Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Başkanı Muammer Niksarlı ile Mülakat

Tayfun Büke: Muammer Bey, bize biraz kendinizi anlatır mısınız? Kooperatifçilik ne zaman ve nasıl hayatınıza dahil oldu?

Muammer Niksarlı:  Ben Gazetecilik ve Halkla İlişkiler okudum. Bunu okuduğum sırada sendikacılığa heveslendim. Basın Sendikası genel başkanı oldum. Sendikacılığım sırasında Ankara’da Batıkent Projesi uygulamasıyla ilgili çalışmalar vardı. Kimler yapacak, nasıl yapılacak, bu proje nasıl uygulanacak diye çeşitli toplantılar yapılıyordu. Sonuçta sendikaların öncülüğünde bir kooperatif örgütlenmesine karar verildi. Ben de o günkü sendikacı olarak Batıkent projesinin gerçekleşmesiyle ilgili kurulacak olan kooperatiflerde görev aldım. Böylelikle yapı kooperatiflerine dahil oldum. Ancak bu kooperatifteki görevim amatörceydi; genel sekreterdim. 1982 yılında kabul edilen 12 Eylül Anayasasında sendikalara ilişkin getirilen değişiklikten ben de etkilendim. Anayasanın 51. Maddesi; fiilen 10 yıl işçiliği olmayanların işçi sendika ve üst kuruluşlarında yönetici olamayacağına hükmetmişti. Daha sonra bu hüküm Anayasadan çıkarıldı ancak öngörülen süreden dört ayımın noksan olması nedeniyle sendikacılığı bıraktım. Genel Sekreterlik görevimi profesyonelce yapmaya başladım. Böylelikle kooperatiflerin içine doğrudan ve çok derin, ciddi bir şekilde girmiş oldum. Kooperatifçiliğim böyle başladı. Daha sonra Kent-Koop genel başkanlığını üstlendim.

1163 sayılı Kooperatifler Kanununda tanımlanan Türkiye Milli Kooperatifler Birliği’nin kurulması için çaba sarf ettik.  Türkiye Kent Kooperatifleri Merkez Birliği (TÜRK KENT), Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Merkez Birliği (TESKOMB), Körfez Tükobirlik, Kocaeli ve Civarı Tüketim Kooperatifleri Birliği, Tüm Eczacılar Üretim, Temin, Dağıtım Kooperatifleri Birliği,  Malatya Köy Kalkındırma Kooperatifler Birliği, Trakya Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifleri Birliği ve Körfez ve Çevresi Küçük Sanayi Siteleri Yapı Kooperatifleri Birliği kurucu ortaklar olarak bir araya gelerek 30 Aralık 1991 tarihinde Türkiye Milli Kooperatifler Birliği’ni (TÜRKİYE KOOP) kurduk.

Milli Kooperatifler Birliği’nin kuruluştaki başkanı Kasım Önadım’dır. Rahmetli Önadım, Esnaf Kefalet Kooperatiflerini kuran büyüğümüzdür. Ondan sonra Milli Kooperatifler Birliği genel başkanlığını ben devraldım; 1997 yılından bu yana bu görev üstümüzde, devam ediyoruz.

Milli Kooperatifler Birliği’nin Ortakları

Türkiye Milli Kooperatifler Birliği’nin mevcut ortaklık yapısı ve yönetimi hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Biliyorsunuz, Milli Kooperatifler Birliği’ni merkez birlikleri kurabilir ve ona ortak olabilir. Eğer bir kooperatif türünün merkez birliğini kuracak bir potansiyeli yok ise o zaman onun birliğini de Milli Kooperatifler Birliği’ne dahil edebiliyoruz. Mesela pancar kooperatiflerinin merkez birlikleri yok. Ne yapacağız? Koca pancar kooperatiflerini dışarıda bırakacak halimiz yok. Mesela eczacı kooperatifleri. Bunların da merkez birliği yok. Çünkü kuracak potansiyelleri de yok. Bir kooperatif türünün yediden fazla birliği varsa zaten 7 birlik ile bir merkez birliği kuruluyor. Eğer 7 tane birlik kurulamamışsa, merkez birliği kurulamayacağı için onların içinden istekli olanı Milli Birliğe alabiliyoruz. Şu anda TESKOMB, TÜRKKENT, OR-KOOP, Tüm Tüketim Kooperatifleri Merkez Birliği, TÜRKKONUT, KÖY-KOOP, Tüm Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifleri Merkez Birliği, SÜRKOOP, TÜSKOOPBİR, Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği, TARIMKOOP, PANKOBİRLİK, TEKB, Marmara Bölgesi Küçük Sanayi Siteleri Yapı Kooperatifleri Birliği olmak üzere toplam 14 tane merkez birliğimiz ve birliğimiz TÜRKİYE KOOP ortağı.

Türkiye Milli Kooperatifler Birliği’nin uluslararası kooperatif hareketi ile ilişkisinden bahsedebilir misiniz?

Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Uluslararası Kooperatifler Birliği ICA’nın üyesi idi. Fakat geçmiş dönemde yaşadığımız bir mali kriz nedeniyle birkaç sene aidat ödeyemedik ve ICA’nın dışında kaldık. Şimdi aidatları ödeyebilecek belli bir noktayı yakaladık. Tekrar, kaldığımız yerden devam etme kararı aldık ve gerekli başvuruları yaptık. Bunun dışında sosyal ekonomi kavramı etrafında örgütlenen, özellikle İspanya, Fransa, İtalya gibi ülkelerin öncülük yaptığı organizasyonlar içinde de varlığımızı göstermek istiyoruz.

Milli Kooperatifi Birliği olarak uluslararası faaliyetlerimize bir örnek vereyim. 2007 yılında Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin Singapur’da yapılan genel kuruluna bir öneri getirdik. Mili Kooperatifi Birliği olarak ICA çatısı altındaki kooperatiflerce; gençleri, çocukları ve aileleri bilinçlendirmeye yönelik, şiddetin doğurabileceği fiziksel ve psikolojik zararları anlatan kampanyalar düzenlenmesini istedik. Toplumda kültür haline gelmekte olan şiddete karşı çocuklarımızı koruyalım dedik. Eğer çocukları şiddete karşı korumazsak o kültürle yetişecekler. Büyüdüklerinde kurumları, ülkeleri yönetecekler. Karşılarına çıkan sorunları önce fikren yenmeye çalışmayacaklar; şiddete başvuracaklar. Biz bunu ICA’ya kabul ettirdik; 2.000’e yakın delegenin katıldığı toplantıda teklifimiz oybirliğiyle kabul edildi. Dışarıdan Türkiye’ye az gelişmiş, bu işlerden anlamayan topluluk olarak bakıyor. Ama bakın ki kaç yıl önce biz şiddeti temelden gündeme getirmişiz.

Maalesef Bundan Sonrası Yok

Karardan sonra Türkiye’ye geldik. Kendi genel kurullarımızda kooperatif örgütler olarak üretim düzeyinde ve satış düzeyinde şiddeti anımsatacak bir şey yapmama kararı aldık. Bunu Millî Eğitim Bakanlığına, aileden sorumlu Devlet Bakanlığına, bu konuda kurulmuş vakıflara, derneklere hepsine yazılı olarak duyurduk. Peki, bundan sonra ne oldu? Maalesef bundan sonrası yok.

Bizim görevimiz ne? Bizim görevimiz bir şeyi gündeme getirmek, kabul ettirmek. Ama ondan sonra toplum olarak ona sahip çıkmak gerekiyor çünkü tek başına bir kooperatifler birliği bunu ülke düzeyinde hayata geçiremez. Mesela, bunu ulusal bir kampanya haline getiremez; öyle bir olanağımız yok. Gerekirse bunlar mevzuata dönüştürülecek. Toplum olarak buna sahip çıksaydık, bu kampanyayı yürütseydik, dünyada bize olan bakışların bir kısmını biraz daha sempatik hale getirebilirdik. Bu, benim için her zaman övünerek anlattığım bir çalışma, bir çaba ve bir karar ama üzüntüyle sonuçlandı.

Verdiğiniz örnek dışında Milli Birliğin başka kampanya çalışmaları oldu mu?

Biz yerli malı kullanmayı unuttuk. Mesela, çocukluğumuzda, gençliğimizde güle oynaya Yerli Malı Haftasını kutlardık, şimdi unutuldu gitti. Türkiye Milli Kooperatifler Birliği olarak  “Türk Malı Kullan” kampanyasını başlattık. Türk malı olarak Türkiye’de üretilen, yurt dışında yaptırılan bazı fason imalatlar da dahil olmak üzere, istihdam ve katma değer yaratan, ülkeye vergi geliri sağlayan, barkod numarası 869 ile başlayan ürünleri kullanalım dedik.

Bunlar ülke için uğraştığımız, duyarlılık oluşturmaya ve dikkatleri çekmeye çalıştığımız, kampanyasını yaptığımız ve aslında Milli Kooperatifler Birliği’nin yapması gereken şeylerdi. Bunların hepsi kooperatifçilerin ilgilenmesi gereken kooperatifçilik ikliminin işe yarar, faydalı hale gelmesini sağlayan çabalardı. Ama aradan yıllar geçti, artık unutuldu.

Kooperatifçiliğimizin Karşı Karşıya Olduğu Sorunlar

Türkiye Milli Kooperatifler Birliği’nin kampanyalar dışında da sürekli faaliyetler kapsamında önemli çalışmalar gerçekleştirdiğini biliyoruz.

Ayda bir, iki ayda bir çıkarttığımız dergimiz vardı. Belli bir noktada durduk, götüremedik. Yapamadığımız şeylerin tümü maalesef mali yetersizlik nedeniyle yapılamadı. Maalesef kooperatif birliklerimiz, merkez birliklerimiz yeterli aidat ödeyemiyorlar. Topladığımız aidat şu bulunduğumuz yerin kirasını karşılamıyor. Ne yapıyoruz peki? 1163 sayılı yasada bir madde var hocam. Feshedilmiş kooperatiflerin mal varlıklarının ortaklarına dağıtılması ile ilgili bir hüküm yok ise o varlıklar Milli Kooperatifler Birliği’ne kalır denilmekte. Oradan gelenler ile idare ettik ama bunların devamlılığı yok. Yani birlikler ve merkez birlikleri bu işe sahip çıkmadıkça, bu işe kaynak temin etmedikçe, burada birkaç kişinin çabalamasıyla bu iş olacak gibi değil. Ben çekinmeden söylerim; maalesef bu bizim ayıbımız, bu bizim önemli bir sıkıntımız.

Madem konu kooperatifçiliğin sorunlarına geldi, oradan devam edelim isterseniz.

Hocam, mesela tarım kesimini alalım. Kooperatif örgütlenmenin en can alıcı noktası tarım, yani tarım sektöründe kooperatifler olmazsa olmaz. Şimdi bakın, öyle köyler var ki köyde 3 tane kooperatif var. Niye birden çok tarımsal kooperatif var, söyleyeyim. Bir, tarımsal kalkınma faaliyeti içindeyse kooperatif kuracak. İki, hayvancılık yapıyorsa kooperatif kuracak. Üç, tarım ve hayvancılık yapacaksa yem de yani bitki de üretmesi lazım. Sulama olmadan bitki olmaz. Sulama için kooperatif kuracak. Her biri için kooperatif kurdurmak durumunda kalıyoruz. Olacak şey değil! Bu nedenle kooperatifçiliğimiz zayıf ve güdük kalıyor.

Biz uluslararası toplantılarda bir mahcubiyet yaşıyoruz. Nedir biliyor musunuz? Bize kooperatiflerimizle ilgili bilgi sorulduğu zaman, Türkiye’de kooperatifler için ayrıca bir istatistik tutulmadığından ne kooperatiflerin sağladığı istihdam ile ilgili ne mali tabloları ve finansman yapıları ile ilgili hiçbir şey söyleyemiyoruz. Bakınız bundan 10 sene önce 85.000 civarında kooperatiften bahsediyorduk. Öyle bir kooperatif yok diye yırtındık. Gayri faal kooperatifler sayıyı arttırıyordu. Şu anda sayı 45-50 bin dolaylarında, belki daha da az. Düzgün istatistik olmadığından kooperatif sayısı bile tam bilinemiyor.

Almanya’da 5 ya da 6 tür kooperatif varken Türkiye’de 43 tür kooperatif var. Böyle olmaz ki. Bununla övünemeyiz, bu kadar çeşitli kooperatif olmaz. Kooperatif çok amaçlıdır. Tarihte de böyle değil mi? Bir kooperatif kurarsın eğitimle, sağlıkla, tarımsal üretimle ilgili faaliyet gösterirsin. Kooperatiflerimiz çok amaçlı olmadıkça fazla bir şey yapamayacağız. Bir köyde bir kooperatifi yönetecek kişi bulamazken köyde dört tane kooperatif kuruluyor. Her konuda bir kooperatif kurmanın ne faydası var? Faydası olmadığı gibi, daha kötüsü, zararı var. Katılımcılık ortadan kalkıyor. Çok temel sorunlardan bir tanesi bu.

Dağınıklık Giderilmeli

Dağınık bir örgütlenmemiz var. Mesela, fındık için kooperatif örgütlenmemiz ayrı, üzüm için ayrı, incir için ayrı, zeytin için ayrı. Bazı köylerde bunların hepsini aynı köylü yapabiliyor. Ruslar diyor ki: “Bunların hepsini birlikte, bir oturuşta bir masada görüşeceğimiz bir yapınız yok mu? Fındık için oraya, incir için oraya, üzüm için oraya niye gidelim?” Gerçekten, niye gidilsin? Bunu gündeme getiriyoruz. Diyoruz ki kooperatiflerin dış ticaretinin verimli ve kârlı olabilmesi için de bu da dağınıklığın giderilmesi gerekiyor. Kooperatiflerin bu dağınıklığının giderilmesiyle ilgili bir çaba içinde olacağız. Bu kadar kooperatif çeşidi bizi sıkıntıya sokuyor, zayıflatıyor. Onun için eğer yapabilirsek, ikna edebilirsek bu konunun Strateji Belgesi’nde de yer almasını istiyoruz.

Kooperatifler üç tane bakanlığın görev alanında tanımlanıyor. Şimdi bir dördüncüsü gündeme geldi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da kadın örgütlenmesinde kooperatifler ile ilgileniyor. Kooperatifçilik bir ortaklık hukukudur. Kooperatiflerin hepsi birer ticari yapıdır. Şirketler üretim ile ilgili ilişkili oldukları bakanlıklara bağlı değil ortaklık hukuku bakımından Ticaret Bakanlığı’na bağlı iken sadece kooperatifler farklı bakanlıklara bağlanmış. Kooperatifler ortaklık hukuku çerçevesinde bir yerde şirket diye tanımlanıyor. O zaman niye Tarım ve Orman Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı olarak dörde bölünmüş? Bu bölünmüşlük bazen sorunların çözümünün önünde o kadar engel oluyor ki… Çünkü her yönetici bir başka yorum yapabiliyor. Hiç kimse elindeki gücün etki alanının daraltılmasını istemiyor. Onun için bunları birleştirmek lazım.

Sanıyorum ki bu işlerin siyaseten çözülmesi lazım. Türkiye’de kooperatifçiliğe inanan, kooperatif gereğini, kooperatiflerin faydasını düşünen bir siyasi oluşuma ihtiyaç var. Şu geçtiğimiz bunalımlı, sıkıntılı ekonomik dönemde Sayın Cumhurbaşkanımız Tarım Kredi Kooperatiflerine görev verdi. Biliyorsunuz onların tanzim satış mağazaları var. Demek ki bu tür sıkıntılı dönemlerde kooperatifler işe yarayan, daha çok ihtiyaç duyulan bir örgütlenme. Geçmişte dünyanın yaşadığı ekonomik bunalımla da gördük. En az zarar gören veya hiç zarar görmeyen örgütlenmeler; kooperatif örgütlenmeleri, kooperatif şirketleri, kooperatif bankaları idi. Kooperatiflerin bu yapısının kabullenilmesi ve ona göre muamele görmesi gerekiyor.

Sosyal ekonominin en önemli ayağından biri kooperatifler, bir tanesi de yerel yönetimler. Şu son dönemde kapitalizmin girdiği çıkmazda sosyal ekonomi bir çıkış yolu olur mu? Eğer bunun üzerine gidilirse ki bizim kooperatifçiler olarak bunun üzerine gitmemiz yeterli değil, siyasi partilerin programlarına dahil etmesi gerek. Parti, programında bunun faydasını, olabilirliğini ele almalı. Yoksa bunun uygulama noktaları olan yerel yönetimler ve kooperatifler yetmez. Siyasi bir düşünce sahipliliği olarak bir siyasi sahipliliğe ihtiyaç var bana göre. Yoksa biz söyleriz, siz yazarsınız, biz okuruz, yine konuşuruz. Siyasi sahiplilik olmadan arzu edilen sonuca ulaşmak olası değil.

Uluslararası Kooperatifler Yılı

Milli Kooperatifler Birliği’nin 2025 Uluslararası Kooperatifler Yılı için planladığı faaliyetler var mı?

Ticaret Bakanlığı’nın Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı çalışmalarına katkıda bulunuyoruz. Yine Ticaret Bakanlığı tarafından sürdürülmekte olan 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu değişikliği konusundaki çalışmalara katılıp katkıda bulunacağız.

Kooperatifler yılı münasebetiyle uluslararası ilişkileri biraz geliştirmek istiyoruz. Mesela bir iki gün önce Çin’den bir grup İstanbul’a gelmişti. Onları karşıladık, oturduk Türkiye’yi anlattık. Onlar bize kendilerini anlattı. Yine bu yıl Çin bu ilişkiyi sürdürmek istiyor haberini aldık. Uluslararası ilişki bazında geçmişte başlattığımız bir çalışmayı sürdürmek istiyoruz. Çin ve Rusya’nın kooperatifleriyle Türk kooperatiflerini buluşturup, ticaret yapmaları, karşılıklı alışverişe girmeleri için epeyce uğraşmıştık.  Bu kapsamda PANKOBİRLİK ve Tarım Kredi Kooperatifleri bu faaliyeti sürdürmek için protokol imzaladılar. Fakat gözle görünür bir şey ortaya çıkmadı.

Milli Kooperatifler Birliği’nin görevi ilgilileri bir araya getirip tanıştırmaktır. Onlar aralarında bilgi alışverişi, mal alışverişi yaparlar. Biz sektörel bazda bunları bir araya getiririz. Mesela Polonya’nın üniversite kenti Krakow’da her şey kooperatif. Oradan bizi çağırıyor, bize bölge gösteriyorlar; aynı şekilde Ruslar bize bölge gösteriyorlar. Ama bizim kooperatiflerin küçük çapta örgütlenmiş olmaları pazarda yer almalarını engelliyor. Küçük küçük kooperatiflerimizin bir araya gelmesi lazım ki pazarda yer alabilsinler.

2025 Uluslararası Kooperatifler Yılı’nda etkin bir faaliyet dönemi planladık. Bu kapsamda; kooperatifçilik ile ilgili deneyimleri paylaşma ve görüşleri almak üzere yurtiçinden ve yurt dışından uzmanların ve kooperatif liderlerinin katılımı ile toplantılar yapmayı, kooperatifçilik ile ilgili konu bazlı çalışma grupları oluşturmayı, güncel sorunlara ışık tutacak araştırma proje çalışmaları yapmayı planlıyoruz. Ayrıca, yeni kurulan kooperatiflere ve Kadın Kooperatiflerinin üst örgütlenme konusundaki çalışmalarına teknik bakımdan yardımcı olmak istiyoruz.

Muammer Bey, geriye dönüp baktığınızda kooperatifler ve kooperatifçilik yaşamınıza neler kattı? Gençlere, kooperatiflere katılmalarını önerir misiniz?

Bize göre insanın yaşadığı her yerde kooperatifçilik olur. İnsanın yaşadığı bütün problemlerin çözümüne bir kooperatif model bulunur. Biz 75 yaşını geçtik. Çocukluğumuzda, gençliğimizde okulumuzda kooperatif vardı. Okul kooperatifinden kalem, defter, kâğıt, yiyecek alırdık. Bu ortadan kalktı. Bana göre kooperatifçilik okuyarak öğrenilecek ders gibi bir olay değil. Yaşayarak, uygulayarak öğrenilecek bir olgu. Onun için mesela bizde niye üniversite kampüslerinde kooperatif yok? Bana göre kooperatif kürsüsünden önce o üniversitede kooperatif kurulmalı. O kooperatifi kurduğunuz zaman o öbürünü de getirir. Kampüste öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayacak kooperatifleri üniversitelerin kurması için devletten, Millî Eğitim Bakanlığından izin almak gerekmiyor bana göre.

Okullarda üniversiteden başlayarak kooperatif kurulması gerekiyor. Şu anda benim üzerinde durduğum en önemli konu bu. Kooperatifçilik Yılı’nda yapmayı düşündüğümüz işlerden bir tanesi de bu. Gençlerin kooperatifçiliğe girebilmesi için ben ısrarla kampüs kooperatifçiliğinin şart olduğunu savunuyorum. Gençleri kooperatifçiliğe eğer sokamaz isek bizim nesil sondur. Gelecekte kooperatifçilik yapacak çok fazla insan bulamayacağız.

Kooperatifçilikten Kazanılanlar

Kooperatifçilik bana ne kattı? Kooperatifçilik bana göre bir felsefe, bir inanç. Buna inanmıyorsanız yaptığınızın adı kooperatifçilik değil. Kooperatifçilik, bizatihi inanarak yapılan, fedakârlık isteyen bir olgu. Kooperatifçilik, bir inanç sistemi. Bireysel olarak baktığım zaman ben zarardayım. Niye? Biz “aman kooperatif zarar görmesin, aman örgüte bir şey olmasın, aman aman” diye diye sistemin içine hapsolup kaldık. Benim burada yaptığım kooperatifçiliği bu imkânlarla yapacak çok adam çıkmaz, çıkmıyor zaten.

Muammer Bey son olarak Sosyal Ekonomi okuyucularına ne söylemek istersiniz?

İlk olarak, okullarımıza, üniversitelerimize kooperatifçiliği sokmamız gerekiyor. Okullarımıza kooperatifçiliği sokacağız ki gençleri kooperatiflerin içine, kooperatifçiliğin içine koyabilelim. Sorun, genç neslin kooperatifçiliğe uzak durması. Sorunları kooperatif düşünce ile kooperatif mantıkla çözmek diye bir şey yok. Kooperatif düşünce, kooperatif davranış yok. Onun için üniversitelerde kampüslerde kesinlikle gençlere kooperatif kurdurup kooperatifçilik yapmalarını sağlamamız lazım. Kooperatifi doğal olarak kooperatiften yararlanacak öğrenci kuracak. Ancak kampüslerde kooperatif kuralım demek de yetmiyor. Buranın ortakları kim olacak? Ortaklık nasıl sona erecek? Öğrencilik bittiğinde ne olacak? Bu soruların cevaplanması için ben de katkıda bulunurum. Hukukçuları da işin içine alıp yabancı uygulamaları da inceleyip konuyu tartışmak lazım. Sadece tartışmakla, fikir yürütmekle olmaz; bizatihi resmen kurarak, yaşayarak, sorunlarla karşılaşarak yapmak lazım.

İkincisi kamu tarafında. Nasıl şirketlerin bir tek bakanlıkta sicili, dosyası tutuluyor, kuruluşuna izin veriliyor, tasfiyesine izin veriliyorsa kooperatiflerde de bunun olması lazım. İşlerin tek bir bakanlıkta yürütülmesi lazım.

Üçüncüsü de kooperatiflerimizin çok amaçlı olması lazım. 30 türlü kooperatifin anasözleşmelerini yan yana getirsek, faaliyet alanlarını gerçekleştirmek için yapılacaklara ilişkin iki tane madde değişik, gerisi tümüyle aynı metin. Kurullar nasıl kurulur, nasıl toplanır, nasıl karar alınır; bu değişmiyor. Bu değişmiyorsa, anasözleşmenin iki maddesini ve kooperatifin adını değiştirerek yeni bir kooperatif kurmuş olmuyorsunuz ki.

Bir de dikey örgütlenme zorunlu olmalı. Her birim kooperatif varsa birliğe, birlik kurulmuşsa merkez birliğine veyahut da Milli Kooperatifler Birliği’ne ortak olacak. Eğer bu böyle olursa Milli Kooperatifler Birliği’nin alttakilere faydası olur. Şimdi bizim anasözleşmemizde faaliyet alanlarımız arasında denetim var. Ama denetim yapmıyoruz, yapamıyoruz. Niye? Denetlemeye kalktığınız zaman kooperatif Birlikten ayrılıyor. Esnaf Kefalet Kooperatifleri,  Pancar Kooperatifleri ve Tarım Kredi Kooperatiflerinin merkez birliklerine girmesi yasa ile zorunlu tutulmuş. Onların zorunlu olarak girdiği merkez birliğinin Milli Kooperatifler Birliği’ne girmesi niye  zorunlu değil? Kooperatifçilik ilkelerinden serbest giriş çıkış ilkesi buna mazeret olarak gösteriliyor. Oysa serbest giriş çıkış ilkesi bireyle ilgili bir şey.

Kategori(ler): Söyleşiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir