Fransa’nın Bordeaux kenti, 27-31 Ekim 2025 tarihleri arasında, sosyal ve dayanışma ekonomisi (SDE) alanında iki büyük uluslararası toplantıya ev sahipliği yaptı: 10. CIRIEC Uluslararası Sosyal Ekonomi Araştırma Konferansı ve Küresel Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi Forumu (Global Social and Solidarity Economy Forum, GSEF).
Dünyanın dört bir yanından gelen akademisyenlerin, uzmanların, uygulamacıların, siyasetçilerin, yerel yöneticilerin, çeşitli örgütlerin ve ağların katılımı ile bir hafta boyunca Bordeux SDE’nin küresel merkezi oldu. Günümüzde SDE girişimlerinin çeşitliliği ve dinamizmi ile kamu otoritelerinin bu alana yönelik destekleri ile tanınan Bordeaux, organizasyondaki başarısı ile de SDE dostu bir kent olduğunu gösterdi.
CIRIEC Bordeaux 2025
Konferansın ilk iki günü, çok disiplinli ve uluslararası bir eğitim ve araştırma kurumu olarak 1948 yılından bu yana insani ve sosyal bilimler alanlarında faaliyet gösteren Sciences Po Bordeaux Enstitüsü’nde gerçekleştirildi.
Konferansı konuşurken, yerel düzenleyicilerinden biri olan Sosyal Dayanışma Ekonomisi Bölgeleri Kürsüsü’nden (La Chaire Territoires de l’ESS, TerrESS) bahsetmeden geçemeyiz. Sciences Po Bordeaux bünyesindeki TerrESS kürsüsü, SDE yöneticileri yetiştiren “Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi ve Sosyal İnovasyon” (ESSIS) yüksek lisans programını yürütüyor. Profesyonelleşmeye yönelik alternatif öğrenim sistemi ile program kapsamında, Nouvelle-Aquitaine Bölgesel SDE Odası ile ortaklaşa tasarlanan dersler veriliyor. Ayrıca, programın öğrenci kooperatifi Acc’ESS, öğrencilerin ilk girişimcilik ve danışmanlık deneyimlerini kazanmalarını sağlıyor. Türkiye’de kooperatifçilik ve daha geniş ölçekte SDE alanında yetişmiş insan gücünün eksikliği düşünüldüğünde, ayrıca incelenmesi ve örnek alınması gereken bir program olduğunu not düşmeliyiz.
56 oturum, 225 bildiri
47 ülkeden 400’den fazla araştırmacının güncel araştırmalarını sunma olanağı bulduğu konferansta ele alınan konuların ana başlıklarını şöyle özetleyebiliriz: İstatistikler ve ölçüm sorunları, finansman, ağlar, eğitim, insana yakışır iş ve yoksulluk, kamu politikaları, besin-gıda zinciri, müşterekler, inovasyon ve yerellik/bölgesellik.
Dr. Özgür Burçak Gürsoy Yenilmez ve Prof. Dr. Aylin Çiğdem Köne, Türkiye’nin kooperatifçilik stratejisi ve eylem planlarının karşılaştırıldığı çalışma ile konferansa katkıda bulundular. Ayrıca, Aylin Çiğdem Köne, konferansın ikinci gününde “Non-extractive SSE Research” (Sömürücü Olmayan SDE Araştırması) başlıklı bir sunum yaptı. Konferansta sunulan bildiriler hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler Bildiri Özetleri Kitapçığına göz atabilirler.
Konferansta yemek hizmeti sunmak üzere seçilen Marie Curry’nin, kökenleri ne olursa olsun kadınların mutfak miraslarını özgürce ifade edebilmelerini ve bundan huzurlu bir şekilde geçinebilmelerini savunan bir sosyal girişim ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olması da kayda değerdi.
Konferans üçüncü ve son gününde, Palais 2 L’Atlantique’e taşınıp GSEF ile ortak mekânda gerçekleştirildiğinde daha gösterişli bir ortamda büyük bir kalabalık ile buluştuk.
Bordeaux GSEF 2025
Küresel Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi Forumu (GESF), Seul, Montreal, Bilbao, Meksiko ve Dakar’ın ardından ilk kez Fransa’da 29-31 Ekim 2025 tarihleri arasında düzenlendi. İki yılda bir düzenlenen bu etkinlik, SDE modelini benimseyen, savunuculuğunu yapan ve uygulayan yerel yönetimleri, sosyal ekonomi aktörlerini, kooperatifleri, sosyal girişimleri ve akademisyenleri bir araya getiren uluslararası bir platform.
