Muğla Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği başkanı Nurdan Saraç hoca ile dernek çalışmaları hakkında görüştük. Kampüsteki can dostlarımız Nurdan hocayı hiç yalnız bırakmadıklarından kalabalık bir ekiple birlikteydik! Nurdan Saraç’ın ilköğretimden itibaren seviyelendirilmiş bir “doğa-hayvan sevgisi” dersinin konulması önerisine gönülden katıldığımızı belirterek sizi söyleşimiz ile başbaşa bırakalım.


Merhaba, Nurdan Hocam. Biz sizi tanıyoruz ama okuyucularımız için kendinizi tanıtabilir misiniz?

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde görev yapıyorum. Fen Fakültesi Biyoloji bölümündeyim. Yani biyoloğum. Hayvanlarla oldukça yakınım, mikrobiyoloji alanında çalışıyorum. Onlarla ilgiliyim, hobi olarak mesai dışında da hayvanlar için çalışmaya devam ediyorum.

Sanırım okulda mesai bitince dernekteki mesai başlıyor. Derneğinizi, MUDHAYKO’yu bir de sizden dinlesek?

2011 yılı Kasım ayında Muğla ili Menteşe ilçesinde çalışmalarda bulunmak üzere kurulmuş bir derneğiz. Muğla Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği, kısa adıyla MUDHAYKO, olarak o günden bugüne faaliyetlerimize devam ediyoruz.  Muğla Merkez’de bu konuda çalışan bir derneğin olmaması, bizi dernek kurmaya teşvik etti. Dernekleşme ile birlikte hem sivil toplum kuruluşu olarak halka dönük çalışmalar yapmayı hem de hayvanların hakkını korumayı ve savunmayı amaçladık. Bu doğrultuda yerel yönetimler, özellikle belediyeler ve kamu kurumları ile işbirliği içerisinde amaçlarımız doğrultusunda çalışmalar gerçekleştirmek için çalışıyoruz.

Sivil toplum kuruluşunun gücü ile bu hayvanlara katkıda bulunmak önemli

Faaliyetlerimizi Muğla, Menteşe’de sürdürüyoruz. Diğer ilçelerde işbirliği içerisinde olduğumuz dernekler de var. İşbirliğinin maddi olmadığını da belirtelim. Biz, bu derneklerle temas halinde kalıp kendi aramızda bilgi alışverişi sağlıyoruz. Zaman zaman gelen, zor durumda olan hayvan ihbarları veya benzer şikâyetler karşısında, oradaki arkadaşları yönlendiriyoruz. Muğla ilinde dokuz tane derneğin oluşturduğu Muğla Doğa ve Hayvan Hakları Platformu var. O platforma da dâhiliz.

Derneğin üye sayısı nedir?

Kurulma aşamasında projelerimiz 7 kişiyle oluşmuştu. İlk genel kurulda dernek organlarının oluşması için belli bir üye sayısını elde ettik. Başlangıçta, insanlar üye olmak istediler, oldular da. Ancak şöyle bir şey de var tabii. Dernek üyesi olunduğu zaman, yasal olarak bir takım sorumluluklar geliyor, üye aidatı ödemek gibi. Üyeliğin devam etmesi için bu şartın sağlanması gerekiyor. Bizim aidatımız çok yüksek bir aidat değil, aylık 10 TL gibi bir rakam. Birçok kişi, maalesef, ‘ben zaten kendim besleme yapıyorum’ diyerek ayrıldı.

Biz de aktif olarak çalışmayan, aidat vermeyen üyelerimiz ile yollarımızı ayırdık; genel kurulda kendilerini çıkarma kararı aldık. Şu an 31 üye ile yola devam ediyoruz. Üyelerimizin çoğu üniversiteden arkadaşlar. Küçük bir dernek olarak faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Derneğin üye sayısının çok olması veya az olması değil, esas olarak burada bizim için, sivil toplum kuruluşunun gücü ile bu hayvanlara katkıda bulunmak önemli.

