünkü kısıtlı imkânlarla büyük şeyler yapmaya çalışıyorduk. Yapıldı ortaya çıktı çok şükür. O sırada buranın oluşmasına ağırlık verdiğimiz için okul onarımlarını biraz aksattık. UMA’yı 1997’de tamamlayıp hizmete açtık.

Marmaris Akademisi gerçekten, hele ki ilk kurulduğu yıllarda Türkiye’de benzeri olmayan bir yerdi. Şu anda bile tam anlamıyla böyle bir yer olmadığını zannediyorum. Bir kere konum itibariyle Türkiye’nin en güzel noktalarından birinde bulunuyor.

“Tanındıkça burası eminim daha çok talep görecek.”

Kuruluş döneminde bir yaz akademisi olarak açılmıştı. Türkiye’den ve dünyadan birçok kıymetli sanatçı atölye çalışmaları ya da düzenledikleri çeşitli kurslarla buradaki çalışmalara katıldılar. 2000’li yılların sonundan başlayarak buradaki çalışma alanlarının kapsamını biraz daha genişlettik.

Vakfın bünyesinde Prof. Dr. Tuğrul Hakioğlu başkanlığında bir fizik enstitüsü (ITAP) kuruldu. Tuğrul Hoca’nın katılmasıyla pozitif bilimler alanında önemli çalışmalar gerçekleştirildi. Uluslararası konferanslar, bilim kampları yapıldı. Bununla birlikte bilim, kültür ve sanat eğitimi alanında çalışma yapmak isteyen hemen her kuruma ev sahipliği yapıyoruz o zamandan beri.

UMA-Destekçi İsmini Taşıyan Odalar

Grup etkinlikleri için 50 yataklı tesisimizde konaklama ve restoran hizmeti sunuyoruz. Misafirlerimiz tesiste, atölyeleri, tam teşekküllü seminer salonlarını, açık amfi tiyatrosunu, fotoğraf/video stüdyosunu ve açık yüzme havuzunu kullanabiliyorlar. Buraların mevsimini biliyorsunuz. Nisan’dan Ekim sonuna kadar zaten muhteşem bir dönem geçiyor. Kışı ayrı güzel ama tabi dış mekânları kullanma durumları sınırlanıyor. Gerçi doğa yürüyüşleri yapılabilir ama tekne gezintisi olamıyor mesela. Buraya gelen grupların hemen hepsi çevreyi de görmek istedikleri için muhakkak bir tekne gezisi yaparlar.

“… yurt dışından gelen birçok aydın, sanatçı ve akademisyeni birer Türkiye dostu haline getirmeyi başardık.”

Yıllar içinde çokça uluslararası programa ev sahipliği yaptık, dostluklar gerçekleştirdik. KU Leuven Üniversitesi’nden ya da Almanya’daki üniversitelerden gelen lisans ya da lisansüstü öğrencileriyle olduğu gibi… Fakat bunun dışında da yurt dışından gelen birçok aydın, sanatçı ve akademisyeni birer Türkiye dostu haline getirmeyi başardık. Bu insanların sayısının az olduğunu düşünmeyin hiç. Birkaç bin insandan söz ediyoruz. Bu nedenle UMA’nın Türkiye için önemli bir tanıtım merkezi olduğunu düşünüyorum.

İnstagram/TOVAK İşlikleri

Aynı zamanda da ülkemizde pek olmayan eğitim, yani akademik eğitim dışında bir eğitim verebilecek bir yer olarak bakıyorum buraya. Çocuklarımıza bilim kampları düzenliyoruz ki bu bilim kamplarını ya da herhangi bir matematik kampını otelde yapmanıza imkân yok. Yapsanız bile aynı verimi alamazsanız. Çünkü otelde o sırada, biri havuza giriyor, biri başka bir şey yapıyor, bir tarafta müzik çalıyor. Fakat buraya bir bilim kampına ya da matematik kampına bir grup geldiği zaman; biz o grubun, o öğrencilerin ihtiyaçlarına uygun bir eğitim ortamı sağlıyoruz. Doğanın içinde, şehre yakın ama dışında, her türlü teknoloji ve eğitim malzemesinin olduğu sınıflar ile…

Tabii bir vakıf dışında bir ticari kurumun, kâr amacı gütmeden, böylesi bir turizm merkezinde bütün bir tesisi eğitime tahsis etmesi düşünülemez. UMA’nın %50’sini oluşturan eğitim alanlarını, örneğin otel odasına çevirmek daha kârlı olabilir. Ancak burası kâr amacıyla kurulmuş değil, amaçları doğrultusunda yine topluma hizmet anlayışıyla çalışan bir bilimsel, kültürel ve sanatsal faaliyetlere tahsis edilmiş bir eğitim ve uygulama tesisi. Örneğin aile bilim kamplarımızda deney imkânları sağlıyoruz, güçlü bir teleskopumuzun olduğu gözlemevimiz var, çok amaçlı atölyelerimiz, dersliklerimiz, açık amfi tiyatromuz ve hatta TV stüdyomuz var.

“… bir vakıf dışında bir ticari kurumun, kâr amacı gütmeden, böylesi bir turizm merkezinde bütün bir tesisi eğitime tahsis etmesi düşünülemez.”

UMA-Amfi Tiyatro

Kaç çocuk bu şekilde bilim kamplarınıza gelmiştir bugüne kadar?

Yüzlerce. Birçoğu aileleriyle geliyor zaten. İnsanlar kamp kelimesini duyunca zannediyorlar ki çadıra gidiyorlar. Buraya geldiklerinde inanamıyorlar böyle bir yer olduğuna. Biz de elimizden geldiğince onlara iyi hizmet vermeye çalışıyoruz.

Ama ne yazık ki bizim Akademi çok tanınan bir yer değil Türkiye’de. Birçok üniversite, birçok kurum seminer, konferans ya da eğitim çalışmalarını otellerde yapıyor. Hâlbuki onlar bu derece donanımlı ve eğitime uygun yerler değil. Tanındıkça burası eminim daha çok talep görecek. Yine de 97’den beri burası bir türlü yaşıyor.

“Aslında bilindik bir üsttenci yardım mantığını, eşitlikçi ve karşılıklı bir yardımlaşma ve/veya dayanışmaya dönüştürmeye çabalıyoruz.”

 

Vakfın kurulmasından önce ‘Eğitim Gönüllüleri’ olarak başlayan faaliyet, sonra İMECE projesi olarak devam etti ve hâlâ ediyor. Vakfınız İMECE’yi gözbebeği olarak adlandırıyor. İmece neden bu kadar önemli?

Biz gerçekten gözbebeğimiz olarak bakıyoruz İMECE’ye. İMECE esasında tek başına bir yardım projesi değil. Bugün maalesef kaybettiğimiz, birlikte beraberce bir iş yapma duygusunu yeniden yaratmaya yarayan bir proje. Kültürümüzde olan bir şey yani. Şunu söyleyeyim; imecenin ne olduğunu bilmeyen genç öğretmenlerle karşılaştık. Bugün kent kültüründe pek şahit olmadığımız, kırsalda da giderek zayıflayan ama kökleri sağlam, bir yerel dayanışma örneğidir. Bu dayanışmacı anlayışı hayatın her alanına yaymanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Üzülerek ifade etmeliyim ki ülkemizin bugün en temel sıkıntılarından biri birliktelik. Sevgi, saygı ve dayanışmayla bir araya gelebilsek çözülmeyecek sorunumuz yok. İMECE projesinin felsefesi bu.

“İMECE esasında bir eğitim projesi.”

İMECE esasında bir eğitim projesi. Burada yaptığımız okul onarımları, eğitimin bir aracı. Bu aracı kullanarak, insanlarda birlikte ve beraber çalışırsak, başarabiliriz duygu ve düşüncesini yeniden yaratmak istiyoruz. Yardım ve yardımlaşma olgusunu da yeniden ve bu sefer hak temelli örmeye çalışıyoruz. Aslında bilindik bir üsttenci yardım mantığını, eşitlikçi ve karşılıklı bir yardımlaşma ve/veya dayanışmaya dönüştürmeye çabalıyoruz.

Nasıl uygulanıyor derseniz: Çok kıymetli destekçilerimiz var. Biz esasında insanlara yardım çağrısı ya da bağış çağrısında bulunmuyoruz. Bizim amacımız insanlara yurttaş sorumluluklarını hatırlatmak ve bu perspektiften hareketle göreve davet etmek. Bu davete sağ olsunlar icabet eden pek çok dostumuz oldu, oluyor. Onlarla birlikte, onların sağladığı kaynaklarla maddi desteğe ihtiyacı olan okulları tespit ediyoruz ve bu okullarla görüşüyoruz. Şartımız şu: Bu gelen maddi kaynakla sadece malzeme alımı yapılacak. Gereken işçiliği yöre halkı, öğrenciler, veliler, köylüler, yakın çevrede üniversite varsa üniversite öğrencileri sağlıyor. Onlarla birlikte yapılıyor bu onarımlar. Ve hatta okula gönderdiğimiz bir taahhütnamemiz var. Her ne kadar formalite gibi görünse bile bir farkındalık yaratıyor. Bu taahhütnameyi aldıktan sonra, öğretmenler müdür imzalıyorlar; biz de okul aile birliği hesaplarına bağışın önce yarısını gönderiyoruz.

“Bugün maalesef kaybettiğimiz, birlikte beraberce bir iş yapma duygusunu yeniden yaratmaya yarayan bir proje.”

İş başlıyor, onarımların bitmesine yakın ya da bittikten sonra İMECE öncesi ve sonrasının fotoğraflarını bağışçılarımıza gönderiyoruz. Neler yapıldı, nasıl yapıldı bütün bu bilgileri bağışçıya bir teşekkür mektubu ile birlikte iletiyoruz. Bu aşamada bağışın kalan kısmı da aktarılıyor. Bu gerçekten ateşleyici bir bütçe oluyor. Çok büyük bir bütçe değil, gerçekten bir okulu kurtaramayabilir tek başına. Ama bu biraz okul müdürünün işe sarılmasıyla da bağlantılı. Genelde imece çok güzel geçiyor zaten ama bazı yerlerde müthiş geçiyor. Çünkü o zaman, müdür belediyeye gidiyor bir şey söylüyor, nalburdan gidiyor bir şey sağlıyor, farklı yerlerden bir şeyler sağlıyor. Köyün muhtarı, imamı katılıyor. Bazen bu ateşleyici bütçeyle neredeyse okulu yeniden yapıyorlar. İMECE’nin sınırlı bütçesi, gönüllülerin çalışmaları ivme kazandırıyor. Bunu değerlendirecek olanlarda daha büyük etki yaratıyor tabi.

Prof. Dr. Mustafa Pilevneli’nin Çalışması

Şimdi şöyle kabaca bir bakarsak; okulun idarecileri, öğretmenleri, öğrenciler, veliler, çevredeki esnaf, köyse köylüler, oradaki ileri gelenler, yakındaki bir üniversiteden öğrenciler gitmişse o öğrenciler, üniversitenin idari kadrosu, ilgili öğretmenler, o bölgedeki öğrencilerin velileri ile muhatap oluyorsunuz. Çok geniş bir kitleye bir mesaj veriyorsunuz böylece. İMECE aslında mesajınızı çok daha büyük bir kitleye ulaştırmanın bir aracı.

Bunları yazan mektuplar alıyoruz. Hatta bizim İMECE sitesinde tanıtım videosu var orada görebilirsiniz. Bir tanesinde şöyle diyor: “Adamlar ta İstanbul’dan bizi bulmuşlar, bir şeyler yapıyorlar, siz buradan katılmıyorsunuz!”

“İMECE aslında mesajınızı çok daha büyük bir kitleye ulaştırmanın bir aracı.”

Bu gerçekten harekete geçiriyor insanları. O yüzden İMECE hem felsefesi hem eğitim uygulaması olan aynı zamanda da her katılımcıya ayrı faydası olan bir proje. Maddi olarak bir eğitim ortamının da güzelleştirilmesi de iyileştirilmesi de zaten hepimizin isteyeceği bir şey. Bir olaydan, bir eylemden birçok fayda çıkarmaya çalışan bir kurumuz, genelde öyle çalışıyoruz. İşte İMECE bir şeyden çok fayda çıkan projelerden biridir.

“Çünkü İMECE… “çalışırsak kurtuluruz” duygusunu besler, umut eğitimi yaratır. Çünkü İMECE, yeni yetişen kuşaklarda sosyal sorumluluk anlayışını geliştirir… Ve hatta İMECE, yetişkin hayırseverlere de nasıl daha iyi bir hayırsever olunabileceğine ilişkin örnekler üretir. Yani; bir anlamda hayırseverlik eğitimi de yapar.”

Prof. Dr. Tahir Özgü, TOVAK Dergi, Haziran 2016

UMA-Stüdyo

İMECE projesinde, pek çok kurum ve kişiyi ortak bir amaç etrafında bir araya getiriyorsunuz. Böyle çok katılımcı ve paydaşın olduğu bir projeyi yönetmek zor değil mi?

İMECE daha çok İstanbul ofisimiz tarafından yürütülüyor. Ağırlıklı olarak İMECE projesinde çalışan arkadaşlarımız var. Gerçekten çok isteyerek yapıyorlar bu işi, projeyi benimsemiş olan insanlar, Ünal Ataman ve Nil Yalçınkaya. Esasında Vakfın bünyesinde çalışan herkes gerçek bir vakıfçıdır bizde. Ben şuna inanıyorum: Bu tür işler maaşla yapılmaz. Bunu ancak gerçekten inanıyorsanız, başarılı bir şekilde yapabilirsiniz. Çünkü birçok zorluğu var.

Yani İMECE projesini uygularken tabi biz farklı bir şey yapıyoruz. Biz zor olanı seçiyoruz. Yerleşmiş, kemikleşmiş olan bazı anlayışları yıkıp, yerine doğru olduğuna inandığımız şeyleri vermek istiyoruz. Yardımı yöre halkına verirken bir yandan da insanlara bunun bir yöntemi olması gerektiğini göstermek istiyoruz. Yardım sadece bir ekmeği aldınız, verdiniz bitti değildir. Nasıl bir fayda sağlayacak, geri dönüşü nasıl olacak, sürdürülebilirliği var mı? Bağışçıya bunu anlatıyoruz ondan sonra okul yönetimine yöre halkının okul onarım/yenilenmesinde çalışacağını söylüyoruz. Bazı yerlerde müdürler bunu organize ederken zorlanıyor.  Ülkemizde maalesef ‘bana ne’ diyenler var. ‘Niye ben yapıyorum’, ‘canım devlet yapsın’ diyenler var. Hiçbir şey yapmadan akıl veren insanlar var.

O yüzden birazcık zor bir alanda çalışıyoruz ama biz memnunuz, yani çok zorlanmıyoruz bence. ‘Bana ne’ demeyen dostlarla birlikte severek yapıyoruz gerçekten, çünkü doğru iş olduğuna inanıyoruz.

“Yardım sadece bir ekmeği aldınız, verdiniz bitti değildir.”

 

UMA’yı kurarken okul onarımlarını biraz aksattığınızı söylemiştiniz. Tekrar ne zaman başladı İMECE?

İnstagram/TOVAK İşlikleri

Esasında çok ilginç bir şeydir bu da. Uzunca bir ara oldu. Başka şeyler yaptık aslında bu arada ama çok vakit alır anlatmayayım onları. Bitlis, Hizan’a bağlı Ballıca Köyü’nden müdür yetkili öğretmeni Aytaç Koç’tan gelen mektup, diğer şeyleri bir kenara bırakıp tekrardan İMECE’ye dönmemize vesile oldu. Tahir Hoca ve bizim kurucularımızdan Ali Üstay Bey Robert Koleji’nden yatakhane arkadaşıdırlar. Biz tam bu çalışmalara yeniden başlamışken, bir gün Ali Bey buraya yine Robert Koleji’nden yatakhane arkadaşı olan Andre Dimitris ile geldi. Andre Modalı bir Rum ve Amerika’da yaşıyor. Üniversiteden sonra Amerika’ya yerleşmiş. Maddi olarak varlıklı bir insan olmuş fakat Türkiye’yle olan bağlarını hiçbir zaman bitirmemiş. Ali Bey ile birlikte binayı gezdiler, burada yaptığımız faaliyetleri anlattık. Gözlemevini gördüler. Bu arada Gözlemevi de Ali Üstay Bey’in katkısıyla yapıldı.

Andre dedi ki: “Ya çok müthiş şeyler yapıyorsunuz ama ben en çok İMECE’ye takıldım. Buradan Tahir Hoca’yı bir arayalım.” Almanya’yı aradık: “Tahir, ben çok etkilendim İMECE projesinden. Amerika’ya döner dönmez 100 okulun onarımını üstleniyorum.” dedi. Gerçekten de döner dönmez o zamanın parasıyla 100.000 Dolar mı 90.000 Dolar mı böyle bir miktarı bize hemen gönderdi. Biz bu birikim sayesinde hızla başladık. Çok güzel çalışmalar yaptık gerçekten. Andre’yi hastalığı sonucunda maalesef kaybettik. Türkiye’de yaşamış ve Türkiye’yi çok seven bir insandı. Hatta ölmeden önce, rahatsızlığını biliyordu, Tahir Hoca’ya Türk vatandaşı olmak istediğini söyleyince, Hoca ona epeyce bir yardımcı oldu ve ölmeden önce Türk vatandaşı oldu yeniden.

“ ‘Bana ne’ demeyen dostlarla birlikte severek yapıyoruz gerçekten, çünkü doğru iş olduğuna inanıyoruz.”

UMA-Derslik

İMECE’ye gönül veren diğer bir dostumuz Füsun Uzuner, her sene sekiz okulun onarımını şahsi olarak üstleniyor. General Elektrik var, başka kurumlar, kişiler var tabi hepsinin adını burada söylemem mümkün değil. Bizim bu işleri yapmamızı sağlayan bir kurum var: DenizBank. DenizBank, TOVAK’ın bu işleri yapabilmesine imkân sağlamak için İMECE’ye destek oluyor İMECE’nin ana destekçisi. Gerçekten çok inanarak destekliyorlar. Amaç ve ideal ortağı olan bu tür kurumların katılımıyla biz de işte elimizden geleni yapıyoruz.

Bugüne kadar kaç okula ulaştınız?

Sekiz senede 333 okula ulaştık. Türkiye’nin hemen hemen her yerinde, bölge gözetmeksizin ihtiyacı olan her yerde, bu onarımları yapıyoruz.

“… mümkünce birçok farklı şekilde şekillerde imeceyi uyguluyoruz.”

 

Okulları siz mi buluyorsunuz yoksa onlar mı size başvuruyor?

Değişiyor. Biz Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile bu görüşmeyi yaptığımızda baya bir kalabalık liste vermişlerdi. İlk yıllarda o liste üzerinden gittik. Sonra bizi bulan okullar oldu. Biz bazı okulları bulduk. Daha önce İMECE yaptığımız okullar, daha sonra tekrar geldiler, tekrar yaptık.

Turunç’taki İMECE çalışması uluslararası nitelikte olmuştu.  Üç sene üst üste yurtdışında yaşayan özellikle Almanya’da doğmuş Türk çocukları,  Alman öğrenciler ve Türkiye’deki üniversite öğrencilerini Marmaris’teki bu merkezimizde buluşturduk. Onlara on günlük Türkiye oryantasyonu sağladık. Bu program için gelen hocalarımız Türk kültürü, tarihi, ekonomisi, siyaseti konularında seminerler verdiler. Aynı zamanda tekne gezileri,  çevre gezileri düzenledik. Bu on gün içinde de en az üç gün boyunca yakın yerlerde İMECE projesi uyguladık onlarla. İlk yıl, Turgut Köyü’ndeki okul onarımında çalıştı bu gençler birlikte. İkinci sene, Turunç İlkokulu’nun onarımında çalıştı ayrı bir grup. Sonraki grup ise Söğüt İlkokulu’nda boya badana yaptı. Üç sene üst üste farklı gruplarla uluslararası İMECE projesi uyguladık. Burada Leuven Üniversitesi öğrencilerinden söz etmeliyim. Onlar her sene gelmeden önce bir fon yaratırlardı ve İMECE projesi için bize kaynak verirlerdi. Bir okulun onarımı her sene onların verdiği bağışla yapılırdı.

Bu da hem uluslararası dostluk geliştirmek adına hem de imecenin kendi diğer faydaları adına çok güzel bir çalışma oldu. Bu gelen gençler kendi aralarında iletişim kurdular, bölgeye fayda sağladılar. Yani imeceyi bir tek şekilde bırakmıyoruz, mümkünce birçok farklı şekilde şekillerde imeceyi uyguluyoruz.

“Biz her projemizde ‘bir sıfırdan büyüktür’ inanışıyla yola çıktık.”

 

Eğitim konusundaki çalışmalarınızın İMECE projesi ile sınırlı kalmadığını biliyoruz. Örneğin Türkçe eğitimi konusunda uzaktan eğitime yönelik materyaller hazırladınız ve TOVAK Radyo’yu kurdunuz. Biraz bunlardan söz eder misiniz?

Eğitim artık biliyorsunuz örgün eğitimin dışına çıktı. Önce açık öğretime döndü, sonra adı e-learning oldu. Fakat biz bugün inanıyoruz ki ne sadece örgün ne sadece uzaktan eğitim. Çok ortamlı eğitimin önemini gördük. Çok ortamlı eğitim, çocukların ya da eğitim alacak kişilerin gerektiği kadar örgün eğitimde olup eğitimin geri kalan kısmını online yani internet üzerinden yararlanarak yapmaları. Teorik kısmını mesela internet üzerinden yapıp, uygulama ve pekiştirme kısmı çok kısa bir dönemde bir araya gelerek verilebilir. O zaman niçin herkesi sınıflara kapatalım?

UMA-Sanatçıların Çalışmaları

Eğitimin en azından yapılabilir kısmını çok ortamlı eğitimin e-learning kapsamında yapmaya, geri kalan pekiştirme olsun, uygulama olsun ya da değerlendirme olsun bu kısımların da hangileri zaruriyse onları da örgün eğitim kısmıyla çözmeye inanıyoruz. Biz her projemizde ‘bir sıfırdan büyüktür’ inanışıyla yola çıktık. Bir sıfırdan büyüktür, yani ne yapabilirsek, ne kadar fayda sağlayabilirsek o kadar iyi. Avrupa’da yaşayan Türk çocukları var ve Türkçelerini kaybetmek üzereler. Vakfımız yıllarca Avrupa’da yaşayan Türkler ile Türkiye arasında bir köprü de olmaya çalıştı.

Muğla Üniversitesi ile birlikte Türkçe eğitim videoları hazırladık. Bu kapsamda ilkokul düzeyi için hazırlanan yaklaşık yüz küsur eğitim videosu Vakfımızın TOVAK Akademi internet sitesinde yer alıyor. İlkokul çocuklarının ilgisini çekecek şekilde kuklaların da kullanıldığı videolar ve bir kısım da öğretmenler eşliğinde verilmiş temel dersler var. Oradaki çocukların Türkçelerini biraz daha geliştirmelerine imkân sağlamak üzere hazırlanmış bilgiler. Yalnızca Türkçe değil, sosyal bilgiler de var esasında ama bunların her biri dillerini geliştirmek üzere tasarlanmış dersler.

“Vakfımız yıllarca Avrupa’da yaşayan Türkler ile Türkiye arasında bir köprü de olmaya çalıştı.”

TOVAK Radyo da esasen da böyle ortaya çıkmış bir proje. TOVAK Radyo esasında internet üzerinden yayın yapan bir radyo. Ve özellikle de Avrupa’da yaşayan Türkleri hedef aldık. Ama radyo yayıncılığı, program üretmek kolay bir şey değil. Buna nasıl başlarız diye ilk planlamaları yaparken projemizin fikir babalarından olan Orhun Şemin Bey’in önerisini izledik.

TRT Radyo’nun elinde MEB ile birlikte yıllar boyunca ürettiği eğitim programları var; çok kaliteli yayınlar, hem Türkçesi çok iyi, hem içeriği çok iyi. Bu içerikler artık arşivlerde duruyor, 40 yıllık bir emek ve birikim kaybolmaya yüz tutuyor maalesef. MEB’e başvurduk, yaklaşık 600 saatlik program seçtik. MEB kabul etti, arşivlerden çıkartarak bize onları verdiler. Belirli bir yaşın üzerindeki hemen hemen herkesin zevkle, nostaljik olarak hatırlayacağı fakat yeni ilk defa dinleyenlerin de hayranlıkla izleyeceği programlar var bunların içinde. Özellikle Avrupa’da, bunlara bugüne kadar hiç ulaşmamış yalnızca çocuklar değil, gençler ya da belki orta yaş için de ilginç olabilecek şeyler var programların içinde. Biz de böylece projeye 1-0 önde başladık.

Şu anda yayın yapıyoruz. Şimdi kendi içimizde hem Almanya’da hem Türkiye’de yayınları nasıl geliştiririz, stüdyo kurabilir miyiz, kimlerle bu üretimi yapabiliriz, yeni üretimi nasıl yapabiliriz konularında çalışmaları devam ettiriyoruz.

 “İşlik Okul, okuma imkânı bulamayan, fakat okumak isteyen ama aynı zamanda da bir meslek sahibi olmak isteyen gençlere yönelik bir proje.”

 

Yakın gelecek için tasarladığınız ya da ön hazırlıkları yapılmış olan projeleriniz var mı?

Henüz başlangıç noktasında olmakla birlikte adı ‘İşlik Okul’ olan bir projemiz var. İşlik Okul, okuma imkânı bulamayan, fakat okumak isteyen ama aynı zamanda da bir meslek sahibi olmak isteyen gençlere yönelik bir proje. Çocuk meslek edindirmeye yönelik ortamlarda çalışırken, yani bir meslek öğrenirken aynı zamanda akademik eğitimini de devam ettirmesi için açık liseye kaydoluyor.

UMA-Çok Amaçlı Derslik

Çünkü biz bu projede çocuklar meslek öğrensin ve okumayı bıraksın istemiyoruz. Eğer çocuk okumak istiyorsa, bu imkânı kaybetmesin. O yüzden de liseyi bitirmesini hatta üniversiteye gitmesini destekliyoruz. Proje başladığında bunu bir şart olarak koşacağız, yani çocuklar mutlaka meslek eğitiminin yanında akademik eğitimine de devam etsinler. Gönüllülerimiz sayesinde de bu çocukların akademik eğitimlerine de destek olmaya çalışacağız tabi ki. Yani tek başlarına bırakmayacağız. O zaman yapabiliyorsak eğitim programları ile gönüllü öğretmenlerimiz eşliğinde online eğitim ile çocuklara destek olarak liseyi bitirmelerini sağlayacağız.

Daha sonra üniversiteye girmelerine de çalışacağız. Ama aynı zamanda da bir meslek sahibi olmalarına da çalışacağız. Bu esnada öğrencilerin resim, müzik ya da edebiyat mutlaka bir hobisi olmasını istiyoruz. Yatkın olduğu, yeteneği olduğu bir alanda hobi sahibi olmasını istiyoruz. Bunun yanında sosyal sorumluluk sahibi bir genç olarak yetişmesini istediğimizden, olmazsa olmaz bir şey de mutlaka sosyal görevlerde de çalışmasını şart koşacağız. Örneğin bu öğrenci İMECE projesinde çalışabilir. Bulunduğu ilin güzelleştirilmesinde, temizlenmesinde, herhangi bir başka sivil toplum kurumunun faydalı gördüğümüz başka bir projesinde de çalışabilir. Ama mutlaka ve mutlaka bir sosyal sorumluluk projesinde çalışarak iyi yurttaş olmanın stajlarını yapmasını istiyoruz.

“Bugün sosyal sorumluluk bilinci olmayan gençlerin yetişmesi eğitim değildir aslında.”

 

Peki, işlik nerede olacak?

İlk işliğimizi esasında Bodrum’da başlattık. Gündoğan’da bir cam atölyesi devraldık. Bu cam atölyesinin ağırlıklı olarak bu okulun vakfiyesi olacağına inanıyoruz. Şu anda bu bir ticari işletme esasında. Fakat bu eğitimler başladığında ilk uygulama yerlerinden birisi orası olacak. Daha sonra çeşitli meslek dallarında marangozluk olabilir, elektronik ya da başka dallarda gelişeceğini umuyoruz. Proje aşamasında geçtiğimiz Mayıs ayında Turunç’taki UMA’da geniş katılımlı bir çalıştay düzenledik. Alanında tecrübe sahibi birçok hocamız geldiler. Şu an bir yandan projelendirme çalışması yürüyor bir yandan da Bodrum’daki atölyemizde Ebru Erol ve Edebali Akdeniz adında iki gönüllü dostumuzun yönetiminde atölyede çalışmalar başladı. Atölyenin yaşaması ve vakfiye olabilmesi için üretim devam ediyor.

“İnsanlar bireysel davranışlarının toplumsal sonuçlarını göremiyorlar.”

 

Bütün projeleriniz eğitimi geniş bir bakış açısı ile ele alıyor. Türkiye açısından eğitim neden temel sorun?

Bizce ülke olarak sorunumuz temel olarak yoksulluk ve sosyal adaletsizlik, Biz bu sorunun çözümünde kendimize başlangıç noktası olarak eğitimi aldık. Çünkü herkesin söylediği gibi eğitim çok önemlidir. Eğitim önemli ama eğitim nasıl olacak? Ancak yalnızca akademik eğitim yeterli değil.

Prof. Dr. Mustafa Pilevneli’nin Çalışması

“Yoksulluğu ve dengesizliği kuşatıp yok edebilmemizin tek çaresi, bilgi, beceri, istek ve ahlak yönünden bunu başarmaya elverişli bir insan gücü envanterine sahip olmaktır. Bunun da tek çaresi eğitimdir… Ama işin istekli, ahlaklı ve toplumsal sorumluluk duygusuna sahip, insan yetiştirme boyutunu hemen hemen hiç dikkate almıyoruz.”

Prof. Dr. Tahir Özgü, TOVAK Dergi, Eylül 2017

Bugün sosyal sorumluluk bilinci olmayan gençlerin yetişmesi eğitim değildir aslında. Çok iyi bir mühendis, çok iyi bir doktor aynı zamanda iyi bir yurttaş anlamına gelmiyor. İyi bir yurttaş olmak farklı bir şey. Biz meseleye biraz böyle bakıyoruz. Eğitimin içinde bugün maalesef kaybettiğimiz bazı değerlerin yeniden kazandırılması da olmalı. Yalnız başına sosyal sorumluluk yeterli olmaz; aynı zamanda çocukların bir hobisinin olması, resme, müziğe, sanata ilgili ya da en azından bilgili olması gerekir. Bunun için çalışıyoruz.

Ülkemizde kaybettiğimiz şey şu. İnsanlar bireysel davranışlarının toplumsal sonuçlarını göremiyorlar. Bu çok önemli. Bu çevre bilincinde de başka konularda da çok önemli. Vergi vermek neden önemlidir? Ya da arabadan attığınız bir pet şişenin neye yol açacağını neden düşünmelisiniz? Bu bilinci insanlara kazandırmak esasında en önemlisi. Sadece üniversite eğitimiyle olmuyor. Akademik olarak iyi bir eğitim vermek ülkenin kalkınmasına yeterli değil.

“… tek başına bir hayırseverlik değil, gerçekten sonuçlarının da faydalarının da daha fazla olduğu bir hayırseverlik arıyoruz.”

 

Vakfınızın ilkelerini okuduğumda, klasik hayırseverlik olgusuna yeni bir bakışla bakmak istediğinizi düşündüm. Neden daha farklı bir yaklaşım?