GSEF, SDE’yi daha adil, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir gelecek için küresel düzeyde görünür kılmayı hedefliyor. Forumun amacı; insanı, toplumu ve gezegeni merkeze alan bir ekonomik modeli güçlendirmek, iyi örnekleri paylaşmak ve kamu politikalarını bu doğrultuda dönüştürmek olarak özetlenebilir.
Dakar’daki 6. buluşmanın teması, “Transitioning from informal economies to collective and sustainable economies for our territories” yani “Bölgelerimizde enformel ekonomilerden kolektif ve sürdürülebilir ekonomilere geçiş” idi. Bu sene gerçekleşen 7. buluşma ise “The SSE as a condition for a just transition towards resilient territories and the well‐being of their inhabitants” yani “Dirençli bölgelere ve onların sakinlerinin refahına doğru adil bir geçişin koşulu olarak SDE” teması altında düzenlendi. Seçilen temalar karşılaştırıldığında, Bordeaux 2025’in bir adım daha ileri giderek SDE’nin refah için şart olduğunu öne çıkarması elbette önemli.
“Another World is Already Here” (Başka Bir Dünya Şimdi Burada) sloganı ile dünyaya seslenen forumun etkisine önce rakamlarla göz atalım: 2023 yılında Dakar’da düzenlenen foruma 6.000’in üzerinde katılımcı gelmişti. Bordeaux 2025’e katılım ise düzenleyenlerin ifadesiyle, beklenenin çok üzerindeydi: 907 şehir ve 109 ülkeyi temsil eden 10.800 katılımcı.
2025 buluşması, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’nin öngördüğü sürenin bitmesine yalnızca beş yıl kalmışken, dönüşümün hızlandırılması açısından kritik bir eşik olarak değerlendiriliyor. Etkinlikte siyasetçiler, yerel yöneticiler, uluslararası uzmanlar, sosyal girişimler ve sahada çalışan örgütler bir araya gelerek deneyimlerini paylaştı. Forumun sonunda hazırlanan ve SDE’yi bir sosyal dönüşüm projesi olarak tanımlayan deklarasyon, ülkeler ve yerel yönetimler için iki yıllık bir uygulama yol haritasına dönüşecek.
Sosyal ekonomi alanında dünyanın farklı ülkelerinde hayata geçirilen başarılı örnekleri ve yenilikçi uygulamaları dinleme fırsatı sunan buluşma, yerelde ortaya çıkan çözüm modellerinin küresel politikaları etkilemesi gerektiği vurgusunu yeniledi. Forum, dayanışmayı güçlendiren projelerin yalnızca sosyal fayda değil, sürdürülebilir kalkınma, çevre koruma ve yerel istihdam açısından da etkili olduğunu gözler önüne serdi. Sivil toplumun ve yerel otoritelerin işbirliği, karar vericilere yönelik güçlü bir çağrı niteliği taşıyor: “Başka bir ekonomik model sadece mümkün değil, birçok yerde zaten uygulanıyor.”
Forum Programı
Konferansta 13 ana oturumda ve 169 yuvarlak masa toplantısında (panelde) coğrafi ve sektörel düzeylerde farklı deneyimler paylaşıldı. Program olağanüstü yoğundu; eş zamanlı 10-12 oturum arasında seçim yapmakta zorlandık. Katıldığımız oturumlara dair notlarımızın bir kısmını paylaşmak istiyoruz.
Pavlina Tcherneva’nın Açılış Konuşması
Açılış konuşması Levy Ekonomi Enstitüsü Başkanı, Bard Koleji İktisat Profesörü ve New York Ekonomik Demokrasi Girişimi Direktörü Pavlina Tcherneva tarafından yapıldı. ABD başkanlık seçimleri sırasında Bernie Sanders’e danışmanlık yapan Dr. Tcherneva konuşmasında, adil ve sürdürülebilir bir ekonomik çerçevenin temeli olarak iş garantisinin önemini vurguladı ve Fransa’dan Territoires zéro chômeur de longue durée, Arjantin’den Plan Jefes ve Hindistan’dan Kırsal İstihdam Garantisi Yasası gibi başarılı uygulamaları örnek gösterdi.
“… Bu nedenle, ekonomik katılım ve vatandaşlık projesiyle demokrasimizi yeniden canlandırmanın zamanı geldi. Bu, belirleyici bir andır. Bunun için sadece otoriterleri sandıkta yenmek yetmez. Onları çekici kılan koşulları ortadan kaldırmak gerekir. Ekonomik güvenlik ve haysiyeti garanti eden ve gerçek bir ekonomik demokrasinin inşasını sağlayan olumlu ve ikna edici bir proje gerekir. Bu misyonun merkezinde, güvencesiz işlere ve iş kaybı korkusuna karşı amansız bir mücadele olması gerektiğini önermek istiyorum. Zihniniz hayatta kalmanın gereklilikleriyle meşgulken, bir ulusun demokratik yaşamına tam olarak katılmak imkânsızdır. Güvencesizlik, demokrasi için gerekli olan müzakere, toplumsal katılım, uzun vadeli düşünme ve eylemlerin düşmanıdır. Bu nedenle, bu yeni projenin temel direği, herkes için insana yakışır, iyi ücretli istihdam için taviz verilemez bir talep olmalıdır. Ve bu niş bir politika değil, bir temeldir. Bu, işin sadece maaş çekinden ibaret olmadığı; onurun, sosyal bağların, amacın kaynağı olduğu şeklindeki temel inancın yeniden teyit edilmesidir ve işin sosyal olarak gerekli ve refahımız için temel olduğu yönündeki inancıdır.”
Pavlina Tcherneva konuşmasının sonunda, dönüşümün sadece ekolojik değil, demokratik ve ahlaki bir zorunluluk olduğunu söyledi.
“Dolayısıyla önümüzde duran seçim, sürekli gerileme ile demokratik alanlar arasındadır. Bugün hepimizin geçtiği yol, ahlaki çöküşe, daha fazla siyasi aşırılığa, daha fazla ekonomik kaygıya, daha fazla ekolojik yıkıma götürüyor. Benim önerdiğim alternatif yol, bugün burada toplananlar gibi, eylemcilerin oluşturduğu bir ağ tarafından tüm güçlere insana yakışır bir iş garantisi verilmesine odaklanıyor… Bu, demokratik yenilenme için bir araç, dayanışma ekonomisine kaynak sağlayan bir mekanizma ve ekolojik geçişin lokomotifidir.”
Simel Eşim’in Konuşması
Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun Kooperatifler ve Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi Birimi Yöneticisi ve Birleşmiş Milletler Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi Kurumlar Arası Çalışma Grubu’nun (UNTFSSE) Başkanı Simel Eşim konuşmasında, SDE’nin küresel düzeyde güçlendirilmesinde ILO’nun rolünü ve bu süreçte karşılaşılan zorlukları ele aldı.
Eşim konuşmasında, ILO’nun kooperatifler ile ilgili uluslararası standartları belirlediğini, 2022 yılında kabul edilen “İnsana Yakışır İş ve Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi hakkında Sonuçlar ve Karar” ile SDE’nin uluslararası tanımının yapıldığını, bu kararın Birleşmiş Milletler (BM) sistemi içinde bir ilk olduğunu, sözkonusu kararın 2023 ve 2024 yıllarında yayımlanan BM kararlarını etkilediğini anlattı. Bununla birlikte, ulusal politikaların ve finans kuruluşlarının SDE kararlarını hâlâ yeterince tanımadıklarını belirtti.
Simel Eşim, SDE’nin yalnızca ekonomik bir alternatif değil; aynı zamanda insan haklarına, dayanışmaya ve bakım ilişkilerine dayalı yeni bir kalkınma paradigması olduğunu ve böyle bir dönüşümün, yalnızca ortak eylem ve kurumsal bağlılıkla mümkün olacağının altını çizdi. 2025 Uluslararası Kooperatifler Yılının sonuna yaklaşırken, asıl hedefin artık ilham verici beyanların ötesine geçip, kurumsal taahhütlerin kalıcı hale getirilmesi olduğunu hatırlattı. ILO’nun kaynak kesintilerine rağmen eylem planını sürdürdüğünü söyleyen Eşim, toplantıya katılanları kooperatif ve daha genel olarak SDE istatistikleri konusundaki çalışmalarına katılmaya davet etti.
Bir distopya gerçeğe dönüşürse, SDE nerede durur?
Dünyada diktatörlüklerin ve otoritaryen rejimlerin yükselişi, geleneksel demokrasilerin zayıflaması, aydınlanma karşıtlığının geri dönüşü, teknik çözümlerin artan önemi bir zamanlar yalnızca kurgu yazarlarının hayal gücüne özgü olduğunu düşündüğümüz dünyayı biçimlendiriyor. Çözümün bir parçasını elinde tutan SDE, bu çalkantılar karşısında sağlam bir direnç gösterecek mi, yoksa bu suistimallerin ilk kurbanları arasında mı yer alacak? Toplantının ikinci günündeki genel oturumun odağı bu soruydu. Aslında son dönemde katıldığımız toplantılarda herkesin aklını kurcalayan soru bundan farklı değildi. Konuşmacıların yanıtlarını merak ederek izlediğimiz oturumda David Cobb’un konuşması eyleme yönelik adımları sunması bakımından önemliydi.
ABD Dayanışma Ekonomisi Ağı’nın Koordinatörü ve RIPESS Yönetim Kurulu üyesi David Cobb konuşmasında “People’s Network for Land and Liberation” (Halkın Toprak ve Özgürlük Ağı) hareketinden söz etti. Turtle Island (ABD) genelinde bulunan altı toplum temelli kuruluşun oluşturduğu çok ırklı, çok etnikli bir konsorsiyum olan bu dayanışma hareketinde, yerli toplulukları ve göçmenlerle çalışan kolektifler toprağı, üretimi ve kültürü yeniden kamusallaştırarak özgürleştirici ve dayanışmacı bir toplum inşa etmek amacıyla bir araya gelmişler. Hareket, herkesin kendi yerel koşullarında uygulayabileceği 5 maddelik bir program (5P Programı) benimsemiş:
- Toprağın meta-dışılaştırılması(Decommodify Land): Toprak bir meta değil, ortak yaşam alanıdır. Barınma bir insan hakkıdır, temel yaşam koşulu olarak görülmelidir. Bu madde, toprağı kolektif sahiplik ve topluluk temelli yönetim anlayışıyla yeniden tanımlamayı hedefler.
- Gıda egemenliği ve yerel üretim: Yerel, organik ve kültürel olarak uygun gıdaya erişim bir haktır. Yerli halkların bilgi ve yöntemlerine dayanan agroekolojik üretim biçimleri teşvik edilir. Topluluklar kendi gıdalarını üretir, paylaşır ve dağıtır. Bu kapsamda kooperatiflerin geliştirilmesi de teşvik edilir. Kooperatifler yalnızca ekonomik bir model değil, “devrimci bir üretim biçimi” olarak görülür. Kontrol altına alma anlayışı terk edilir, “birlikte güçlenme” kültürünü öğrenmek vurgulanır.
- Halk eğitimi pedagojisini kullanarak siyaset eğitimi: Toplumun kendi sorunlarını analiz edebilmesi ve kolektif bilinç oluşturması için eğitim şarttır. Eğitim, akademik teorilerden çok, açık ve dürüst tartışmalarla yürütülür: Irkçılık, beyaz üstünlüğü, toplumsal yeniden üretim gibi konular gündeme alınır.
- Topluluk üretim merkezleri ve teknoloji: Yeni teknolojiler (örneğin dijital üretim ve 3D fabrikasyon) topluluk düzeyinde kullanılmalıdır. Amaç, merkezi planlama hatalarını tekrar etmeden, aşağıdan yukarıya bir üretim modeli kurmaktır. Yereldeki insanlar, neye ihtiyaçları olduğunu kendileri belirler.
- Sanat ve kültür: Sanat ve kültür, burada kurduğumuz tüm parlak cümlelerin çok ötesine geçerek doğrudan insanla konuşur. Tony Konde’nin sözleriyle, bir sanatçının görevi devrimi karşı konulmaz kılmaktır. Ve şunu unutmamalıyız: Yaptığımız her işin anlamını ve etkisini belirleyen şey kültürün ta kendisidir.
Cobb, konuşmasını bitirirken dayanışmayı kuran sevgiyi, başkalarını umursamayı, nezaketi ve şefkati aklımızda ve kalbimizde tutmamızı öğütledi ki dayanışmayı kuran ve ayakta tutan duygular bunlar değil mi zaten?
RIPESS’in katkısı
GSEF’in tam üyesi olan RIPESS ve ayrıca RIPESS Europe adına ABD, Arjantin, Guatemala, Fransa, Hırvatistan, İtalya, Kamerun, Tayland ve Yunanistan’dan konuşmacılar çeşitli yuvarlak masa toplantılarına katkıda bulundular. Bu oturumlarda toplumsal cinsiyet eşitliğinden dijital geçişe, ABD’de sosyal ekonominin durumundan kültürel işbirliklerine, SDE temelli stratejik sektörlerden SDE’ye sivil katılım ve tanınma mücadelesine, enformel ekonomi çalışanlarına insana yakışır işler sunmaktan gıda sosyal güvenliğine, pek çok konuda SDE’nin durumu ve potansiyeli tartışıldı.
Konferansın son gününde RIPESS Europe tarafından düzenlenen “AB genelinde SDE demokrasi ve dayanışma için birlikte çalışıyor” başlıklı oturumda kullanılan fishbowl tekniği katılımcıları tartışmaya dahil etmek açısından oldukça yararlıydı.
Sosyal Ekonomi ekibi olarak konferans sonrası yorumlarımız
- Yarının ekonomisi diye bakılan SDE bugün henüz küçük ölçekte ve yerel ağırlıklı da olsa artık etkilerini hayatımızda görebiliyoruz. Dünyanın her yerinden örneklerin çeşitliliği, yayılım hızı ve olumlu çıktıları, SDE’nin geleceğimiz için bir alternatif model olduğuna inancımızı kuvvetlendirdi.
- Konferansın yerel yönetimlerden üst düzey politika yapıcılara uzanan güçlü katılımı ve bölgenin SDE ekosistemine ayırdığı ciddi kaynak, dünyanın diğer ülkeleri için ilham verici bir örnek oluşturmalı diye umutlandık.
- Deneyimlerin, projelerin, oluşumların çeşitliliği, her alanda bir araya getirilen farklı SDE aktörleri, bu alanda çalışanlara örnek olması açısından çok kıymetliydi.
- Öte yandan, savaş ekonomisinin yükselişi ve otoriter yönetimlerin güçlenmesi nedeniyle bir tedirginlik ve yapılması gerekenler konusunda acillik duygusu toplantıya egemendi.
Elbette aklımızı kurcalayan bazı sorular da var. Örneğin;
- Yaratılan “mikro ütopyalar” etkileyici olsa da bu hareketleri birbirine bağlamak temel meselelerden biri olmaya devam ediyor. SDE alanında çalışanlar olarak birbirimizi görmeye, işitmeye, kolektif hedefler oluşturarak bunlar için birlikte savaş verme becerisi geliştirmeye ihtiyacımız var. Ancak şu da var: Bu denli büyük organizasyonlarda ya da büyüklüğü bir tarafa bırakırsak genel olarak SDE etkinliklerinde, herkes görülmek ve işitilmek için çaba harcarken acaba kolektif hedefler ve eylemler geri planda mı kalıyor?
- Ayrıca, finansal kaynak yokluğu nedeniyle toplantıya katılamayanlar varken bu toplantılarda biz yalnızca güçlü SDE aktörlerinin deneyimlerini öğreniyor olabilir miyiz?
“Dayanışma olmadan insan kalamayız.” – Ken Loach
GSEF Bordeaux 2025, Sosyal Ekonomi ekibi olarak bize blog kurulduğu günden bugüne sekiz yıldır sürdürdüğümüz çabayı, SDE odağında biriktirdiğimiz tüm deneyim ve bilgiyi küresel ölçekte değerlendirme şansını verdi. Bu değerlendirmeden sonra şunları söyleyebiliriz:
Teknolojinin ve antidemokratik yönetimlerin insani değerlerimizi sürekli aşındırdığı kaotik dünyamızda, varlığımızı anlamlandırmanın biricik yolu, benim, sen olduğumu hatırlamaktan geçiyor. Farklılıklarımız üzerinden yaratılan korku duvarlarını aşmaya ve birbirimizi yeniden bulmaya, ortaklaşmaya ihtiyacımız var. SDE ve diğer dönüştürücü modeller, dayanışma yoluyla biz sıradan insanları güçlendirdiği gibi özgürleştirebilirler de. Gelin, insan olmanın özünü hatırlama ve yaşama şansı sunan alternatif ekonomileri bundan sonra da birlikte keşfedelim, birlikte uygulayalım.