İngiliz iktisatçı Kate Raworth’un gezegensel sınırlar dahilinde insanların temel ihtiyaçlarını karşılayan, tüm insanlık için güvenli ve adil bir alanı tanımlarken kullandığı simit (doughnut) modeli çeşitli akademik çalışmalarda çerçeve olarak kullanılıyor. Bu çalışmalardan biri, Fanning vd.’nin “Ülkelerin Toplumsal Açıkları ve Ekolojik Aşımları” (The social shortfall and ecological overshoot of nations, 2022) başlıklı makalesi. Çalışma, mevcut eğilimler temelinde, herhangi bir ülkenin son yıllarda simit içinde yaşayıp yaşamadığını veya gelecekte bunu yapma yolunda olup olmadığını değerlendirerek bütüncül küresel sürdürülebilirlik araştırmasına katkıda bulunuyor.

148 ülke için 11 sosyal ve 6 biyofiziksel göstergenin tarihsel dinamiklerinin (1992-2015 dönemi) analizinden elde edilen sonuçlara göre, ülkeler biyofiziksel sınırları toplumsal eşiklere ulaştıklarından daha hızlı aşma eğilimindeler. Biyofiziksel sınırları aşan ülkelerin sayısı, göstergeye bağlı olarak, dönem boyunca %32-55’ten %50-66’ya yükselmiştir. Aynı zamanda, toplumsal eşiklere ulaşan ülke sayısı beş sosyal gösterge için artmış (özellikle yaşam beklentisi ve eğitime kayıt), iki gösterge için azalmış (sosyal destek ve eşitlik) ve kalan dört gösterge için çok az değişiklik göstermiştir. Kısaca, mevcut eğilimler ekolojik krizi daha da derinleştirirken, toplumsal açıkları ortadan kaldırmakta başarılı değildir.

Model

Ülkelerin toplumsal açıkları ve ekolojik aşımları, ekolojik tavan ve toplumsal eşik (taban) arasında kalan alan simit (doughnut) şeklindeki ‘güvenli ve adil alan’ çerçevesi kullanılarak değerlendirilmiştir. Biyofiziksel sınırları (ekolojik tavanı) aşmadan toplumsal eşiğe ulaşmak, bir yandan zenginlerin aşırı refahını ve tüketimini, diğer yandan refah düzeyi en düşük kesimlerin kritik insani yoksunluğunu engellemeye odaklanmayı gerektirir. Ülkelerin simit bağlamındaki gidişatlarının daha iyi anlaşılması, sürdürülemez sosyal ve teknik tedarik sistemlerini [ç.n.] dönüştürmek için gereken eylem türü hakkında fikir verebilir.

Çalışmada kullanılan istatistiksel tahmin modelleri, tarihsel verilerle sınırlı tekil göstergelerin eğilimlerine dayanmaktadır. Ayrıca, tekil göstergelerin dinamik istatistiksel öngörüleri nedensel ilişkiler anlamına gelmemektedir. Biyofiziksel kaynak kullanımı ile toplumsal sonuçlar arasındaki bağlantılar çift yönlüdür ve teorik çerçeve, ilişkilerin bilerek veya bilmeyerek yeniden yapılandırılabilen dinamik ve karmaşık tedarik sistemleri tarafından yönlendirildiğini kabul etmektedir.

Analiz kaçınılmaz olarak zaman serisi verilerinin kalitesi ve kullanılabilirliği ile sınırlıdır. Üstelik, analiz birimi olarak seçilen ülkeler, kısmi istisnalar dışında, kaynak kullanımı ve sosyal performans açısından ülkeler arasında görülen büyük farklılıkları yakalayamamaktadır. Benzer şekilde, ülkeler birbirinden yalıtılmış birimler değildir; tarih, güç ilişkileri ve uluslararası yapılar yoluyla birbirlerine derinden bağlıdırlar. Çalışmanın yazarları analizlerinin bu zengin bağlantıları tam olarak yansıtmadığını kabul etmektedir.

Biyofiziksel Sınırlar ve Toplumsal Taban

140’tan fazla ülke için 1992-2015 dönemine ait 6 tüketime dayalı çevresel gösterge (küçültülmüş biyofiziksel sınırlara göre) ve 11 sosyal göstergeye (toplumsal eşiklere göre) ilişkin ulusal performans analizi Tablo 1’den izlenebilir. Tablo 1’de verilen biyofiziksel sınırlar 1992 ve 2015 yıllarındaki kişi başına düşen küresel değerlerdir. Biyofiziksel göstergeler, 1850’den 1988’e kadar (350 ppm CO2 emisyon sınırının aşıldığı yıl) salınan 770 Gt kümülatif küresel CO2 emisyonun her ülkenin nüfus ağırlıklı payına göre hesaplanan CO2 emisyon sınırı hariç, nüfus artışına bağlı olarak zaman içinde azalmaktadır.

11 sosyal göstergeden ikisi insani refah (yaşam memnuniyeti ve yaşam beklentisi) ve dokuzu ihtiyaç giderme (beslenme, sanitasyon, gelir yoksulluğu, enerjiye erişim, eğitim, sosyal destek, demokrasinin kalitesi, eşitlik ve istihdam) ile ilgilidir. Biyofiziksel göstergeler sırasıyla CO2, fosfor ve azot emisyonları, arazi sistemi değişikliği, ekolojik ayak izi ve madde ayak izinden oluşmaktadır.

Tablo 1. 1992-2015 dönemi sosyal eşiklere ve biyofiziksel sınırlara göre ülke performansları

Gösterge N Eşik Sınır 1992 2015
Sosyal Eşiğin üzerindeki ülkeler (%)
Yaşam Memnuniyeti
[0–10] Cantril merdiven ölçeği
45 (119) 6.5 (22) 21
Yaşam beklentisi
(Yıl)
147 74 18 47
Beslenme
(kcal/kişi.gün)
137 2,700 40 64
Sanitasyon
Gelişmiş sanitasyona erişimi olan nüfus (%)
137 95 25 35
Gelir yoksulluğu
Günde 5.5 $’ın üzerinde kazanan nüfus (2011 SAGP) (%)
114 95 29 33
Enerjiye erişim
Elektriğe erişimi olan nüfus (%)
131 95 47 60
Orta eğitim
Ortaokula kayıt (%)
129 95 16 42
Sosyal destek
Güvenebilecekleri arkadaşları veya aileleri olan nüfus (%)
(118) 90 (39) 28
Demokratik kalite
[0–10] ölçek
144 7 29 28
Eşitlik
[0–100] ölçek
125 70 21 15
İstihdam
İstihdam edilen işgücü (%)
148 94 50 49
Biyofiziksel 1992 2015 Sınır içindeki ülkeler (%)
CO2 emisyonları  (Milyon ton CO2/yıl) 147 Kümülatif emisyonlardaki nüfus payı 68 50
Fosfor (kg/yıl) 136 1.1 0.8 47 44
Azot  (kg/yıl) 136 11.3 8.4 45 38
Arazi sistemi değişikliği (tC/yıl) 142 3.3 2.4 61 47
Ekolojik ayak izi (küresel hektar-kha) 145 2.1 1.7 51 34
Madde ayak izi (t/yıl) 147 9.1 6.9 61 47

N dikkate alınan ülke sayısıdır. Yaşam memnuniyeti ve sosyal desteğe ilişkin sosyal göstergeler çok sayıda ülke için sadece 2005’ten itibaren gözlemlere sahiptir (parantez içindekiler 2005 değerleridir) ve bu nedenle tüm ülkeler arası özet karşılaştırmalar için daha kısa bir dönem (2005-2015) kullanılmıştır.

Değerlendirme

Küresel ölçekte, şu anda milyarlarca insan toplumsal eşiklerin çoğuna ulaşamayan ülkelerde yaşıyor. Buna rağmen insanlık yedi küresel biyofiziksel sınırın altısını toplu olarak aşmış durumda. Çalışmanın sonuçlarına göre insanlık, eşitlik ve demokratik kalite gibi istisnalar dışında toplumsal eşiklere ulaşmaya 1990’ların başında olduğundan daha yakın olsa da kayda değer açıklar varlığını sürdürüyor. Aynı zamanda, 1992-2015 döneminde, özellikle madde ayak izi ve CO2 emisyonları açısından ekolojik tavanın önemli ölçüde ötesine geçildi.

On yıllardır süregelen sürdürülebilir gelişme söylemine rağmen, yüksek toplumsal başarı düzeyine sahip ülkeler, tüm insanlara sürdürülebilir bir şekilde yayılabilecek olanın çok ötesinde kaynak kullanım düzeylerine sahiptir ve ekolojik aşım boyutları genel olarak artmaktadır. Düşük gelirli ülkeler toplumsal açıkları azaltmada ilerleme gösterseler de genellikle biyofiziksel sınırları, toplumsal eşiklere ulaştıklarından daha hızlı aşıyorlar. Toplumsal ilerlemenin yavaşlığı, küresel ölçekte ekolojik hedef aşımı ile birleşiyor. Bu durum hâlihazırda biyosferin yenilenme kapasitesini aşıyor ve insanlığı dünya sistemini istikrarsızlaştırma yönünde yüksek bir riskle karşı karşıya bırakıyor.


[ç.n.] Bir tedarik sistemi, öngörülen insan ihtiyaçlarını (beslenme, enerjiye erişim veya sosyal destek gibi) karşılamak üzere kaynakların dönüştürülmesinde birlikte çalışan bir dizi ilgili unsur olarak tanımlanabilir.

Not: Öne çıkan görsel, Matthias BöckelPixabay

Kategori(ler): Akademik

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.