Hayırseverlik tek başına baktığınızda iyi ve önemli bir olgu. Duyarlı insanlar ülkelerine olan borçlarını ödemek, dini inanışları ya da başka sebeplerden ötürü hayır yapıyorlar. Biz buna bir şeyler katmak istiyoruz. Yoksa hayırseverlik elbette tek başına iyi bir olay ama biz hayırseverliğin insanları hazırcılığa alıştırmasına karşıyız.

Zaten o kadar ihtiyacı olan var ki yardımlarda önceliğin hak edenlere verilmesi taraftarıyız. Bugün Türkiye’de yüzlerce binlerce okul vardır. Fakat bunlardan bazıları bir şeyler yapma istekleriyle diğerlerinden farklılaşır. O zaman neden hak edene vermeyelim bunu? Öncelik olarak hak edenlerden başlayalım, zaten ancak yetişiriz.

Bundan başka, tek başına bir hayırseverlik değil, gerçekten sonuçlarının da faydalarının da daha fazla olduğu bir hayırseverlik arıyoruz. Mesela size yaşadıklarımızdan bir örnek anlatayım. Bir okul onarımında çalışan öğrencilerde oluyor. İlkokul öğrencileri. Farkında olmadan insanlar bazen duvara dayanır da ayakkabısının tabanı ile duvara yaslanır. İşte bir okulda böyle bir şey olduğunda bir öğrenci öbürüne “Sen ne yapıyorsun? Biz daha geçen hafta sonu boyadık orayı.” diyor. Çünkü kendisi de boyadı. Kendisi de temizlik yaptı orada. Bu çocukta bu düzeyde bir farkındalığı yaratıyorsunuz.

“Uzun yıllardır insanlarda bir bireyselleşme var. Hâlbuki Türk toplumunun yapısında bir toplumsallık hep vardır.”

UMA-Bahçe

Vakfınızın kurumsal ilkeleri arasında uyum, güven, özveri, sabırlı ve istikrarlı olmak gibi özellikler ve değerler bulunuyor. Sizce günümüz dünyasında bu değerler nereye oturuyor?

TOVAK’ın ciddi ilkeleri vardır. Her bir kelimesi özellikle seçilmiştir. Onların dışında pek şeye izin vermedik bugüne kadar. Tahir Hoca çok katıdır bu konuda. Bir şeylerin tanımlarını yapmak tabi kolay. Ama onları uygulamak ayrı bir şey. Biz elimizden geldiğince kendi koyduğumuz kurallar ölçüsünde davranmaya çalışıyoruz. Maalesef dünya o tarafa gitmiyor.

Uzun yıllardır insanlarda bir bireyselleşme var. Hâlbuki Türk toplumunun yapısında bir toplumsallık hep vardır. Mahalle anlayışından tutun da işbirliğine, yardımlaşmaya, komşuluk ilişkilerine ve imeceye kadar. Bunlar Türk toplumunun yapısında olan ve çok güçlü bağlar. Şimdi bu değerler, ilişkiler şu veya bu sebeple geçtiğimiz yıllarda çok fazla zayıfladı. Biz en azından kendi kurumumuz içinde bunu sağlamaya, gerçekten bunlara inanan ve uygulayan insanlarla birlikte olmaya çalışıyoruz.

Dünyaya baktığımızda, o anlayışlar çoktan değişti dünyada; bizden önce bozuldu bazı şeyler. Fakat bütünüyle bozuldu demek de doğru mu bilmiyorum. Çünkü sivil toplum Avrupa’da, Amerika’da güçlü. Orada çok oturmuş bu yapılar. Ama bizde de vakıflar yardımlaşmanın kurumsallaşmış hali olarak çok eski bir kültür; Osmanlıdan gelen bir kurum anlayışı var. O yüzden var olan fakat kaybolmaya yüz tutmuş şeyleri yeniden canlandırmaya çalışıyoruz diyebiliriz belki.

“Toplumsal sorumluluğun temelinde toplumsal idrak ve özveri yatar…. Sana  da zor gelen işleri yapmaya çalış. Çalış ki, yalnız iyilik değil, özveri de olsun yaptığın…” Prof. Dr. Tahir Özgü, TOVAK Dergi, Eylül 2017

UMA-Sanatçıların Çalışmaları

 

Türkiye’de gönüllü çalışmalar alanına ilişkin gözlemleriniz, önerileriniz var mı?

Ülkemizde gönüllülük eğitimi esasında yok maalesef. İnsanlarımız gönüllü çalışmayı çok tanımıyorlar. Başka isimler altında bir şeyler yapıyorlar ama gönüllülüğün getirdiği sorumluluğun bilincinde değiller maalesef henüz. Çünkü her şeyde olduğu gibi gönüllülükte de bir sorumluluk var. Bir şeyi üstlendiğin zaman görev bilinci var. Biz sosyal sorumluluk projelerinin biraz daha eli taşın altına sokarak, terleyerek, emek vererek, zorlanarak yapılması gerektiğine inanıyoruz. Bence ülkemizde gönüllülük kavramı daha gelişmesi gerekiyor. Bu anlamda bunun eğitimleri yapılabilir. TOVAK olarak bunu yapmak isteriz.

“… her şeyde olduğu gibi gönüllülükte de bir sorumluluk var.”

 

Şimdi size görev çıktı. (gülüyoruz)

Esasında düşündüğümüz bir şey ama şu anda gerçekten birçok alanda çalışıyoruz. Ama gönüllülük eğitimi gerçekten önemli bence. Herkesin bir sivil toplum kurumunda çalışması ya da destek olması lazım bilinci yerleştikten sonra, zaten bizim dediğimiz anlamda ‘gönüllülerin’ de daha yoğun çabasıyla daha farklı şeyler ortaya çıkabilir. Ama bu bilinci yaratmak o da bir eğitim meselesi.

Daha önce söyledim ya iyi bir mühendis, iyi bir doktor olmak aynı zamanda iyi bir yurttaş olmak anlamına gelmez. Bu tabi esasında aileden başlayan bir şeydir. Ama siz neresinden yakalarsanız oradan çocukları eğitebilirsiniz. Bizce bunun yolu öğrenciyken çeşitli sosyal sorumluluk projelerinde çalışmaktan geçiyor. Liselerden başlayabilir bu eğitimler.  Mesela İMECE projesinde, ilkokul-ortaokul öğrencileri bile kendi güçleri oranında katılıyorlar.

Geçtiğimiz yıllarda İstanbul TED kolejiyle lise öğrencileri düzeyinde böyle bir şey yapmıştık. Öğrenciler önce düzenledikleri kermeslerde kendi yaptıkları poğaçaları, börekleri sattılar. Buradan elde ettikleri geliri biriktirdiler. Daha sonra onarımlarla ilgili elektrik, marangozluk işleri için biraz eğitim aldılar, az da olsa bilgi sahibi oldular bu konuda. Daha sonra Bursa’nın bir köyündeki bir okula hep birlikte gidip orada çok güzel bir İMECE yaptılar. Hem malzemeleri satın alacak kaynağı yarattılar hem fiilen orada köy halkı ve oradaki öğrencilerle birlikte çalıştılar.

Bir de gönüllülüğün aynı zamanda kanuni altyapısı da belli değil Türkiye’de. Yani bir kişi bir sivil toplum kuruluşuna gittiğinde ve gönüllü olarak çalıştığında bu çalışmanın sigorta ya da vergi kapsamı şu anda net değil. Örneğin buraya bir gönüllü gelse vakfın şu merkezinde çalışmak istiyorum dese kanunda bunun yeri yok. Bu maalesef boşlukta kalmış bir alan. Bir sivil toplum kuruluşunda gönüllü olarak çalışan emeğini vererek bir iş yapan kişi bir kazanç elde etmiyor. Ayrıca sağlık ve iş kazası gibi sorumluluk düzeyi de var. Mesela gönüllü çalışmada bu insanın başına bir şey gelse ne olacağı soru işareti. Bunların çözülmesi gerektiğini düşünüyorum.

Güneş Kurtuluş, Çiğdem Köne, Ali Turan

“Ne kurum olarak ne şahsi olarak meşhur olmak için bir şeyler yapmıyoruz.”

 

Bölgesel işbirlikleri konusunda ne düşünüyorsunuz?

Muğla Üniversitesi ile geçtiğimiz yıllarda çok işbirlikleri yaptık, gerçekten güzel çalışmalar oldu. Biz yaptığımız şeylere inanıyoruz. İyi şeyler yapınca da bunun karşı taraftan da görüleceğine ve doğru değerlendirileceğine de inanıyoruz. İstisnalar olabilir ama kaideyi bozmaz. Zaten bunlar marjinal şeyler değil. Hepimizin ortak menfaati için yapılan şeyler. Bireysel fayda kimse için söz konusu değil.

TOVAK olarak medyatik değiliz. Ne kurum olarak ne şahsi olarak meşhur olmak için bir şeyler yapmıyoruz. Gerçekten doğru olduğuna inandığımız şeyleri yapmaya çalışıyoruz kendi yapabildiğimiz kadarıyla. Bize inanan bütün kurumlarla da işbirliğine açığız. Bu şekilde de zaman zaman belediyeler olsun, üniversiteler olsun bazı ilişkiler oluyor. Birçok üniversiteyle özellikle Topluma Hizmet Uygulamaları dersi kapsamında işbirlikleri oldu. Marmaris’e gelince, burada yerelde, zaman içinde biriken çok dostluklarımız oldu.

Bugün ne yazık ki Vakfın tüm projelerini konuşamadık…

TOVAK’ın bütün projeleri ana internet sitemiz olan www.tovak.org internet adresinde var. Projelerimize oradan ulaşım sağlanabilir. Ayrıca tüm projelerimizin ayrı internet siteleri de var. Ama ana siteden bütün hepsine link var. İlgilenenler o linklerden ulaşabilirler. Ayrıca bir e-bülten listemiz var. Arzu edenler İMECE projesinin internet sitesinde bulun e-bültene üye ol kısmına girip oradan e-posta adreslerini bize ulaştırdıkları takdirde bizimle iletişim içinde olabilirler.

Prof. Dr. Tahir Özgü

“Uygar insan, en az tükettiği kadar üretme sorumluluğunu da taşıyan, tüketim ve üretimini kendine, başkalarına, toplum kurallarına ve nihayet doğaya karşı saygı ve sorumluluk içinde icra eden insandır.”

Prof. Dr. Tahir Özgü, TOVAK Dergi, Eylül 2017

Not: Söyleşinin ses kaydı çözümlemesini yapan Güneş Kurtuluş’a teşekkür ediyorum.

Kategori(ler): Söyleşiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.