Moda, pandemi krizinin sürdürülebilir tüketim üzerindeki etkilerini incelemek için pek uygun bir bakış açısı gibi görünmeyebilir. Fakat Iona Murphy, nasıl zor zamanlarda bile insanların hayati olmayan harcamalar üstünde düşündüklerini ustalıkla çözümlüyor ve şirketlerin bize dayattığı kalıplardan nasıl sıyrılabileceğimizle ilgili ipuçları veriyor.
Parasızlık günleri kapıya dayandığında…
Parasızlık günleri kapıya dayandığında önceliklerimiz değişir. Iona Murphy içinde olduğumuz krizin etkileri hakkında yazıyor. İnsanların şu sıralar sürdürülebilirliğe odaklanacak durumda olmamaları anlaşılabilir. Yine de, şu anda tüketiciliğe ara vermiş durumdayız – peki bu devam edecek mi?
Şimdi yıllar önceymiş gibi gelen Mart’ın başında, İngiliz halkının daha sürdürülebilir yaşamasının mümkün olduğunu gösteren işaretler vardı. Yurtdışına uçan, ev ile işyeri arasında arabayla gidip gelen veya et yiyen her 5 kişiden biri harcamalarını kısmayı planlıyordu. Giysi ve plastik ambalajlarda beklenen azalma daha bile yüksekti.
Bilineni tekrarlamak gerekirse, o zamandan beri çok şey değişti. Çoğumuz yakın zamanda işe arabayla gitmeyecek ve yurtdışı tatilleri hesapta yok. Önceliklerimiz, parasızlık günleri kapıya dayandığında değişir. Ve insanların şu sıralar sürdürülebilirliğe odaklanacak durumda olmamaları anlaşılabilir. Sıfır atık fenomenleri bile pandemi sırasında plastik satın aldı.
Fakat ortalık durulunca farklı davranabileceğimizi düşünmek için sebepler var. Hayatımızda taşınmak veya çocuk sahibi olmak gibi önemli olaylar, davranış tarzımızı değiştirme ihtimalimizin en yüksek olduğu zamanlardır. Covid-19 herkesi böyle bir olayı deneyimlemeye zorluyor. Değişim her zaman hoş karşılanmaz. İngiltere Gıda, Tarım ve Kırsal Kesim Komisyonu tarafından yapılan bir ankete göre her 10 yetişkinden 6’sı tüm bu olaylar bittiğinde hayatlarında değişiklik yapmak istiyor. Buna karşılık sadece %33 hayatlarının eskiden olduğu hale dönmesini istiyor. Bu, değişim isteyen yetişkinlerin istemeyenlerin neredeyse iki katı olduğu anlamına geliyor.
Tecritte yaşamak topluluk ruhunda ve topluluğa verilen önemde bir yükselişe sebep oldu. Nüfusun %40’ı yaşadıkları bölgede daha güçlü bir topluluk bilinci hissediyor ve 10 kişiden biri komşularından biriyle ilk kez etkileşime girdi. Sıkıntıyı sanat ve el işi gibi yaratıcı hobiler, yemek pişirmek, yabancı dil veya müzik aleti kullanmayı öğrenmek için çevrim içi derslerden faydalanmak ile aşıyoruz. Televizyon izlenme oranları yükseldi ama kitap okuyanlar da bununla beraber arttı. Kapatmadan bu yana her 4 kişiden 1’i daha fazla egzersiz yapıyor ve 10 kişiden 1’i kendini daha iyi hissediyor. Birdenbire evin dışındaki ve doğadaki hayatı takdir eder hale geldik.
İyi oluşun yolları
Bunlar tamamen farklı aktiviteler gibi görünebilir ama hepsi ortak fikirler paylaşıyor. Kişiler arası ilişkileri ve topluluk ilişkilerini korumak, başkaları için bir şeyler yapmak, yeni şeyler öğrenmek, faal olmak ve bir farkındalık hissine sahip olmak. Bunlar, Yeni Ekonomi Vakfının (New Economy Foundation, NEF) iyi oluşun 5 yolu olarak tanımladığı ve hükümetin önerdiği yöntemler. Bunları sürdürürsek daha sağlıklı, daha mutlu ve daha tatmin olmuş hissedebiliriz.
