Karbon yoğunluğu, karbondioksit (CO2) emisyonunun enerji tüketimine oranı olarak tanımlanır. Fosil yakıt kullanımının yüksekliği ve/veya enerji verimliliğinin düşük olması karbon yoğunluğunun yüksek olmasına yol açar. CO2, sera etkisine ve dolayısıyla iklim değişikliğine yol açan gazlardan biridir. Sanayi Devrimi’nden bu yana fosil yakıtların yüksek oranda kullanılması ve ormanların hızla tahrip edilmesi CO2 emisyonunu arttırmaktadır.

Küresel iklim değişikliğinin nedeninin insan faaliyetleri olduğu, başta Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin çalışmaları olmak üzere bilimsel araştırmalar ile kanıtlanmıştır. Sorunun gerçekliği ve aciliyeti, iklim değişikliği konusunda kullanılan dili de değiştirmeye başlamıştır. Örneğin Guardian gazetesi iklim değişikliği yerine ‘iklim krizi’, iklim şüphecisi yerine ‘iklim bilimi inkârcısı’ ifadelerini kullanmaktadır.

Fosil yakıtların yakılmasının iklim değişikliği ve hava kirliliği dışında da çevresel etkileri de vardır. Fosil yakıtların çıkarılması ve taşınması büyük çaplı çevresel bozulmaya yol açmaktadır. Ayrıca fosil kaynakların rezervleri hızla azalmaktadır. Bu nedenle fosil kaynaklara dayalı enerji kullanımı, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerini etkilemektedir. Özetle, fosil yakıta bağlı ekonomik sistemlerimiz her anlamda sürdürülemezdir. Sorunun çözümü için enerji sektörü anahtar niteliğindedir.

Karbondioksit Emisyonları

Dünya CO2 emisyonu, 1971 yılında 13.945 milyon ton CO2 emisyon değerinden 2016 yılında 32.314 milyon ton CO2 emisyon değerine ulaşmıştır (IEA, 2018). Dünyada en çok CO2 emisyonu olan ilk üç ülke sırasıyla Çin (%28), ABD (%15) ve Hindistan (%6,4)’dır. Bu üç ülke, 2016 yılında dünya toplam CO2 emisyonlarının % 49,4’ünden sorumludurlar.

Karbon ve Enerji Yoğunluğu

Karbon yoğunluğu, CO2 emisyonunun, enerji kullanımına oranı ile tanımlanır. Genellikle toplam CO2 emisyonunun toplam birincil enerji arzına (TBEA) oranından hesaplanır (CO2/TBEA). Oran, CO2 emisyonu azaltım teknolojilerindeki değişiklikleri, enerji tüketiminde kullanılan yakıt kalitesini ve yakıt bileşimini yansıtır. Literatürde, karbon endeksi (Mielnik and Goldemberg, 1999) olarak da adlandırılmaktadır. CO2 yoğunluğunun küçük değerleri, daha düşük CO2 emisyonu ya da daha verimli enerji kullanımı anlamına gelmektedir.

Enerji yoğunluğu, enerji kullanımının, Satınalma Gücü Paritesi (SGP) değerine göre Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya (GSYH) oranıdır (TBEA/GSYH(SGP)). Hem enerji kullanımındaki verimliliği hem de ekonomik yapıdaki verimliliği yansıtır. Enerji yoğunluğu değerleri ne kadar küçükse, enerji kullanımı o kadar verimli olacaktır.

Bugünkü yazıda, dünyada en çok CO2 emisyonu olan ilk üç ülke Çin, ABD, Hindistan ile birlikte Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, OECD üyesi Avrupa Ülkeleri (OECD-Avrupa)[i] ve tüm dünya için 1971-2016 yılları arasındaki karbon ve enerji yoğunlukları incelenmiştir.

Karbon ve Enerji Yoğunluğu Değişimleri

1971-2016 yılları arasında Çin, ABD, Hindistan, OECD-Avrupa ve Dünya, karbon yoğunluğu ile enerji yoğunluğundaki değişimler sırasıyla Şekil 1 ve Şekil 2’de sunulmuştur. Şekil 1’den görüleceği gibi 1971-2016 yılları arasında, Çin ve Hindistan’ın karbon yoğunlukları 1,99 ve 1,19 t CO2/tep (ton eşdeğer petrol) değerinden sırasıyla 3,06 ve 2,41 t CO2/tep değerine ulaşmıştır. Aynı zaman aralığında ABD, OECD-Avrupa ve Dünya’daki karbon yoğunluğundaki azalma, küresel iklim değikliğine çare olacak boyutlarda değildir.

1971-2016 yılları arasında Çin, ABD, Hindistan, OECD-Avrupa ve Dünya’da enerji yoğunluklarının azaldığı görülmektedir (bakınız Şekil 2). Ancak söz konusu enerji yoğunluğu azalmalarının, karbon yoğunluğuna yansımadığı söylenebilir.

Değerlendirme

Sürdürülebilirlik açısından, ekonomik büyüme çevresel etki ile birlikte değerlendirilmelidir. Bu nedenle sürdürülebilirlik ilkeleri dikkate alınarak, çevre üzerinde en az zararlı etkiye neden olan en düşük maliyetli asgari enerji tüketimi gerçekleştirilmelidir.

Bu bağlamda yukarıdaki verilerin ışığında aşağıdaki önerileri sıralayabilirim.

  • Enerji kaynaklarının, yaşam döngüsü analizleri dikkate alındığında, CO2 emisyonlarını azaltmak için dünyanın bütün ülkelerinde, enerji kullanımında fosil olmayan kaynak oranları hızla arttırılmalıdır.
  • Üniversiteler, konu ile ilgili kamu kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarında bulunan uzmanlar tarafından iklim değişikliğinin önemini kavratmaya dönük olarak toplumun tüm kesimlerine özellikle çocuklara ve gençlere eğitim verilmelidir.
  • “Yeşil ekonomi” için disiplinlerarası eğitim almış uzmanlar yetiştirilmelidir.
  • Enerji kaynak kullanımında maliyetlerden kaçınılmadan karbon emisyonunu azaltacak teknolojik değişimlere destek verilmelidir.
  • Çin ve Hindistan’ın karbon yoğunluğunun yüksekliği değerlendirirken söz konusu ülkelerden ithalat hacmi yüksek olan ülkelerin de sorumluluğu dikkate alınmalıdır.
  • Ayrıca zaman zaman gündeme getirilen “karbon ticareti”, sera gazı emisyonlarının azaltılmasına önlem olamaz. Bu durum olsa olsa gelişmiş ülkelerin daha fazla sera gazı emisyonuna neden olmalarına destek olur.

[i] OECD-Avrupa grubundaki ülkeler: Avusturya, Belçika, Çekya, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İzlanda, İrlanda, İtalya, Letonya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovak Cumhuriyeti, Slovenya, İspanya, İsveç, İsviçre, Türkiye, Birleşik Krallık

Kaynakça

IEA. (2018). CO2 Emissions from Fuel Combustion 2018. Erişim

Mielnik, O. & Goldemberg, J. (1999). The evolution of the “carbonization index” in developing countries. Energy Policy, 27(5), 307-308. Erişim

Kategori(ler): Akademik

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.