Sokak hayvanları yanlış bir tabir

Peki dernekte üyeler dışında, gönüllü olarak katkı sunanlar oluyor mu?

Gönüllü çalışan kişilerimiz yok. Üye olmayıp da gönüllü çalışanlardan ziyade, kendi başına, kendi imkânlarıyla besleme yapan hayvanseverler ile diyaloğumuz var. Ama dernek gönüllüsü sıfatında değiller.

Böylesi önemli bir sorumluluk gerektiren bu işe girişirken sizi etkileyen ya da motive eden bir olay var mı? 

İlk etapta eve bir kedi almayla başladı bu serüven. Sokakta bulduğumuz üç aylık bir kediydi Boncuk. Beş yıl sonra terk etti, kendisine yeni bir bölge buldu. Onun evde beslenmesiyle birlikte bizde de bu sevda başladı; zaten hep evdeki bir kediyle, köpekle başlar. Sonra biz sokaktakilere, mahalledekilere de bakmaya başladık.

Nurdan Saraç ve Fıstık

O zaman sizin hayvan sevginiz biraz daha geç yaşlarda başlamış olmalı, çocukluktan gelmiyor herhalde?

Hayır. Sanırım tam böyle üniversitenin bittiği senelerde diyebiliriz. Öncesinde de seviyoruz tabii ama daha çok uzaktan sevmeydi. Ama eve alma ile birlikte yakından beslenmesiyle meşgul olunca, o ilgi daha da artmış oldu. Şimdi her sabah ve akşam mahallede beslediğim 100 civarında kedi var. Onlar her sabah erken saatte bizi bekliyorlar.

Sokakta yaşayan hayvanlarla ilgili ne gibi çalışmalar yapıyor MUDHAYKO?

Sokaklarda yaşayan hayvanlar diyoruz. Sokak hayvanları yanlış bir tabir, sokak hayvanı diye bir cins yok çünkü. Maalesef sokaklarda yaşayan hayvanların haklarının bir şekilde savunulması lazım. Neticede onların kendi haklarını savunacak güçleri yok.

Biz Muğla’da, Menteşe ilçesinde şanslıyız; hayvanların kısırlaştırılmaları ve tedavileri ile ilgili, belediye ve geçici hayvan bakımevi ile temaslarımız var. Elimize geçmiş olan imkânlarla, özel veterinerlerde, hayvanların aşılamalarını yaptırıyoruz. Bazen ileri tetkik ya da kan tahlili gerektiren, yoğun bakım ihtiyacı veya ileri viral bulaşıcı hastalığı olan hayvanlarımız oluyor. Onlar için özel veterinerlerden, ücreti karşılığında, tedavi desteği alıyoruz. Bu şekilde götürmeye çalışıyoruz.

Aşılamaya ağırlık vermeye çalışıyoruz

Artık mümkün olduğunca aşılamaya ağırlık vermeye çalışıyoruz. Çünkü sokakta yaşayan hayvanlarda eğer karma aşılar olmazsa, maalesef, onları çok erken dönemde kaybediyoruz. Mümkün olduğunca en azından iki doz karma aşılarını yaptırıp; kısırlaştırmalarını da belediye bakımevi imkânlarıyla yaptırıp, daha sonra doğal ortamında serbest gezmelerini sağlıyoruz.

Tabii ki bölgemizdeki kedilerimizi ve köpeklerimizi besliyoruz. Hatta bu sokağa çıkma yasaklarında İçişleri Bakanlığı’nın genelgesi doğrultusunda emniyete ve kaymakamlığa bilgi vererek beslemelerimize devam ediyoruz. Beslemede hiç kesinti olmadı. Yine aynı şekilde Kötekli-Yeniköy civarında ve kampüs alanındaki hayvanların beslenmelerini de sağlıyoruz. Dernek üyesi olan arkadaşlar da Menteşe ilçesinin farklı bölgelerinde beslemelere devam ediyorlar. TOKİ ve Orhaniye Mahallesi gibi bölgelerde de çalışıyoruz. Birçok noktada üyelerimiz ve gönüllülerimiz var.