Bunlar, aynı zamanda Schwartz’ın bizim içsel değerlerimiz olarak tanımladığı değerlere uyarken takip ettiğimiz eylemleri temsil ediyorlar. Diğer insanları umursamak, kendimizi geliştirmek – dışsal bir ödüle gereksinim olduğundan değil, kendimiz için yaptıklarımız. Bu değerler, başkalarının onayını alma isteğiyle güdülenen finansal başarı, sosyal statü ve imaj gibi dışsal değerlerimize zıttır. Dışsal değerlerin peşinde koşmak sıkça gerekli olmayan şeyleri satın almayı gerektirir. Buna karşın pek çok içsel değer odaklı etkinliğin daha düşük karbon maliyetleri vardır. Bu yüzden içsel odaklı etkinliklere harcadığımız vakti arttırmak daha sürdürülebilir tüketim yapmanın yolu olarak önerilmiştir. Eğer hafta sonlarınızı alışveriş yapmaktansa İspanyolca öğrenerek geçirirseniz çevre üzerindeki olumsuz etkiniz azalır.
Her birimiz sürekli değişim halinde olan bir değerler dizisine sahibiz. Fakat birbirine doğrudan zıt olan değerlerin (içsel ve dışsal olanlar gibi) biri öne çıkarken diğerini geçici bir süre için de olsa bastırma gibi ilginç bir özelliği vardır. Topluluğun ve umursamanın içsel değerlerine verilen önemin değişmesi bireyler, birçok işletme ve hükümetimizin bazı kısımlarının aracılığıyla toplumda yankılanıyor.
İçsel değerler ve sürdürülebilir tüketim
İçsel değerlerin üstünde durmaya uzun vadede devam edip etmeyeceğimize bağlı olan çok şey var. Birleşik Krallık Hükümetinin Pazar günü yaptığı açıklama şimdiden hükümetin bunlardan uzaklaştığını sezdirdi. Öte yandan, COVID-19 sosyal yardım sistemimizin kusurlarını gözler önüne serdi ve kitlelerin devlet desteğine bel bağlaması bunu tekrar gözden geçirilmeye zorlayabilir. Belki (İspanya’nın uygulamaya taşıdığı gibi) bir evrensel temel gelir fikri Muhafazakar bir hükümet için daha makbul olabilir, sosyalizmdense pragmatizm gibi göründüğü için. Böyle bir değişimin eşitsizliği azaltma gibi ikincil bir etkisi de olurdu ki bu da ileri sürüldüğü gibi madde tüketimini düşürürdü. İlerlemeyi nasıl ölçtüğümüz gibi esaslı sorular daha önce olmadığı kadar tartışmaya açık. Örneğin, Amsterdam şehri, Kate Raworth’un simit ekonomisi modelini COVID sonrası stratejisinin merkezine yerleştirecek.
İçsel değerlere kültürel ve kurumsal olarak önem vermek, sürdürülebilir tüketim ilkelerinin yayılması için daha verimli bir ortam sağlar çünkü genellikle çıkar perspektifinden verilen kararların daha geniş bir perspektiften verilmesini meşrulaştırır ve hatta dışsal itkilerimizi yatıştırabilir. Bu, ne satın alacağımız konusunda aniden tüketici uykumuzdan uyanıp aksi yöne çark edeceğimiz anlamına gelmiyor. Fakat neyin vazgeçilmez olduğu (vazgeçilmez bir iş, vazgeçilmez bir satın alma veya vazgeçilmez bir plan olsun) kavramının COVID-19’dan önce olmadığı şekilde herkesin dikkatini çektiği anlamına geliyor. Bunun ne kadar iyi hatırlanacağı hükümetin ve işletmelerin yapacakları ayarlamalara bağlı.
Moda ve sürdürülebilir tüketim
Her endüstri kendi COVID-19 sonrası zorluklarıyla ve ayrıca sürdürülebilir tüketimin geleceği için bir grup bariz olasılıkla yüzleşiyor. Bunların hepsini değerlendirmek imkânsız olur o yüzden hadi örnek olarak modayı alalım. Bir taraftan, markaların denizaşırı tedarikçilere davranışları ve imalata bağımlı pazarlardaki her ekonomik sonucun medyaya yansıması, metaların halkın gözünde fetişleşmesini ortadan kaldırmaya yardımcı olabilir. Böylece metalar, markaların gizlemek için çok uğraştığı bir maddiyat anlamı kazanmış olur. İş kayıpları çoktan sarsmaya başlamışken ve piyasada durgunluğun eli kulağındayken hayati olmayan harcamalarımızı kısabiliriz ya da harcayacak daha az paramız olabilir. Karbon ayak izlerimize gelirsek, daha düşük gelirli olanların daha sürdürülebilir tüketiciler olduğu varsayılır. Kıyafetlerin uzun süre dayanması bir zorunluluk. Daha az, daha iyi ve hatta ikinci el kıyafetler almayı düşünmeliyiz (ki bu ‘yavaş moda’ görüşünü benimsemenin başlangıcıdır).
Bu, naif olmak anlamına gelmiyor. Kriz zamanlarının bizi içe döndürme ve uzaktaki meseleler hakkında daha az duyarlı yapma potansiyeli vardır. Uzaktaki meseleler iklim krizi gibi zamanla ilgili veya hazır giyim işçilerine olanlar gibi coğrafi olabilir. 2008 ekonomik krizinden sonra markalar ve hükümet bizden harcayarak normale dönmemizi istediler ve biz de, bu sırada hatalarımızı düzeltmeyi unutup, öyle yaptık. Bize satın almamızı söyleyen medya musluğu şu sıralar fışkırmak yerine damlıyor ama önünde sonunda eski haline dönecek. İndirimli fiyattan satışa çıkacak bir satılmamış ürün bolluğu olacak ve alışverişçiler moda öncüsü kimliklerini devam ettirmek isteyecek. İnsanların ekonomik krizlerde daha az harcanabilir geliri olur o yüzden etik şekilde üretilmiş ürünler için yüksek meblağlar ödeme fikri gerçekçi değil. Sürdürülebilir moda satan birçok küçük satıcı gelecek birkaç yılı atlatamayacak ve bu da etik olarak üretilmiş mal piyasasını küçültecek.
Satın almakla ilgilenmemek
Bir endüstriyi yaralayan şey bir başkasını canlandırabilir. Bir aşı bulunana kadar hareket özgürlüklerinde bir takım sınırlamalar olacak, yani boş zamanımızda normalde seyahatin ve gezip görmenin doldurduğu bir boşluk olacak. Hızlı modanın kimlik, rahatlama ve eğlence için taşıdığı önem bakımından rolünün daha da artması kuvvetle muhtemel. Sosyal medya günlük olayları seyircili merasimlere dönüştürerek hızlı modayı teşvik ediyor. Aynı şeyi ikinci kez giyerken görünmekten utanıyoruz. Hızlı moda markaları COVID-19 krizi boyunca ev kıyafeti estetiğini dayatıyor ki (bir grup hızlı moda markasının sahibi olan) Boohoo, Nisan satışlarında önceki yıla göre artışı buna atfetti. Yeni giysilere ihtiyaç duymak için evden çıkmamıza gerek yok.
Eşofman satışlarındaki ani artış bir yana, tüketiciliğe verdiğimiz kısa aranın zamanımızı ve paramızı nasıl harcadığımızda uzun dönemli etkileri olması mümkün. Karşıt eğilimler aynı anda var olabilirler ve olurlar da. Bazı insanlar daha çok satın alacak çünkü normal hissetmek isteyecekler. Bazıları daha az satın alacak çünkü mecburlar. Fakat içsel değerlerle (bedensel ve ruhsal iyi oluşun yolları) güdülenen eylemlerin peşinden gitmeye devam edenler zevk ve tatmin bulmak için farklı yollara sahip olduklarından o kadar şey satın almaya kolay kolay ihtiyaç duymayabilirler. Odakları değişmiş olduğundan, bunun gerçekleştiğini fark etmeyebilirler bile.
Not: Iona Murphy’nin CUSP blogunda 13 Mayıs 2020 tarihinde yayımlanan yazısından Murat Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim