1995 yılında güncellenen kooperatifçilik ilkeleri değişen kooperatifçilik dünyasının ihtiyaçlarına yeterince cevap verebiliyor mu? Avrupa kooperatifçiliğinin önde gelen isimlerinden Jean-Louis Bancel kooperatifçiler ve kooperatifleri arasındaki ekonomik ilişkileri düzenleyen 3. kooperatifçilik ilkesi üzerine görüşlerini paylaşıyor.
Jean-Louis Bancel 3. kooperatifçilik ilkesi hakkındaki görüşlerini paylaşıyor
Kooperatifçiler ve kooperatifler arasındaki iktisadi ilişkiler bir para meselesinden öteye gider.
Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin (ICA) Kooperatif İlkelerine Dair Kılavuz Notları’nı yayımlanmasından sadece birkaç sene sonra üçüncü kooperatif ilkesinin ortak algısına bir kez daha katkıda bulunabilecek olmak benim için büyük bir zevk.
Mesele, bir “iyi yorumlama” öğretisini teyit etmek değil, Aralık 2020’de Seul’de yapılan ICA Kongresi’nde başlatılan ve kooperatif kimliğine adanmış kolektif bir düşünceye katkıda bulunmaktır.
Üçüncü ve birinci ilke arasındaki ilişkinin açıklanması
Her şeyden önce, kooperatif değer ve ilkelerinin kooperatifleri karakterize eden bir bütün oluşturduğu unutulmamalıdır. Bir ilkeyi diğerlerinden ayırıp sadece ona odaklanamayız. Bu nedenle birinci ve üçüncü ilkeleri birbirine bağlayan unsurların üzerinde durmak önemlidir.
Burada ‘kooperatifçiler’ olarak geçen ortaklarla ilgili ilk ilke, bir kooperatifin “ortaklığın gerektirdiği … hizmetlerden yararlanabilecek herkese açık” bir kuruluş olduğunu açıklar.
Üçüncü ilke olan “ortakların ekonomik katılımı” ise kooperatifin hizmetlerinden “yararlanabilmenin” doğal bir sonucudur.
Bu iki ifade, sosyal ekonomi araştırmacılarının kooperatiflerin “ikili niteliği” olarak adlandırdıkları şeyin karşılığıdır. Bu tanımlamada, kooperatif ortakları hem kooperatifin (sermaye katkısına indirgenemeyecek) üretim kapasitesinin öncüleri hem de kullanıcılarıdır.
Başlık ve içerik arasındaki ayrıma ilişkin bazı açıklamalar
Üçüncü ilkeyi okuduğumuzda, ilkenin başlığı ile yazılı içeriği arasındaki anlam farklılığına ilişkin sorular ortaya çıkar.
Gerçekten de başlık, bize ilkenin kooperatifçiler ve kooperatif arasındaki tüm ekonomik ilişkileri kapsadığını düşündürür. Ancak, içerik sadece kooperatif ve kooperatifçiler arasındaki sermaye ilişkisiyle ilgilidir.
Başlık ve içerik arasındaki bu farkın biraz açıklanması gerekiyor.
Metnin içeriği katmanlar halinde yazıldığını göstermektedir. ICA yorumlama kılavuzu bu ifadeyi açıkça bir “İspanyol hanı” (müşterilerin getirdiklerini yiyebilecekleri bir yer) olarak izah etmekte ve uluslararası düzeyde çeşitli somut uygulama formüllerinin bir arada var olmasına izin vermektedir.
Coğrafi ve/veya yasal grupların “dağıtılamayan yedek akçe” konusunda çok farklı uygulamaları olduğu bilinen bir gerçektir. Bazı ülkelerde, dağıtılamayan yedek akçe (kooperatifin ortak mülkiyeti, bireysel kooperatifçilerin değil) var ise kooperatifin “sermaye şirketine dönüşmesi” yasaktır. Bu bakış açısı diğer yasal çerçevelerde paylaşılmamaktadır.
Kooperatifçilerin kooperatiflerinin sermayesiyle olan ilişkilerini daha derinlemesine incelemek isteyenler için tek yapabileceğim, onları ICA’nın bu konuda yayınladığı The capital conundrum (Sermaye muamması) adlı belgede yer alan çalışmalara başvurmaya davet etmek.
Burada ise, ICA’nın yapısındaki evrimi ile birlikte uluslararası kooperatif hareketinin kimlik sorunlarını yansıtan diğer konulara değinmeyi tercih ediyorum.
ICA uzun bir süre boyunca ağırlıklı olarak tüketici kooperatiflerinden oluşmuştur. Bu durum, özellikle ekonomik alandaki ilke tasarılarının zaman içindeki gelişimini açıklamaktadır.
Rochdale ilkelerinin orijinal taslağında, 1860 yılında belirlenen dokuz kuraldan dördü ekonomik alana girmektedir. Birincisi, kooperatifçilerin sermayeye sadece sabit bir miktarda katkı yapması; üçüncüsü, kooperatifin ağırlık ve ölçü kurallarına uyması (miktar konusunda hile yapılmaması); dördüncüsü, peşin satış (veresiye satış yasağı); beşincisi, işletme fazlasının kooperatifçilere yaptıkları alışverişle orantılı olarak dağıtılması.
Bu ilkelerin ifade ediliş şekli zaman içinde değişmiştir. Çeşitli revizyon kongrelerinden sonra, ekonomik alanla ilgili bölümde sadece sermayeye ilişkin konular yer almıştır. Bu değişikliğin nedenlerinden biri, tüketici kooperatiflerine uyarlanan bazı kuralların ICA’ya katılan bankacılık veya tarım gibi diğer kooperatif kategorileri için uygun görünmemesiydi.
Üçüncü ilkenin mevcut ifadesi, 1995 Manchester Kongresi’ne katılan Fransız delegasyonunun girişimiyle, tüketici kooperatiflerinden farklı bir sermaye ilişkisine sahip olan işçi kooperatiflerinin kaygılarını da içerecek şekilde değişikliklerin yapıldığını göstermektedir.
Uluslararası harekete ait kooperatif kategorilerinin genişlemesi, şirketler ve kooperatif ortakları arasında farklı ilişkilerin ortaya çıkması ve sonuç olarak ekonomik sermaye ihtiyaçlarının farklılaşması göz önünde alındığında, ortakların ekonomik katkısının sadece sermaye konusu ile sınırlandırılmasının sorgulanması gerekli görünmektedir. Sadece hizmet sağlayan bir kooperatifin üyelerinin sadakati finansal sermayeden daha fazla değil midir? Aynı şekilde, sosyal kooperatifler ya da kamu hizmeti sunan kooperatifler arasındaki ekonomik ilişkiler de sadece sermaye öznesiyle mi tanımlanmalıdır? ICA’nın kooperatiflerin çeşitliliğini temsil etme arzusu arttıkça, kooperatifçiler ve kooperatifleri arasındaki ekonomik ilişkiler üzerine kolektif düşüncelerin mevcut alanın ötesine geçmesi gerekecektir.
2000’li yıllarda bazı muhasebe düzenleyicilerinin, kooperatifçilerin sahip olduğu payların sermaye olarak nitelendirilmesine karşı çıkmasıyla ortaya çıkan tartışmalar; kooperatif hareketini, kooperatiflerin önemli ayırıcı unsurlarından birinin entelektüel kontrolünü kaybetme riski konusunda uyarmış olmalıdır.
Ekonomik ilişkiler kapsamında ele alınabilecek yeni alanlar
Kooperatifçiler ve kooperatifleri arasındaki ekonomik ilişkileri düzenleyen ilkeleri belirlemek için incelenmesi gereken konular arasında şunlar yer almaktadır:
Kooperatifçilerin kooperatiflerinin düzgün işleyişine gönüllü katkıları. Listeden ürün seçen kooperatifçiler örneğinin kooperatifin periyodik ekonomik raporlarına yansıtılması gerekmez mi? Bazı ülkelerde, ortakların gönüllü katkılarının yarattığı değere ilişkin sayısal bilgilerin beyan edilmesi zorunludur.
Aynı şekilde katılımcı ekonominin savunucuları, parasal olmayan katkılara değer biçilmesini talep ediyor. O halde bilim ve bilgi alanında patent başvurusuna katkıda bulunan ve böylece kooperatif için değer yaratılmasına katkıda bulunan kooperatifçilerin katkısını nasıl tanıyabiliriz?
Maddi olmayan bu katkı biçimleri kooperatif payı verilerek tanınmalı mıdır? Ve bu katkı şekli oy hakkı kazandırır mı? Kooperatiften ayrılma durumunda, bu ortakların para tazminatı alma hakları var mıdır yoksa bu varlık kooperatifin dağıtılamayan yedek akçelerinin içinde midir?
Buradan hareketle, kooperatif hareketinin, kooperatiflerin özelliklerini geliştirmek için finansal muhasebe dışı konulara da eğilmesi gerekmez mi? Daha temele inersek, bir kooperatif tarafından yaratılan katma değer ve bu değerin farklı paydaşlar arasındaki dağılımı üzerine düşünmemiz gerekmez mi?
Elbette tartışmaya açılacak başka konular da olacaktır. Seul Kongresi tarafından Kooperatif Kimliği üzerine başlatılan çalışma, ICA tarafından yayınlanan yorum notlarının her birinin sonunda belirtilen “daha sonra incelenecek soruların” ötesine geçmek için bir fırsat sağlayabilir.
Okuyuculara, kooperatifler ve kooperatif ortakları arasındaki ekonomik ilişkiler sorununun yalnızca sermaye varlığı boyutuna indirgenemeyeceğini ve üçüncü kooperatif ilkesinin olası yeni bir ifadesi üzerinde düşünmek için yeterince malzeme olduğunu gösterdiğimi umuyorum.
Not: Co-operative News’te 2 Mayıs 2024 tarihinde yayımlanan yazıdan Barış Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim
Üçüncü ilke galiba üyelerinin kooperatif sermayesine (yani anamal varlığına) eşit koşullarda katkı vereceğini ve sermayenin kullanımını yine ortakların demokratik yollarla denetleyeceğini söyler. İlkenin devamında sermayenin en azından bir bölümünün genellikle ortaklardan herhangi biri yerine kooperatifin ortak mülkü olduğu söylenir. Bu durumda kooperatiflerde sermaye ortaklığı yapıp çalıştırılan (ve kooperatif ortağı olmayan) emeğin sömürülmesi mümkün müdür?