Vakit nakittir sözü “zaman çok değerlidir, boş yere harcanmamalıdır” anlamında kullanılır. Ancak kapitalist sistem içinde zaman kelimenin tam anlamıyla paradır; kârlılık için işçiler daha kısa sürede daha çok üretim baskısı altında tutulur. İnsan makineleştirilir; faaliyet aralıksız sürmeli ve çalışanlar her zaman erişilebilir olmalıdır. Bu sistem içinde iş bir stres kaynağıdır. Aşağıda okuyacağınız yazı zamanın algılanma şeklini değiştirebilirsek, işi iyi oluş, yardımseverlik, yaratıcılık ve toplulukla uyumlu kılmanın mümkün olabileceğini ileri sürüyor.
Zamanın tasavvur edilme şeklini değiştirmek bize işi yaratıcılık ve umursama ile bağdaştırmak için bir şans verebilir.
Stres ve hastalık, her zamankinden daha çok işin her zamankinden daha az işçi tarafından yapıldığı günümüz endüstriyel toplumlarında iş hayatının belirgin ögelerinden. Bir her zamankinden daha çok sayıda insan, yerlerini makineler aldığı veya istikrarsız bir ekonomide hayatta kalmaya çalıştıkları için güvenceli bir işten ve düzenli gelirden mahrum.
Zaman, çalışma hayatlarımızın –bu tür gidişatların incelenmesinde nadiren bahsi geçen– merkezi bir parçası. Şimdi zamanın sosyal ilişkilerine açıkça odaklanmak bize sadece modern çalışma dünyasının içerdiği stres ve gerginlikle ilgili yeni bir bakış açısı vermiyor; aynı zamanda çalışma ve iyi oluşa ilişkin alternatif yaklaşımları ilerleteceksek gerekli olan değişikleri de gösteriyor.
Madde dünyamızın yapıldığı şeydir ve uzay içinde iş gördüğümüz alandır. Madde ve uzayın, siyaset ve kamu düzeni alanlarında açık açık müzakeresi yapılıyor ama zamana ve onun sosyal ilişkilerine ne olacak?
Zaman Hakkındaki Varsayımlarımız
1. Standartlaştırılmış Bir Birim Olarak Zaman
Zaman hakkındaki varsayımlarımız genellikle sorgulamadan kabul edilir ve bu nedenle erişimi çok daha zor bir alanda iş görürler. Örneğin, zamana evrensel bir sayısal değer verilebilecek bir nicelik gözüyle bakılır: bir saat mevsimden ve zamandan, Boston’da, Brisbane’de, Bombay’da ya da Bergen’de yaz veya kış olmasından bağımsız olarak aynıdır, o halde zaman hep eşittir.
İşin ücretlendirilmesi ve verimlilik ile kâr hesaplanmasında zamanın tarafsız bir değer olabilmesi için soyut, standartlaştırılmış bir birim olması gerekir. Ekonomik zaman paradır ve bu nedenle, hız, daha çok ilerleme ve maliyet etkinliğinin iyileştirilmesidir. Zamanın, bir yandan, kullanım değeri olan kişisel ve kamusal bir kaynak olması, diğer yandan takas değeri olan ekonomik bir kaynak olması fikrini sorgulamayız.
2. Zaman Eşit Değildir
Bununla birlikte, aynı anda, ikinci bir varsayım seti zamanın eşit olmadığını ve bağlamın fark yarattığını ima eder: mevsim, yer ve durum bir fark yaratır. Eylem için doğru bir zaman ve müdahil olmak için uygunsuz bir zaman vardır. Çocukların, evde çalışanların, yaşlıların ve tutukluların çok iyi bildiği gibi, vakit her zaman nakit değildir. Ve zaman sadece parayla takas edilmez, ayrıca eşler, sevgililer, arkadaşlar, bakım verenler ve bakım alanlar arasındaki duruma bağlı etkileşimlerle hediye de edilir.
Bu ikinci varsayım setinde, zaman, gelişim ve evrime, doğum ve ölüme, büyüme ve yıpranmaya ve dünyadaki tüm yaşamı etkileyen dünya, ay ve güneşin hareketlerine çok yakından bağlıdır. Zaman sessiz bir nabız gibi, hareket ve dinlenmenin, çalışma ve oyunun kalıplarıyla yönetilen varlığımıza şekil verir. Ayrıca geri döndürülemez bir yönü vardır: insanlar yaşlanır, arabalar paslanır ve yanan odunlar küle döner.
Fırsatlar Penceresi
Bu varsayım setlerinden ikisi de şimdiki zamanın temel uzantıları olarak geçmişi ve geleceği kapsıyor ama ikisi de farklı bir yere çıkıyor ve ikisi arasındaki doğal çatışmalar ve çelişkiler genellikle tartışılmıyor. Önemli olan ilk setin ikincisine önceliğinin olması, bu kamu politikalarının ve istihdam ilişkilerinin, zamana baskın modelden farklı değer biçen tüm bu insan ve eylem gruplarını dezavantajlı bir duruma sokan, tek taraflı bir yorumunun etrafında inşa edildiği anlamına gelir. Örneğin, bireylere zamanları için ödeme yapıldığında kâr hesaplamaları sadece öncelik almakla kalmıyor, aynı zamanda çocuk ve yaşlı bakımı için harcanacak kaliteli zaman gereksinimi ile çatışmaya meyilli.
Yerel ve küresel olarak, doğanın ve sosyal hayatın değişken döngülerine zorlanan şey devamlı daire çizen, değişken olmayan zamandır. Bu varsayımlar örtük kaldıkları sürece doğal hale getirilecekler ve bu değişime ve müdahaleye neredeyse hiç maruz kalmayacakları anlamına geliyor.
Yine de, eğer zamanın algılanma şeklini değiştirebilirsek, işi iyi oluş, yardımseverlik, yaratıcılık ve toplulukla uyumlu kılan bir fırsatlar penceresi kendini gösteriyor. Nasıl mı?
İşletmelerin çalışanlarına ürettikleri mallar veya sundukları hizmetler yerine zamanları için para ödemesi için öncelikle zamanın soyut bir değişim değeri olması gerekir. Zaman yalnızca bağlamından koparıldığı bu biçimiyle metalaşabilir. Ortaya çıkan zaman ve para eşitliğinin ücret karşılığı çalışma dünyası için geniş kapsamlı sonuçları vardır. Bu sonuçlar işletmeler ve işçiler için önemli ölçüde farklılık gösterir.
Zaman Sıkıştırması
İş dünyası için, bir şey ekonomik sistemden ne kadar hızlı geçiyorsa kâr için o kadar iyidir. Buna göre, etkinlik ve kârlılık sürate bağlıdır. Her zamankinden daha kısa sürelerde giderek daha çok üretmek için aralıksız bir baskı var. Marx, bu süreci zaman sıkıştırması olarak kuramsallaştırmıştı.
Dahası, zaman para olduğunda kullanılmamış her an boşa harcanan para demek olur. Bunun sonucu da şu anki, uyku, dinlenme, oyun oynama, başkalarıyla ilgilenme ve gönüllü olma gibi zaman ve parayı “boşa harcayan” unsurların bir kısmını ortadan kaldıran, hiç durmayan faaliyet ve her an erişilebilirlik talep eden 7/24 sistemimiz gelişti.
Bu sistem aynı zamanda talepteki iniş çıkışlara yanıt verecek bir esneklik gerektiriyor ki bu işçiler için esneklik vaadini kolayca işçilerin esnekliğine çeviriyor. Ek olarak, bu düşünme şekliyle işletmeleri çalışma zamanı maliyetinin en düşük olacağı yere konuşlandırmak mantıklı. Şirketler için, kâr arayışıyla böylesine bir küresel hareketlilik uygulanabilir bir öneri çünkü çalışanlar tıpkı bir makinenin parçaları gibi çeşitli işlevleriyle değiştirilebilirler.
İşçiler içinse durum çok farklı. İşçiler sürekli olarak iki zaman sistemini birbirine uydurmak ve metalaşmış çalışma zamanı içinde zamanlarının toplumsal ve çevresel sınırlarını korumak zorundalar. Onlar için zaman ve yer bağlamsal: gerçekten önemli olan ne zaman ve nerede çalıştıkları. Tüm saatler onlar için aynı değil; mesela gündüz mü gece mi çalıştıkları ve çalışmadıkları zamanın aileleriyle ve topluluklarıyla yaptıkları diğer faaliyetlerle uyup uymayacağı onlar için fark eder.
Dolayısıyla, çalışanların esneklik kapasiteleri diğer insanlara bağlılıklarından ayrılamaz ve muhtemelen çalışma hayatlarına göre de değişecektir. İş ve boş vakit düzenleri son derece önemlidir, tıpkı mağazaların ve servislerin açılış zamanlarının ve iş yerleri ile evleri, çocuklarının okulları, kamu ve belediyeye ait tesisler arasındaki mesafenin ayarlanması gibi.
Çalışanlar Soyut Varlıklar Değildir
Çalışanlar soyut varlıklar değil, bağlamdan ayrılamayan toplumsal canlılar olduklarından geçmişten ders alıp gelecekle motive olabilirler. Zamanla sadakat ve bağlılık geliştirirler, ilişkilere girerler ve uzman bilgisi ve becerileri geliştirirler. Geçmiş ve geleceğin, bu bakımdan, büyük bir önemi vardır. Önemli olan, toplulukların ve ailelerin üyeleri olarak insanların mübadele edilebilir ve yeri doldurulabilir olmamalarıdır. Aksine, insanlar, aileleri, işyerleri ve toplulukları oluşturan ilişki ağlarında özgün ve vazgeçilmezdirler.
