Kuşaklardır sıkılmadan oynadığımız efsane oyun Monopoly’e alternatif olarak yaratılan (ancak maalesef onun kadar meşhur olamayan) Commonspoly oyunu, toplulukların müştereklere odaklanarak oyunu nasıl değiştirebileceklerinin bir simülasyonu. Bu oyunda amaç kritik kaynaklar ve hizmetler için rekabet etmek yerine, onları müşterekler olarak korumak ve kullanmak üzere işbirliği yapmak. Commonspoly, tapuları alt alta dizdiğimiz ve en sevdiğimiz arkadaşlarımızdan fahiş kiraları kahkahalar eşliğinde tahsil ettiğimiz Monopoly kadar zevk verir mi emin değilim ama gerçek hayatta müştereklere sahip çıkmanın dünyayı hepimiz için çok daha yaşanabilir kılacağına şüphe yok.


Zorlukların ne olduğunu biliyoruz ve çözümleri görebiliyoruz. Kuralları yeniden icat etmek elimizde. Monopoly’den Commonspoly’ye; yeniden dağıtım, dayanışma ve bakım toplulukları oyunu değiştiriyorlar.

Oyun oynamak ciddi bir şeydir. Hayvanlar ve insanlar birbirleriyle ve dünyayla nasıl ilişki kuracaklarını bedenlerini ve zihinlerini kullandıkları oyunlar aracılığıyla öğrenirler. Oyunlar karmaşık konuları anlamak için basitleştirilmiş bir yol sağlarken aynı zamanda çoklu duyusal deneyimler yoluyla gerçeklik algımızı genişletir. Oyun oynamak hayal gücümüzü ve neyin mümkün olduğuna dair fikirlerimizi şekillendirir. Oyunlar dünyayı anlamlandırmamıza, sorgulamamıza ve onu değiştirmemize (neden olmasın ki) yardımcı olabilirler.

Büyük Buhran yıllarında (1929-1939) tasarlanan ve popüler olan Monopoly oyunu, çağdaş kapitalist toplumların mükemmel bir modeli olarak görülebilir. Kolektif refah açısından elzem varlıkların özel birikimi üzerinden açgözlülük ve zalimlik, övülür ve ödüllendirilir. Oyunu oynayan bireyler, rakiplerinin aleyhine olacak şekilde mümkün olduğunca çok emlak, temel altyapı ve kamu hizmeti edinmeye, onlardan yüksek kiralar ve ücretler talep etmeye ve sonunda kazanmak için rakiplerini iflasa sürüklemeye koyulurlar. Neredeyse bir asır sonra, artan eşitsizliğe ilişkin küresel raporlar (Inequality Kills), hayatımızın neredeyse her alanını kontrol eden ve gezegeni ekolojik çöküşe sürükleyen en zengin %1’lik kesimin (COVID-19 salgın dönemi de dahil olmak üzere) katlanarak artan kârlarına ilişkin tüm ayrıntıları ortaya koyuyor.

Farkındalık ve talep artıyor; oyunu değiştirmenin tam zamanı. Ama nasıl? İlerlemek için bazı önemli cevaplar Commonspoly’de (Kolektif Üretim Lisansı altında indirilebilir) bulunabilir. Çünkü amaç, kritik kaynaklar ve hizmetler için rekabet etmektense, onları ortak mallar olarak korumak ve kullanmak üzere işbirliği yapmaktır. 2015 yılında yaratılan bu masa oyunu aslında Elizabeth Magie’nin The Landlord’s Game (1904) adını verdiği Monopoly’nin orijinal versiyonundan esinlenmiştir ve esasen sosyoekonomik adaletsizliğin merkezinde yer alan mülkiyet yoğunlaşmasını ve fahiş kiraları teşhir etmeyi amaçlamaktadır. Commonspoly’de oyuncular özelleştirme yerine, kamu malları ve ortak demokratik yönetim yaratmaya ve sürdürmeye teşvik edilir.

Hepimizin bildiği gibi mevcut çok katmanlı krizlerin ve insanlığın varlığını tehdit eden zorlukların üstesinden gelmek için insanlara ve gezegene özen göstermeyi anlatıların, uygulamaların ve politikaların merkezine koymalıyız. Sömürücü üretim, dağıtım ve tüketim kalıplarına alternatif arayışında, müşterekler ve müşterekleştirme pratikleri çok ihtiyaç duyulan bir umut kaynağı olarak yeniden ivme kazanıyor. Gelişmekte olan çok disiplinli bir akademik alan, dünyanın pek çok yerindeki çok sektörlü ve ölçekler ötesi siyasi deneyimlerle eklemlenmişe benziyor.

Görünmez kılınmaya, parçalanmaya ve hatta suçlu ilan edilmeye göğüs geren toplumsal hareketler ve sivil toplum örgütleri, ilerici yerel ve bölgesel yönetimlerle ittifak halinde dönüştürücü eylemlere öncülük etmektedir. Konut kooperatiflerinden temel hizmetlerin (yeniden) belediyeleştirilmesine, kolektif arazi anlaşmalarından doğal ve kültürel varlıkların ortak yönetimine kadar müşterekleştirme uygulamaları, demokratik karar alma süreçlerinin yeni yollarının ön saflarında yer alırken, aynı zamanda geleneksel örgütlenme ve kaynak paylaşımı biçimlerine yeni bir anlam ve yeni bir değer kazandırmaktadır. Hepsinin merkezinde, ırkçılık, sömürgecilik karşıtı ve feminist ilke ve mücadelelerden yola çıkarak maddi ve sembolik gücün kökten bir yeniden dağıtımı yer almaktadır.

Müşterekleştirme ile güçlü bir şekilde bağlantılı olan kent hakkı  ile yenilenmiş ve güçlendirilmiş bir belediyecilik gündemi artık her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Bunlar aynı zamanda daha adil, daha demokratik ve daha sürdürülebilir yaşam alanları yaratmaya yönelik bir talebi ve taahhüdü temsil etmektedir. Toprağın ve mülkiyetin toplumsal işlevinin gerçekleştirilmesi; müştereklerin (doğal, kentsel ve kültürel) savunulması; sosyal ve çeşitli ekonomilerin tanınması ve desteklenmesi; yerel demokrasinin radikalleşmesi ve siyasetin kadınlaşması sayısız eylem ve savunuculuk çabasına rehberlik eden en önemli ilkelerden bazılarıdır. İnsanların ve insan dışı varlıkların maddi yaşam koşullarının hızla bozulması, artan toplumsal kutuplaşma ve kamu kurumlarına güvenin (fazlasıyla manipüle edilmesiyle) yitirilmesi karşısında, kent hakkı, yeni belediyecilik ve müşterekler yerel alandan başlayarak radikal bir şekilde yenilenmiş, komşuluğa dayanan ve sakinlerinin hakları ve özgürleştirici hayalleri üzerine inşa edilen yeni bir sosyo-mekânsal sözleşmenin uygulanabilme koşullarını açıklığa kavuşturabilir.

Müşterekler nedir ve neden önemlidir?

Küresel kamu malları ve küresel müşterekler, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin önümüzdeki kritik yirmi yıla ilişkin vizyonunun ve tavsiyelerinin temel bileşenleridir. Ortak Gündemimiz çerçevesinde ulusal hükümetler ve uluslararası toplum sağlık, ekonomi, bilgi, bilim ve barışın yanı sıra açık denizler, atmosfer ve uzay da dahil olmak üzere çok çeşitli doğal ve kültürel alanları korumaya ve bu alanlarda hizmet vermeye çağrılmaktadır. Yeni küresel mutabakat ya da yeni toplumsal sözleşme olarak adlandırılan bu anlaşmanın insan haklarına çıpalanması ve güven, kapsayıcılık ve katılımın yeniden inşasına odaklanması öngörülmektedir. Bireyleri, sivil toplumu, devlet kurumlarını ve özel sektörü içeren “toplumun tamamının” çabası olarak sunulmaktadır. Yenilenmiş, “ağ bağlantılı ve etkili” çok taraflılık, kentlerin önemli rolünü kabul eder.

Ancak, kent hakkı ve belediyecilik yaklaşımı açısından bu gündem yetersiz kalmaktadır. Ortak malların varlığının tanınması gerektiğini kabul etmekle birlikte, onların yerel, ulusal ve uluslararası düzeylerde eşgüdümlü bir şekilde kolektif olarak yönetilebileceği demokratik düzenlemelere yeterince vurgu yapmamaktadır. Böyle bir ihmalle, bu vizyon, bu çok paydaşlı koalisyonların içindeki ve aralarındaki güç dengesizliklerini (yani, yerel yönetimler karşısında ulusal ve uluslararası kurumlar; kamusal ve toplumsal aktörler karşısında ulus ötesi şirketler) ele almadan, müştereklerin her zamanki gibi yeniden üretileceği yorumuna kayma riskini taşımaktadır. Ayrıca, Gündemin müşterekler anlayışı, diğer alan ve ölçeklerdeki çok boyutlu müşterekleştirme uygulamalarının geçerliliğini ve dönüştürücü karakterini kabul etmeksizin ekosistemin korunmasıyla bağlantılı küresel doğal kaynaklarla sınırlı görünmektedir.

Müşterekleri tanımlayan temel özellikler. Küresel Kent Hakkı Platformu, 2022.

Covid-19 salgını sırasında ortaya çıkan çeşitli girişimler ve tartışmalar bağlamında, yönetimler ve sivil toplum kuruluşları ileriye dönük ortak bir yol için müşterekler, iklim, bakım ve işbirliğini  önemli öncelikler olarak belirledi. 2022 ekiminde  Güney Kore’nin Daejeon kentinde düzenlenen Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Dünya Zirvesi ve Kongresi’ne hazırlık sürecinin bir parçası olarak, bu konular tematik Town Halls oturumlarında ele alındı ve ortak çalışmayla geçici politika belgeleri hazırlandı. Aşağıdaki çalışma tanımını ortaya koyan müşterekler [1] konulu oturumun kolaylaştırıcılığı Küresel Kent Hakkı Platformu tarafından yapıldı.

“Müşterekler, yaşamın yeniden üretiminin temeli kabul edilen maddi ve gayrimaddi mallar, kaynaklar, hizmetler ve sosyal uygulamalardır; bu nedenle metalaştırılamazlar aksine doğrudan katılım, hakiki kapsayıcılık ve kesişimsel eşitlik ve adaletin demokratik ilkeleri altında, geçmiş ve gelecek nesillere ve Dünya Ana üzerindeki tüm yaşam biçimlerine karşı bir koruma ve adanmışlık sürekliliği içinde kolektif bir şekilde bakılmalı ve yönetilmelidirler” (GPR2C vd., Küresel Müşterekler Politika Belgesi, UCLG Town Hall süreci, Ekim 2022).

Bir strateji olarak müşterekleştirme sosyal ve çevresel işlevi; birikim, özelleştirme ve spekülasyonun önüne koymak, herkese eşit erişim ve fayda sağlamak ve geleneksel olarak ötekileştirilen ve ayrımcılığa uğrayan gruplara öncelik vermek için somut bir araç sağlar. Müşterekler kaynakların ve hizmetlerin yönetimine ve tahsisine yeni bir yaklaşım getirmekle kalmayıp aynı zamanda güç dengesizliklerini ele alan yeni kolektif yönetişim modelleri de sunduğundan, yeni kamu-toplum işbirliği biçimlerini denemek için verimli bir fırsatı temsil eder. Dahası, müştereklerin kamu yetkilileri ve sivil toplum tarafından yönetilmesine yönelik kolektif düzenlemelerin temel mantığı kârlılık olmadığından daha adil olmalarının yanı sıra kamu yönetimi ve toplum alanları arasındaki bağları ve işbirliğini de güçlendirirler.

Çalışma, sekiz ana tematik alanı kapsayan somut örneklere atıf yapmaktadır: Konut ve arazi; gıda sistemleri ve agroekoloji; temel hizmetler (su ve kanalizasyon, enerji, atık yönetimi, internet erişimi); sağlık ve bakım hizmetleri; kültür ve eğitim; bilgi, enformasyon ve dijital haklar; güvenli ve erişilebilir kamusal alanlar ve geçim kaynakları; doğal kaynaklar ve ekosistemler. Seçilen vakalar, dünyanın dört bir yanındaki (Brezilya, İspanya, İtalya, Namibya, Peru, Porto Riko, Sri Lanka, Tayland ve Zimbabve) şehirlerde ve bölgelerde müşterekler ve müşterekleştirme uygulamaları konusunda devam eden çabaları ortaya koymaktadır.

Müştereklerin geliştirilmesi için stratejik alanlar. Küresel Kent Hakkı Platformu, 2022.

Müştereklerin gelişmek için neye ihtiyacı var?

Yukarıda belirtildiği gibi, müşterekleştirme uygulamalarının gelişmesi için yerel alan oldukça bereketlidir. Bu bakımdan, yerel ve bölgesel yönetimler müşterekleri mümkün kılacak koşulların yaratılmasında birinci derecede rol oynarlar. Özellikle üç ana eylem türüne odaklanabilirler: Saygı ve güven; koruma ve gerçekleştirme. Bunlardan ilki, yerel toplum ve sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülen müşterekleştirme çabalarının özerkliğinin ve kendine has özelliklerinin tanınması etrafında dönmektedir. İkincisi, müşterekleri kullananlara yönelik ayrımcılığın ve çatışmaların önlenmesi, kendilerine uygun güvencelerin sağlanması ile ilgilidir. Üçüncüsü ise hükümetlerin yapısal eşitsizlikleri ele alan müşterekleştirme girişimlerine etkili ve sürekli destek sağlamaları ve feminist, ırkçılık karşıtı, engellilik karşıtı ve nesiller arası alternatifler inşa etmeye kararlı olmaları anlamına gelmektedir. Doğrusunu söylemek gerekirse toplumsal katılımı ve kolektif yönetim uygulamalarını teşvik etmenin, devlet yetkililerinin insan hakları taahhütlerinden ve yükümlülüklerinden el çekebileceği anlamına gelmediğini hatırlamak önemlidir.

Buradan hareketle, mal ve hizmetlerin müşterekleştirilmesini mümkün kılmak için iki özel strateji seti belirlenmiştir: (Yeniden) belediyeleştirme ve kamu-toplum ortaklıkları. Bu iki strateji, sosyal ve dayanışma ekonomisi aktörlerine ve demokratik süreçlere öncelik veren kamu satın alımı uygulamalarıyla güçlü bir şekilde ilişkilidir. Kishimoto, Steinfort & Petitjean’ı takiben, (yeniden) belediyeleştirme hem yeni kamu hizmetlerinin oluşturulması (belediyeleştirme) hem de özel sektörden kamu mülkiyetine ve yönetimine geri dönüş (yeniden belediyeleştirme) anlamında kullanılan bir terimdir. Transnational Institute tarafından yayınlanan bir derlemede, son yirmi yılda 58 ülkeden 2.400 şehirde uygulanan ve maliyetler ile fiyatların daha düşük buna karşın kalitenin daha yüksek olması, çalışanların korunması gibi açık olumlu etkileri olan 1.400 vaka tespit edilmiştir. Yazarlar, bu çabaların “toplulukların ve yerel yönetimlerin, sosyal ve çevresel hedeflere ulaşmak ve yerel demokrasi ve katılımı teşvik etmek amacıyla kamu hizmetleri ve yerel kaynaklar üzerindeki demokratik kontrolü yeniden ele geçirme arzusundan beslendiğini” vurgulamaktadır. Analizlerine göre ekolojik sürdürülebilirlik, sosyal güçlenme ve artan toplumsal refah; su, enerji, barınma, gıda, ulaşım, atık, telekomünikasyon, sağlık ve sosyal hizmetler gibi çok çeşitli konularla ilgilenen girişimlerin doğrudan sonuçları olarak düşünülebilir.

Kuşkusuz birbiriyle ilişkili, ancak farklılaşmış kamu-topluluk ortaklıkları, sosyal dokuyu güçlendirmenin, adil ve demokratik kentsel rehabilitasyonu garanti altına almanın etkili bir yolu olarak yerel düzeyde taban örgütleri ve hükümetler tarafından teşvik edilmektedir. Bologna ve Barselona, “kentsel müşterekler için sivil işbirliğini” düzenleyen kurumsal çerçevelerin klasik örnekleridir. İster şehir merkezlerinde ister eski sanayi çeperlerinde olsun, uzun vadeli sözleşmeler yeşil alanların, kamu binalarının, kooperatif konutlarının ve kültürel tesislerin kolektif yönetiminin sorumluluğunu ve gerekli kaynakları mahalle derneklerine vermektedir. Montevideo gibi kentler de kamu-topluluk mal ve hizmetlerinin ortak yönetimine ilişkin yeni modeller deneyimlemekte, aynı zamanda spekülasyonu önleyerek arazinin sosyal işlevini gerçekleştirmekte ve toplumsal cinsiyet eşitliği ile ırksal adaleti güçlendirmektedir. Bu ve diğer tecrübelerden yola çıkan Amsterdam’da farklı disiplinlerden oluşan bir grup, kısa bir süre önce toplumsal değişim yaratabilecek tartışma, değişim ve deneyimleri teşvik etmek üzere bir Müşterekler Odası kurulmasını desteklemiştir.

Müştereklerin teşvik edilmesi için yerel ve bölgesel yönetimlere tavsiyeler. Küresel Kent Hakkı Platformu, 2022.

Tüm bunlar ve daha fazlası, uluslararası sivil toplum kuruluşları ile yerel ve bölgesel yönetimlerin belgede ana hatlarıyla belirtilen politika önerilerini ve atılacak adımları daha fazla tartışma fırsatı buldukları UCLG Commons Town Hall’daki sunumların ve sohbetlerin bir parçasıydı. Bunlar hem acil hem de orta/uzun vadeli eylemleri içermektedir. Halihazırda var olanları tespit ederek başlayan öneriler, mevcut kaynak ve yeterlilikleri harekete geçirmenin yanı sıra ilişkiler ve ittifaklar kurmaya odaklanmaktadır. Bunlar arasında katılımcı haritalama çalışmaları ve akran öğrenmesi; yerel diyaloglar ve belediye/bölge yetkilileri ile taban grupları arasında işbirliği; elverişli düzenleyici çerçeveler; destekleyici kamu politikaları, programları ve bütçeleri; aktif kamu kampanyaları ve uluslararası tartışmalara katılım yer almaktadır.

Müştereklerin teşvik edilmesi için yerel ve bölgesel yönetimlere tavsiyeler. Küresel Kent Hakkı Platformu, 2022.

Bu tavsiyeler ve aylar süren ortak çalışma sonucunda ortaya çıkan politika belgesi, müşterekler etrafında dönen zengin ve renkli tartışmalara ve uygulamalara katkıda bulunmayı ve bunların yerel yönetimlerle daha güçlü ve sürekli bir işbirliği ile geliştirilebileceği ve derinleştirilebileceği yollara işaret etmeyi amaçlamaktadır. Ciddi sonuçları olan ilham verici ve eğlenceli bir oyun olan Commonspoly çocuklar ve gençler, taban örgütleri, gazeteciler, akademisyenler ve kamu görevlileri de dahil olmak üzere farklı aktör ve sektörlerde farkındalık ve katılım yaratmaya yardımcı olacak harika bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yerel ötesi düzey, müşterekleştirme pratikleri etrafında belediyeci bir ittifakın potansiyelinden yararlanarak, günümüzü tanımlayan ekolojik, sosyoekonomik ve yönetim krizleri karşısında çok ihtiyaç duyulan alternatiflere öncülük etmek üzere kendisini asli zemin olarak konumlandırır. Görüyoruz ve biliyoruz: Kuralları yeniden icat etmek bizim elimizde. Monopoly’den Commonspoly’ye, yeniden dağıtım, dayanışma ve bakım toplulukları oyunu değiştiriyorlar.

Yazarlar Hakkında:

Lorena Zárate, Küresel Kent Hakkı Platformu’nun koordinatörü ve Habitat Uluslararası Koalisyonu’nun eski başkanıdır.

Sophia Torres, Küresel Kent Hakkı Platformu ve Habitat Uluslararası Koalisyonu Genel Sekreterliği ekiplerinin bir üyesidir ve kent hakkı ve yeterli konut hakkı konusunda küresel savunuculukla ilgili konularda çalışmaktadır.

 [1] Kolaylaştırıcılığını Küresel Kent Hakkı Platformunun yaptığı the Commons Town Hall çalışma grubu geniş bir yelpazedeki kuruluş ve ağlar tarafından oluşturulmuştur: The Cities Coalition for Digital Rights, Open Society Foundations, the African Center for the Constructive Resolution of Disputes (ACCORD), the United Nations Children’s Fund (UNICEF) ve the Food and Agriculture Organization (FAO); ayrıca üç (yatay) grup toplansısından temsilciler: Gençlik (Children and Youth Major Group), feminizm/kadın (the Huairou Commission) ve erişilebilirlik (the General Assembly of Partners-Older Persons ve Persons ile Disabilities Partner Constituent Groups, World Blind Union, World Enabled eş liderliğinde). Birden fazla çalışma oturumuna katılanlar: Bartlett Development Planning Unit (DPU), FIAN International (FIAN), Habitat International Coalition, International Institute for Environment and Development (IIED), Observatori DESC (Barcelona, Spain), Women in Informal Employment Globalizing and Organizing (WIEGO), Latin America Women and Habitat Network.


Not 1: Lorena Zárate ve Sophia Torres’in 20 Şubat 2023 tarihinde The Nature of Cities’de yayımlanan “From Monopoly to Commonspoly: How Communities are Changing the Game” başlıklı makaleleri Yasemen Köne tarafından çevrilmiştir. Erişim

Not 2: Öne çıkan görsel, Innosanto Nagara’nın Oh, The Things We’re For isimli kitabından

Kategori(ler): Politika

Bir yorum

Müşterekler: Topluluklar Oyunu Nasıl Değiştiriyorlar

  1. Müşterekleştirme, bütünlüğün güvenirliğini, verimini korurken yerelin haklar için bütüne uyumlu egemenliği ve müştereklerin özyönetimi 40 yıldır yaşanan eşitsizleştirmenin, çaresizleştirmenin karşısında en güçlü seçenektir.
    “Seçenek yok ki” diye diretenlerin kulakları, öte dünyada da çınlar mı?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.