İnsanlar, baktıkları hayvanlara sonuna kadar sahip çıkmalı

Hayvanların sahiplenildikten sonra terk edilmeleri konusunda neler söylersiniz?

Geçenlerde şöyle bir olayla karşılaştık: Bir kişi, sokaktan sahiplendiği kediyi kısırlaştırıyor. Sonra altı-yedi aylık kedi gençlik hastalığına yakalanıyor ve sahiplenen kişi ‘ben buna o kadar para veremeyeceğim’ diye terk ediyor. Biz kediyi bulduk, klinikte tedavi oldu. Şimdi yuvalandı, yeni yuvasına gitti.

Şu asla unutulmamalı; insanlar, baktıkları hayvanlara sonuna kadar sahip çıkmalı. Şu an burada gördüğünüz hayvanların çoğu sokağa terk edilmiş. Mesela kucağımdaki Pamuk. Şantiyede bakıyorlar ama inşaat bitiyor ve Pamuk terk ediliyor. Hayvan dışarıda kendi başına kalıyor. Diğer yavrularımızın da başına benzer şeyler gelmiş.

Nurdan Saraç ve Pamuk

İnsanlar hayvanları alıp, başka yerlere atıyor ya da bakan birilerinin bulunduğu bölgeye bırakmakla vicdanlarını rahatlatıyorlar. Ama maalesef özellikle kedilerde görüyoruz bunu, bir iki kez gördüğümüzü üçüncü kez görmüyoruz; ya arabaların altında eziliyorlar ya korkarak kaçıyorlar ya bölge kavgasında diğer kedilerden, köpeklerden dayak yiyorlar. O nedenle biz bulundukları yerin en emin, en güvenli oldukları yer olduğunu söylüyoruz. Ama maalesef her dönem getirip buraya, kampüse atıyorlar. Hatta en son bir tane çuvalla birlikte üç tane kediyi getirip atmışlar. İkisini yuvalandırdık, bir tanesi de şu an geçici yuvada.

Sokakta yaşayan hayvanların farklı bölgelere götürülmemeleri mi gerekiyor?

Kabul, bazen bulunduğu yerde bakmak mümkün olmayabilir ama çözüm, başka bir yere atmak değil. Hayvanlar bölgelerinde yaşamalı. Engelli olan ya da dışarıda yapamayacak olanlar korumamız altında kalıyorlar. Ama genel olarak bölgelerine alışıklar. Mesela benim besleme noktamdakiler sabah mesaisine alışık. Buradakiler gün içerisinde arabayı bekliyorlar. Kampüsün belli noktalarındakiler kendi bölgelerine sahip çıkıyorlar. Bunları söyledim çünkü hayvanların bölgelerinden alınıp, sonra başka yerlere atılmaması gerekiyor.

Hayvanlar kendi bölgelerinde yaşamalı

Hayvanlara zarar verilmediği sürece karınları doyduğu sürece hiçbir zararları yok zaten. Muğla ilinde sokakta, sahipli hayvanlar dışında, saldırgan veya zarar verecek hayvan yok. Çünkü bunların hepsi bizim yerel hayvan koruma görevlilerinin ve belediyenin kontrolünde. Saldırgan özellik gösteren bir hayvan, bakımevlerine misafir oluyor ve rehabilite ediliyor. Eğer bu davranışlardan vazgeçerse, bırakılıyor. Zaten bir hayvan neden saldırgan olur? Ya saldırgan yetiştirilmiştir ya da herhangi bir şekilde şiddet görmüştür. Yoksa hayvanların doğasında öyle bir saldırganlık olayı yok; yetiştirilmeleri ile ilgili problemler var. Onun için aç kalmadıkları, tok oldukları sürece saldırganlaşmıyorlar, bu konuda hiçbir problemimiz olmuyor.