Çalışanların sosyal zamanı çatışma içinde yaşanır ve pazarlık konusu yapılır. Çünkü farklı zaman sistemleri birbirleriyle sürtüşür ve bir statü hiyerarşisi içinde var olurlar. Örneğin ücretli emek ücretsiz emeğin üzerinde. Ve çoğunlukla hizmet sağlayıcıları tarafından işgal edilme eğilimi olan, yelpazenin daha kaliteli ucunda üstün iş olarak kabul edilebilecek yüksek seviyede beceri gerektiren teknik işler. Bu çatışmaların çatlaklarından hepsi sistemlerine özgü zaman nitelikleriyle işaretlenmiş olan doğa, toplum, ev, üretim, işveren, çalışan, ekonomik mübadele ve parasal ekonomi arasında gerilim yükselir.
Zaman Hakkında Farklı Düşünmek
Bu yüzden zaman hakkında farklı bir şekilde düşünmek – ve bu fikirleri uygulamaya dökmek – şu anda bildiğimiz iş sistemini bireysel ve toplumsal olarak daha faydalı olabilecek bir şeye dönüştürmek için elzem.
Böylesine bir dönüşüm işlemi yavaşlatma süreçleri, çalışma haftasının kısaltılması ve daha iyi ücret ve çalışma koşulları yaratmaya yönelik alışılmış taleplerin çok ötesine geçiyor. Bu işlem, aynı zamanda işverenlerin ve karar vericilerin, sadece makinelerin zamanının soyut, boş bir nicelik olabileceğini ve tersine, yaşanan tüm zamanın geçmiş deneyimlerle ve gelecekten beklentilerle dolu; ilişkisel bağlar, adanmışlıklar ve sadakatle kaplı ve kaçınılmaz şekilde dünyamızın, içine yerleşik olduğumuz doğal ortamın ve bedenlerimizle sosyal kalıpların ritimlerine bağlı olduğunu anlamasını da gerektiriyor.
İnsanlar, dünyamızın örüntülerine uyum sağlayabilecek ritmik varlıklar olarak evrimleştiler. Mesela bu yüzden mevsimsel değişikliklere tepki veriyoruz ve bazen SAD’den (ç.n. seasonal affective disorder: mevsimsel duygudurum bozuklukluğu) etkileniyoruz. Değişmeden ve durmadan çalışmaya ayarlanabilen makinelerin aksine, insanların ayırt edici özelliği performanslarındaki inişler ve çıkışlardır ki bunlar taleple değişen ekonomik iniş çıkışlara genellikle örtüşmez. Önemli olan, insanlığın uyumsuz zaman sistemlerini anlamlı bir bütün halinde birleştirme uğraşısının hayatlarımızı dayanma sınırının ötesinde bir strese ve gerilmeye maruz bırakması.
Eşitsizliklere Müdahale Etmek
Zamanın sosyal ilişkileri böyle tanındığında eşitsizlikler farklı bir şekle bürünür. Örneğin, ekonominin farklı kısımlarından gelen işçiler ve çalışan grupları arasındaki eşitsizlikler mesela yüksek maaş alan profesyoneller ve saatlik sözleşmeleri olan mevsimlik çalışanlar gibi. Ya da harcadıkları zamana göre para alan kişiler ve bu ayrıcalıklı grubun dışında yer alanlar, mesela yaşlılar ve çok genç olanlar, bekâr ebeveynler ve yüksek işsizliğin pençesindeki genç insanlar arasındaki eşitsizlikler. Zaman hakkında farklı düşünmek hem zengin hem de yoksul ekonomilerdeki çalışma ortamlarına küresel olarak dağılmış eşitsizliklere müdahale etmek için bize güçlü bir araç sağlar.
Bu sebepten ötürü, insan onuruna yakışır işi elde etme çabaları, çalışma zamanının niceliği yanında niteliğini de kapsamalıdır –sadece bir meta olarak değil aynı zamanda yaşanılan bir karmaşıklık olarak zaman. Zaman hassasiyetli iş ilişkileri makine zamanı ve yaşanılan zamansallık arasındaki ayrımın farkındalığı üstüne kurulmalıdır. Zamanın metalaşmasının ve sıkıştırmasının sınırlarının yanısıra, ekonomide ayrım gözetmeksizin uygulanmalarının etkileri anlamak iş deneyiminin dengesini stresten iyi oluşa kaydırmanın merkezi olmalıdır.
Not 1: Barbara Adam’ın openDemocracy’de 1 Aralık 2019 tarihinde yayımlanan yazısı Barış Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim
Not 2: Öne çıkan görseldeki fotoğraf noor Younis‘e aittir.