Yükseköğretimin farklı iş yaklaşımlarını bütünsel olarak içermesi gerekirken çalışanların mülkiyeti gibi yönetişim modelleri dışarıda bırakılıyor. Sosyal Ekonomi olarak, üniversitelerin müfredatlarını yeniden gözden geçirmeleri ve daha adil yönetişim modellerini eğitim ve öğretim programlarına dahil etmeleri çağrısına biz de katılıyoruz.
Çalışan sahipliği bilinen sorunlara kanıtlanmış bir cevaptır; bunu kendi araştırmamda gördüm
2024 Yasama Oturumunda, kabul edilen 24-1157 sayılı Temsilciler Meclisi Yasası ile Colorado Employee Ownership Office (Colorado Çalışan Sahipliği Bürosu) kuruldu ve ilk yedi yılı içinde bulunan çalışanların sahibi olduğu Colorado işletmelerini desteklemek için yıllık 1,5 milyon dolarlık yeni bir vergi indirimi programı oluşturdu. Neden mi? Çünkü ortak mülkiyetin kanıtlanmış bir gücü ve yarattığı fırsatlar var.
Ortak mülkiyetin etkisi oldukça iyi belgelenmiştir ancak bir yönetişim modeli olarak genellikle göz ardı edilmektedir. Akademik çalışmalar, hisselerinin en az %30’u çalışanlara ait olan şirketlerin daha üretken olduğunu, daha hızlı büyüdüğünü ve başarısız olma ihtimalinin daha düşük olduğunu göstermektedir. National Center for Employee Ownership (Ulusal Çalışan Sahipliği Merkezi) tarafından yürütülen son araştırmalar, hisse sahibi çalışanların daha yüksek ücretlere ve net varlığa sahip olduğunu, daha iyi sosyal yardımlar aldığını ve hissesi olmayan çalışanlara kıyasla kesintiler ve dış kaynak kullanımı nedeniyle işlerini kaybetme olasılıklarının daha düşük olduğunu göstermektedir.
Ciddi bir eşitsizlik döneminden geçiyoruz. Zenginlik giderek daha da tepede yoğunlaşıyor ve işletmeler bu zenginliğin dağıtılmasında önemli bir rol oynuyor. Ancak, çalışan sahipliği gibi yönetişim modelleri işletme okullarının müfredatında genellikle okutulmuyor. Sonuç olarak, işletme okulları geleceğin iş dünyası liderlerini çağımızın başlıca krizlerinden birini ele almaya hazırlamıyor.
Değişken iş piyasası
COVID pandemisinin ardından, istihdam konusunda ulusal bir hesaplaşma yaşandı. Eylül 2021’de 4,4 milyondan fazla Amerikalı, kötü çalışma koşulları ve tükenmişliğe tepki göstermek amacıyla “Büyük İstifa”nın bir parçası olarak gönüllü olarak işlerini bıraktı. Bir anlığına güç işçilerin elindeydi ve maaşlar artıyordu, ancak bu güç şirketlere geri döndü.
Maaşlardaki artışı ekonomik sıkıntılar takip etti ve çok sayıda işçi işten çıkarılması kalabalık bir işgücü piyasası yarattı. Bu durum çalışanları daha düşük ücretlerle ve daha zayıf bir konumda çalışmayı kabul etmeye zorluyor. Günümüz çalışanlarının bu güvensiz durumu, servet eşitsizliği ile birleştiğinde önemli bir stres kaynağı olmakta ve insanların sağlıklarını ve yaşamlarını riske atmaktadır. İş piyasasının istikrara kavuşturulması gerekiyor ama nasıl?
İspatlanmış bir Çözüm
Çalışan sahipliği bu sorunlar için ispatlanmış bir çözümdür. Bunu kendi araştırmamda gördüm. Bir çalışan ve işletme sahibi olarak edindiğim deneyimler beni araştırmaya yöneltti. Bir şirketi yönetirken, çalışanları yönetme ve ödüllendirme normları tarafından köşeye sıkışmış hissettim. Bir kişinin, yani işletme sahibinin, diğerlerinin çalışmalarının neredeyse tüm faydalarını alması dengesizlik gibi geliyordu.
Colorado Boulder Üniversitesi Antropoloji Bölümü’ndeki yüksek lisans çalışmamın bir parçası olarak yaptığım araştırmada, çalışanlar için daha adil ortamlar sunabilecek alternatif işletme yönetimi yöntemlerini araştırdım. Araştırmam B Corp sertifikalı şirketlere odaklandı. B Corp sertifikası, kâr amacı güden bir şirketin, kâr amacı gütmeyen B Lab’ın sertifikasyon gerekliliklerini yerine getirdiğini yani sosyal ve çevresel performans, hesap verebilirlik ve şeffaflık standartlarını karşıladığını onaylayan bir sertifikadır.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 15 B Corp’ta çalışan 50 kişi ile görüşmeler yaptım. Görüşmelerde sertifikasyonun şirket politikalarını etkilediğini ve iyi işler yapmak isteyen şirketlerden oluşan bir topluluk yarattığını, ancak çalışma koşullarını ve çalışanların eşitliğini gerçekten iyileştirmekte yetersiz kaldığını gördüm.
Buna karşılık, en memnun ve işine en bağlı olanlar, kurumsal yönetişimin ortak mülkiyet modellerini benimsemiş şirketlerde çalışıyorlardı. Araştırmamdaki şirketlerden biri olan Namaste Solar, bir işçi kooperatifi olarak faaliyet göstermektedir. Bu firmadaki çalışanlar son derece katılımcı, kuruluşun misyon ve amacını net bir şekilde bağlantılı ve yüksek düzeyde iş tatmini belirten kişilerdi.
Çalışanlar mesleki ve ekip geliştirme faaliyetlerine katılmıştı ve birçoğu başka yerlerde daha yüksek ücretli işler bulabileceklerini ancak Namaste Solar’da kalmayı tercih ettiklerini belirtti. Bu bağlılığın ve memnuniyetin sebebi büyük ölçüde işçi-kooperatif yönetişim modelinin doğasında bulunan mülkiyet, yetki ve saygıydı. Bu, araştırmamın en anlamlı bulgularından biriydi.
Temel iş müfredatı olarak ortak mülkiyet modelleri
Ortak mülkiyetin kurumsal olarak benimsenmesinin önündeki engellerden biri de farkındalıktır. CU Denver’da işletme yüksek lisans programına ve bir profesyonel olarak çeşitli liderlik eğitimlerine katıldım. Buna rağmen kendi işimi kurduğumda, bir ortak mülkiyet modeli oluşturmayı düşünmedim çünkü bu, bana öğretilmemişti.
Leeds İşletme Okulu’nda yaptığım yüksek lisans çalışmalarından anladığım kadarıyla, çalışan sahipliği kavramı neredeyse hiç ele alınmıyor. Ortak mülkiyet çözümünün, zenginliğin yeniden dağıtılmasında, finansal güvenliğin arttırılmasında ve aileler ile toplulukların istikrara kavuşturulmasında güçlü bir kaldıraç olduğu kanıtlanmıştır. Neden çalışan sahipliği işletme okulu derslerinin temel bir parçası değil?
Rutgers Üniversitesi Yönetim ve Çalışma İlişkileri Okulu, UC San Diego Rady İşletme Okulu’ndaki Beyster Enstitüsü ve Pennsylvania’daki Montgomery County Community College’daki Baker Çalışan Sahipliği ve İş Dönüşümü Mükemmeliyet Merkezi de dahil olmak üzere birkaç üniversite çalışan sahipliği konusunda eğitim programı sunuyor. Ancak çoğu kurumda bu kavramın tanıtılıp tanıtılmayacağına ve nasıl tanıtılacağına öğretim üyeleri karar vermekte.
Leeds İşletme Okulu’nda yaptığım yüksek lisans çalışmalarından anladığım kadarıyla, çalışan sahipliği kavramı neredeyse hiç ele alınmıyor. Ortak mülkiyet çözümünün, zenginliğin yeniden dağıtılmasında, finansal güvenliğin arttırılmasında ve aileler ile toplulukların istikrara kavuşturulmasında güçlü bir kaldıraç olduğu kanıtlanmıştır. Neden çalışan sahipliği işletme okulu derslerinin temel bir parçası değil?
Şiddetli bir eşitsizlik ve iklim krizinin yaşandığı günümüzde, statükocu iş yönetişimine öncelik veren işletme okullarında hâkim olan öğretiler bu sorunları daha da kötüleştirme ihtimalini barındırıyor. Yükseköğretimin, farklı iş yaklaşımlarını bütünsel olarak içermesi gerekiyor. Geleceğin liderleri seçeneklerini bilmeliler. Birçok genç lider daha iyi bir gelecek yaratmak için araçlar, modeller ve rehberlik arıyor. Ortak mülkiyet güçlü bir araçtır.
Hükümet, hem Colorado’da hem de federal düzeyde ortak mülkiyetin benimsenmesini desteklemeye ve teşvik etmeye başlıyor. Üniversiteler dikkat etmeli ve müfredatlarını yeniden gözden geçirme ve daha adil yönetişim modellerini eğitim ve öğretimi programlarına dahil etme fırsatını değerlendirmeli. Birçok yeni politika önerisinin veya yeni ESG (ç.n: Çevresel, Sosyal ve Yönetişimsel) modellerinin aksine, faydaları iyi belgelenmiştir.
Çalışan mülkiyetinin yaygın olarak benimsenmesinin derin etkileri olabilir. Eğer üniversiteler eşitlik konusunda gerçekten kararlılarsa, çabalarına servet dağılımını da dahil etmelidirler ve servet dağılımı için kanıtlanmış bir yöntem de mülkiyetten geçmektedir. Ortak mülkiyetin benimsenmesi farkındalıkla başlar ve işletme okulları bu farkındalık zincirinin merkezinde yer alır.
CU Boulder’da antropoloji alanında yüksek lisans yapan Andrea Steffes-Tuttle, bir çalışma antropologu, bir girişimci ve ekonomik adalet için çalışan bir organizatördür. Kâr amacı gütmeyen etkinlik yönetimi ve bağış toplama ile başlayan, yazılım startuplarında pazarlama liderliğine, girişimciliğe ve işletme sahipliğine kadar uzanan 20 yıllık profesyonel deneyime sahiptir. Yakın zamanda, çalışan memnuniyeti ve kurumsal mesuliyete odaklanan antropolojik bir çalışmayı tamamladı.
Not 1: Andrea Steffes-Tuttle‘nin The Colorado Arts & Sciences Magazine’de 13 Ağustos 2024 tarihinde yayımlanan yazısı Murat Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim
Not 2: Öne çıkan görsel, Jo Szczepanska — Unsplash