Yeşil büyüme mümkün müdür? Bu tartışmaları açıklayacağız ancak “yeşil” kelimesinin geçtiği herhangi bir kavramı gördüğümüzde daha ılımlı düşünmeye başladığımız kesin. Liu, Lu ve Seger (2019) çalışmalarında renklerin yüksek bilişsel hiyerarşide kategorik olarak temsil edildiğini ve ayrıca görsel korteksin renk tonuna duyarlı olduğunu göstermişler. Yine aynı çalışmada; renk kategorilerinin, özellikle dil bilimsel olarak “yeşil” veya “kırmızı” gibi kelimeler olarak temsil edildiklerinde, bireysel uyaranların algısını etkileme derecesi konusunda tartışmaların süregeldiği ifade ediliyor. Renkler ve bilişsel tepkilerle ilgili çok sayıda çalışma var elbette. Ancak “yeşil” kelimesinin toplumun geneline daha temiz, daha çevreci ve daha duyarlı gibi anlamlar çağrıştırdığı konusunda pek çok kişi hemfikirdir.
Yurt içi hasılanın artması olarak tanımlanabilecek ekonomik büyümenin çevresel etkilerinin ayrıştırılıp ayrıştırılamayacağı, yani büyümenin yeşil olup olmayacağı tartışması devam etmektedir. Neoklasik yaklaşım bu ayrışmanın gerçekleşebileceğini savunurken, ekolojik iktisatçılar böyle bir ayrışmanın mümkün olmadığını savunmaktadırlar (Ockwell, 2008). Örneğin, Dünya Bankası tarafından desteklenen çalışmalarında Withagen ve Smulders (2012) “yeşil büyüme” kavramını; çevrede sürdürülemez bir bozulma olmadan, geleneksel olarak ölçülen gelir ve üretimdeki büyüme olarak tanımlıyor. Ve ekliyorlar, “yakın gelecek büyümesi söz konusu olduğunda, çevre üzerindeki “mütevazı” olumsuz etkileri olan geleneksel gelir artışı olarak da görebiliriz”.
Nedir Yeşil Büyüme?
Yeşil büyümenin yeni ve alternatif bir kavram olarak yaygın tartışılmasının sebeplerinden biri de çok uluslu organizasyonların kavrama sahip çıkmasından kaynaklanıyor. OECD, Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) yeşil büyüme teorisinin üç önemli taraftarı. Aşağıda her üç kuruluşun yeşil büyüme tanımları yer alıyor.
OECD (2011: 4) yeşil büyümeyi;
“Refahımızın dayandığı doğal varlıkların, kaynak ve çevresel hizmetleri sağlamaya devam etmesi garanti altına alınırken, ekonomik büyüme ve kalkınmanın teşvik edilmesi” olarak tanımlıyor.
UNEP (2011: 2)
“Çevresel riskleri ve ekolojik kıtlıkları önemli ölçüde azaltırken, aynı zamanda insanların refahını ve sosyal eşitliği arttıran büyüme” olarak tanımlıyor.
Dünya Bankası (2012: 2)
“Doğal afetler ve doğal afetlerin önlenmesinde çevresel yönetim ve doğal sermayenin rolünü göz önünde bulunduran, doğal kaynakların etkili, temiz ve kirliliği, çevresel etkileri en aza indiren ve dayanıklı kullanımında etkin ekonomik büyüme” olarak tanımlıyor.
Hickel ve Kallis (2019) bu raporların mevcut etkilerine karşın hiçbirinin söz konusu ayrıştırmayı kanıtlayacak bir şey sunmadığını belirtiyorlar. Yine aynı çalışmada bu kuruluşların yapmış oldukları tanımlara yazarların eleştirilerini göz önünde bulundurarak aşağıdaki tabloyu oluşturmak mümkün.
Dünya Bankası yeşil büyüme tanımında politikaların çevresel etkiyi azaltmaya yetip yetmeyeceğini sormuyor. Ancak günümüzde küresel ekonomik büyüme gezegenin sınırlarına dayandı. Bu aşamada ekonomik büyümenin mevcut çevresel etkisinin ortadan kaldırılması değil de, azaltılması hedefini koyabilmek için iyimserlik çıtasını arşa çıkartmak gerekiyor. Bu nedenle yazarlar Dünya Bankası yeşil büyüme tanımını zayıf bir tanım olarak görüyorlar. OECD’nin tanımında yeşil büyüme, ancak büyümeyi çevresel etkiden ayrıştırmaya yetecek teknoloji ile mümkün olabilir denilirken; UNEP’in tanımı söz konusu tanımlar arasında en güçlü olan tanım olarak karşımıza çıkıyor. UNEP, ekonomik değer yaratımının doğal kaynak kullanımından ayrıştırılması gerektiğini, çevresel etkinin çok daha önemli olduğunu vurguluyor.
