Küçük bir Alman kasabası olan Wolfhagen’in yenilenebilir enerjiye geçişi ve uyguladığı hibrit mülkiyet modeli ekonomik demokrasi anlamında önemli dersler içeriyor. Bir yenilenebilir enerji kooperatifini de içeren bu model başka sektörlere uygulanabilecek nitelikte.
İddialı ve dönüştürücü çevresel politikalar gittikçe artan bir şevkle hazırlanıyor. Son 12 ayda; ABD, Avrupa ve Birleşik Krallık‘ta bir dizi “Yeşil Yeni Düzen” – Roosevelt’in 1930’lardaki ekonomik reform programına bir gönderme – teklif edildi. Bu gibi politikalar yenilenebilir enerji altyapısının geliştirilmesinde, enerji verimliliğinin arttırılması için binaların iyileştirilmesinde, etkili ve yüksek hızlı toplu taşımada büyük devlet yatırımlarını gerektirir.
İklim değişikliğinin, ekonomide derin sistemik değişiklikler gerektirdiği anlayışını yansıtan teklifin ABD versiyonu, iş garantisinin getirilmesini içeriyor. İsteyen herhangi bir ABD vatandaşı için bir kamu sektörü işi hazır bulunacaktır. Ve Avrupa’da öneriler, “Avrupa’nın karbon emisyonlarını radikal bir şekilde azaltmak, dayanıklı ve sıfır emisyon altyapısı inşa etmek” için kamu yatırım bankalarının her yıl GSYH’nın %5’ini yatırması çağrısında bulunuyor.
Altyapıyı büyük ölçüde karbondan arındırılması için ciddi taahhütler kuşkusuz çok önemlidir. Ancak, iklim adaleti kuramcıları uzun süredir sürekli büyümeye dayanmayan bir küresel ekonomiye paralel bir geçiş olmadan teknik düzeltmelerin yetersiz kalacağını savunuyorlar.
İklim Krizine Çare: Yenilenebilir Enerji
İklim krizine çare bulmak büyük miktarda yatırım gerektirir. Ancak aynı zamanda modern kapitalist ekonominin temelini oluşturan mülkiyet ve yönetim biçimlerinde de köklü değişiklikler gerektirir. Yatırım kararlarından ücretlere kadar her şeyin işçiler ve vatandaşlar tarafından demokratik olarak kararlaştırıldığı ekonomik demokrasi modellerine doğru ilerlemeliyiz.
“Küresel ekonomi” gibi soyut bir kavramla yüzleşmek göz korkutucu bir görev gibi görünebilir. Ama bakış açımızı şehir ve kasaba seviyesine indirirsek, yenilikçi ekonomik demokrasi modellerinin şimdiden insanlara iklim krizi için gerçek çözümleri ortaya koyacak gücü verdiğini görürüz.
%100’ü yenilenebilir kaynaklardan gelen elektriğiyle Alman Wolfhagen kasabası, belediyelerin asli altyapının mülkiyeti ve yönetimine dair yenilikçi yaklaşımlar getirdiğinde başarılabileceklerin dikkate değer bir örneği. Wolfhagen’in hibrit mülkiyet modelinden önemli dersler çıkarılabilir ve bunlar enerji üretimi dışındaki sektörlere de uyarlanabilir ve uyarlanmalıdır.
Enerji Demokrasisi
Fukuşima felaketi ve fosil yakıtlara karşı uzun geçmişi olan sosyal hareketlerin harekete geçirdiği merkez sağ Alman hükümeti, 2011’de ulusal bir “Enerji Geçişi” politikası (Energiewende) izleyeceğini duyurdu. Buna rağmen, orta Almanya’da 14.000 civarı nüfusu olan Wolfhagen kasabasında enerji geçişi çoktan başlamıştı.
Yerel yönetim enerjiyi geri almaya 2005’te karar vermişti. Wolfhagen’in yenilenebilir enerjiyle tamamen kendine yeter olma planının ilk adımı olacak bir hamleyle şehir yönetimi, özel şirket E.ON’un lisans anlaşmasını yenilememeye karar verdi. Özel şirketin yerine halka açık bir şirketi – Stadtwerke Wolfhagen – görevlendirdi. Tüm hanehalklarının elektriğinin 2015 yılına kadar yerel yenilenebilir kaynaklardan sağlanması hakkındaki 2008 tarihli kararın ardından, kasaba bir güneş enerjisi parkının ve rüzgâr çiftliğinin inşasını taahhüt etti.
Kısmen maddi kaynak eksikliğinden, kısmen de ortaklaşa üretilen ve ortaklaşa sahip olunan bir enerji sisteminin hayaliyle Wolfhagen, enerjiyi belediyenin ve vatandaşların yönettiği yeni bir kooperatif olan BEG Wolfhagen’in ortak sahipliğine sokacak yenilikçi bir tür “kooperatif katılımcılığı” uygulamaya karar verdi. 2011’de halka açık şirket yöneticisi Martin Rühl amaçlarını açıkladı:
“Kooperatife katılım yoluyla vatandaşları ortak sahipler ve ortak gelir kazananlar yapmak istiyoruz. Bunun yanında onları, Stadtwerke’ye doğrudan katılım yoluyla ortak karar vericiler yapmak istiyoruz. Gelecek projelerimizde vatandaşlar ve elektrik müşterileri en başından itibaren masada olacaklar.” |
BEG Wolfhagen Kooperatifi
2012’de rüzgâr çiftliği yapımını savunan vatandaşlar tarafından kurulan kooperatif, şu anda enerji şirketinin %25’ine sahip. 800’den fazla üyesi ve 3,9 milyon €’dan fazla varlığıyla kooperatif, kasabanın enerji şirketinde bir pay sahibi yapmanın ötesinde vatandaşlara şirketi kontrol etme olanağı da veriyor. Kooperatif, enerji şirketi yönetim kurulunun 9 koltuğundan 2’sine sahip. Bu, vatandaşlara bölgedeki elektrik üretimi ve arzı konusunda, enerji fiyatlarından yeni kapasiteye yeniden yatırıma kadar tüm konularda oy hakkı veriyor.
Ayrıca, kooperatifin kendine ait bir enerji tasarruf fonu da var. Bu fon, kaynağını doğrudan kârlı enerji şirketinden elde ediyor. Yerel enerji dairesi, Stadtwerk ve belediyeden birer üye ve 9 kooperatif üyesinden oluşan bir Enerji Danışma Kurulu tarafından yönetilen fon, üyeleri arasında enerji verimliliğini artırmayı amaçlayan stratejileri ve girişimleri desteklemek için tasarlanmıştır. Uygulamada bu, vatandaşların önderlik ettiği karbondan arındırmaya yönelik çözümlerin artık düzenli ve demokratik olarak kontrol edilen bir finansman kaynağı ile sağlandığı anlamına geliyor.
Adil Bir Geçiş
Wolfhagen deneyiminin gösterdiği şey enerji kaynaklarımızın hızla karbonsuzlaştırılmasının yeni ekonomik demokrasi modelleriyle tamamen uyumlu olduğudur. Ekolojik otoriterliğe başvurmaksızın, kolektif güçlendirme süreciyle iklim krizine karşı güçlü ve etkili bir eylem gerçekleştirilebilir.
Hibrit mülkiyet modellerinin devlet tarafından sağlanan sermayeden fazlasını sağlama potansiyelinden öte bunu kamu faydasına yapma olanağı vardır. Bu hissedarlara kâr dağıtma hedefine teslim olmuş özel şirketlerin mantığına bire bir ters düşer.
Ulusal hükümetin maddi desteğine tartışmasız ihtiyaç duyulsa da, iklim krizinin ölçeği düşünüldüğünde kasabalarla şehirlerin işe koyulmasının önünde mutlak bir engel olması gerekmiyor. Yerel yönetimler, kendi eylemsizlikleri için ulusal hükümeti bir bahane olarak kullanmamalıdır.
Eğer iklim krizine karşı önlem alacaksak anlamlı demokratik katılım fırsatlarını ciddi şekilde arttırmamız ve çeşitlendirmemiz gerek. Bu sadece halkı hükümet kararlarına dahil etmek değil, ayrıca vatandaşların (ayrıca hükümet temsilcilerinin ve sosyal işletme girişimlerinin) ekonomimizde radikal değişiklikler yapabilmek için bir araya gelebileceği alanları yaratmak ve bunları finanse etmek anlamına gelir.
Nihayetinde, iklim krizine anlamlı şekilde bir çözüm bulmanın aciliyeti ve geçişin ölçeği, ulusal hükümetlerin Yeşil Yeni Düzenin destekçileri tarafından tasarlanan öngörülen iddialı yatırım planlarının çoğunluğunu desteklemesini gerektiriyor.
Ancak Wolfhagen, kamu hizmetlerinin mülkiyeti ve yönetimine yönelik yenilikçi yaklaşımların, kooperatif sermaye yatırımlarının önünü açmanın ötesinde olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda bunların yönetimi için yeni demokratik katılım biçimleri yaratıyor. Bu tam da vatandaşların “karbon ayak izlerini azaltmaya” yönelik bireysel çabaların ötesine geçmelerine olanak sağlayan demokratik alanların oluşturulmasıdır. Ve sürdürülebilir ve demokratik bir ekonomiye adil bir geçiş sağlamak için vatandaşları yeniliğin merkezine yerleştiren de yine bu demokratik alanların yaratılmasıdır.
Not: Betie Russell’ın The Conversation blogunda 6 Aralık 2019 tarihinde yayımlanan “This small German town took back the power –and went fully renewable” başlıklı yazısından Barış Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim