Ekonomik küçülme fikrinin insanlar üzerinde yarattığı etki, genellikle korku oluyor. Kendilerinin ve toplumdaki diğer bireylerin yaşamlarının kötüye gideceğini düşünmek onları tasalandırıyor. Doğrusu, ekonomik, toplumsal ve ekolojik krizler arasında nefes almaya çalıştığımız şu günler tam da böylesi radikal fikirlere kulak verme zamanı. Evet, bazen “daha az daha iyidir”. Tabii amacınız, tüketime dayalı yok edici bir uygarlıkta değil de ekolojik bir uygarlıkta güvenli ve tatmin edici bir yaşam sürmek ise…


Bilim bize, Dünya’nın üzerindeki insan yükünü azaltmak için 10 yıldan az zamanımız kaldığını, yoksa Dünya’nın doğal sistemlerinde dönüşü olmayan devrilme noktalarının tetikleneceğini söylüyor. Tartışmaların çoğu iklim aciliyeti etrafında dönüyor ama aynı zamanda hava, su, toprak, türlerin yok olmasıyla ilgili krizlerimiz de var.

Krizlerimizin temel sebebi çok iyi biliniyor. Global Footprint Network’e (Küresel Ayak İzi Ağı) göre insanlar şu anda Dünyanın sürdürebileceğinden 1,7 kat fazla bir hızla tüketiyorlar. Buna rağmen sadece tek bir Dünyamız var ve yakın zamanda yenisini bulma umudumuz yok. Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli zaten bildiğimizi doğruladı: Zamanımız kalmadı ve daha da kötü bir felaketi önlemek için sert önlemler almamız gerekli.

İnsanlığın geleceğinin yaşanabilir olması, daha azıyla yaşamamıza bağlı. Bu fedakârlık mı demek? Daha çok kişiyi yüzüstü bırakmak mı? Yoksa bu zorluk, herkes için daha iyi bir geleceğe erişmek için eşi benzeri görülmemiş bir fırsat mı? Ne kadarın yeterli olduğu sorusu (YES! Magazine’in güz 2021 sayısının ana konusu) içinde bulunduğumuz dönemin temel sorusu.

GSYH gibi ekonomik ölçütlerin günlük raporları, tüketimdeki artışları kutlar ve tüketim azaldığında alarm zillerini çalar. Bu esnada günlük haberler birbiri ardına iklimle ilgili felaketleri anlatır. Nadiren, GSYH’nin büyümesi ile çevresel afetlerin artışı arasındaki bağlantı hakkında ciddi bir tartışma duyarız.

Ne kadarın yeterli olduğu sorusu, hayati bir tartışmayı başlatır. Genellikle bireyler olarak tüketimimizi kısıtlamak için ne yapabileceğimizi keşfetmeyi içerir. “Az ne zaman çoktur” diye sormak bizi çok az bireysel kontrolümüzün olduğu toplumsal tercihlere bakmaya davet eder. Bu toplumsal düzeydeki tercihleri inceleyerek ortak amaca katılma fırsatımızın olduğu alanları görebiliriz. Gelin, az olanın iyi olduğu birkaç önemli alana bakalım.

Ölümcül Silahlar. İnsanlar çok uzun süredir barışın hayalini kuruyorlar ama yine de muazzam miktarda kaynağı savaşlarda tüketiyoruz. Yeni bir araştırma, ABD Savunma Bakanlığının, federal hükümetin enerji tüketiminin tahmini olarak %80’inden sorumlu olduğunu gösterdi. Savunma bakanlığı, aynı zamanda dünyanın en büyük kurumsal petrol tüketicisi; dünyanın en büyük silah, tank, askeri hava aracı ve savaş gemisi yığınını destekliyor. ABD askeriyesi herhangi bir ulusun ordusundan daha büyük bir çevresel yük teşkil etse de ABD, büyük ordusu olan pek çok ülkeden sadece biri.

Savunma bakanlığının enerji kullanımı istatistikleri bize ölümcül silahlar üretmenin toplumsal ve çevresel maliyeti veya sadece ordu tarafından değil, yerel polis, terörist gruplar, suç örgütleri, çeteler ve silahlı bireyler tarafından kullanılmasının etkisi hakkında bir şey söylemiyor. Birbirimizle barış içinde yaşamayı öğrenmemizin vakti geldi de geçiyor. Savaş silahlarının üretimi ve kullanımı daha azın daha iyi olabileceğinin bariz bir örneği.