Hem Büyü Hem Yeşil Kal?
Hickel ve Kallis, kaynak kullanımı ve karbon emisyonları üzerine yapılmış deneysel çalışmalara ait bulguları incelediklerinde, bu bulguların yeşil büyüme teorisini desteklemediklerini ortaya koymuşlardır. Küresel ölçekte kaynak kullanımının net bir ayrıştırmasına dair deneysel bir kanıt olmadığını vurguladıkları çalışmalarında, iyimser politika koşullarında dahi karbon emisyonlarından mutlak ayrıştırmanın, 1,5 ile 2 santigrat dereceden fazla artacak küresel ısınmayı önleyecek kadar hızlı elde edilmesi pek olası değildir demekteler. Yeşil büyümenin yanlış yönetilmiş bir konu olduğu ve politika yapıcıların alternatif stratejilere yönelmesi gerektiğini önerisinin altını çiziyorlar.
Ekonomik büyümenin yarattığı ekolojik baskıyı ölçmek için literatürde çok kullanılan ölçüm kriterlerinden birisi de Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla değerinin yurtiçi madde tüketimine (Domestic Material Consumption- DMC) bölünmesi ile elde edilen oran. DMC ise, ekonomide doğrudan kullanılan toplam malzeme miktarının ölçümü. Aşağıdaki gibi formüle ediliyor;
DMC = Yurtiçinden Elde Edilen Toplam Hammadde Ağırlığı + Fiziksel İthalat – Fiziksel İhracat
Dolayısıyla üretirken ne kadar tükettim ve bunun ne kadarını gelire dönüştürdüm, yani malzeme etkinliğine bakmak için ülkeler aşağıdaki oranı kullanıyorlar;
Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla/Yurtiçi Madde Tüketimi
Eğer Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla DMC’den daha hızlı büyüyorsa ekonomi etkin kabul ediliyor. Tersi durumda etkinsiz deniliyor. Bu oran OECD (2020)’nin kullandığı yeşil büyüme göstergelerinden biri aynı zamanda.
2015-2018 yılları arasında, içinde Türkiye’nin de olduğu seçili ülkelerin malzeme etkinliklerinin yer aldığı grafik aşağıda yer alıyor.
Hickel ve Kallis çalışmalarında DMC göstergesinin sorunlu bir gösterge olduğunu vurguluyorlar. Eleştirileri şu iki noktada toplanıyor;
- İthal malların üretim ve taşınması esnasındaki malzeme etkisi bu göstergeye dahil edilmiyor,
- Küreselleşmiş ekonomide, zengin ülkeler üretimlerini yoksul ülkelerde gerçekleştiriyorlar.
Özetle; malzeme tüketiminin yükü yoksul ülkelerin sırtına yüklenirken, elde edilen gelir zengin ülkelere transfer ediliyor. Dolayısıyla bu ülkelerin politika önerilerinin planlı ekonomik küçülme yerine; “biz yeşil yeşil büyüyoruz, diğerleri de öyle yapsınlar” olması çok da şaşırtıcı olmasa gerek.
Kaynakça
Hickel, J. & Kallis, G. (2019). Is green growth possible? New Political Economy, Erişim
Liu, Z., Lu, W. & Seger, C. A. (2019). Perceptual and categorical processing and representation in color categorization. Brain and Cognition, 136, 1-9. Erişim
Ockwell, D.G. (2008). Energy and economic growth: Grounding our understanding in physical reality. Energy Policy, 36(12), 4600-4604. Erişim
OECD. (2011). Towards green growth. Paris: OECD. Erişim
OECD.Stat (2020). Material productivity (indicator). Erişim
United Nations Environment Programme. (UNEP). (2011). Towards a green economy: pathways to sustainable development and poverty eradication – a synthesis for policy makers. Nairobi: UNEP. Erişim
World Bank. (2012). Inclusive green growth: the pathway to sustainable development. Washington, DC: World Bank. Erişim