Yenileyici bir ekonomi evrenin gerçek dünyada istikrarlı, sağlıklı ve sürdürülebilir sistemler inşa etmek için kullandığı evrensel kalıpların ve ilkelerin, ekonomik sistem tasarımında bir model olarak kullanılabileceği ve kullanılması gerektiği fikrine dayanır (Fullerton, 2015). Daniel Christian Wahl yazısında, yenileyici ekonomiye geçişin dünyayı farklı bir şekilde görmekle ilgili olduğunu vurguluyor.
Pek çoğumuz ayrılığı pekiştiren bir kültürle büyüyüp yetiştik. Bu kültür yokluğa, rekabete ve yabancılaşmaya sebep oluyor. Dünyayı bu bakış açısından görmek bir alışkanlık oldu. Dünya görüşümüz muhakeme yeteneğimizi ve davranışlarımızı etkiliyor. Eğer başka dünya görüşlerini ve bakış açılarını benimsemeye gönüllü olursak, önceden göremediğimiz bağlantıları ve fırsatları yakalayabiliriz. Tüm bakış açılarının bir kör noktası vardır, bu yüzden çeşitli bakış açılarına değer vermeyi ve kendimizinkini sorgulamayı öğrenmeliyiz.
‘Aklın mono kültürlerinden’ kaçınmak, çeşitliliğe değer vermek ve onu geliştirmek ve soruları birlikte yaşayarak bu çeşitliliği işbirliği içinde bütünleştirmek; insanlığın öngörülemeyen değişim karşısında bilgece hareket etmesini sağlayacaktır.
Yenileyici kültürler insanın ben-merkezci bakış açısından toplum-merkezci, tür-merkezci, biyo-merkezci ve evren-merkezci perspektiflere giden sağlıklı, kişisel gelişimlerine aracı olacaktır. Bu, kültürümüzün ve eğitim sistemimizin dünya görüşümüzü ve değerler sistemimizi nasıl şekillendirdiğine dikkat etmeyi gerektiriyor. Düzenleme ilkeleri ve fikirleri çok güçlüdür. Yeni bir ‘birlikte/iç içe varoluş’ (inter-being) hikâyesine geçiş yapmak algımızı şekillendiren düzenleyici fikirleri değiştirmemizi gerektirir. Sağlıklı gelişim, önceki bakış açılarına ve dayandıkları düzenleyici fikirlere karşı çıkıp onları tamamen reddetmektense, onları aşan ve kapsayan bir süreç üstüne kuruludur.
Çeşitliliğin entegrasyonunu artırmaya yönelik evrimsel eğilim, artan tek tipliliğe giden bir yol değil, çeşitliliğe bir yaratıcılık ve yenilik kaynağı olarak değer veren karmaşıklığa uygun şekilde katılmaya giden bir yoldur. ‘Aklın mono kültürlerinden’ kaçınmak, çeşitliliğe değer vermek ve onu geliştirmek ve soruları birlikte yaşayarak bu çeşitliliği işbirliği içinde bütünleştirmek; insanlığın öngörülemeyen değişim karşısında bilgece hareket etmesini sağlayacaktır. Kalıcı yanıtlar ve çözümler aramaktan çok, soruların rehberliğinde, destekleyici topluluk uygulamaları ve sürekli iletişim yoluyla yaşam boyu öğrenmeyi ve kişisel gelişimi özendirmeliyiz.
Yenileyici Kültürleri Tasarlamak kitabında 250 adet soru var. Bu sorular, her yerdeki insanları, kendi topluluklarını Dünya’daki insan etkisi ve varlığını bozucu ve sömürücü olmaktan kurtarıp, yenileyici ve iyileştirici olacak şekilde tekrar tasarlamaya yardımcı olacak, mekân ve kültüre duyarlı bir sorgulama sürecine davet ediyor. Ana akım kültür, kültürel veya biyofiziksel bağlamdan bağımsız olarak “yaygınlaştırılabilen” veya “ölçeklendirilebilen” kestirme çözümlere ve asansör konuşması cevaplarına kafayı takmış durumda. Pek çok sürdürülemez uygulamanın kökü burada yatıyor.
Soruları birlikte yaşamak, kolektif zekamızı kültürel dönüşümü uygulamak ve birlikte toplumsal, çevresel ve ekonomik olarak yenilenme yoluna çıkarken insanlığın neden devam etmeye değer olduğuna dair yeni bir hikâye yaratmak için kullanmakla ilgilidir.
Belki de sürekli değişen bir dünyada –karmaşıklık yuvasındaki dönüşümün bilinçli katılımcıları olarak – soruları sözde kalıcı çözümlere giden geçici yollar olarak görme alışkanlığımızdan vazgeçmemiz; cevaplara ve çözümlere, daha iyi sorular sormaya giden süreçte geçici araçlar olarak yaklaşmamız daha iyi olur. Türümüzün tarihi dünün çözümlerinin çoğunlukla bugünün sorunlarının kaynağı olduğunu açıkça gösteriyor.
Soruları birlikte yaşamak, kolektif zekamızı kültürel dönüşümü uygulamak ve birlikte toplumsal, çevresel ve ekonomik olarak yenilenme yoluna çıkarken insanlığın neden devam etmeye değer olduğuna dair yeni bir hikâye yaratmak için kullanmakla ilgilidir. Bu, yaşamın tümü için müreffeh bir geleceğin etkili bir vizyonunu birlikte yaratırken kullanılacak katılımcı ve kapsayıcı bir süreçtir. Bu sürece mekân kökenli olarak yani yerelliğin ve kültürün özünden haberdar ve onlar tarafından biçimlendirilmiş olarak katılmak aşamalı bir tekrar yerleşim ve mekâna aidiyet sürecini mümkün kılar.
Müreffeh yenileyici ekonomilerin başlıca odağı insanların ihtiyaçlarını biyobölgesel bağlamlarda yenileyici bir biçimde karşılamak olacaktır. İnsanları, bu tür mekânları her yerde yaratabilecek düzeye getirmek için küresel işbirliğine ve dayanışmaya ihtiyacımız var. Sürekli olarak araştırma ruhuyla işbirliği yaparak – soruları birlikte yaşayarak – belirsiz bir geleceğe giden bu kolektif yol boyunca farklılıklarımızı çatışma değil, ilham kaynakları olarak görmeyi öğrenebiliriz.
John Fullerton’ın Yenileyici Ekonominin Sekiz İlkesi başlıklı çalışmasını (2015), bize yolumuzda rehberlik edecek bir soru setine çeviren, topluluğunuzu kolektif araştırmaya ve yenileyici bir ekonomiyi birlikte yaratmaya itecek faydalı bir soru seti:
- Nasıl işbirlikçi ilişkilere (birbirimizle ve ekosfer ile) dayalı olarak işleyen bir ekonomi yaratırız?
- Yenileyici bir ekonomi girişimcilik ruhunu nasıl geliştirir?
- Yenileyici bir ekonomi nasıl güçlendirilmiş katılıma olanak sağlar?
- Ekonominin kararlı döngüsel akışların önünü açtığından nasıl emin olabiliriz?
- Ekonomideki dengeleme mekanizmalarını (geri besleme döngüleri) nasıl tasarlarız?
- İki ekosistemin karşılaşıp çeşitliliği arttırdığı “sınır etkisini” taklit ederek ekonomimizle etkileşimlerimizi nasıl zenginleştiririz?
- Mekân ve ekonomi arasındaki ilişkide mekânın kültürü ve ekolojisini açıklayarak mekâna hakkını veren yenileyici ekonomik eylemleri nasıl güçlendirebiliriz?
- Refahı bütüncül bir şekilde ele alan bir ekonomi nasıl görünür?
Not 1: Daniel Christian Wahl’ın Systems Change Alliance internet sitesinde yayımlanan yazısından Barış Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim
Not 2: Öne çıkan görsel, Luca Iaconelli — Unsplash
Evrenin en bilinen prensibi galiba dengedir.
Yenileyici ekonomide alışılmış bakışlar (en kabası arz-talep ile fiyatlama) dışında farklı dengelere bakmamız, bambaşka dengeleri aramamız gerekir kanısındayım.