Yanlış/Eksik Bilgi. Sağlıklı bir toplumun bizi bilgilendirmek ve birbirimize bağlamak için sorumlu bir medyaya ihtiyacı vardır. Genişlemiş iletişim becerilerimiz, hayatın bütününe hizmet edecek ekolojik bir uygarlık yaratımına katılmamız için eşi benzeri görülmemiş bir fırsat yarattı. Ne yazık ki, her zamankinden daha fevkalade iletişim kabiliyetimiz çoğunlukla zihinlerimizi, dirliğimize ters düşecek amaçlar için, kontrol etmekte kullanılıyor. Savurgan, hatta zararlı tüketimi destekleyen reklamlar ve sosyal ve çevresel olarak yıkıcı siyasi gündemlerin propagandası buna dâhil. Bu faaliyetler, kendilerine hizmet edenlerin lüks hayat tarzlarını destekleyen kazançlı iş olanakları sağlıyor. Daha az, daha iyi olabilir.

Finansal Spekülasyon. Para, insan zihni dışında bir varlığı olmayan bir sayıdan başka bir şey değildir. Bir araç olarak kullanışlı olabilir ama tek amacı daha çok para biriktirmek olduğunda yaşam için bir tehdit haline gelir. Modern toplumun yapısı, para olmadan yaşamayı neredeyse imkânsız hale getirdi ki bu, parayı yaratanlara ve onun nasıl kullanılacağına karar verenlere muazzam bir güç verdi. Dürüst para, kamu kuruluşları tarafından kamusal amaçlara hizmet için şeffaf biçimde yaratılır. Fakat artık özel bankaların ve finansal oyuncuların, karşılığında değerli bir şey yaratma yükü olmadan, toplumun gerçek zenginliğinden hak talep etmelerine izin veriyoruz. 2021’de Gayri Safi Küresel Hasıla’nın (küresel GSYH) 95 trilyon $ civarında olduğu tahmin ediyor. Araştırmacılar, küresel finansal hizmetlerin 2022’ye kadar 26,5 trilyon $’a ulaşacağını tahmin ediyor. Bu miktarın sadece küçük bir bölümü elzem finansal hizmetleri temsil ediyor. Kalanı bir tür hırsızlık, gelir eşitsizliğinin baş sebeplerinden biri ve çevreye zararlı, ego güdümlü savurganlık gösterileri olarak kabul edilmeli. Daha az finansal manipülasyon, eşitliği ciddi miktarda artırır ve çok daha az atık getirir.

Bitcoin Dolandırıcılığı. Özel dijital para birimleri bir çeşit kalpazanlıktır. Küresel siber suçlular ve vergi kaçakçıları tarafından tercih edilen bir tür dijital para birimi olan bitcoin bunun özellikle maliyetli bir örneğidir. Bitcoin “madenciliği” için tüketilen enerji, küçük bir ülkenin veya büyük bir şehrin kullandığına denktir. Kullanılan bilgisayar donanımı, elektronik atıkları artırıyor ve hâlihazırdaki küresel yarıiletken çip sıkıntısına katkıda bulunuyor. Bitcoin ve diğer dijital para birimleri, sadece alıcılar piyasanın fiyatları arttırmasını bekledikleri veya yasadışı ticari işlemlerinin takip edilmesini engellemeye ihtiyaç duydukları için bir değere sahipler.

Küresel Tedarik Zincirleri. Tarihte çok yakın döneme kadar ekonomilerimizi emek ve yerel toplulukların ihtiyaçları etrafında düzenlemiştik. Böylece tamir etmek, tekrar kullanmak, geri dönüşüm yapmak ve dayanıklı olmak kolaylaşıyordu ve toplulukların Dünya’nın yenileyici sistemlerinin sınırları içinde çalışmaları mümkün oluyordu. Fakat ilk kez 1990’larda uygulamaya konan küresel tedarik kuralları yer-temelli yaşayan toplulukları kendi pazarlarının, emeklerinin ve diğer kaynaklarının kontrolünden mahrum bıraktı ve işçilerin, müşterilerin ve doğanın refahını umursamayan ulusötesi şirketlerin güçlerini pekiştirmelerine imkân verdi. Çin, son derece kırılgan, birbirine bağımlı küresel tedarik zincirleri sisteminin merkez üssü haline geldi. Bu sistem, ticari malların deniz, kara ve hava yoluyla uzun mesafeli taşınmasına dayanan devasa, çevre üzerinde yük oluşturan bir hareketlilik yarattı. Küresel tedarik zincirlerine daha az bağımlı olmak, yerel toplulukların sosyal ve çevresel sağlığını düzeltmeye yardımcı olurken bir yandan da bu yükü azaltır.

Kısa Ziyaretler için Uçak Yolculuğu. Uçak yolculuğu küresel bir tür olarak bir araya gelmemize yardımcı oldu ama aynı zamanda muazzam miktarda zaman ve enerji tüketiyor; toplumsal ve çevresel maliyeti daha az olan hizmetler için kullanılabilecek kaynakları harcıyor. Elektronik bilgi paylaşımı ve video konferanslar, pek çok uluslararası iş görüşmesinin ve profesyonel konferansın amaçlarının yerine getirilmesini sağlayabilir. Tatil seyahatlerindeyse, yakınlardaki bir tatil beldesinde kalmak genellikle güzel ve rahatlatıcı bir ortamda dinlenme amacına daha iyi hizmet eder. Övünebilmek için yapılacaklar listenizdeki turistik mekânlara yapılan ziyaretlerle, çoğunlukla, gittiğiniz yeri mahvedersiniz ve karşılığında size kalabalıkta çekilen bir selfie dışında pek bir şey vermez. İş gezmeye geldiğinde, daha az çok daha iyidir.

Arabaya Bağımlı Kentler. Alın arabalara olan bağımlılığımızı gösteren bir örnek daha. Karım Fran ve ben 1992 ve 1998 arasında New York kentinde yaşadık. Yetişkin hayatımızda arabamızın olmadığı tek zamandı. İhtiyacımız olan veya istediğimiz her şey ya yürüme mesafesindeydi ya da hızlı toplu taşımayla ulaşılabilirdi. Gezinmenin bu sağlıklı ve sıcak şeklini sevmiştik. Kentleri günlük ulaşımda yürümenin, bisiklete binmenin veya toplu taşıma kullanmanın daha kolay olacağı şekilde tasarlamak, Dünyanın üstündeki önemli bir insan yükünü kaldırıp herkesin hayatını kolaylaştırabilir. Sayıları gittikçe artan büyük kentler araba bağımlılığını azaltmak için adımlar atıyor. Araba yolculuğu söz konusunda, daha az daha iyidir.

Neden bu kadar çok savurgan tüketim kaynağımız var? Kültürel olarak, bu aşırı bireycilikten ve toplumsal olarak ekonomik performansımızın standardını sağlıklı yaşamak değil de para harcamak yapmaktan kaynaklanıyor. Bu iki kuvvet yaşamımızın neredeyse her alanında kendini gösteren israfçı tüketimi doğuruyor.

COVID salgınının hayatlarımızı sekteye uğratması, insani kırılganlığımıza ve karşılıklı bağımlılığımıza ve en önemli işlerin çoğunu yapanlara hakkını yeterince vermeyen ve zararlı tavırları ödüllendiren bir ekonomiye dikkat çekecek bir uyarı alarmı oldu.

Birbirimize karşılıklı bağımlı küresel bir tür olarak düşünmeye ve davranmaya başladıkça, herkesin nihai yararı için ortadan kaldırılabilecek tüm tüketim şekillerine eleştirel biçimde bakmalıyız.  Eğer ekolojik bir uygarlığa geçiş yapacaksak böyle bir inceleme gerekli. Bu kavramı Roma Kulübü’nün yeni bir uygarlık için yeni bir ekonomi hakkındaki tartışmasına hazırlanmak için yazdığım, Ecological Civilization: From Emergency to Emergence (Ekolojik Uygarlık: Tehlikeden Doğuşa) adlı raporumda daha detaylı açıkladım.

Dönüm noktası niteliğinde bir seçimle yüz yüzeyiz. Uzaya kaçmaya hazırlanan birkaç kişiye servet kazandırma fırsatı sağlamak için GSYH’yi arttıran bir ekonomiye tutunabiliriz. Veya gelişen, dirim dolu bir Dünyada güvenli ve tatmin edici bir hayat yaşama konusunda hepimizi destekleyen, canlı bir ekonomi ile daha ekolojik bir uygarlığa geçiş fırsatına sarılabiliriz.

Parayı yiyemeyeceğimiz ve ölü bir Dünyada kazananın olmadığı gerçeğini fark etmek, ikincisinin daha iyi seçenek olduğunu gösterecek.


Not 1: David Corten’in 12 Ağustos 2021 tarihinde YES! Magazine’de yayımlanan “When Less is More” başlıklı yazısından Murat Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim

Not 2: Öne çıkan görsel, Hello I’m NikUnsplash

Kategori(ler): Görüş Yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.