Derneğiniz ile Belediye arasında nasıl bir işbirliği var?

Sokaktaki dostlarımızın daha iyi şartlarda yaşayabilmelerini sağlamak için sayılarının kontrol altında tutulması gerekir. Bunu sağlamak için de kısırlaştırılmaları şart. Ben aynı zamanda yerel hayvan koruma görevlisiyim. Bu görev, Doğa Koruma ve Milli Parklara başvuru ile alınıyor. Özellikle Muğla Büyükşehir Bölgesi’nde 7/24 hizmet var, o yönden çok şanslıyız. Acil durumlarda araçla gelip hayvanları alıyorlar ve bakımevi imkânlarıyla onların tedavilerinin yapılması mümkün oluyor. Yine kısırlaştırma desteği, kuduz aşısı ve iç-dış parazit uygulamaları da yapılıyor. Oradaki veteriner hekimler gayet özveri ile çalışıyorlar. Bu sayede mesela kırık ameliyatları bile yapılıyor. Örneğin, Kadife’nin kırık bacak ameliyatı belediyede yapıldı. Biraz önce gördünüz, şu an gayet iyi, koşturuyor.

Kadife

Pandemi döneminde sokaktaki hayvanların beslenmesi konusunda işbirliği çalışmalarımız var. Yerel hayvan koruma görevlisi olarak sokaktaki canların  kısırlaştırmaları için bakımevi ile işbirliği içerisinde çalışıyoruz. Besleme bölgelerimizdeki hayvanlarımızın kısırlaştırılması ve bakımları, hasta olanların barınağa ulaştırılması konularında çalışmalarımız var.

Zaman zaman toplantılar yapıyoruz. Bu şekilde işbirliği içerisindeyiz. İşbirliği çok önemli; diyalog kurabilmek, diyaloğunuza muhatap bulabilmek, karşılığını alabilmek çok güzel.

Bağışlar patilerimiz için cansuyu

Peki derneğinizin gelir ve giderleri hangi kalemlerden oluşuyor?

Gelir kaynağımız üye aidatları. Dileyen gönüllüler ayni veya nakdi bağışta bulunabiliyorlar. Bunun için mümkün olduğunca doğrudan banka hesaplarını kullanmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda alındı belgeleri ve ayni bağış belgeleriyle de bağış alabiliyoruz. Ne kadar çok imkânımız olursa daha fazla bölgeye yetişmeye, ulaştırmaya çalışıyoruz. Bu nedenle bağışlar patilerimiz için cansuyu oluyor. Özellikle içinde bulunduğumuz dönemde imkânlarımız yetersiz kalıyor.

Derneğin esas olarak iki tane büyük gideri oluyor. Bunlar, veteriner hizmetlerine yapılan ödemeler ile mama harcamaları. Hayvanların sokak ve kış şartlarına uyum sağlayabilmeleri için sürekli olarak beslenmeleri gerekiyor. Mümkün olduğunca mamalarla beslemeye çalışıyoruz. Havaların soğuk olduğu kış döneminde beslenme harcamaları iki katına çıkıyor neredeyse. Muğla çok soğuk değil ama gecenin ayazına açken dayanmak zor. Aç olmadıkları sürece ise soğuğa dayanabiliyorlar. Dayanma süresinin kediler için altı, köpekler için ise onbeş-onyedi saat olduğundan bahsediliyor; hayvan aç kalırsa ölüyor. Ayrıca hayvanlar aç kaldığı zaman hastalıklarla mücadele edemiyorlar.

Kampüstekiler şanslı, önlerinde 7/24 mamaları oluyor; her gün düzenli olarak besleniyorlar. Ama tabii ki imkânlar zorluyor; ekonomik krizden dolayı mama fiyatları son dönemde çok fazla arttı. Tedavi giderleri de inanılmaz yükseldi. Şimdi bir de önümüzde Mart, Nisan aylarında çoğalacak kedi yavrularımız var. Hemen ifade edelim bizim kampüste kısır olmayan kedimiz yok, hepsi kontrol altında. Mümkün olduğunca da onları sahiplendirme yoluna gidiyoruz. Bizde durduğu sürece ise aşılarını ve kontrollerini yapıyoruz. Yuvalarına sağlıklı bir şekilde uğurlamak için uğraşıyoruz.

Öğrenciler gidince hayvanlar açlıkla karşı karşıya kaldılar

Pandemi dönemi, faaliyetlerinizi ve dostlarımızı nasıl etkiledi?

Kötekli-Yeniköy civarında pandemi ile birlikte ciddi bir problem ortaya çıktı. Çünkü orası öğrenci kentiydi ve çok fazla lokanta ve kafe tarzı işletme vardı. İşletmeler kapandı ve öğrencilerin çoğu gitti. Hayvanlar ise orada tamamen bocalama halinde ve açlıkla karşı karşıya kaldılar. Biz elimizdeki imkânlarla besleme yapıyoruz. Ulaşamadığımız yerlerde Muğla Büyükşehir Belediyesi’nden talepte bulunduk. Onlar pandemi döneminde belirlediğimiz noktalara mama bırakıyorlar. Bunun yanı sıra kampüs bölgesinde de kafeteryalar kapalı. Kuru mama ve elimizden geldiğince pişmiş yemek ulaştırmaya çalışıyoruz oradakilere de. Fakat sürekli aynı şeyi yemekten de bıkıyorlar tabii. Pandeminin bitmesini herhalde onlar da dört gözle bekliyorlardır.

Pademi döneminde kedi sahiplenmesi arttı

Pandemiyle birlikte insanlar diğer canlıları fark etmeye başladılar. Bu da pandeminin nadir olumlu etkilerinden biri oldu sanırım?

Kesinlikle. Belki de insanlar iç dünyalarına çekildikleri zaman farklı ihtiyaçlarının olduğunu fark ettiler. Pandemi döneminde çok fazla kedi sahiplendirdik. Hatta öyle oldu ki; bizim yıllardır tanıdığımız, asla kedi sahiplenmez dediğimiz kişiler, şu an kedilerle sarmaş dolaşlar, inanılmaz bir şey bu. İnsanlar evde olduğu için daha çok kedi sahiplenmeleri arttı diye düşünüyorum. Bu dört aylık dönemde yirmi civarında kedi sahiplenirdik. Bunların takiplerini yapıyoruz.

Duman

İnsanların aklına ilk yavru kediler gelse de yetişkin olan kedilerimiz de var sahiplenilmesi gereken. Ama insanlar illa yavru olsun istiyorlar. Aslında kedilerde tuvalet eğitimi kendiliğinden olduğu için yetişkin kedilerin uyumu zor olmuyor. Mesela geçenlerde Tüylü’nün kardeşi Duman’ı yuvalandırdık. Buradaki özgürlüğe alışmış, evde stres yapar, alışamaz hemen derken, akşamına fotoğrafları geldi: Duman yatmış, kendini sevdiriyor.

Bu dönemde çok fazla köpek sahiplenilmedi. Sahiplenilmesini beklediğimiz köpeklerimiz var. Yetişkin köpekler de kediler gibi uyum sağlayabilir ama yetişkin köpekte tuvalet eğitimi verilmesi  gerekiyor.

Biz doğayı ve hayvanları koruma derneğiyiz. Dolayısıyla sahiplenmenin artışı kadar kendine gelen doğaya da sevindik. Doğa bu süreçte kendini biraz da olsa toparlama imkânı buldu. Hava kirlilikleri ve sera gazı etkilerinde azalmalar da sevindirici.

Paşa ve Karakız

Baktığınız, ilginizi ve sevginizi verdiğiniz canlılarla aranızda güçlü bir bağ kuruluyor, değil mi?

Buradakilerin önünde sürekli mama var ama bizim araba geldiğinde yine de koşturuyorlar. Bir de tabii geçen hafta kaybettiğimiz Paşa’mız var. Ben 2012’den beri biliyorum Paşa’yı. 2007’den beri bilenler var. Bazıları daha öncesini söylüyorlar. 2007 olsa bile, 14 senedir kampüste demektir. İki üç yaşında gelmiş olsa 17-18 eder ki bir hayli yaşlanmıştı. Eskiden kampüsün farklı bir bölgesindeydi, her gün ya da gün aşırı ziyarete gelirdi beni. Son zamanlarda bizim araştırma laboratuvarının oraya takılıyordu. Yaşlı olduğu için protein desteği olsun diye her gün ilave yaş mama veriyordum. O gün, perşembe sabahı da yaş mama ve kuru mamasını yedi. Kendini sevdirdi. Kar yağmış diye bolca fotoğraf çektik. Ondan sonra orada yattı. Maalesef orada melek olmuş.

Şimdi Karakız geliyor, her gün Paşa’yı bekliyor. Onlar, sekiz yıldır hiç ayrılmamışlardı. Paşa yemek yerken diğer yarısını Karakız’a bırakırdı hep, aralarında öyle bir bağ vardı. Dileriz Karakız bu travmayı atlatır. Çünkü gerçekten o güne dek ayrılmadıkları için travmatik bir durum.

Hayvanları gerçekten koruyan bir yasa olmasını diliyoruz

Meclise gelmesi beklenen hayvan hakları yasası konusunda bir şey söylemek ister misiniz?

Kanunla ilgili medyadan takip ettiğimiz kadarıyla belirsizlikler var. Olumlu ya da olumsuz bir takım spekülatif ifadeler söz konusu. Esas olarak biz, hayvanları gerçekten koruyan bir yasanın olmasını diliyoruz. Hayvanlara yönelik şiddet, insanların neden olduğu vahşet artmış durumda. Geçenlerde Diyarbakır’da patileri kesilen kedi,  yine aynı şekilde patileri kesilen Pamuk köpek ve niceleri… Bunun gibi şiddet eğilimleri son yıllarda artmaya devam ediyor; hayvana şiddet ve cinsel saldırı olaylarında çok fazla artış söz konusu. O nedenle hayvan haklarını gerçekten koruyan kanunlara ihtiyacımız var.

Umarız yeni kanun, bu ihtiyaca cevap verir. Yoksa her yerden hayvana yönelik şiddet ve zehirlenme haberleri gelmeye devam eder. Evde ve sokakta yaşayan hayvanların mal değil de can olduğunun bilinebileceği, evcil hayvanların haklarının sonuna kadar korunabileceği, sokak hayvanlarının yaşama hakkının devam ettirilebileceği bir yasanın gelmesini ümit ediyoruz.

Dünya hepimizin, insanların tekelinde değil!

Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

Biz hep şunu diyoruz. Bu, bir-iki kişinin yapabileceği bir şey değil. Bu konuda halkın desteğine ihtiyaç var. Doğa ve hayvanlar konusunda toplumsal bilincin toplumun kılcal damarlarına kadar girmesi için ilköğretimden itibaren seviyelendirilmiş bir “Doğa-hayvan sevgisi” dersinin konması lazım. Çünkü bu konuda ne kadar çok kişi gönüllü olursa hayvanlara o kadar çok faydamız olacaktır.

Şu an pandemi döneminde yemek bulma sıkıntısı, mama bulma sıkıntısı olduğunu söylüyoruz. Bir kişinin yüz hayvana bakmasıyla, on kişinin bakması aynı değil. Yani on kişinin paylaşmasıyla birlikte o hayvanlara daha iyi bir hizmet, daha iyi bir beslenme imkânı oluşturulmuş olacak. Ayrıca, çöpe atılan gıdalar hayvanların yiyebileceği, temiz ve nezih bir şekilde sunulabilir. Elbette bunları yaparken çevre temizliğine mutlaka dikkat edilmesi lazım.

Tabii ki hayvan sevmeyen insanlara da saygımız var. Ama onların da hayvanların yaşam hakkına saygı duymaları gerekiyor. Herkes sevmek zorunda değil, korkuyor da olabilir. Ama sırf sevmediği için onlara zarar veremez, onların yaşam hakkını elinden alamaz. Yaşam alanımız ortak. Bu alanda insanlar kadar hayvanların da payı olduğu için en azından tahammüllerinin olması gerekiyor. Sevmeyenlerin tek yapması gereken kendi alanlarını ayırarak korumaları. Eğer kedinin köpeğin girmesini istemiyorsa bahçesinin kapısını kapalı tutmalı, etrafını çevirmeli, girmesini engellemeli ama sokaktaki hayvana hiçbir şekilde zarar vermemeli.


Not: Söyleşinin ses kaydı çözümlemesini yapan Sibel Can Kamber Türk’e teşekkür ederim.

Kategori(ler): Söyleşiler

2 Yorum

Muğla Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği

  1. Ben de bir MUDHAYKO üyesiyim.. Sokak hayvanları, sokak çocukları kavramlarını doğru bulmuyorum. Bu tanıtım duyarlılığın az gelişmişliğine, toplumun gönül gözünün açılmıslık düzeyine, vicdan düzeyimize vb. bağlıyorum. Uygar ülkelerin bir çocuğunda sokakta hayvan yok. Yok onlar uyutuyor deniliyor.. Biz toplum olarak uyutmadan daha çok sayıda insanın bu evcil hayvanları evlerine, yuvalarına bilfiil kalplerinin üstüne alarak sahiplenmelerini amaçlamalıyız. Bu evcil hayvanı nerede konumlandırıldığının da bir toplumun gelişmişlik kriteri olduğunu düşünmekteyim.. Binlerce yıl önce evcilleştirilmiş bu evcil hayvanlara yaşam alanı olarak SOKAĞI göstermek ve onlara SOKAK HAYVANI demek, insanlar olarak bizim bulduğumuz bir çıkış bulduğumuz bir çıkış yoludur. Ama bu çıkış yolunun insana ne kadar tanıştığı, bu canların yaşam kaliteleri ne ve sürelerine ne kadar artı katkı sağladığı tartışılır.. Sevmek ve iyilik yapmak kavramları, içinin ne kadar doldurulabildiği tekrar tekrar ele alınması gereken ve bu konularda herkesin kendiyle çok samimi olarak hesaplaşması gereken kavramlardır. Sokak hayvanı yoktur, evcil hayvan vardır.. Bizlerin sorumluluğu, sanki hala evlerimizi bekliyorlar, hala kedilerimizi avlıuorlar gibi yaklaşarak sonsuz sevgimize yaşam hakkı tanımaktır.. Sevgi kayıtsız şartsız olmalıdır faydacılık temelli değil.. Zannederim sorun biraz da buradan kaynaklı. Yıllar içinde pek de işimize yaramadığını düşündüğümüz hayvanları yaşam alanlarımız dan, kalbimizden, sevgimiz den uzsklaştırmışız.. İsimlerine de SOKAK HAYVANI diyerek onlara karşı tüm sorumluluklarımız dan kurtulmuşuz.. Sonuç onlar sokaklarda yaşamlarını süremeden kısa sürede ölüyor. Çözüm bizlerin vicdan PEKİYİ notlarla doldurulması dilenen vicdan karneletinden geçiyor.. Son kertede karneler kırık notla dolu..

  2. Çok değerli bir paylaşım olmuş gene ruhunuza sağlık.
    Nurdan Hocayı ve tüm hayvan dostlarımıza gönül vermiş kişileri yürekten kutluyorum.
    İnsanoğlu olarak biraz daha kendimizi, doğayı ve diğer canlı varlıkları anlamamız ve uyum içinde, saygı, sevgi ve paylaşım içinde yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.
    Sevgilerimle
    Ahu Başer

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


ReCAPTCHA doğrulama süresi sona erdi. Lütfen sayfayı yeniden yükleyin.