Kooperatiflerin bakış açısından, muhasebe kimi durumlarda bir sorun olabiliyor. Hatta KEİG’in Kadın Kooperatifleri Kılavuzunda (2018), muhasebenin kadın kooperatifleri için çözülmeyi bekleyen en önemli sorunlardan biri olduğu değerlendirmesini yapılmakta. Bugün bakış açınızı değiştirmek ve bir mali müşavirin gözünden kooperatifçiliğin nasıl göründüğünü bilmek ister miydiniz? Sosyal Ekonomi olarak yanıtımız ‘evet’ olduğu için mali müşavir Osman Kara ile bu söyleşiyi yaptık. Osman Kara, 1970’li yıllardan bu yana tanık olduğu gelişmeler üzerinden bize Türkiye’deki kooperatifçiliğin bir resmini sundu: 1980 öncesindeki canlılığın yitirilmesi, bu süreçte yapılan yanlışlar… Sayın Kara, bu yanlışları eleştirirken çözüm önerilerini de anlattı. Oldukça yansız bu değerlendirmeler, kooperatifçilik alanında çalışanların ve tüm paydaşların sorumluluk üstlenmeleri gerektiğini hatırlatıyor. İnsana duyulan güven, kaçırılan fırsatların yarattığı karamsarlığı dengeliyor. Osman Kara’dan ödünç alarak söylersek ne de olsa “her şey insanın kendisiyle başlıyor, bitiyor.”
Okuyucularımız için kendinizi tanıtır mısınız?
1976’dan 1982’ye kadar sınıf öğretmeni olarak çalıştım. Karaman ilinde değişik köylerde başlayan öğretmenlik heyecanım; 1980 darbesinden sonra Yatağan ilçesine eş durumundan tayinle devam etti. Çalıştığım köylerde mutlaka bir kooperatif kuruluşuna ön ayak olmanın mutluluğunu yaşadım. Çalıştığım her köyde bir kooperatif benim için bir başka köye tayin demekti. Sık sık yer değiştirmeler zamanla ister istemez öğretmenlikten beni soğuttu. İstifa ederek o zamanki yasal boşluktan yararlanarak mali müşavirlik işine başladım. İşle birlikte daha sonra (üniversite eğitimi) lisans eğitimi devam etti. Şu anki işimin ilk adımı böyle atıldı. Ama mali müşavirliğimin temeli öğretmenlik sürecinde köylerde yaptığım kooperatif ve dernek çalışmalarından oluşuyor.
“Köylerde çalışırken gittiğim her köyde dernek ya da kooperatif kurduk.”
O zaman kooperatiflerle olan çalışmalarınız mali müşavirlik yapmaya başlamadan önce başladı?
Evet. Daha önce söylediğim gibi öğretmenlikle başladı. Öğretmenlik yaptığım köylerde insanlarla sıcak ilişkiler kurup emek dayanışması bağlamında onların kendi ürünlerini küçük küçük bir araya getirmeleri ve pazarlamaları anlamında girişim arayışıyla ortaya çıktı. Hayvan bile pazarladık.
Köylerde çalışırken gittiğim her köyde dernek ya da kooperatif kurduk. Kooperatifler tarımsal kalkınma, sulama, tüketim gibi alanlardaki kooperatiflerden oluşuyordu. Yatağan’da epeyce tarımsal kalkınma kooperatifi kurduk ki; birisi çok takdire şayan gelişme gösterdi. DEŞTİN Tarımsal Kalkınma Kooperatifi. 50 tezgâhlı halı dokuma tesisi kuruldu. O zaman Muğla valisi Kemal Nehrozoğlu idi. Çok desteklerini gördük. DEŞTİN dışında Salkım’da, Gökseki ’de, Katrancı’da, Haneydere’de, Mesevle (Çayboyu)’unda birer tarımsal kalkınma, 2 tane de motorlu taşıyıcılar kooperatifi ile Şeref Kültür Dayanışma Derneği kuruldu.
