Bora Ercan’ın seyahat kitaplarını (Muson Şarkıları: Bir Yoga Yolculuğu, Odysseus Adaları: Bir Akdeniz Yolculuğu) her okuduğumuzda sırtımıza küçük bir çanta atmak, onun izlediği rotayı, okuduğu şiirler ve kitaplar eşliğinde gezme isteği duyuyoruz. Şimdiye kadar bu isteğimizi gerçekleştiremedik ve fakat Bora Hoca’nın gezilerini uzaktan izlemekten hiç vazgeçmedik. Ercan, bir süre önce Nepal ve Bhutan’daydı. İzlenimlerini öğrenmek ve okuyucularımız ile paylaşmak istedik. Sorularımızı yanıtlamayı kabul ettiği için kendisine teşekkür ediyoruz.
Dört yıl önce Elif Köksal ile yaptığımız söyleşide Nepal üzerine konuşmuştuk. Siz yakın zamanda Nepal’deydiniz, tam da hükümet karşıtı gösterilerin halk ayaklanmasına döndüğü günlerden hemen sonra. Sanırım bu Nepal’e ilk gidişiniz değildi. Nasıl bir Nepal ile karşılaştınız orada?
Nepal’in son 30 yılına kimi zaman yakından kimi zaman uzaktan tanıklık ettim. Dünyanın en yoksul ülkelerinden birisidir Nepal, ama en sevilen ülkelerinden birisidir de. Bunun birkaç nedeni var. Everest ve dünyanın en yüksek on zirvesinden sekizi Nepal sınırları içinde, dolayısıyla dünyanın her yerinden dağcıların sıklıkla gittiği bir yer. Nepalliler doğal dağcı ya da onların genel adı şerpa. Yani ekipmansız, donanımsız, tüpsüz dağcıların yükünü taşıyan adsız dağcılar. Tabii bu Nepalliler ile dünyanın farklı ülkelerinden insanların yıllar içinde yoğun etkileşimini sağladı. Öte yandan, 68 hareketlerinin bir damardan evrildiği ‘Hippi’ kültürünün de mekkelerinden biri oldu Kathmandu. Nepal dünyaya uzak olsa da dünya Nepal’e yakın.
Sorunuza gelemedim henüz kusura bakmayın, ama bu girizgâh önemliydi çünkü otuz yıl önce Kralı deviren Nepalliler, maruz kaldıkları oligarşik iktidarı devireceklerdi. O günlerde orada olamadığım için üzgünüm, olaylardan sonra gittiğimizde ise her zamankinden daha temiz bir Kathmandu ile karşılaştım. Tabii ciddi altyapı sorunları var ama ülkenin hızla olumlu yönde değiştiğini görüyorum.
Ülkelerin ekonomik durumları ve kişi başına düşen gelirleri onlar hakkındaki görüşlerimizi biçimlendiren başat etmenler. Ekonomik göstergeleri esas alırsak, yoksul bir ülke olan Nepal ile neden ilgilenelim diye düşünmek mümkün. Ancak gerçekten öyle mi? Ekonomik durum insanların, toplumun, doğanın “ne durumda” olduklarını, birbirleriyle ilişkilerinin “nasıl” olduğunu tam olarak söylemiyor olabilir. Sizin görüşünüzü merak ediyorum…
Nepal de Hindistan gibi uzun yıllar sömürge olmuş bir ülke. Yani tüm zenginlikleri İngilizler tarafından çalınmış. Bunu ben söylemiyorum, tarihsel belgeler söylüyor. O ülkeler maddi olarak yoksulsa bunun nedeni sömürge olmaları.
Diğer bir yandan da manevi olarak zenginler. Karikatürleştirmeye gerek yok tabii, herkes ben mutluyum, huzurluyum diye dolaşmıyor sokaklarda, ama özellikle kırsalda kendilerine yetebilecek küçük bir bahçede, hayvanlarıyla küçük ekonomilerini döndürüyorlar.
Kentlerde eğitim için Hindistan, Avusturalya, ABD gibi ülkelere giden çok sayıda genç var. Nepalliler emekçi insanlar. Körfez ülkelerine bedensel işçi olarak çalışmaya gidenleri de düşündüğümüzde ülke her açıdan dinamik bir ülke. Bu dinamizm özellikle Kathmandu’da nitelikli bir insan profili ortaya koyuyor. Son devrimi yapanlar da onlar. Medyada korkunç görüntüler vardı, evet, ama medya bu, biraz da temkinli yaklaşmak gerek.
Bhutan izlenimlerinizi de merak ediyoruz. Bizim bilgimiz Bhutan’ın 4. Kralı tarafından kavramsallaştırılan “Gayrisafi Ulusal Mutluluk” ile sınırlı. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? Gayrisafi Ulusal Mutluluk, Gayrisafi Yurtiçi Hasıla ile karşılaştırılabilir mi?
Bhutan’a ikinci gidişimdi. Bhutan, Nepal gibi sömürge olmadı, nüfusu çok az, ciddi doğal kaynakları var ve Hindistan’a elektrik satıyor. Turiste ihtiyacı yok. Bu nedenle ülkeye sınırlı sayıda insan kabul ediyorlar, fakat ciddi bir giriş ücreti karşılığında, insan sinir oluyor tabii de buna haklılar diyebilir miyiz? Evet, çünkü turizm, kitlesel turizm kadar kötü şey yok. Hem ekonomik olarak kötü bir model hem de ekolojiye zarar.
Bhutan’da ilk göze çarpan konut sorunu çözülmüş, gecekondu yok, enerji sorunu zaten yok. Evler belirli bir standartta ve estetikte. Çarşı pazarda kıtlık yok. Her türlü gıdaya ulaşmak mümkün. İnsanlar çoğunlukla geleneksel giyiniyor, bu biraz da bazı kurumlarda yasa gereği. Ülke temiz, sessiz, düzenli. 10 yıl önce hapishanede kimse yoktu, şimdi galiba biraz biraz suç başlamış.
Bhutanlılar mutluluk iddiasından öte nasıl mutlu olunuru araştırıyor. Bir milletvekili yemeğimize konuk oldu, sorularımızı ona sorduk, içtenlikle yanıtladı, egosuz, kibirsiz, nazik insanlar. Kavga, tartışma, gerginlik yok, tanıklık etmedik.
Bhutan aktif bir South Asian Association for Regional Cooperation (SAARC) üyesi. Bu yapıda sekiz ülke var. Hatta Afganistan gibi sert kurallarla yönetilen bir ülke de bu yapıda. Bu oluşum o bölge için çok önemli.
Bhutan’da bir Mutluluk Bakanlığının olduğunu ve Bhutan’ın anayasasında ülkenin %60’ının yeşil olmasının yazdığını sizin seyahat notlarınızdan öğrendik. Peki, bunların gerçek hayatta bir karşılığı var mı? Bir fark yaratıyorlar mı?
Zengin ülke Bhutan bir kraliyet. Kral iyi biri. Otuz karısı, yüzlerce hizmetçisi ve özel uçaklarıyla tatile giden bir kral profili yok karşımızda. Çocuğu olunca ülkeye yüzbinlerce ağaç diken bir kraldan söz ediyoruz. Evet ülke yeşil, bu anayasayla da belirlenmiş. Keşke ülkemizin anayasasında da ormanlar korunsa, biz de yeşil bir ülke olmakla övünsek. Bhutan’da yollar ağaç kesmemek için genişletilmiyor.
Bu ülkeleri Türkiye ile karşılaştırmak doğru değil belki ama oralardan öğrenebileceğimiz şeyler var mı?
Rakamlara dayalı konuşmayı sevmiyorum ama ülkemiz insanlarının pek de mutlu olduğunu söyleyemeyiz. Bhutan bir tür Tibet Buddhacığını kabul etmiş bir ülke ama ülkede yüzde 25’lik Hindu inancı da var. Anayasal olarak laik bir ülke. Sağlık hizmetleri ücretsiz. Ortalama ömür yetmiş yıl.
Çok yoğun bir döneminizde bize ayırdığınız zaman için bir kez daha teşekkür ederim. Son olarak, Sosyal Ekonomi okuyucularına ne söylemek istersiniz?
Rica ederim, ülkemiz sosyal, ekolojik ve ekonomik olarak olumsuz yönde o kadar hızlı değişiyor ki yapabileceğimiz tek şey iyi olduğuna, varlığının önemli olduğuna inandığımız yapıları, kurumları, insanları desteklemek, siz de öyle bir oluşumsunuz, biz de her ne yapabiliyorsak sonuna kadar desteğiz. Bu beni sağaltan, delirmekten alıkoyan bir şey. Çok çok teşekkür ediyorum.
Not: Öne çıkan görseldeki fotoğraf Murat Germen’in çekimidir.