Kolektif eylem ve gücün dağıtıldığı kolektif yönetim gerçekte insan toplumlarının yabancısı olduğu uygulamalar değil. Günümüzde Meksika sınırları içinde yer alan 24 antik kenti inceleyen araştırmacıların bulguları bugün için de geçerli olan dersler içeriyor. Altyapı yatırımları, yüksek düzeyde ekonomik karşılıklı bağımlılık, yerel birimler arasında işbirliği ve kolektif yönetim biçimleri toplumların varlıklarını riske atan tehditlere karşı daha dayanıklı olmalarını sağlıyor.
Bazı şehirler sadece bir ya da iki yüzyıl dayanırken, diğerleri bin yıl ya da daha uzun süre ayakta kalır. Çoğu zaman geride bunun sebebini açıklayacak kayıtlar kalmaz. Arkeologlar yazılı kayıtlar olmadığında, şehirlerin kalıntılarından elde ettikleri ipuçlarını bir araya getirerek bazı yerlerin neden diğerlerinden daha uzun süre önemini koruduğunu açıklamaya yardımcı olacak örüntüler ararlar.
Frontiers in Ecology and Evolution (Ekoloji ve Evrimde Sınırlar) dergisinde yayımlanan yeni bir çalışmada, araştırmacılar günümüzde Meksika topraklarında bulunan 24 antik kenti incelediler ve en uzun ömürlü kentlerin kolektif yönetim biçimleri, altyapı yatırımları ve haneler arasında işbirliği belirtileri gösterdiğini buldular.
“Ben ve meslektaşlarım yıllardır bazı şehirlerin önemini neden ve nasıl koruduklarını ya da çöktüklerini araştırıyoruz,” diyor çalışmanın başyazarı ve Chicago’daki Field Müzesi’nde MacArthur Antropoloji Küratörü olan Gary Feinman.
Önceki çalışmalarda Feinman ve meslektaşları, inceledikleri şehirler konusunda oldukça geniş (Mezoamerika’nın binlerce yılını kapsayacak) bir çerçeve çizmişlerdi. Halkının refahını arttıran iyi yönetime sahip toplumların, otokratik liderlere ve büyük servet eşitsizliklerine sahip olanlardan daha uzun ömürlü olduğuna dair yaygın bir örüntü buldular. Bu yeni çalışma, benzer yer ve zamanlardaki şehirlere odaklanıyor: İncelenen 24 şehrin hepsi Mezoamerika’nın batı yarısında ve M.Ö. 1000 ila 300 yılları arasında kurulmuş.
Arkeolog olmayan biri için antik kalıntılara bakıp o dönemdeki yönetimin nasıl olduğunu tahmin etmeye çalışmak imkânsız bir iş gibi görünebilir. Ancak şehrin bina kalıntıları, zemin planları, meydanları ve anıtları ipuçları barındırır.
“Kamu mimarisine baktık, ekonominin doğasına ve şehirleri neyin ayakta tuttuğuna baktık. Hükümdarlık işaretlerine, yönetimin aşırı kişiselleştirilmiş görünüp görünmediğine baktık,” diyor Feinman. Efsanevi yöneticileri kutsayan sanat ve mimari daha otokratik veya despotik toplumlara işaret ederken, liderlerin genellikle gruplar (çoğunlukla maskeli) halinde tasvir edilmesi paylaşılan güç düzenlemelerinin göstergesidir.
Feinman ve makalenin ortak yazarları Boston Üniversitesi’nden David Carballo, Field Müzesi’nden Linda Nicholas ve Georgia Üniversitesi’nden Stephen Kowalewski, analiz ettikleri 24 antik kent arasında, daha kolektif yönetim biçimlerine sahip olanların, otokratik olarak yönetilen kentlerden daha uzun süre, bazen bin yıl daha fazla iktidarda kalma eğiliminde olduğunu buldular. Bununla birlikte, muhtemelen iyi yönetime sahip yerler arasında bile bazı şehirler diğerlerinden daha uzun ömürlü olmuştur.
Araştırmacılar, benzer şekilde yönetilen bu şehirlerin neden farklı sonuçlar aldıklarını anlamak için, altyapı ve hanehalkı karşılıklı bağımlılığının göstergeleri de dahil olmak üzere şehirlerin yapılarının diğer yönlerini incelediler. Feinman, “bağımlılık örüntüsünün kanıtlarını aradık. Esasında, insanların eylemleri ya da yatırımları, daha sonraki tehlikelere ya da zorluklara nasıl tepki vereceklerini kısıtlamakta ya da teşvik etmektedir” diyor.
Yazarların erken dönem şehirlerinin sürdürülebilirliğine ve önemine katkısı olduğunu tespit ettiği faktörlerden ikisi; yoğun, birbirine bağlı yerleşim alanları inşa etmeye yönelik ilk çabalar ve büyük, merkezi, açık meydanların inşasıydı.
Geçmişteki sürdürülebilirliği incelemek için yapılan çoğu araştırma, belirli iklim veya çevre olayları ile insanların verdiği tepkiler arasındaki korelasyonları incelemektedir. Bu yaklaşım mantıklı olabilir, ancak zamanlamanın güvenilir olup olmadığını bilmek kolay değildir. Bu tür çalışmalar genellikle çevresel kriz ve çöküş arasındaki korelasyonu vurgulamakta, diğer şehirlerin bu zorlukları nasıl başarıyla atlattığını ve büyük nüfus merkezleri olarak nasıl devam ettiğini dikkate almamaktadır.
Bu çalışmanın yazarları farklı bir yöntem kullandılar. Sakinlerin kuraklık, depremler, periyodik kasırgalar/şiddetli yağmurlar, rakip merkezlerin ve grupların tehditleri gibi tehlikelerle karşı karşıya olduğunu bildiklerinden, 24 merkezin uzun dönemli tarihini ve sürdürülebilirliklerini destekleyen faktörleri araştırdılar. Makalenin ortak yazarlarından Field Müzesi’nde yardımcı küratör olarak çalışan Linda Nicholas, yönetimin sürdürülebilirlikte önemli bir rolü olduğu bulgusunun, “krizlere ve afetlere verilen yanıtların bir dereceye kadar siyasi olduğunu” gösterdiğini söylüyor.
En uzun süre ayakta kalan şehirler, altyapı yatırımlarının ve kolektif yönetimin bir arada olduğu şehirler olmuştur. Bu, bugün de geçerli olan bir ders. Feinman, “deprem gibi felaketlere ya da iklim değişikliği gibi tehditlere verilen tepkileri, yönetimi dikkate almadan değerlendiremezsiniz” diyor. “Geçmiş, günümüz sorunlarının nasıl ele alınacağını anlamak için müthiş bir kaynaktır.”
Daha fazla bilgi için: Gary M. Feinman et al, Sustainability and duration of early central places in prehispanic Mesoamerica, Frontiers in Ecology and Evolution (2023). DOI: 10.3389/fevo.2023.1076740
Dergi bilgisi: Frontiers in Ecology and Evolution (Ekoloji ve Evrimde Sınırlar)
Not 1: Field Museum’un 3 Mart 2023 tarihinde phys.org internet sitesinde yayımlanan “Collective forms of governance, infrastructural investments, collaboration all help societies last longer, study finds” başlıklı yazısından Murat Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim
Not 2: Öne çıkan görsel, Matthew Essman – Unsplash