Mutlu besin diyarı Kahramanmaraş’ın mutlu kooperatifi: S.S. Türkoğlu İlçesi ve Mahalleleri Mutlu Besin Tarımsal Kalkınma Kooperatifi. Kooperatifin kurucusu Cennet Polat sıra dışı öyküsünü, kooperatif hareketine katılımını ve depremde yaşadıklarını Mehmet Kuzu’ya anlattı.
İnsanlar beni değil, ben onları ikna edene kadar asla vazgeçmeyeceğim, bırakmayacağım, pes etmeyeceğim
Kooperatifçilik fikri nereden çıktı?
Ben 2012 yılından bu yana bir mücadele içerisindeyim. Kahramanmaraş’ta olmaz, yapılamaz denilen ne varsa yaptım. Artık deli olarak nitelendirilmeye başlanmıştım ama yapacağım dediğim her şeyi de başarıyla sonuçlandırdım. Deneyip başardığım şeyler bir sonraki adım için cesaret verici oldu. Bir işyeri kurdum ve çalışmaya başladım. İlçedeki ilk kadın esnaflardanım, hatta ilki bile olabilirim.
İlk etapta, ‘Cennet bir şey yapmaya başlamış. Cennet’in gittiği yol, yol değil’ denildi. Ama ben hep şuna inandım: ‘İnsanlar beni değil, ben onları ikna edene kadar asla vazgeçmeyeceğim, bırakmayacağım, pes etmeyeceğim.’ Benim hayattaki mottom bu. Kitap okumayı araştırmayı çok seviyorum. Öncü kadınlar neler yapmışlar ve nasıl yapmışlar, hangi zorluklarla karşılaşmışlar gibi konularla ilgili okuma ve gözlem yaptım. Çünkü bunlar benim de önüme çıkacak engellerdi ve bu konuda deneyim kazanmak istedim. Onlar bu süreci yaşamıştı; ‘onlar aşmışsa ben de aşarım’ düşüncesi vardı.
Bu zihniyeti kırmak gerekiyordu ve buna da birilerinin öncülük yapması gerekiyordu
Dünyada insanoğlunun yaptığı bir iş varsa asla gözüm korkarak değil, gözü kapalı o işin içine girerim, ‘illa ki yaparım’ diyerek o cesaretle o işe kalkışırım. Olursa güzel olur, olmazsa zaten yoktu mantığıyla kurduğum bu küçük işyerini 12 yıl kadar işlettim. Sonrasında bir rahatsızlık yaşadım ve doktorum işi bırakmamı tavsiye etti. Ama ben çalışırken komşular, arkadaş çevresi ve diğer kadınlar bir süreden sonra imrenerek bakmaya başlamıştı. ‘Ya Cennet sen ne güzel yapıyorsun, keşke biz de yapabilsek’ gibi sözler duymaya başladım. Birçoğu baba, aile engeline takılıyordu. Çünkü o kültür burada hâlâ yaşatılıyor: ‘Kadın evinde oturur, çocuk doğurur, yemek yapar, bulaşık yıkar, ütü yapar… Kadın çocuktan başka hiçbir şey yapamaz.’
Bu zihniyeti kırmak gerekiyordu ve buna da birilerinin öncülük yapması gerekiyordu. Yaptığım işlerle öncü olmayı seviyorum. İlkleri yapabiliyorsam ve başarabiliyorsam bu, benim için dünyadaki bütün hazinelere eş değer güzellikte bir kazanım. Kendi işimde çalıştığım süre içerisinde elde ettiklerim, az kazanma anlamında değil ama beni tatmin etmemeye başlamıştı. O imrenerek bakan kadınlara da bir yol açmaya karar verdim.
Maalesef örnek alacağımız bir kooperatif yoktu
Kooperatif kuruluşunun ilk adımı nasıl başladı?
Bir gün, birkaç kadının alışverişe gelip imrenerek baktığını görünce o günden sonra ‘ben bu kadınlar için bir şey yapacağım. Birçok kadını bir çatı altında toplayacağım ve çalışmak isteyen kadınlar aile engeline de takılsa, eş engeline de takılsa evden çalışabilecekleri bir iş olacak’ dedim.
Kadınların ekonomik bağımsızlıklarını kazanması gerekiyor. Kadınların dışarıda ya da evlerinde çalışmasına bir şekilde yol açmak ve vesile olmak gerekiyor. Rahatsızlığımdan dolayı işyerimi kapattığımda 1 yıl boyunca ev hanımlığına geri döndüm. Ev hanımlığı hayattaki en zor görev, bence en zor meslek. ‘Cennet, doktor sana elini kullanamazsın dedi, aklını değil. Kafanı çalıştır. Çevrendeki o kadar insan sana umutla bakarken onlar senin elin kolun olsun, sen de onların beyni aklı ol’ diye düşündüm.
YouTube’da kooperatifçilik ile bir ders niteliğinde eğitim videosuna rastlayıp izledikten sonra tüm seriyi bitirdim. ‘Acaba yapabilir miyim, bunu yapan kadın kooperatifleri var mıdır’ diye düşünüp bununla ilgili araştırma yaptım. Vardı ve özellikle Amasya’da çalışan Arı Kadınlar Kooperatifinden çok etkilendim. Bizim burada bahçelerinde, tarlalarında üretim yapan birçok kadın var. ‘Bu üretimin katma değerini arttırmak ve piyasaya sunmak benim görevim olsun, üretmek onların görevi olsun’ diyerek kooperatif kurma kararı aldım.
Kooperatif kuracağım dediğimde ‘sen kimi dolandıracaksın’ dediler. Önümüzde bir de böyle bir sorun da vardı çünkü maalesef örnek alacağımız bir kooperatif yoktu. Erkeklerin kurduğu kooperatiflerin büyük kısmının yaptıklarından dolayı kooperatiflere kötü gözle bakılıyordu. Yine çok büyük tepkiler alıyordum ama vazgeçmedim, bırakmadım.
Herkes gerçekten bildiği işi yapmalı. Bizim kadınlarımızın işi de tarla, bağ bahçe
Kahramanmaraş’ta kadınların olduğu başka kooperatifler var mı?
Bizim burada kadın kooperatifi yok. Maraş’ta Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı bir tane kadın kooperatifi yoktu. Araştırdığımda Ticaret Bakanlığı’na bağlı 2 kooperatif olduğunu öğrenmiştim. Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı bir kooperatif kurmaya karar verdim çünkü herkes gerçekten bildiği işi yapmalı. Bizim kadınlarımızın işi de tarla, bağ bahçe idi.
Kooperatif kuralım dediğimizde eşleri kadınlara izin vermedi
Amacımız kadınların bir sezonda verdikleri emeği ziyan etmemek, alıcılara sağlıklı ve doğal ürünler üretmek ayrıca o ürünlerle kadınlarımıza bir istihdam sağlamaktı. Fakat kooperatif kuralım dediğimizde eşleri kadınlara izin vermedi. Hepsinin memlekette bir kooperatif üyeliği var ama çeşitli usulsüzlüklerden dolayı insanlara borçlar bırakıldığı için haklı olarak izin vermediler. Ama yakın çevremdeki memur arkadaşlarım bana destek verdiler; ‘biz resmiyette o yedi kişiyi tamamlayalım, işin kurulsun’ dediler. 28 Nisan 2021’de kooperatifi kurduk.
Birkaç ay sonrasında anne ve babamı kaybettim. 6 ay içinde hem annemi hem de babamı kaybetmek tarif edilemez bir acıydı. Eşime ‘yapamayacağım, toparlanamıyorum’ dedim. Eşim ise ‘annen ve baban kadınlar için çok çaba harcadığını görüp o kadar dua ettiler, senin pes etmeye hakkın yok. Madem bu kadınlara umut vererek yola çıktın, asla pes etmemelisin’ cevabını verdi.
O sırada karşımıza FAO çıktı. Sizinle (Mehmet Kuzu) tanıştık. Çevrimiçi bir tanışma toplantısı yapıldı. Toplantı iyi geçti ve sonunda FAO’dan hibe almaya hak kazandık.
Olursa ne güzel, olmazsa da zaten yoktu
Kooperatif nasıl büyüdü ve ilerledi, depremden nasıl etkilendiniz?
Tek başıma çıktığım bu yolda hiç kimseye bel bağlamadan her zaman dediğim gibi ‘olursa ne güzel, olmazsa da zaten yoktu’ diyerek yola çıktım. Geçen sene FAO’nun sağladığı ekipmanlar sayesinde inanılmaz bir sezon geçirdik.
Bana ‘sen git evinde otur’ diyen insanlar gördü ki kooperatifçilik hayat kurtarıyormuş. Kooperatifçiliğin hayat kurtardığını çok acı bir şekilde deneyimlemek zorunda kaldılar. Tahmin edersiniz ki depremden bahsediyorum. Biz yaşadığımız neydi ben hakikatten bilmiyorum. Kayıp giden canlar, mallar… Beni en çok üzen geçmişimin, tüm anılarımın silinmesiydi. Merkeze gittiğim zaman gördüğüm manzara inanılır gibi değil. Şehir yok, insan yok, ev yok, bina yok, işyeri yok, aradığınız yeri bulamıyorsunuz, girdiğiniz yer neresi bilemiyorsunuz… Her yer çadır, konteyner…
Kooperatifçilik gerçekten hayat kurtarıyor
Depremin ikinci günü çocuklarımı Şanlıurfa’daki kız kardeşime gönderdim ve kendi kendime sızlanmanın zamanı olmadığını ve buna hakkım olmadığını söyledim. Çünkü bu kooperatif ve FAO sayesinde ben şunu da anladım ki Türkiye’nin her yerinden binlerce kız kardeş, dost ve güzel insanlar edinmişim. Şebekeler geldikten sonra herkesin beni araması, buraya gelen yardımları görmek ve bana inanmayan o köyümün kurduğum bu kooperatif sayesinde ne aç ne susuz kalması…
İlk günden bu yana hep sahadayım. Hiç durmadım, gece yarılarına kadar gelen yardımları ekibimle beraber dağıttık. ‘Zaten yatacak yerimiz yok bari boş kalmayalım’ diyerek daha çok insana ulaştırmak için gelen kolileri sabahlara kadar hiç durmadan ayrıştırdık. Bunu kimseden bir şey bekleyerek yapmadık. Beni destekleyip desteklemediğine bakmadan, hiçbir insanı ayırt etmeden herkese yardımcı olmaya çalıştım. Bunun maneviyatını dolu dolu yaşadım. Tek istediğim sadece insanların o zamanlarda kanayan yaralarına bir küçük sargı bezi görevi görebilmekti.
Güzel bir ekiple hem kendi yaralarımızı saracağız hem de çevremizdeki insanların hayatlarına dokunabileceğiz
O dönemde bir gazete röportajı yapmıştık. Röportajdan sonra bir hayırsever kadının bize ulaşması, kooperatifimizi tekrardan ayağa kaldırma teklifinde bulunması, bize gerekli malzemeler göndermiş olması şehri terk eden ortakların geri gelmesine sebep oldu. Kurulan bu bağlantılar sayesinde şu an bizler tekrardan üretimdeyiz. Şimdi sezon olduğundan yine ufaktan üretmeye başladık. Bütün ürünlerimiz güneşte kuruyan ürünlerdir, onun için güneş çok önemli ve değerli.
FAO karşımıza çıkmasaydı, buradaki kız kardeşlerim çıkmasaydı ve ben bu kooperatifi kurmamış olmasaydım, bugün nasıl toparlandırdım bilmiyorum. Bu kooperatif olmasaydı ailemi kaybedişimden ve deprem felaketinden sonra tekrar ayağa kalkma cesaretini asla bulamazdım. Doğru insanları seçerek güzel bir ekiple hem kendi yaralarımızı saracağız hem de çevremizdeki insanların hayatlarına dokunabileceğiz.
Arkadaşlarım ve ortaklarım bu kapıdan içeri girince burada deprem anını unutuyorlar çünkü burası onlar için gerçekten mutluluğu, hüznü, acıyı, iyisiyle kötüsüyle her şeyi paylaştığımız en güzel yerlerden biri.
Neden istediğimiz gibi yaşamayalım, istediğimiz gibi üretmeyelim
Geçen yıl üretim sezonumuz bitmeye yakınken FAO desteğiyle 10 ilden 10 kooperatif, 100 kadın olarak 4 günlük bir eğitim ve deneyim paylaşımı programına katılmak için İzmir’e gittik. Daha önce tek başına merkeze bile gidememiş kadınları, evlerine gidip eşlerinden izin alarak şehir dışına çıkardım. ‘Uçağa binmekten korkuyoruz’ diyen kadınlar program sonrası eve dönüşte ‘bizi uçakla gönder lütfen’ dediler. İzmir’den inanılmaz bir enerjiyle döndüler. Biz de kadınız oradakiler de kadın; neden istediğimiz gibi yaşamayalım, istediğimiz gibi üretmeyelim diye düşünmeye başladılar. Döndükten bir ay sonra toplantıya o kadınlar eşleriyle birlikte geldiler. Tüm eşlerin bana söylediği ‘ya başkanım nereye götürdüysen bu kadınları lütfen yine götür. Bir aydır bizim evlerimizde ne kavga ne dövüş var.’ ‘Buradaki kadınlara bir şey olmuş, level atlamışlar’ gibi dönütler aldık.
Kadınların sadece gelire değil, iletişime, farklı karakterlerle bir arada oturup sohbet etmeye, gelişmeye her şeye ama her şeye ihtiyacı var
Kadınların sadece gelire değil, iletişime, farklı karakterlerle bir arada oturup sohbet etmeye, gelişmeye her şeye ama her şeye ihtiyacı var. Yani tekrarlarsam kooperatifçilik gerçekten hayat kurtarıyor. Biz bunu en çok son zamanlarda tecrübe ettik. Bana karşı çıkan insanların yanımda ağlayarak söyledikleri şey şu oldu: ‘Sen bu günleri hissederek mi kurdun bu kooperatifi?’
Söyleşimize katıldığınız için teşekkürler.
Not: KOOP 101 – Kooperatifçilik Eğitimi sırasında Mehmet Kuzu tarafından yapılan söyleşiyi Berivan Çakan deşifre etmiştir.