Türetici Yaşam Kooperatifi, İzmir Karabağlar’daki dükkânında ve Türetici Bakkal isimli internet platformunda satış yapan bir dayanışma ekonomisi girişimi. Yüksek lisansta araştırma konusu olarak dayanışma ekonomisini seçen Ceren Karabulut, Sosyal Ekonomi blogu için kooperatif ortakları ile kuruluşları, ürünleri ve daha fazlası hakkında söyleşi yaptı.


Ceren Karabulut: Öncelikle sizi tanımak isterim.

Ahmet Çıkmaz: Ben Ahmet Çıkmaz. Gaziantep Fizik Mühendisliği Bölümü mezunuyum. İş güvenliği uzmanı olarak çalışıyorum. Çiftçi kökenliyim. Ailem çiftçilik, arıcılık yapıyor. Türetici Yaşam Kooperatifi’nin Kurucu Yönetim Kurulu üyesiyim.

Cenap Karatay:  Ben Cenap Karatay. Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ile Anadolu Üniversitesi Tarım Teknolojileri ve Sosyal Medya Yöneticiliği önlisans programlarından mezun oldum. Önlisans programlarını hem ilgi duyduğum alanlar olması hem de kooperatif çalışmalarına katkı sunabileceğim alanlar olabilmesi adına seçtim ve okudum. Türetici Yaşam Kooperatifi’nin Kurucu Yönetim Kurulu üyesiyim. Elimden geldiğince kooperatifin sosyal medya hesaplarını yönetiyorum.

türetici yaşam
Solda: Ahmet Çıkmaz, sağda: Cenap Karatay

Ceren Karabulut: Türetici Yaşam Kooperatifi’nin hikâyesi nasıl başladı?

Ahmet Çıkmaz: Bu hikâye başlayalı çok oldu açıkçası. İlk Türetici Bakkal’ı Ankara’da kooperatif olarak değil ama kooperatif mantığıyla açtık. Amacımız temiz gıdaya erişmek ve küçük üreticilerin desteklenmesiydi. Sonuçta küçük üreticiler bir pazar bulamadığından ürünleri ya yok pahasına gidiyor ya da satılmıyor. Öte yandan temiz gıdaya diğer insanlar gibi biz de ulaşamıyoruz. Birkaç arkadaşımla beraber hem kendi ailemizin hem de yakınlarımızın bu ürünlere erişebileceği hem de ürünlerin değerinde satılacağı bir yapı oluşturmaya çalıştık. Türetici Bakkal adlı gıda ağımız dükkân ve internet sitesi üzerinden hizmet verdi. Bu deneyim ile kooperatifin temellerini atmış olduk. Geçen yıl da kooperatifimizi İzmir’de kurduk.

Cenap Karatay:  Aslında bizim hikâyemiz Türetici Bakkal’ın ya da Türetici Yaşam Kooperatifi’nin çok öncesine dayanıyor. Biz kooperatifin mutfağında olan yedi arkadaşız. Yaşamın içerisinde çok uzun zamandır birçok şeyi paylaştık, birçok konuda dayanışma içerisinde olduk. Lisans dönemindeki dayanışmamızın yaratmış olduğu ilişki gün geçtikçe farklılaşarak artık bunun bir toplumsal ayağının da oluşturulması gerektiği düşüncesine evrildi. Önce Türetici Bakkal ile başladık. Kendimizi geri çekip olgunlaştıktan sonra Türetici Yaşam Kooperatifi’nde karar kıldık ve şu anda buradayız. Burayı şu anda çocuğumuz gibi görüyoruz. Doğurduk, emekleme sürecini aştık, kooperatifimiz adım atmaya başladı ve belli bir zaman sonra artık bizden bağımsız yaşamaya başlayacak diye bakıyoruz.

Ceren Karabulut: Türetici kavramının sizin için ne anlama geldiğini, neden bu ismi seçtiğinizi merak ediyorum.

Cenap Karatay: Kooperatifin ismi konusunda şekilci bir tutum içerisine giremediğimiz için bizi en iyi ifade edebilecek kavramın ne olduğu üzerine bir tartışma yürüttük. Aslında biz türetici kavramını klasik tüketici ve üretici arasındaki ilişkiden kaynaklanan bir kelime olarak kullanmıyoruz. Sadece üretici ve tüketici arasındaki bağ ya da iletişim bizim için türeticilik değil. Yani türetici kavramı bizi ifade ediyor ama şu boyutuyla tam olarak da ifade etmiyor. Bu kavramı tekrar tartışmamız, en ince detayına kadar ele alıp altını doldurmamız gerektiği inancındayız. Buna dair bir alt çalışma grubumuz var. Akademik düzeyde türetici kavramını üretici ve tüketici arasındaki ilişkinin ötesine taşımak için bir çalışma yürütüyorlar ve bu konu üzerine bir tez hazırlanıyor.

Kuruluş Süreci

Ceren Karabulut: Kooperatifin kuruluş aşamasında zorluklarla karşılaştınız mı? Kooperatifin kuruluşunda diğer tüketici kooperatiflerinden veya kooperatiflerden bir destek aldınız mı?

Cenap Karatay: En büyük problemimiz bürokrasi idi. Ticaret Bakanlığı’nın belirli kooperatif modelleri, örnek anasözleşmeleri var ve siz de onlardan birini seçip o model üzerinden kooperatif kurabiliyorsunuz. Aslında, arzuladığınız ve kurmak istediğiniz kooperatifi kurma özgürlüğünüz yok. Bakanlığın sitesinde içerisinden seçim yapmamız gereken örnek anasözleşmeler bizim ihtiyacımızı tam olarak karşılamıyordu. Çünkü biz bir işletme kooperatifi ya da bir hizmet kooperatifi olmak istemiyoruz. Eğitim alanında da olmamız lazım ama bir eğitim kooperatifi de olmak istemiyoruz. Sağlık alanında da olmamız lazım. Bakanlığa bunların hepsinin ortak bir havuzda toplandığı bir anasözleşme sunduk. Aslında 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu böyle bir anasözleşmeyi engellemiyor fakat sunduğumuz anasözleşme kabul edilmedi.

Bunun üzerine bir avukat arayışına girdik. Çevremiz geniş olmasına hatta birçok avukat tanıdığımız olmasına rağmen kooperatifçilik konusunda gerçekten donanımlı bir avukat bulamadık. Belki de biz bulamadık, bilmiyorum. Ama o kadar çabaya rağmen bulunamadıysa bence Türkiye’de bu konuda çok ciddi bir eksiklik olmalı. Mali müşavir bulma konusu da benzer şekilde sıkıntılıydı. Avukat ve mali müşavir bulamamış olmamız kuruluşundan itibaren kooperatifçiliği öğrenmemizi teşvik etti. Biz o kadar deneyim ve bilgi sahibi olduk ki şu anda kooperatif kurmak için bizimle iletişim kuracak olan bir arkadaşın ya da bir topluluğun kooperatifini hiçbir ücret talep etmeden kurup ellerine uzatabiliriz.

Kuruluş sürecinde var olan kooperatiflerle iletişim kurduk. Zaten daha öncesinde de Türetici Bakkal adlı gıda ağımız dolayısıyla bazı kooperatifler ile iletişim içerisindeydik. Ama bu kooperatiflerden hiçbir destek almadık. Bunun nedenini bilemiyorum.

Ceren Karabulut: Kooperatifin yedi ortağı olduğunu söylemiştiniz? Bu sayıyı arttırmayı düşünüyor musunuz?

Cenap Karatay: Kooperatif ortaklığını yönetilebilir ve yürütülebilir bir sayıyla sınırlayıp bu çerçevede ilerlemenin kooperatifi ileriye taşıyacağını ve bizden sonra da kendiliğinden ilerleyebilecek bir güç kazandıracağını düşündük. Doğrudan ortak almanın doğru olmadığı düşüncesindeyiz çünkü gerçekten kendi kendini idame edebilen ve yürütebilen bir sistem oluşturmaya çalışıyoruz. Yani yarın bu yedi arkadaş kooperatiften ayrılmaya karar verse dahi kooperatifin ilerleyebileceği bir mekanizmayı oluşturmaya çalışıyoruz.

türetici yaşam

Kooperatife katılmak isteyenleri ilkin Türetici Ağı adlı ağa dahil etmek istiyoruz. O insanların bir kooperatife ortak oldum, şu kadar ortaklık payı ödedim ve ben kooperatif ortağıyım demenin ötesinde, bu kooperatifin anasözleşmesi çerçevesinde nasıl bir sorumluluk üstlenebileceklerini ve ne yapabileceklerini kendilerine sormalarını istiyoruz. Bunu görüp katkı sunabilecek insanların dahil olabileceği bir mekanizmayı işletiyoruz.

Ceren Karabulut: Türetici Bakkalda hangi ürünleri bulmamız mümkün? Bu ürünleri seçerken ne gibi kriterleri dikkate alıyorsunuz?

Ahmet Çıkmaz: Ürün seçimi konusunda oldukça hassas davranıyoruz. Öncelikle üretici ile bir ön görüşme yapıyoruz. Belli başlı sorularımız var. Kimyasal kullanıyor mu? Doğal bir yöntem mi kullanıyor? Ne kullanıyor? Çocuk işçi çalıştırıyor mu? Bunlara bakıyoruz. O görüşmeden sonra da eğer hâlâ şüphelerimiz varsa numune istiyoruz. Numuneleri laboratuvarda analiz ettiriyoruz. Rapor sonucu temiz ise o ürünü alıyoruz, değilse almıyoruz. Sadece bazı ürünlerin raporlarını alıyoruz çünkü her ürün için analiz yaptırdığımızda çok ciddi bir bütçe gerekiyor. Ürün sorgulamasını yaptıktan sonra ileride bir şüphe ya da herhangi bir sıkıntı olduğunda üretici ile muhakkak görüşüyoruz. Güveni sarsan bir durum varsa ilişkiyi kesiyoruz. İnsanlara güveniyoruz ama kontrolü bırakmıyoruz.

Ticaretten Önce Kültür

Cenap Karatay: Sadece ürün ticareti yapmanın ötesinde bu kültürün yayılması penceresinden bakıyoruz. Farklı kooperatiflerin ürünlerinin daha çok insana ulaşabilmesi için çaba gösteriyoruz.

Ahmet Çıkmaz: Temiz üretim yapan küçük işletmelerden, kooperatiflerden kesinlikle ürün alıyoruz. Şu an dayanışma içerisinde olduğumuz birkaç kooperatif var. Onların ürünlerini alıp kendi internet sitemizde veya dükkânda satıyoruz. Özellikle kadın kooperatiflerine daha çok hassasiyet gösteriyoruz; onların ürünlerini alıyoruz. Ürünlere gelecek olursak; peynir çeşitleri, tereyağı, zeytinyağı, yeşil ve siyah zeytin, marmelatlar, reçeller, bal, pekmez; kuru yemişlerden ceviz, badem; dut, kayısı, elma, çilek kuruları. Ürün yelpazemiz bayağı genişledi.

Ceren Karabulut: Ben tulum peynirinizin methini çok duydum.

Cenap Karatay: Tulum peyniri bizim bu yola çıktığımız ilk ürünümüzdür. En az 6-7 yıllık bir süreçte hem damak tadı açısından hem de kalite açısından hiç değişmeyen ve hiç tereddütsüz, sorgusuz sualsiz istediğiniz kadar temin edebileceğiniz ürünlerden biridir. Üreticimiz bu konuda gerçekten karakterli bir duruş sergiliyor. Bir çok kişi bu şekilde olumlu tepkiyle dönüyor. Sizden de duymuş olmak beni mutlu etti.

Ahmet Çıkmaz: Tulum peynirimiz peynir kategorisinde %100 organik diyebileceğimiz bir ürün çünkü hayvanların çoğu zaten yayılan koyun. 7-8 ay boyunca sadece otluyorlar, doğal besleniyorlar. Üretim aşamasında maya ve kaya tuzu dışında herhangi bir şey kullanılmadığı için de çok sağlıklı.

Ceren Karabulut: Ürün fiyatlarını nasıl belirliyorsunuz? Yani üretici ve tüketici açısından adil fiyatı nasıl sağlıyorsunuz?

Cenap Karatay: En başta üreticilerimizi kesinlikle bir tedarikçi olarak görmüyoruz. Onlarla kooperatifimiz arasında geliştirilmesi gereken organik bir bağ olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle işin ticari kısmında sadece kooperatifimizin var olan şubelerinin masraflarını ve aynı zamanda da sürdürülebilirliğini sağlayacak düzeyde bir kâr koyuyoruz. Bunun dışında ne kooperatif kasasına ne de kooperatif ortaklarından herhangi birinin cebine 1 lira dahi kâr girmiyor.

Ahmet Çıkmaz: Ürün fiyatı konusunu iki tarafın da ezilmediği adil bir yöntemle çözmeye çalışıyoruz. Tabii ki üreticimizi kesinlikle üzmüyoruz. Bu anlamda piyasa koşullarına da bakıyoruz, sonuçta enflasyonist bir ortamdayız. Emek sömürüsü olmaması için muhakkak enflasyonun üzerinde bir fiyatlandırma yapıyoruz.

Fiyat Meselesi

Ceren Karabulut: Tüketiciler özellikle bilinçli olmayan tüketiciler bir kooperatife gittiğinde ürünün kalitesini dikkate almadan sadece fiyat etiketi ile değerlendirebiliyorlar.

Cenap Karatay: Tüketici Yaşam Kooperatifi’nin İzmir’deki şubesinin hemen yan tarafında, bir 20 metre ötesinde bir zincir marketin şubesi var. Şubemizi ilk açtığımız hafta insanlar bizim önümüzden geçip geçip o markete gidiyordu. Neden sanki ezberlenmiş bir hareketmiş gibi sorgusuzca zincir markete gidiyorlar? Mesela, burada doğal ürün vs. tabelası var. Merak edip buraya girmeleri gerekmez mi? O ilk hafta içerisinde bunu düşünüyorduk. Sonrasında insanlar gelip gitmeye başladıkça şunu söylediler: “Siz doğal, organik, temiz ya da kimyasaldan ari diyorsunuz. Fakat bazı ürünleriniz zincir markettekinden daha uygun fiyatlı. Neden böyle?” Cevabı şu: Biz onlar gibi ciddi kârlar elde etme amacını gütmüyoruz. Buranın asıl amacı var olan üreticileri destekleyebilmek ve olabildiğince kimyasaldan ve endüstriyel üretimden uzaklaştırıp gerçek bilge köylü tarımına doğru yönlendirebilmek. İşte bu nedenle fiyatlandırmamızda kira, elektrik ve varsa personel maliyetini çıkartmanın dışında başkaca bir kâr koymuyoruz.

Ceren Karabulut: İnternet sitenizi incelerken türetici mühendislik, türetici ziraat gibi alanlarda da faaliyet gösterdiğinizi gördüm. Bu alandaki çalışmalarınızı merak ediyorum.

Cenap Karatay: Arkadaşlarımızın çoğu mühendis. Yenilenebilir enerji ve sıfır enerjili inşaat alanında çalışan arkadaşlarımız var. Kooperatifimizi kurarken yaklaşık bir haftalık bir kamp yaptık. Bu kampta aslında neler olmalı, neler yapmalıyız, neleri hedefliyoruz, nereye varacağız gibi sorular etrafında tartışmalar yürüterek sorularımıza cevaplar bulduk. Salt gıda üzerine yürümek aslında yaşam açısından da doğa açısından da samimi olmayan bir durum çünkü dünyadaki ya da ülkemizdeki sorunlar sadece gıdadan kaynaklanan sorunlar değil. Elbette ki gıda bu sorunlar alanının büyük bir kısmını kapsamakta ama aynı zamanda farklı üretim süreçleri var.

Türetici ziraat dediğimiz kısımda hem kooperatif perspektifinden hem de sürdürülebilirlik ve doğaya uyumlu olma çerçevesinden üreticilere bu konuda danışmanlık sunma noktasındayız. Türetici mühendislik alanında yaptığımız şeyler, çoğunlukla ilgili arkadaşlarımızın kendi sektörlerinde, kendi yetkinlikleri düzeyinde danışmanlık hizmeti sunmaları ile ilgili. Şu anda daha çok öncelikle üreticilerimize ziraat konusunda sürdürülebilir ve doğayla uyumlu neler yapılabileceğine dair danışmanlık yapma yönünde çalışılıyor. Keşke ciddi bir Ar-Ge, inovasyon çalışması yürütebilsek ve keşke kendi mühendisliğimizi kendi içimizde değerlendirebilsek. Ama şu anda öz gücümüz o kadar kuvvetli değil.

Aynı zamanda iki tane küçük bir arazimiz var: İzmir’de bir zeytinlik ve İstanbul Çatalca’da bir arazi. Bu araziler üzerinde kooperatif üyesi arkadaşlar kendilerince bir üretim modeli geliştirmeye çalışıyorlar.

Kooperatifler Arası İşbirliği

Ceren Karabulut: Kooperatifler birbirleriyle nasıl işbirliği yapabilir, nasıl dayanışma içine girebilir?

Cenap Karatay: Aslında kooperatifler birlikte olmak mecburiyetinde değiller hatta olmasınlar da. Evet, farklı güçler farklı etki alanları yaratıyor ama farklı çatı altındaki topluluklar bir araya geldiklerinde olabildiğince kendi düşünsel çerçevelerini baskın kılma çabası içerisine giriyorlar. Belki bunu biz de yaparız, bilmiyoruz ama bu yanlışa düşmeyecek irademizin ve bakış açımızın olduğunu düşünüyorum.

Biz ilişkisel ağımızı genişletirken şu sorulara cevap arıyoruz: “Biz size ne yapabiliriz? Nasıl fayda sağlayabiliriz? Siz bize ne yapabilirsiniz? Nasıl fayda sağlayabilirsiniz?” Birlikte ortak bir iş yapabiliriz. Ama birlikte sürekli iş yapmanın gerekli olduğunu düşünmüyorum. Elbette sürekli bağlantı kurabileceğimiz bir iletişim ağımız olmalı. Ne yazık ki şu ana kadar Türkiye’de bu başarılamamış. İletişimi sürdürecek, sürekli koordine olunabilecek bir kanal yok. Mesela, gıda kooperatifleri için en büyük sorun paketleme ihtiyacı. Paketleme şu anda gıda kooperatiflerinin en çok para harcadıkları alan. Bize baktığınızda bizim paketlememiz amatörce. Bu amatörlüğün sebebi amatör oluşumuz değil. Paketlemeye o paraları verip ürün fiyatlarını arttırmak zorunda kalmamak için paketlemeyi olabildiğince uygun tutmaya çalışıyoruz. Aramızda tartıştığımız konulardan biri de bu. Mesela, neden bugüne kadar 10 tane kooperatif bir araya gelip de küçük bir paketleme tesisi kurmamışlar? Biz bu konuda ortak fikriyat çerçevesinde ortaklaşabiliriz. Olabildiğince kooperatifi bir araya getirip iş yapabiliriz. Şu ana kadar böyle bir şeyin startını vermedik. Çünkü az önce de söylediğim gibi çocuğumuz dünyaya geldi, emeklemeye başladı. Adım atıyor ama henüz koşmaya başlamadı. Koşmaya başlamadan, yani kendi özümüzü yaratmadan bu gibi işlere başlarsak sorun yaşayabileceğimize dair tereddütler yaşıyoruz. Geçmiş dönemde bir araya geldiğini iddia eden bazı yapılar olmuş ama bugün tarih sahnesinde yoklar. Öyle olmak istemiyoruz. Biz gerçekten kök salmak istiyoruz.

Ceren Karabulut: Peki, Türetici Yaşam Kooperatifi olarak gelecekten neler bekliyorsunuz? Ne gibi hedefleriniz, projeleriniz var?