“Kuruluşu gerçekleştirdik derken, işbirliğinin dayanışmadaki önemini insanlara hissettirmekti yaptığım.”
Derken ekonomik şartlar, eşimin iş durumu ve çocuğumuzun eğitimi Milas’a doğru yönelmemizi gündeme getirdi. Oradaki iş yerimizi bir bankadan emekli olan arkadaşımıza devrettik. Milas’ta da yine kooperatifçilik benim için çok önemli bir uğraştı. Fesleğen Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Kayabaşı Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Kalınağıl Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ile minibüs motorlu taşıyıcılık üzerine kooperatifler, şehir içerisinde küçük nakliyeleri yapmak üzere şehir içi kamyonetçiler motorlu taşıyıcılar kooperatiflerinin kuruluşunu gerçekleştirdik.
Kuruluşu gerçekleştirdik derken, işbirliğinin dayanışmadaki önemini insanlara hissettirmekti yaptığım. Kuruluşla ilgili giderlerin hepsini müşterilerime hediye ettim ve şunu söyledim: “Bir iş yeri açılırken, bir kuruluş gündeme gelirken; biri bayrak götürür, biri defter götürür, biri kalemlik v.s. götürür; benim hediyem de bu oluyor.” dedim. Kuruluşla ilgili yapılması gereken resmi yükümlülüklerini takip ediverdim.
O tarihlerde kurulan bu kooperatifler hâlâ faaliyet gösteriyorlar mı?
Karaman’daki bir sulama kooperatifinin başarılı çalıştığını biliyorum, ancak diğerlerine ulaşamıyorum. Malum iletişim şekil değiştirdi, ulaşamıyorum. Ziyarete de gidemedim. Yatağan’daki tarımsal kalkınma kooperatiflerinin hepsi öğrendiğime göre, şu an mevcudiyetlerini bitirmiş durumdalar. Nakliyeciler kooperatifi de nakliye yaptığı firmaların ödemelerini yapmamaları nedeniyle şu an mali krizde. İnsanlar akaryakıt yakıyorlar. Çok yüksek ederli araçlarıyla çalışıyorlar. Ama nakliyeyi yaptıran firma ödemeyi yapmayınca mali krize düşüyorlar. Fesleğen Tarımsal Kalkınma Kooperatifi de çok bariz gelişme kaydetmişti. Hatta Adana’da İmamoğlu Bal Kooperatifleri Birliğine ortak olup, kendilerine FESKO diye bal markası bile oluşturmuşlardı.
“… kooperatiflerin ahı ise kendi yöneticilerinden oluşuyor.”
Ama naçizane onların da sonuçları kötü bitti. Şöyle ki; kooperatiflerin genel kurullarına gidiyoruz, üç yıllığına bir yönetim seçiliyor, dördüncü yıla baktığımızda kooperatif başkanının kooperatif sektöründe kendi adına bir işle uğraşmaya başladığını görüyoruz. Ondan sonra eğer ikinci dönem yönetime seçilmez ise kooperatifin karşısına alternatif tacir olarak çıkıyorlar. İşte bülbülün ahı dilindendir denir, kooperatiflerin ahı ise kendi yöneticilerinden oluşuyor.
Başka bir sorun da Orman İşletmesinin kooperatiflerin işledikleri orman emvallerinin dörtte birini kooperatiflere bedelsiz verme gibi bir teşvik uygulaması vardı. Daha sonra Orman Bakanlığının orman emvallerini dikili olarak yapması ile köylülerin o imkânlarının da yok olmasıydı. Sonuç olarak kooperatiflerin hemen hemen yüzde 85’i şu an zor durumda, tasfiyeye girmiş ya da tasfiye olmuşlar.
“…kamunun da bu yapılara biraz destek olması gerekiyor.”
Size göre bu başarısızlığın nedenleri nedir?
Kooperatifler küçük değerleri bir araya getirerek toplumsal bir güç oluşturduklarından; toplumsal sorunların çözümüne araç ise ki öyle; kamunun da bu yapılara biraz destek olması gerekiyor. Kalınağıl Tarımsal Kalkınma Kooperatifine 100 tonluk salamura tesisi kuruldu. Gelen zeytinler elendi. Numara numara beşer tonluk havuzlara dolduruldu. Salamura oluşturuldu. Zeytine değer kattı. Ve şu an orası da tasfiye oldu. Olmasının nedeni yönetici hatasıydı. Ortakların ürünlerinin pazarlanmasını iyi yapamamalarıydı. Tüccarın geçici deposu olmayı aşamadılar. Ve asıl önemlisi bu ürünlerin satın alınıp bir müddet bekledikten sonra satılıp tekrar paranın dağıtılmasındaki süreçte tarımsal ürünlerdeki gelir vergisini peşin peşin devlete ödemeleri. Ve bunu hangi esasla ödeyeceklerinin tespitlerinin belirlenememesiydi.
Örneğin kooperatif 1 liralık bir narh koyuyor köylüden ürünleri alıyor. Sattıktan sonra da risturn olarak dağıtması gerekiyor kârı. Bu sefer devlet diyor ki; aslında o risturn da benim gelir vergisi payım var diye kooperatiften istiyor.
“Aslında o üst birlikler kooperatiflerin kendi önünü açacak bir uygulama.”
Üst birlikler sizce kooperatiflerin sorunları için çözüm üretiyorlar mı?
Üst birlikleri 80 öncesi ve sonrası diye ikiye ayırıyorum. 80 öncesi Köy Koop, Taskobirlik, Çukobirlik, Tariş, Antbirlik gibi üst birlikler kooperatiflere uzman danışmanlar gönderiyordu. Gayet de iyi gidiyordu. Hem kooperatifleri yönlendiriyorlar hem de kurumlar vergisi muafiyetinden yararlandırıyorlardı. 80 sonrası bu sistem çöktü.
Niye çöktü? Bana göre gözlemlediğim şekliyle birlikler çok hantal yapılar haline geldiler. Üretim teknolojilerindeki gelişmeleri ve ekonomideki değişimi iyi takip edemediler. Bütün her şeyi yapmaya çabaladılar. Ancak hiçbir şeyi yapamaz hale geldiler.
Yani üst birlikler işlevini tamamen yitirdi mi sizce?
Yitirmedi. Üst birliklerin işlevi söylediğim anlamda personel desteği, bilgi desteği, teknolojik destekler, yönlendirmelerle samimi şekilde yapılırsa çok önem arz ediyor. Aslında o üst birlikler kooperatiflerin kendi önünü açacak bir uygulama. Var olan vahşi kapitalizm dediğimiz ekonomik sistem içerisindeki üretim-tüketim ilişkilerini takip ederek yenilenmeliler. Değişim ve gelişmeleri yakından takip edebilir hale getirmek gerekiyor üst birlikleri. İnsan Kaynakları birimleri olmalı. Bu alanda eğitimin artırılması lazım ve bu işe idealistçe sahip çıkacak insanlar kümesinin burada istihdam edilmesi gerekiyor.
Üst birlikler gereken performansı gösteremeyince ne oldu, birçok yerde üretici birlikleri oluşmaya başladı. Mesela Milas’taki süt birliği köylülerin sütlerini topluyor soğuk zincir içinde toplu pazarlama yapıp köylülere ödemesini yapıyor. Bunun aslında kooperatif olarak yapılması gerekiyor. Üst birlikler kooperatifleri yeterine yönlendiremeyince toplumsal yapı böyle bir çözümle sorununu gidermeye başladı.
Üst birlikler Kurumlar Vergisi karşısında da çok önemli bir avantaj. Üst birliğe ortak olan kooperatifler Kurumlar Vergisinden muaf oluyorlar.
“1980 öncesi kooperatiflerin bakanlığı vardı.”
Kooperatifçilik alanındaki yasal düzenlemeler 1970’lerden bu yana nasıl değişti? Bu değişiklikleri nasıl değerlendirirsiniz?
1980 öncesi kooperatiflerin bakanlığı vardı. Her ilde de Kooperatifler İl Müdürlüğü. Devlet aracılığıyla teşvik ediliyorlardı. Yönlendiriliyorlardı, teknik elemanlar gelip destek veriyordu. 1980’den sonra ilk budanan bunlar oldular. Bakanlık ve teşkilatları yok edildi.
Türkiye’nin yasalarını sıraladığımızda, en demokratik yasa kooperatifler yasası. İnsana endeksli bir yasa. Kooperatif ortaklarının eşit, insan başına eşit haklara sahip olduğu yasa olması. Ortakların hakkını kullanabilmesi noktasında hak zemini tanımlamayı gerçekleştiren 1163 Kooperatifler Yasası’dır. Hâlâ onun üzerine bir yasa yok ve iyi ki de bu yaşadığımız süreçler içerisinde bu yasaya bir müdahale olmadı. Aynı yasa devam ediyor. Ufak tefek rötuşlar olmasına rağmen özünü koruyor. İnsanların hak eşitliğini parasal değil her ortağın bir oyla temsilini gündeme getiren bir öz içeriyor.
Düzenlemelerin Kurumlar Vergisi karşılığında da destekleri var. Biraz önce söz ettiğim üst birliğe dâhil olunduğunda kurumlar vergisinden muaf olma; 1980 öncesinde oluşturmuş olan bir düzenleme.
Bunun yanı sıra kooperatiflere devlet yasal düzenlemelerle başka kolaylıklar da sağladı. Kooperatifler kuruluşlarındaki işlemler olsun, daha sonraki devletle yaptıkları işlerde olsun harçlardan ve damga vergilerinden muaftır. Diğer kamu işlemlerinde olduğu gibi, Noterlerde kooperatifin defterlerini tasdik ettirdiğinizde sadece noterin ücretini ödüyorsunuz, harç ve damga vergisi yok.
“Türkiye’nin yasalarını sıraladığımızda, en demokratik yasa kooperatifler yasası. İnsana endeksli bir yasa.”
Kooperatifçilik yasasının olumlu yönleri üzerinde durdunuz. Ancak kimi kooperatifler, Türkiye’de üreticinin de tüketicinin de kooperatif kurmak isteyenin yanında olan bir yasa olmadığını belirtiyorlar. Kooperatiflerin kâr amacı güden bir şirket olarak kategorize edildiğini belirterek yasal düzenlemeleri eleştiriyorlar. Bu eleştirilere katılır mısınız?
Hem katılıyorum hem katılmıyorum. 1980 öncesinde kooperatifler şirketlere ortak olamıyorlardı. Şirketler de kooperatiflere ortak olamıyorlardı. Şimdi bu uygulamayı kaldırdılar. Şimdi kooperatifler şirketlere, şirketler de kooperatiflere ortak olabiliyor. Ama kooperatif ortağı her bir şirket bir ortaklık bir temsil esasına uymak zorunda.
Zaten sermayenin limiti var. Bir ortak beş bin paydan fazla yüklenemez. Bin pay yüklenenle dört bin pay yüklenen aynı oya sahiptir. Bana göre şirketleştirmeye yönlendirmenin alt yapısında şöyle bir neden olabilir; Kooperatifler hayati noktalarda, belli karar alım sürecinde genel kurul yapmak zorunda. Genel kurulun toplanması o kararı alması 1-1,5 aylık bir zamana uzayabiliyor. Ama şirket olduğunda şirket müdürü ve şirket yönetimi anında karar alabiliyor. Yönlendirme o bağlamda olabilir. Ama onun dışında öyle bir zorlayıcı şey söz konusu değil.
Mesela kooperatifler şirket kuruluşundaki ortak sayısının bire indirilmesinin getirdiği bir avantajı kullanarak hızlı karar alma süreci adı altında bu hareketlerini daha verimli hale getirebilirler. Nasıl olur bu? A kooperatifi üç farklı alanda faaliyet gösteriyorsa üç farklı alanda üç ayrı şirket kurarak tamamının kurucusu kooperatif olarak faaliyet gösterebilir.
Ortakların daha fazla sorumluluk üstlenmeleri gerekiyor galiba?
Kesinlikle. Kooperatiflerin her bir üyesi kooperatifin her türlü işlemlerini incelemek yetkisine sahip. Denetim kurulu ne yapıyorsa, ortaklar da gidip “Arkadaş şu işlemler nedir? Bir göreyim.” deme hakkına sahip. Bu hakkı hiç kullanmıyorlar. Genel kurullardan belli bir süre önce bilançolar hazırlanıyor ilanen açıklanıyor. Kimse gidip bakmıyor. Baksa da zaten insanlarımız bilançodan, mizandan anlamıyor. Bir anlayanla da bakıp değerlendirmiyor. İşte nedir A alanındaki faaliyetinin günümüz şartları içinde ne kadarlık bir miktarla yapılabileceği üç aşağı beş yukarı bilinirken, A kalemindeki giderlere bakmıyor. Bakmayınca bilmiyor. Bilmeyince de ulaşamadıkları, bana göre sorgulamadıkları yönetici çevresini suçlamak kolay oluyor.
Blog için yaptığımız söyleşilerde iktisadi işletme uygulamasının kooperatifleri olumsuz etkileyeceğini, ayakta kalmalarını güçleştireceğini belirten kooperatifler oldu. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
“Bunu kooperatiflere ortak olmayı teşvik eden bir etken olarak düşünmek lazım. Negatif olarak değil.”
Kurumlar vergisinden muaf olmanın şartlarını konuşmuştuk. Üst birliğe dâhil olmak, ortak dışı işlem yapmamak. Ortak dışı işlem yaptığında, ortak dışı elde edilen kazancın vergisi verilecek. Ortak dışı yaptığı işlemlerle ilgili kayıtlarında farklı bir hesap sistemi tutup onu vergilendirmek çok zor bir şey değil. Teknoloji artık bunların hepsini karşılayabilecek sonuçlara ulaştı.
Ya da kooperatif bir şirket kurar. Kooperatif şirketin yönetim kurulunu belirler dolayısıyla şirketin kararlarını kooperatif almış olur. Ortak olmayanlar ile yapılan işlemler şirket üzerinden gerçekleştirileceği için şirket vergilenir. Örneğin kooperatif ortağı tüketim kooperatifinden malı 1 liraya alırken, dışarıdan gelen yani ortak olmayan 1,20 TL’ye alır. Şirket o 20 kuruşun da vergisini verecek tabii ki.
Bunu kooperatiflere ortak olmayı teşvik eden bir etken olarak düşünmek lazım. Negatif olarak değil. Eğer siz orada çok cazip, insanların çıkarına uygun, dayanışmanın verimliliğine dayanan bir faaliyet gösteriyorsanız herkesi çatınızın altına alma gibi bir avantajın söz konusu olabileceği şeklinde düşünmek gerekiyor.
“Aidatların miktarında da kooperatiflere muafiyetler getirebilirler.”
Bazen değişiklikler kooperatif lehine olmuyor. Örneğin, son yasal düzenlemelerle ticaret odalarının yetkisine geçen tescil işlemlerinden alınan ücretlerin noterlik işlem ücretlerinden çok daha yüksek olduğunu belirten kooperatifler, bu değişiklikten mutlu değiller…
Ticaret odası bir nevi kamu kurumu. Ticari dünyanın kayıtlandığı, tescil edildiği, bir yarı özerk işleyişe sahip bir yer. Yani kendi içerisinde bağımsız olmakla beraber Adalet Bakanlığının atadığı sicil memurluğu aracılığıyla işlemleri yapan kurum.
Kooperatiflerin söyledikleri doğru. Ticaret odası, hizmet bedeli adı altında neyin karşılığı olduğu belli olmayan ücretler alabiliyorlar. Aslında MERSİS uygulaması yani Merkezi Sicil Sistemi uygulaması nedeniyle bütün işlemleri mali müşavirlere yüklediler. Mali müşavirler işlemleri yapıyorlar, dijital ortamda gönderiyorlar. Onlar sadece belgeler birbirini tutuyor diyor ve vatandaştan hizmet bedeli adı altında yüklü miktarlar alıyor. Aidatların miktarında da kooperatiflere muafiyetler getirebilirler. Yasal alt yapıyı oluşturarak.
Aslında kooperatifler ticaret odası yönetim kurulu üzerinde baskı kurup o hizmet bedeli adı altındaki oda gelirini minimuma indirtebilirler.
Kooperatiflerin bu konuda etki yaratmak için bir araya gelmelerini mi öneriyorsunuz?
Kesinlikle. Belli dönemlerde ticaret odası seçimleri oluyor. Seçimlerde kooperatiflerin etkin olması gerekiyor. Meslekler kendi meslek temsilcilerini seçiyor. Meslek temsilcileri oda meclisini seçiyor. Oda meclisi yönetimi seçiyor. Bu merdivenli yapıda kooperatifler hak araması kaybolup gidiyor. Hak arama noktasında zayıflamış oluyorlar. Diğer meslek gruplarıyla bağ kurup orada farklı bir organizasyon, yapılanma söz konusu olabilir. Bundan uzak kalıyorlar. Aktif olarak bu gidişi değiştirebilirler. Sorun bizim insanımızda. Mücadelenin yer zamanını kaçırıyorlar.
Muğla’da yolcu taşıma kooperatiflerinin büyükşehir belediye yasası kapsamında düzenlenmesi kooperatifleri ve ayrıca o bölgede yaşayan insanları nasıl etkiliyor dersiniz?
“Gökbel, Bozalan, Çökertme Yalısı, Çökertme Köyü dört bölgenin minibüs işletmesi bu nedenlerle çalışmaktan çekildiler.”
Orada Ulaştırma Bakanlığının büyükşehir belediyelerine yasal düzenlemeyle verdiği bir yetki var. Belediye halka temiz hizmet verme iddiasında. Ayrıca belediye engelli insanların toplu taşımayı sorunsuzca kullanabilmesini, 65 yaş üstü bireylerin ya da kolluk kuvvetlerinin yasadan kaynaklanan hakla bedava yolculuğunu sağlama gibi bir çalışması olduğu savında.
Minibüs kooperatifleri de bunun tersindeler. Nasıl tersindeler? Köyden kente çok hızlı bir göç var. Köyde insanlar hemen hemen kalmamış durumunda. Olanların da kendi araçları var. Kendi araçlarıyla gelip sorunlarını hızlı bir şekilde çözüp mahallelerine dönüyorlar. Pasta çok küçülmüş durumda. Küçülen pasta içerisinde siz o taşıma kooperatiflerine diyorsunuz ki aracınızı yenileyin, aracınızı şu şu şarta yükseltin. Ancak taşıma kooperatifleri kendi içerisinde o süreci zaten kendiliğinden kademe kademe gerçekleşiyor idi. Köylüler sefer sırası çok perişan araçta ise sonrakinde gideyim diyordu. O aracın sahibi de diğerleri dolu, kendisi boş olduğunu görünce arabasını yenilemek zorunda kalıyordu. O doğal bir yenilenme süreciydi ve güzeldi. İşte A köyünde bir engelli vardır. O engelli aracına binmek istediğinde inmek istediğinde feodal ilişkilerin dışa vurumu, herkes onu indirip bindirip yardımını yapıyordu sorun falan yoktu.
Büyükşehir belediyelerinin halka hoş görünme isteğiyle; klimalı arabalarla vatandaşıma yolculuk yaptırıyorum iddiasında olmak için getirdiği ölçütler o sektörde var olan insanları mağdur ediyor. Çok ciddi mağduriyetler var. Burada Gökbel, Bozalan, Çökertme Yalısı, Çökertme Köyü dört bölgenin minibüs işletmesi bu nedenlerle çalışmaktan çekildiler. Büyükşehir oraya bir araç koydu. Herkes mağdur. Gelen araç yöre dışından, kimseyi tanımıyor, yöre insanı da geleni. Çalışma saatlerinin arası da çok açılmış durumda.
“ … ücret gelmedi diye mali müşavir işlemi durdurursa o kooperatif Haziran’dan sonra yapacağı genel kurulun cezasını savcılıkta ödüyor.”
Bizim bugüne kadar görüştüğümüz kooperatifler genel olarak çalıştıkları mali müşavirlerle sorunlar yaşadıklarını söylediler. İletişimin tam kurulamadığından ya da müşavirler nedeniyle vergi cezası ile karşılaştıklarından bahsettiler. Sizin öyle bir deneyiminiz oldu mu?
Eğer açgözlü olursanız o tür sorunlar kapınızda hazır bekliyor. Biz KDV kanunundan kaynaklanan her ay almasak da vergisini ödediğimiz bir ücret sistemine tabiyiz. Kooperatifler muhasebeci ücretlerini ödeyemediklerinde mali müşavirler hizmetlerini durdurmak zorunda kalıyor. Oysa her ay KDV beyannamesi, üç ayda bir geçici vergi beyannamesi, yılsonunda kurumlar vergisi beyannamesi, tevkifatlı ödemelerin varlığında muhtasar beyannameler verilecek. Ücretli çalışan var ise SGK işlemleri ayrı. Genel kurul belgeleri ve işlemleri hazırlanacak. Onların hepsini mali müşavirler olarak bizler yapıyoruz. Yapılmadığında cezai sonuçları olan işlemler. Örneğin, genel kurul yapma süreci içinde ücret gelmedi diye mali müşavir işlemi durdurursa o kooperatif Haziran’dan sonra yapacağı genel kurulun cezasını savcılıkta ödüyor. Her ay verilmeyen beyannamelerin yani ayda ortalama 5-6 tane beyan ve bildirimler oluyor, her biri ceza getiriyor.
Kooperatiflerin muhasebesi diğer şirketlere göre çok farklılık gösterir mi? Mali müşavir açısından özel bir bilgi birikimi gerektirir mi?
Çok aşırı bir şey gerektirmez. Minik minik çalışmalarla bertaraf edilebilecek durumlar söz konusu. Ama öyle altından kalkılmayacak bir durum içermiyor.
“1970’lerdeki canlılığı şu anda göremiyorum.”
1976’dan bu yana kooperatifçilik sektörüne ilişkin gözlemlerinizi de dikkate aldığınızda Türkiye’de kooperatifçiliğin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
76’da Zülfü Karalar’ın “Kooperatifler Üzerine Tezler” diye bir çalışması; sonraki sürecin içerisinde, Mustafa Akdağ’ın “Anadolu’nun İktisadi İçtimai Tarihi”nde kooperatifçilik süreci çalışması; daha sonra Ayhan Çıkın hocamızın İzmir ili kooperatifçilik çalışma ve anıları; iyi sonuçlara götürüyor.
Geçen nerede bir yerlerde okumuştum “ Sosyal kümelerin anlık refleksleri kötü güçlerin egemenliğine yönelir” diye.
Şimdi tarımsal kesim genellikle köylülerden, çok büyük sosyal kesimlerden oluştuğu için onların anlık refleksi dediğimiz kendilerini hassas hissettikleri, duyarlılık noktalarındaki panikler kötü güçlerin kullanımına doğru yöneldi. Kooperatiflerin şu an ki sıkıntılar geçici diye düşünüyorum.
1970’lerdeki canlılığı şu anda göremiyorum. Yeni kurulan kooperatiflerin büyük çoğunluğu yapı kooperatifi. Yapı kooperatifleri de kendilerini rant üzerine inşa ediyorlar. İnşaat başlıyor bitinceye kadar ödediği paraları maliyetlendirmiyorlar. Bittiğindeki ranta bakıyorlar, x rakamı kadar gelir elde ettim diyor. Ya da böyle bir varlık sahibi oldum diyor.
Oradan öteye tarımsal kalkınma kooperatifleri devletten destek ve nemalanma söz konusu olacaksa kuruluyor. İşte şimdi süt inekçiliği, et inekçiliği gibi tarımsal destek ve teşvikler var. O teşviklerden faydalanmak adına kooperatifler kuruluyor. Dayanışma amacına yönelik, küçük küçük üretimleri, iş güçlerini, dayanışma esasıyla bir araya getirip esas sürece gitme anlamında kooperatif kurulması hemen hemen kalmadı. Geçen bir gazete haberi vardı. Karpuzlu’da emekli kadın hemşirenin öncülüğünde el işi yapıp pazarlayan bir kooperatif kurulmuş. 9-10 kişi başlamışlar 45 kişiye çıkmışlar. İşte o tür şeyler insanı heyecanlandırıyor. Umutlandırıyor. Güzel şeyler ama nereye kadar gideceği konusunda benim yaşadığım tecrübeleri üst üste koyduğumda bir karanlık yön gözümün önüne geliyor.
Gönlüm denizdeki med cezir gibi kara günlerin çabuk geçmesinden yana.
“Kooperatiflerin eğitim yanında sosyal faaliyetlere de kaynak aktarıp kendi aidiyet duygularını geliştirmede fayda var.”
Çok karamsar bir değerlendirme olmadı mı?
Duruma bir kamusal yönlendirme, destek gerekiyor. Bundan başka kooperatiflerin eğer sağlıklı bir şekilde işleyecekse risturnlarını dağıtmak yerine; risturnlarında biriken paralarını aidiyet mantığını oluşturmak kendi içerisindeki eğitim ve sosyalleşmeyi geliştirmek adına harcamaları gerekiyor. Diyelim ki (A) kooperatifinin gelir fazlası (x) kadar rakam. Bunu böldüğünüzde ortaklara minik minik rakamlar düşüyor. Bunu dağıtmak yerine söylediğim şekilde eğitim ve aidiyet geliştirme anlamında kullanılmasında yarar var.
Kırsal kesimde sosyalleşme yok, eğitim yok. Burada bir kooperatif yönetiminin getirdiği makbuzdan örnek vereyim. Makbuzdaki isim “Suriye”. Kayıt defterine bakıyorum Suriye diye bir ortak yok. Her defasında soruyorum “Bu Suriye kim?” diye (Gülüyoruz). Böyle birkaç ay devam etti. Süreyya’yı adam Suriye diyebiliyormuş; o kadar söyleyebiliyor ve o kadar yazabiliyormuş. Şimdi bunun belgeleme mantığını düşünün. Adam tertemiz, art niyet yok. Ama bunu bulup araştırıp kayda taşımak 3-4 ayımı aldı.
Kooperatiflerin eğitim yanında sosyal faaliyetlere de kaynak aktarıp kendi aidiyet duygularını geliştirmede fayda var. Yani kendilerine yatırım yapsınlar. İzmir Bademli’ye gittiniz mi bilmiyorum. Sineması, tiyatrosu olan, kendi içinde eğitimini yapan bir köy. Köylü orada kendi tiyatro ekiplerini, müzik korolarını, değişik alanlarda eğitim birimlerini oluşturmuş. Onların kooperatiflerinin de sağlam temelli olduğu görülüyor.
“Kooperatiflerin uygulayanı da malzemesi de insan için insan.”
Gelir fazlası örneğin başka kooperatiflere destek olmak için de kullanılabilir?
Kesinlikle. Kendi faaliyet bölgesindeki beşeri faaliyetlerde ya da çevresindeki diğer yer ve alanlardaki yapılanmalarda dayanışma içerisinde olabilir. Olmalıdır.
Son olarak her şey insanın kendisiyle başlıyor, bitiyor. Kooperatiflerin uygulayanı da malzemesi de insan için insan. Ötelenmemesi gerekiyor.
Not: Söyleşinin ses kaydı çözümlemesini yapan Güneş Kurtuluş’a teşekkür ederiz.
Kooperatifçiliğin hem tarihi, hem de bugünkü durumuyla ilgili oldukça bilgilendirici bir söyleşi olmuş. Paylaştığınız için teşekkürler.