Dayanışma ekonomisinin ortak ilkelerinden biri sürdürülebilirliktir (Köne, 2018). Sosyal Ekonomi blogu olarak bizler de sosyal ve dayanışma ekonomisini sürdürülebilirlik odağından ele alıyoruz. Ancak, sürdürülebilirlik kavramını her kullandığımızda ek açıklamalar yapma zorunluluğu hissediyoruz. Çünkü sürdürülebilirlik çokça belirsizlik içeren; bu nedenle eğilip bükülen, farklı yönlere çekilen bir kavram. Akademik yazın, birbiriyle rekabet eden fakat hiçbir biçimde bağdaşmayan sürdürülebilir gelişme tanımları ve önerileri ile dolu. Belirsizlikler, petrol şirketlerinin de radikal ekolojistlerin de aynı kavramı kullanmalarının yolunu açıyor.
Sürdürülebilirlik, kuşaklar arası eşitlik kaygılarını ifade eder. Sosyal ve ekonomik gelişme, ekonomik faaliyetlerin gelecek kuşaklara yükleyeceği maliyetleri (kaynaklar ve doğanın atık massetme kapasitesi üzerindeki etkiler) en aza indirecek yollarla gerçekleştirilmelidir. Buradaki zorluk sürdürülebilirliğe ulaşmak için gerek ve yeter koşulların belirlenmesinde yatıyor. Gerek ve yeter koşullar ise çevre ideolojisi ile yakından ilintilidir. Sürdürülebilirlik yaklaşımlarını benimsedikleri çevre ideolojilerine göre ele almak aralarındaki çatışmayı anlamamızı kolaylaştırır.
Teknoloji Merkezli Sürdürülebilirlik
Var olan yaklaşımlar arasında uzun süre baskın olan ve politikaları belirleyen yaklaşım, teknoloji merkezli sürdürülebilirlik yaklaşımı (zayıf sürdürülebilirlik) olmuştur. Bu yaklaşıma göre, uzun dönemde sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin korunması, yalnızca yeterli miktarda yatırım harcaması yapılmasına bağlıdır. Doğal sermayeye yatırım, ilgisiz değilse bile en önemli faktör değildir.
Altta yatan varsayım, sermayenin tüm biçimleri (fiziki, beşeri ve doğal sermaye) arasında oldukça yüksek derecede ikamenin gelecekte süreceğidir (Turner et al., 1994, p. 54). Anlamı şudur: Doğa, sermayenin bir biçimidir; diğer sermaye biçimlerinden ayrı tutulmasına, özel ve ayrıcalıklı davranılmasına gerek yoktur. Sürdürülebilir gelişme için gereken, geleceğe aktarılacak toplam sermayenin şu anda var olandan daha az olmamasıdır. Yol ve makine ya da diğer insan yapımı (fiziki) sermaye stokunu arttırarak doğadaki kayıplar karşılandığı sürece, daha az doğa ekonomik büyüme önünde bir engel değildir. Sonuç olarak, toplam sermayenin azalmadığı bir ekonomi sürdürülebilir bir ekonomidir.
Teknoloji merkezli sürdürülebilirlik anlayışı, ana akım iktisat teorisine yeni bir katkı sağlamamıştır. Aksine, saplantılı ekonomik büyüme tutkusunu desteklemiştir. Sonsuz ekonomik büyüme hayalinde, ekolojik sınırlara yer yoktur.
Yeşil Büyüme: Düşük Karbonlu Toplumlar
Ekolojik kriz, ana akım iktisadın refahı ekonomik büyümeye bağlayan iddialarını zayıflatmış olsa bile büyüme fikrinden tamamen vazgeçilmemiştir. Son dönemde sıkça karşımıza çıkan “yeşil büyüme” yaklaşımında, teknoloji kullanılarak doğaya zarar vermeden ekonomik büyüme sağlanabileceği ileri sürülmektedir. Yeşil büyüme savunucuları, iklim değişikliği karşısında ciddi biçimde eyleme geçmenin ekonomik büyümeden fedakârlıkta bulunmayı –ya da en azından çokça fedakârlık gerektirmediğini ifade ediyorlar (Steinberger, 2019).
Görüşlerinin merkezinde teknoloji kayması var: Fosil yakıtlı enerjiden yenilenebilir enerji üretimine geçiş, içten yanmalı motorlarla çalışan arabaların yerini elektrikli arabaların alması ve benzeri teknolojik değişiklikler… Şu anda değiştirilemeyen teknolojilerin (havacılık, tarımın bazı bölümleri), bir şekilde negatif emisyon teknolojileri ile telafi edileceği öngörülüyor.
Teknoloji kayması, yatırımlar nedeniyle başlangıç maliyetlerini gerektirse de yeşil olarak büyüyen düşük karbonlu toplumda, sonrasında yatırımı geri ödeyecektir. Teknolojinin dünya ölçeğinde eşit dağılmamış olması bir sorun olarak görülmez; çünkü gelecekteki büyüme, sonunda herkesin teknolojiye erişimine olanak verecektir. Dolayısıyla yapılması gereken şey, teknolojiye yatırım yapılmasıdır. İklim krizine karşı önlem alınması yaşam tarzlarımız için bir tehdit değildir; teknoloji sayesinde, her şey alışılageldiği gibi olmaya devam edecektir. Böylelikle, fosil yakıt dışındaki iş çevrelerinin, politikacıların ve tüketici yurttaşların hepsinin makul olarak görebileceği bir çözüm için harekete geçmeleri umulmaktadır.
Yeşil Büyüme ile Vicdanları Aklamak
Sürdürülebilirliğin teknolojik kayma ile gerçekleştirilebileceği görüşü, pek çok kesimi rahatlatacak vaatler içeriyor. Ekolojik krizden kurtuluşun yanı sıra yeni iş olanakları yaratılması ve altyapı yatırım harcamalarındaki artışlar yoluyla ekonomik krizden çıkış için de bir umut kapısı açıyor.
Teknolojik olanaklar konusundaki bu iyimserliğe kendimizi kaptırmadan önce birkaç noktayı anımsamak yerinde olur (Foramitti, Tsagkari & Zografos, 2019). Mevcut teknolojimizin olanakları sınırlıdır ve gelecekteki teknolojik yenilikler belirsizdir. Ayrıca etkinliği arttıran teknolojik yenilikler, fiyatların ucuzlamasına dolayısıyla daha fazla tüketime yol açarak çevresel etkileri arttırabilir.
Dahası, teknolojik kaymalar çevresel maliyetlerden kurtulmayı sağlamaz. Her teknoloji daima bir takım çevresel etkileri beraberinde getirir. Çevresel etki yaratmayacak bir teknoloji yoktur. Ekonominin tüm sektörlerinde üretim ve tüketim süreçleri; kaynakların çıkarılması, kirlilik ve atık yaratılması üzerine kuruludur. Yenilenebilir enerji istisna değildir; büyük miktarlarda toprak (alan) ve az bulunur madenleri kullanır.
Blogda enerji üzerine yazan Prof. Dr. Tayfun Büke, yazılarında (2019a, 2019b) tüm enerji sistemlerinin iklim üzerinde etkisi olduğunu vurguluyor. Üstelik inanmaya hazır olduğumuz gibi yenilenebilir enerjinin etkisi her durumda “en az” değil. Dolayısıyla “elektrikli araba kullanırsak iklim değişikliğini önleriz” önermesi ne kadar çekici olursa olsun doğru değildir.
Ayrıca, teknolojik gelişme vaatleri çevreyi kirletenlere, örneğin petrol şirketlerine zaman kazandırmakta oldukça yararlıdır. Exxon’un bir reklamı şunu söylüyor: “Havadaki karbondioksidi yakalama. Üzerinde çalışıyoruz.” (Monbiot, 2019). Şirket, karbondioksit salımını sürdürürken, önlem almak yerine, yeni bir teknolojinin geliştirilmesi için beklememizi istiyor.
Yaşamı Sürdürmek
Blogda benimsediğimiz sürdürülebilirlik yaklaşımı teknolojiyi değil ekolojiyi merkezine yerleştiren sürdürülebilirlik anlayışıdır. Önceki tarihli çalışmalarda güçlü sürdürülebilirlik olarak adlandırılan bu görüşte, farklı sermaye türleri arasında tam ikame varsayımı kabul edilmez. Ekosistemin bazı işlev ve hizmetleri insanların varlığını sürdürmesi için olmazsa olmazdır, bunlar yaşam destek sistemleridir (biyojeokimyasal çevrim) ve yerine başka bir şey konulamaz. Başka ekolojik varlıklar ise en azından insan iyi oluşunun olmazsa olmazlarıdır. Açık hava, doğa manzarası, boşluk sözcüklerinin bile sakinlik ve huzur taşıdığını, bu ortamlarda zaman geçirmenin kendimizi daha iyi ve yaşama daha bağlı hissetmemize yardımcı olduğunu kim yadsıyabilir?
Çok sık kullanılmış ve hırpalanmış olsa da sürdürülebilirlik, içinde bir insanlık idealini barındırır; yaşama yer açar. Sırf teknolojik kayma ile sürdürülebilir sistemlerin kurulacağını düşünmek sürdürülebilirliğin özünden uzaklaşmaya yol açar. Diğer insanlarla, doğayla ve yaşamla ilişki kurma biçimimiz değişmediği sürece yalnızca fiziksel sistemlerimizin organizasyonundaki değişiklikler bizi ekolojik felaketten kurtarmayacak. Bu nedenle, dayanışma ekonomisinin yeni toplum biçimlerini hayal etme daveti çok değerli…
Kaynakça
Büke, T. (2019, 18 Temmuz). Yaşam döngüsü analizinin elektrik üretimi için kullanımı [Blog post]. Erişim
Büke, T. (2019, 15 Ağustos). Elektrik üretiminde çevresel sürdürülebilirlik: singapur örneği [Blog post]. Erişim
Foramitti, J., Tsagkari, M. & Zografos, C. (2019, September 19). Why degrowth is the only responsible way forward [Blog post]. Erişim
Köne, A. Ç. (2018, 12 Eylül). Dayanışma ekonomisi insan doğasının iyi yönlerine sesleniyor [Blog post]. Erişim
Monbiot, G. [GeorgeMonbiot]. (2019, October 17). Oh, hello, now there’s an ad by Exxon. “Capturing CO2 from the air. We’re working on it.” Actually, we’re working on pouring as much CO2 into the air as we can get away with. While persuading you of the opposite. [Twitter post]. Erişim
Steinberger, J. (2019, August 15). On sacrifice [Blog post]. Erişim
Turner, R.K., Pearce D. & Bateman I. (1994). Environmental economics: an elementary introduction. Essex: Pearson.
Not: Öne çıkan görselde yer alan eser, nakış sanatçısı Vera Shimunia’ya aittir.