İngiltere’de, sadece beş banka mevcut hesapların % 85’ine sahiptir. Ve bunlardan dördü, Merkez Londra’nın on üç kilometrekarelik alanı içerisinde bulunuyor. Hepsi hissedarlarına aittir, özel kâr amacıyla işletilir ve hepsi kişisel bankacılık hizmetlerini daha riskli ancak kârlarının büyük kısmını oluşturan yatırım bankacılığı faaliyetleriyle birleştirirler.

Uluslararası anlamda, bu normal değil. İngiltere’nin bankacılık ve finansal hizmetler sistemi dünyanın en homojen ve merkezileştirilmiş sistemlerinden biridir. Az sayıdaki oyuncunun hızlı kârı kamu yararına üstün tuttuğu hissedar odaklı modelin köşeye sıkıştırdığı piyasa ile çok az seçenek var.

İngilizlerin basit bir cari hesap veya mortgage gibi daha karmaşık ürünler için bu beş büyükten (veya onların altında çalışan birçok markadan birine) razı olmaktan başka çaresi yokken Alman komşularımızın çok sayıda iyi seçeneği bulunmakta.

Kooperatif Partisi (Co-operative Party) temsilcilerinin Almanya’ya yaptığı son gezide, Almanya’da bankacılık sektörünü oluşturan her biri farklı topluluklara ve farklı finansal ihtiyaçlara cevap veren binlerce bireysel banka hakkında daha fazla şey öğrendik.

Her biri bağımsız ve yerel olarak yönetilen 400’den fazla yerel tasarruf bankası (Sparkassen) ağı var ve kâr yerine kamu yararı için çalışıyorlar. Veya üyelerine ait olan ve bir üye-bir oy ilkesiyle çalışan 1000’den fazla kooperatif bankası var. Veya dahası, Birleşik Krallık’taki çoğu bankaya eşdeğer olan 300 özel ticari banka. Bu “üç sütun” dünyanın en çeşitli ve esnek sistemlerinden biri olan Alman bankacılık sistemini oluşturuyor.

Peki, neden önemli?

Almanya’nın bankacılık sisteminin ekonomisini daha üretken hale getirdiğine dair açık kanıtlar var. İngiltere’nin büyük ticari bankaları, paramızı alım satım faaliyetleri yoluyla devasa kârlar elde etmek için kullanmaya odaklanıyor; finansal sistemin içinde işlem yapıyor ve birbirlerine borç veriyorlar. Öte yandan, Sparkassen gibi kâr amacı gütmeyen bankaların varlık nedeni, yalnızca “reel” ekonomideki faaliyeti desteklemektir; küçük işletmelere borç verme, ipotek sağlama vb.

Bu tür bir sermayenin mevcudiyeti, Alman işletmelerini makine, teçhizat, yeni teknoloji ve üretimi arttıracak diğer araçlara yatırım yapmaya teşvik etmektedir. Sonuç, dünyadaki en verimli ekonomilerden biridir ve ortalama bir Alman işçi, bir İngiliz işçinin beş günde ürettiğini dört günde üretmektedir.

Buna ek olarak, İngiltere ekonomisi üzerinde “batmayacak kadar büyük” ​​az sayıda bankanın varlığının yarattığı büyük risk ve dengesizleştirici etkinin yanı sıra piyasasındaki pozisyonlarını bir hak olarak gören bankalar tarafından düpedüz kazıklanan müşteriler. Bozuk İngiliz finansal hizmetler sisteminin ekonomimizi boğduğu açıktır.

Daha adil, daha üretken, başarılı ve eşit bir ekonomi yaratmak istiyorsak, işe bankalar ve finansal hizmetler ile başlamak gerekir.

Geçtiğimiz birkaç günde İşçi & Kooperatif (Labour & Co-operative) Milletvekilleri Parlamento’da, Almanya’da gördüğümüz bazı model ve yaklaşımları İngiltere’ye getirecek çalışmalar yaptılar:

1. RBS’yi Mütüele Dönüştürme

Bankacılığın dönüşümüne gelince iyi haber şu ki, biz İngiliz vergi mükellefleri zaten birine sahibiz. İngiltere’nin en büyük 5’inden biri olan the Royal Bank of Scotland 2008’de battığında, kendisiyle birlikte İngiltere ekonomisini de aşağı çekme riski yaratmıştı. Buna karşılık, vergi mükellefleri maddi olarak destekleyerek bankayı kurtarmıştı – hepimizin hâlâ ödediği bir kurtarma. Vergi ödeyenlerin müdahalesi bankayı kurtarırken, İngiltere bankacılık sistemi kültürünü veya sistemdeki temel sorunları düzeltmek için çok az şey yapıldı.

Bu, kaçırmayı göze alamayacağımız bir fırsat. Salı günü, Başkan Gareth Thomas liderliğindeki Kooperatif Milletvekilleri, RBS’yi mütüele dönüştürmek (Almanya’daki bankalar gibi hissedarlar yerine üyelerine ait olan kâr amacı gütmeyen ve kamu çıkarı için çalışan bir sosyal kuruluş) için baskı oluşturmak üzere Parlamento’ya gittiler.  Bizim bankalara değil, bankaların bize hizmet etmesinin zamanıdır.

2. Kredi birlikleri için ayağa kalk

İngiltere kredi birliği hareketi, Alman tarzı yerel, çeşitli ve kamu düşüncesine sahip bir finans sektörünün İngiltere’de neye benzeyeceğine dair bir fikir vermektedir. İlk kredi birlikleri, 1960’larda göçmen toplulukları arasında finansal dışlanmanın üstesinden gelmenin bir yolu olarak kurulduğundan bu yana hareket ülke genelinde yayıldı.

Şimdi Birleşik Krallık’ta, polis memurlarından havayolu pilotlarına, belirli kasaba ve mahallelere kadar her biri belirli bir topluma hizmet etmeye adanmış yüzlerce yerel finans kooperatifi var. Ancak, hükümet kredi birliklerini genellikle en fakirler için bir köprü olarak görmesine karşın, biz çok daha iddialıyız.

İngiltere’deki kredi birliği hareketinin, kredi birliklerinin milyarlarca dolarlık varlık tuttuğu ve ana akım bankalarla eşit koşullarda rekabet ettiği ABD’ye benzer bir ölçekte büyümesini desteklemek istiyoruz. Bu nedenle Pazartesi günü, Gareth Thomas ve milletvekillerimizin geri kalanı, kredi birliklerinin hükümetin yeni “Help to Save” inisiyatifine dâhil edilmesini ve sektörü geri tutan engelleri kaldırmak için neden çalışmaya devam ettiklerini savunmak üzere Parlamento’daydılar.

İngiltere’ye ihtiyacı olan ekonomiyi vermek için, beş bozuk, kâr amacı güden banka işe yaramaz. Güçlü ve dinamik ekonominin temelini oluşturan çeşitli, yerel bankacılık sisteminin olduğu Almanya’dan ve diğer ülkelerden öğrenebileceğimiz çok şey var.

Fakat sıfırdan başlamanıza gerek yok. Burada gerçekleşmesi için araçlar ve fırsatlar zaten bizimle birlikte. Sadece hayal gücü ve siyasi irade gerekli.

Not: Ben West’in the Co-operative Party Blogunda 13 Aralık 2016’da yayımlanan yazısından çevrilmiştir. Erişim

Kategori(ler): Görüş Yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.