Cenap Karatay: Aslında en büyük planımız Türetici Yaşam Kooperatifi’nin bizden bağımsız olarak, yarın biz içerisinde olmasak dahi fikriyatı yaşatacak ve ilerletecek düzeyde kendi varlığını yaratabilmesini sağlamak. Eğer bunu başarırsak çok ciddi bir kazanım elde ettiğimizi düşüneceğiz. Bunun yanı sıra, bu fikriyatın yaygınlaşması gerektiğine inanıyoruz. Biz diyoruz ki doğaya uyumlu yaşamak, sürdürülebilir bir şekilde üreterek yaşamak gerekiyor. Kooperatif olarak gıdayı seçme gerekçelerimizden birisi de bu fikrin yaygınlaştırılmasına uygun olması. Gerçekte, gıda insanların en önemli paylaşım alanlarından biri; sofralar insanların duygusal anlarının yaşandığı yerler.

Türetici Projeler

Projelerimize gelince, onlardan biri Türetici Bakkalların sayısını arttırabilmek. Bununla birlikte, üretici sayımızı yönetilebilir düzeyde tutabilmek ve bu üreticilere daha çok artı değer sağlayabilecek imkânları yaratarak o üreticilerin kendi bulundukları köyde, kasabada başkaca üreticileri de etkilemelerine olanak sağlamak. Örnek veriyorum, üreticinin tulum peynirini toptanda kilosu 50 liraya satacakken, Türetici Bakkala 250 liraya satabilmesini sağlamak. Başka üreticiler “bu üretici bu şekilde satabiliyorsa ben de o zaman böyle yaparak satabilirim” diye düşünmeye başlayacak. Düşünsenize; bir köyde bir üretici varken beş tane bu tarz üreticinin olduğunu. Bu çok büyük bir kazanım olacaktır.

En büyük projemiz de bu kooperatifin ortaklarının yaşayacağı, kendi kendine yetebilen bir yaşam alanı kurmak. En çok 30 kişilik bir yaşam alanı ve bu yaşam alanının içerisinde olabildiğince her şeyin; enerjinin, suyun, gıdanın, hatta oradaki ailelerin çocuklarının eğitiminin dahi karşılayabileceği bir yaşam alanı oluşturmak istiyoruz.

türetici yaşam

Ceren Karabulut: Türetici Yaşam Kooperatifi kişisel olarak size neler kattı? İşin içinde olmak hayatınızda, bakış açınızda neleri değiştirdi?

Ahmet Çıkmaz: Kooperatifi kurduğumuzda üzerimize bir sorumluluk bilinci yüklendi. Aramızda bir birliktelik ve dayanışma kültürü oluştu. Sonuçta yedi arkadaşız; biri müsait olmayınca başka biri müsait oluyor, o işi o yapıyor. Herkes elini taşın altına koyuyor. Koymak da zorundalar zaten. Bütün arkadaşlarımızda o sorumluluk bilinci var. Bu bilinçle hem kendimiz oradan sürekli bir şeyler öğreniyoruz hem de bu öğrendiklerimizi bir şekilde başka insanlarla paylaşıyoruz. Sohbetlerle, etkinliklerle o bilgilerin aktarılması ve paylaşılması süreçleriyle diğer insanları bilinçlendirmek bizim için çok değerli oldu. Kooperatifteki arkadaşlarımızdan, bazen de sohbetlere davet ettiğimiz konusunda uzman olan kişilerden biz de öğrendik. Aynı zamanda burada ilişki ağımız çok gelişti. Bir çok insanla temas ettik, bir çok kuruluşla görüşme yaptık. Onlar da bizim için çok değerli oldu.

Kooperatiflerin Sosyal Bilinci

Cenap Karatay: Bu süreç yaşamı, üretimi ve tüketimi daha bilinçli sorgulamamızı sağladı. Bunun yanı sıra toplumsal bilincimizin güçlendiğini; bu kooperatifle birlikte gerçekten çok farklı bir dayanışma içerisine girdiğimizi hissediyorum. Mesela, kooperatifin merkezini İzmir’de kurduk ama İzmir’de sadece iki arkadaşımız var. Geri kalan beş arkadaşımız farklı şehirlerde yaşıyorlar. Bu durum normal şartlarda bir kooperatifin ilerlemesinin önünde engeldir. Ama bugüne kadar hiçbir sorun yaşamadık çünkü herkes diğerinin farklı bir sorumluluk üstlenmiş ve o sorumluluğu yerine getirme çabası içerisinde olduğundan emin. Genel itibarıyla, aslında sorumlu ve duyarlı bireyler olmamıza rağmen daha da sorumlu ve duyarlı bireyler olmak mecburiyetinde kaldık. Bu, topluluk bilincinin güçlenmesine, aynı zamanda dayanışmanın ve ortak aklın oluşmasına çok ciddi bir katkıda bulundu. Kooperatifi “kurumsallaştırdı” diyebilirim. Elbette piyasadaki kurumsallaşmadan bahsetmiyorum.

Ceren Karabulut: Son olarak, bu röportajı okuyacak kişilere iletmek istediğiniz mesajlar neler?

Cenap Karatay: Bu röportajı okuyacak özellikle akademisyen dostlara seslenmek istiyorum. Yaşamı ve üretimi dönüştürmeye akademiden başlandığına inanıyorum. Akademi tezgâhından geçen bireyler bu yaşamın içerisinde bir yerlere entegre olacaklar. Akademisyenlerin, o entegre olacak bireylere tüketici ve üretici arasındaki bağın neden sağlamlaşması gerektiğini ya da üretim modellerinin doğaya uyumlu ve sürdürülebilir olması için neden değişmesi gerektiğini anlatmaları gerektiğini düşünüyorum. Akademik olarak hangi alanda olduğuna bakılmaksızın her akademisyenin bunları sürekli dile getirmesi gerekiyor.

Bir diğeri de şu: Toplum olarak ekonomik açıdan zaten bir dayanışma içerisinde olmamız gerekiyor. Bu dayanışmanın yardımlaşmanın ötesinde bir dayanışma olarak algılanması ve yaşanması gerektiği inancındayım. Özetle, adil paylaşımla sürdürülebilir, net bir yaşamı hedeflemek gerektiği inancındayım. Çünkü gelecek ulusal düzeyde de uluslararası düzeyde de pek iç açıcı değil. Benzer dertlerimiz var. Bu benzer dertlerimize çözümlerimizi de ortaklaştırmamız gerekiyor. Bu ortaklaştırabileceğimiz alanlar da Türetici Yaşam Kooperatifi gibi alanlar. İnsanlar türetici olsunlar, fark yaratsınlar.

Her Şeyi Çabuk Tüketiyoruz

Ahmet Çıkmaz: Bir üretim ve tüketim çılgınlığıdır gidiyor. İster fiziki ister soyut olsun her şeyi çabuk tüketiyoruz. Bu da belli bir zaman sonra ister istemez hem insana hem de doğaya çok ciddi zararlar veriyor. Doğa bir şekilde kendini yeniler ama tabii ki olan insanoğluna olur; bunu bedelini bir şekilde öder. Bu nedenle ekolojik yapıya uygun, onunla uyumlu, sürdürülebilir ve kendi kendine yetebilen bir döngünün yaratılması gerekiyor. Günümüzde böyle bir toplumsal sorumluluk var.

İnsanların artık biraz gözünü açması lazım. Karamsar değiliz ama görünen köy de kılavuz istemiyor. Gelecekte zorlu şartlar bizi bekliyor. İnsanlar en azından bir şeyi aldığı zaman araştırsın, aldığının ne olduğunu bilsin. Şu an yetişen nesil mesela, çileğin ağaçta mı yoksa toprakta mı yetiştiğini bilmiyor. O kadar bir yabancılaşma var. Gıdadan örnek verdim ama bu, çoğu şeyde böyle. İnsanlar bir kıyafet aldığı zaman o kıyafetin hangi malzemeler ile yapıldığına bakmıyor, bunu bilmiyor. Kıyafetlerin çoğu petrol ürünü olan polyesterden yapılıyor ve sağlık için zararlı. İhtiyaçları bu açıdan da belirlemek gerekiyor diye düşünüyorum.

Aslında her şeye yabancıyız. Karşı tarafı sadece kendi menfaatimize uyuyorsa dinliyoruz, menfaatimize uymuyorsa yok sayıyoruz. Bir kere bunun ortadan kalkması gerekiyor.

Kategori(ler): Söyleşiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir